
Bu hikayeyi yayımlayıp yayımlamamak hakkında çok düşündüm. Ama sanırım merakıma yenildim. Benden başkalarının hikayem hakkında ne düşüneceğini gerçekten çok merak ediyorum.
Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar🖤_________________________________
-Yazardan-
Küçük kız başını babasının dizine dayamış, anlattığı masalları dinliyordu.
"Bir tane daha baba, hadi n'olur." Dedi harfleri uzatarak. Babası ise gülerek başını salladı.
"Peki, kızım peki anlatayım." Kızının başını okşarken konuşmaya devam etti.
"Bir varmış, bir yokmuş; Uzun uzun zaman önce ağaçlarla dolu bir ormanda güçlü bir aslan yaşarmış, aslan gününün yarısını avlanarak yarısını da büyük mağarasında uyuyarak geçirirmiş," Küçük kız kaşlarını çattı hemen. "Ohh ne güzel! Ne pis aslanmış o." Babası kızının bu sinirli haline gülümsedi. "Dur bakalım Meyra'm hemen cellalenme." Dedi ve devam etti.
"Aslan kral hep sevgi ve saygı görürmüş. Kimse korkudan onun mağarasının önünden bile geçmeye cesaret edemezmiş. Ama bir gün küçük bir fare aslanın yuvasını çok merak etmiş" Kızın gözleri hemen kocaman açıldı. "Ama baba aslan fareyi yer." Dedi telaşla. Babası ise bu sefer kızını sakinleştirmek için sırtını okşadı. "Dinle bakalım hikayenin sonunu kurtulabilecek mi?" Küçük kız heyecan ile başını sallayıp babasını dinlemeye devam etti.
"Fare dayanamayıp merakına yenilmiş ve aslan mağarasında olmadığı bir vakit bir zaman mağaraya girmiş. Çok büyük ve karanlıkmış mağara, çokta pis kokuyormuş. Fare zamanın farkına varamamış ama mağaradan hemen çıkması gerekiyormuş. Ancak o mağaradan çıkamadan aslan mağaraya giri vermiş." Küçük Meyra hemen başını babasının dizinden kaldırdı. "Eyvah! Baba çıksın mağaradan hemen." Babası onaylar bir şekilde başını salladı.
"Fare hemen mağaranın küçük ve karanlık bir yerine saklanmış. Aslan mağaranın girişine yakın bir yere oturmuş ve başını kocaman patilerinin üzerine koymuş. Çok geçmeden derin bir uykuya dalmış. Tüm mağara, orman kralının yüksek sesle horlaması ile adeta titriyormuş."
"Fare elinden geldiğince sinsice dışarı çıkmaya çalışmış. Çok geçmeden girişe yaklaşmış ama aslanı geçmeye çalışırken küçük kuyruğu aslanın sol pençesine takılmış ve ormanın kralı irkilerek uyanmış." Kız başını umutsuzlukla bir o yana bir bu yana salladı. "Of ya! Gitti fare" Ancak babası hikayeyi anlatmaya devam etti.
"Aslan hiç bir şey söylemeden öfkeyle fareye bakmış, ardından fareyi tutup ağzını açmış ve küçük fareyi yutmak için hazırlanmış. Ancak fare aceleyle yalvarmış. "Özür dilerim Ey kral! Beni affedin. Lütfen beni bırakın gideyim, bunu yaparsanız bu iyiliğinizi hiç unutmam ve sizin için elimden ne gelirse yapacağım." demiş." Küçük kızın uykusu gelsede kendini zorlayıp uyumamamış. Çünkü fareye ne olacağını çok merak etmiş.
"Aslan farenin bu sözlerine çok gülmüş. Küçük fare ona nasıl yardım edebilir? Diye düşümüş. Yine de gitmesine izin vermiş ve kahkahalarla kükremiş. Fare ise aslana teşekkür ederek canını kurtarmak için koşarak kaçmış." Kız uykuya dalacak gibiydi babası bu haline tebessüm etti.
"Ama bir gün gelmiş ki aslan avcıların tuzağına düşmüş. Aslan, öfke ve çaresizlikten kükremeye başlamış. Korkunç sesiyle tüm orman sallanmaya başlamış ve tüm hayvanlar aslanın çığlıklarını duymuş. Fare aslanın sesini duyduğu anda ‘‘Orman kralının başı dertte ve ona yardım etmek için bir şansım var ‘’ diye düşünmüş."
Küçük kız uykuya dalmadan önce yarım kapalı gözleriyle babasına baktı. "Baba hikayenin sonunu söyler misin? çok uykum var." Ardından büyükçe esnedi. Babası başını salladı. "Olur bal kızım" Dedi ve kızının yanağına minik bir öpücük bıraktı.
"Fare seslerin geldiği yere kadar hızla koşmuş. Kısa süre sonra aslanı avcının tuzağına düşmüş halde bulmuş. Aslana ‘‘Hareket etmeyin lütfen ormanlar kralı, ipleri dişlerimle keseceğim ve özgür kalacaksınız’’ demiş. Bir saniye bile kaybetmeden keskin küçük dişleriyle ipleri kemirmeye başlamış."
"Çok geçmeden ipleri kopartmış ve aslan özgür kalmış. Minnettar bir şekilde fareye dönmüş ve;
‘‘Senin bana yardım edebileceğine hiç inanmamıştım, seni küçümsediğim için çok üzgünüm lütfen beni affet ‘’ demiş. O günden sonra aslan kral ve fare sonsuza dek iki iyi dost olmuşlar."
Küçük kız ise hikayenin sonunu duyamadan uykuya dalmıştı. Babası eğer kızı uyumasaydı bu sona "Ne aptal fareymiş o, hiç kötü bir aslan kurtarılır mı?" Diyeceğini çok iyi biliyordu. Güldü kendi kendine ardından kızının başını dizinden kaldırıp yastığına bıraktı. Üzerini örttü ve yavaş haraketlerle odadan çıktı.
Ancak masallar gerçeğe hiç benzemezdi. Aslan ve fare asla dost olamazdı...
🃜🃚🃖🃁🂭🂺
-Meyra Akyüz'den-
Kendimiz için kim olduk? Ve kendimiz olmak için daha kaç kişi olmamız gerekiyor.
Altını çizdiğim cümleye bakarken iç çektim. Bu hayatta hep birileri için çabalayan kişi olmuştum. Ama kimse benim için çabalamamıştı. Babam dışında. O beni hep gerçeklikten, acıdan ve kederden korumak istemişti. Ancak o öldüğünde bunların hepsinin tam da ortasına düşmüştüm.
Gerçek hayat beni yıpratmıştı hem de çok. Fakat ben hep dik durmuştum. Belki yorulmuştum, belki omuzlarım bazı yükleri artık taşıyamıyordu ama ben hep savaşmıştım. Babam için. Elimdeki kitabı kitaplığa geri bıraktım. Babama dair kalan son şeylerden biriydi bu kitap. Kitaplıkta bir sürü kitap olmasına rağmen elim sürekli buna giderdi. Tebessüm ettim.
Kafamı dağıtmak için yemek yapmaya karar verdim.
Düşüncelerin zihnimi yiyip bitirmemesi oyalanmam gerekiyordu. Mutfağa girip buz dolabına baktım. Ancak bakmamla sıkıntılı bir şekilde of çekmem bir oldu. Dolabımda hiçbir şey yoktu!!! Dolabı kapatıp kolumdaki saate baktım. Saat sekize geliyordu. Rahat bir nefes aldım Allah'tan marketler hâlâ kapanmamıştı.
Hemen üzerime hırkamı geçirdim. Ardından cebime evin anahtarlarını ve kartlığımı koydum. Telefonumu da aldıktan sonra evden çıktım. Hava çoktan kararmıştı. Bütün binaların ışığı açıktı ancak pencereler kapalıydı. Mahallemiz biraz küçük olduğu için nerdeyse herkes birbirini tanırdı. Milleti gözetliyor gibi hissedince önüme döndüm.
Sokağın sonundaki markete geldiğimde içeri girip gerekli birkaç şey aldım. Ardından kasaya gidip ödemeyi yaptım ve marketten çıktım. Ancak marketin arkasından gelen bağrışma seslerini duymamla durdum. Sesler marketin arkasındaki kuytudan geliyordu. Gidip gitmemek arasında kaldım ama merakıma yenik düştüm.
Elimdeki poşeti daha sıkı tuttum ve sessiz adımlarla bir köşeye saklanıp ne olduğuna baktım. Fakat keşke bakmasaydım. Yaklaşık beş adam vardı. İki kişi bir dizi üzerinde yere oturmuş adamı omuzlarından tutuyordu. Öbür ikisi adamın karşısındaydı biri silah dogrultmuşken diğeri bu ânı video kaydına alıyordu. Korkuyla elimi ağzıma kapattım.
Hemen buradan uzaklaşıp polis çağırmam gerekiyordu. Hızlı bir hareket ile geri döndüm ama poşetimin sesi beni ele verdi. Adamlar bana doğru döndüklerinde hızla koştum. Can havliyle o kadar hızlı koştum ki gözümü açtığımda evin önündeydim. Eve girip kapıyı kapadım. Ve nefes nefese kapıya yaslandım.
Titreyen ellerimle cebimden telefonumu çıkardım. Polisi arayıp telefonu kulağıma dayadım. Nefesimi düzene sokmaya çalışırken cevap geldi. "Alo 155 polis ihbar hattı?" Derin nefesler verirken kelimeleri toparlamaya çalıştım. "Yardım, yardım lazım!" Kadın konuştu. "Sakin olun hanımefendi durumu anlatın yardımcı olalım" Tekrar derin bir nefes alıp konuştum. "Bir adama, bir adama silah doğrultmuşlardı öldüreceklerdi onu." Dedim aceleyle.
"Emin misiniz?" Sanki kadın görüyor gibi başımı salladım. "Evet eminim" Dedim. "Peki, adresi biliyorsunuz değil mi?" Kadın teyit eder gibi konuştu. "Evet ... Sokağında ... Marketinin arkasında" Kadın bir süre konuşmadı ardından cevap geldi. "Tamam, biz bakacağız ihbar için teşekkürler." Yeniden başımı salladım. "Beni de haberdar eder misiniz?" Dedim endişeyle. "Tabiki, iyi akşamlar" Ardından arama sonlandırıldı.
İçimde biriktirdiğim tüm nefesi dışarıya doğru üfledim. İçim de hâlâ huzursuzluk vardı ancak düşünmemeye çalıştım. Ayağa kalkıp mutfağa girdim ve elimdeki poşeti tezgahın üzerine bıraktım.
Su içip odama döndüm. Çünkü iştah kalmamıştı. Pijamalarımı giyip yatağa uzandım sonra rahat bir uyku çekmek için gözlerimi kapadım. Ama bu seferde kâbuslar peşimi bırakmadı...
🃜🃚🃖🃁🂭🂺
Babamdı bu... Bir çeşmenin önünde oturmuş akmayan musluğa bakıyordu. İçimde büyüyen heyecan ve mutluluk ile ona yaklaştım. Babam bana döndü. Gözlerine baktığımda farkettiğim korkunç duyguyla adeta olduğum yere çivilendim. Babam bana öfkeyle bakıyordu. Sanki, sanki benden nefret ediyor gibi.
"Baba..."Sesim titriyordu. Babam ayağa kalktı ve bana yaklaştı. "Ben seni yaşadığım hergün herkesten, herşeyden korumaya çalıştım Meyra." Öyle soğuk zikr etti ki ismimi üzerimden bir fırtına geçmiş gibi hissettim. Daha da yaklaşıp tam önümde durdu. Gözündeki buzdan perde ile gözümün tam içine baktı, ruhumun derinliklerine.
"Sen ne yaptın? Kendini ateşe attın." Bu sefer bağırarak devam etti cümlesine. "SEN NE YAPTIN!? KENDİNİ KÖR BİR KUYUYA ZİNCİRLEYİP ANAHTARINI KARANLIĞA TESLİM ETTİN!" Gözümden damlayan yaşlar ile aynı zamanda çeşmeden de su damlamaya başladı. Yalvarır gibi baktım gözlerine, ama o yüzümü görmemek için arkasına döndü.
Son olarak kafasını çevirip tekrar baktı gözlerime. "Sen ne yaptın Meyra? Masalda ki fare oldun..." Bu cümle öyle canımı yaktı ki dizlerimin üzerine çöktüm ve daha şiddetli bir şekilde ağlamaya başladım. Çeşmeden akan su daha da şiddetlendi, gözyaşlarım gibi. Babam ise çeşmenin başına oturup akan suya hüzünle baktı...

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
