3. Bölüm

3. Bölüm 𓆩Bu acı hiç dinmeyecek𓆪

aygecedendahaguzel
sisligeceler

-Meyra Akyüz'den-

Dünya durdu. Etrafımdaki bütün sesler sustu. Aslan sustu, orman sustu. Sadece babamın sesi yankılandı kafamın içinde. 'Masaldaki fare oldun...'

Yaşadıklarımın hepsi tesadüf olmazdı. Nefes alamadığımı hissettim. Ama sonra tüm sesler geri geldi. Önümde ağlayan iki kadın. Bana çaresizce, yaşlı gözlerle bakan iki çift göz.

Soğuk soğuk terlerken titremem tüm vücuduma yayıldı. Tek kelime edemiyordum. Kafamı kaldırıp bu hâlimi keyifle izleyen adama baktım. Yüzündeki keyif öyle soğuktu ki o an anladım; bu pislikten kurtulamayacağımı.

Düşünmek zordu, doğru karar vermek daha da zor.Turgay elini bana doğru uzattı. Eline baktığımda, avucunda iki kibrit çöpü olduğunu gördüm. Biri kısa diğeri ise daha uzundu.

"Şimdi Meyra, senden bir karar vermeni isteyeceğim." Kaşlarımı çatıp tereddütle ona bakmaya devam ettim. "Kısa çöp; Sevgili Hasret ablan, ve Uzun çöp ise; Çok sevgili arkadaşın Tuğba." Korkunç tebessümü yüzüne yayılırken, kibrit çöplerini aynı hizada parmakları arasına alıp aynı boydaymış gibi tuttu. Daha kısık bir sesle devam etti.

 

"Hangi çöpü çekersen o kişi ölecek." Daha yaşadıklarımı tam olarak algılayamayan ben, bu sözlerle beynimden vurulmuşa döndüm. Bir çığlık koptu ve ağlama sesleri daha da arttı.

"Beni seç Meyra! Annem olmaz!" Tuğba öyle içten bağırarak söylemişti ki o an yerin dibine girmek istedim. Herşey benim yüzümdendi sırf o ihbarda bulunduğum için. Gözümden damlalar bi sel misali akarken, dizlerim beni daha da taşıyamadı.

Çöktüğüm yerde istemsizce sayıklamaya başladım. "Olmaz... Onlar olmaz, olmaz." Ağlama seslerini duymamak için iki elimle kulaklarımı sıkı sıkı kapattım. Eğilip önümde durdu. Bileğimi sıkıca tutup elimi kulağımdan çekti. "Eğer şuan bir karar vermezsen ikisi de ölecek." Üzerimdeki baskı daha da arttı. Ağlamaya devam ederken Tuğba'ya baktım. Kafamı iki yana salladım. "Özür dilerim, çok özür dilerim." Ancak o bana nefretle bakıyordu. Aynı babam gibi.

Turgay elini çeneme yaslayıp yeniden ona bakmamı sağladı. "Şimdi ondan geriye doğru sayacağım Meyra, eğer bir karar vermezsen ikisi de ölecek." Gözlerinde biraz merhamet kırıntısı aradım ama yoktu. Kalbine buzdan bir duvar örmüş gibiydi. "Yalvarırım beni öldür, ne olursun." Gözümdeki yaşları silip devam ettim. "Onlar bunu hak etmiyor"

Gülümsedi. Gülümsedi. Gülümsedi. "On, dokuz.."

Dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı. "Sekiz, yedi.."

"Dur! Yalvarırım dur." Ama beni dinlemedi.

"Altı, beş.." Beni duymamazlıktan gelip devam etti.

"Dört, üç.." Düşüncelerim hareketlerime engel olurken Hasret abla can havliyle bana doğru bağırdı. "Seç artık!" Son bir yaş aktı. Gözlerimi sıkı sıkı kapayıp bir çöpü parmaklarının arasından çektim.

Gözümü açıp avucundaki çöpe baktım. Kısa çöp... Korku ve pişmanlıkla başımı kaldırıp Hasret ablanın gözlerine baktım. Tuğba bağırdı. "Meyra, Kim!?" Söylemedim, söyleyemedim. Ağzımdan tek bir kelime çıkmadı. Kurumaya yüz tutmuş göz pınarlarım yeniden ıslandı. Ancak karşımdaki adam durmadı. "Annen, sevgili Tuğba." Ölmek istedim.

"Meyra ölmesi için anneni seçti."

Acı bir çığlık daha doldurdu odayı. "MEYRA!" Tuğba'nın sesi kulaklarımda yankılandı. Hasret abla ise sessizce ağlıyordu. "Hayır, annem olmaz! Meyra birşey yap!"

Ne yapacaktım? "Maalesef Tuğba annen ölmek zorunda." Küçümser bir tonda konuşurken aynı zamanda eliyle adamına işaret verdi. Sanki üzgünmüş gibi konuşuyordu ama hayır üzgün falan değildi. "Meyra beni seçtiğini söyle, hadi!" Tuğba bağırırken Hasret abla onu susturdu.

"Hayır!" Dedi kabullenmiş bir ses tonuyla. Hasret ablanın başındaki adam silahın tetiğini çekti. Donmuş gibiydim, elimdeki kibrit çöpünü sıkmaktan başka bir şey yapamıyordum. Turgay bana son bir bakış atıp doğruldu. Arkasını dönüp iki kadının önünde durdu. "Üzgünüm sizin için çok acıklı bir son olacak." Soğuk sesi zihnimi turladı.

Son duyduğum sesti, bir kurşun sesi. Sonra çığlıklar ardından karanlık. Beni sarmalayan karanlık. Gitmeme izin vermeyen karanlık.

🃜🃚🃖🃁🂭🂺

Ya bir yol bulacağım, ya bir yol yapacağım.

Ağrıyan başım ile gözlerimi açtığımda etrafa baktım. Evimdeyim, kendi yatağımdaydım. Kaşlarım kendiliğinden çatıldı. Herşey rüya mıydı? Kafamı çevirip pencereye baktığımda havanın karanlık olduğunu fark ettim.

Sol elimin kaşıntısıyla kapalı avcumu açıp elime baktım. Ama keşke bakmasaydım. Uyurken bile sıkı sıkı tuttuğum şey; kısa bir kibrit çöpüydü. Hiçbir şey rüya değildi.

Gerçekler yüzüme bir tokat gibi çarptı. Kalbim sıkışırken elimdeki çöpü hızla yere attım. Anımsadığım görüntülerle vücudumu büyük bir korku kapladı. Gözümden bir yaş akıp yanağıma doğru süzüldü.

Tiksiniyordum, kendimden tiksiniyordum. Aniden yaşadığım stresle miğdem bulanmaya başladı. Ölmüştü. Yarı annem dediğim insan. Benim yüzümden kızının gözleri önünde vurulmuştu.

Ne uğruna? Ne için yaşamıştık bunları? Büyük bir boşluk beni içine hapsetti. Ne olduğunu anlayamadan büyük bir karanlığın içine sürüklendim. Üstümü başımı umursamadan hızla apartmandan çıktım.

Sokak ıssız ve sessizdi. Çıplak ayakla Tuğba'ların oturduğu apartmana doğru hızlı adımlar attım. Tam kapının önüne geldiğim zaman iki adam beni durdurdu. Ve hızla kulağıma telefonu dayadılar.

"Evine dön Meyra." Kulaklarımın dibinden soğuk bir rüzgar esti. Gözümdeki yaşlar durmadı. "Onlar nerede?" Titreyen sesim konuşmama engel olsada sordum. "Evine git." Durmam gerekiyordu ama zihnim buna izin vermiyordu. "Neredeler!?" Dedim bu sefer daha hiddetli bir sesle.

"Gerçekten duymak istiyor musun?" Korkunç sesi ile kalbime bir bıçak saplandı. İstemiyorum, yüzleşmek istemiyorum.

Dizlerim beni daha çok taşıyamadı. Çöktüğüm yerde yaşlı gözlerle toprağa baktım. Adamlardan biri bana acımış olacak ki geriye doğru bir adım attı. Öbürü ise rahatsızlık vermek istemiyor gibi sakince telefonu benden alıp uzaklaştı. İşte bu kadar acınası bir durumun içine düşmüştüm.

Göğsümden bir feryad kopup havaya karıştı. Ellerim toprağı sıkmaya başladı. Öyle ki, bir taşın avucumu kestiğini hissettim. Kanım toprağa karışırken, ben bağırarak ağlamaya devam ettim. Çünkü içim bir türlü soğumuyordu.

Yüreğimdeki ateşi hiçbir şey söndüremezdi. Ağlamam artık iç çekişlere döndüğü zaman sakince ayağa kalktım. Biraz uzakta önümde duran adamların yüzüne bakmadan arkamı döndüm.

Evime doğru yürüdüm yorgun adımlarla. Kendini bir hiç gibi hissediyordum. Elinden hiçbir şey gelmeyen bir boşluk. Oysa ben en çok kendime güvenirdim. Her zaman elimde biraz bile güç olduğunu varsayardım.

Yokmuş, dışarıdan biri gelip herşeyi tepetaklak edebiliyormuş. Bu kadarmışım ben. En yakınımı bile koruyamayacak kadar aciz.

🃜🃚🃖🃁🂭🂺

-Meyra Akyüz'den- (1 hafta sonra)

Dışarı çıkmıyordum. Kimseyle konuşmuyordum. Kimsenin telefonlarını açmamıştım. Doğru düzgün yemek bile yiyemiyordum. Gözümü her kapattığımda kabuslarla uyanıyordum. Uyumadığım da ise düşünceler peşimi bırakmıyordu. Sıkışmış gibiydim.

Göz ucuyla pencereye baktım. Dışarıda gülüşerek oynayan güzel çocuklara. Dudaklarımdaki kırık tebessüm ile onları izlemeye devam ettim.

Dışarıda hayat devam ediyordu ama ben bitmiştim.

Telefonumun çalmasıyla komidinin üzerinde duran telefona baktım. Ruşen hanım arıyordu. Çok normaldi. Çünkü bir haftadır hiçbir derse katılmıyordum. Bu onu endişelendirmiş olmalıydı. Mecburen telefonu alıp açtım. "Alo, Meyra?" Sesini duymamla sıkıntılı bir nefes verdim.

"Ruşen hanım?" O da sesimi duymasıyla rahat bir nefes verdi. "Neredesin sen kızım? Telefonlarım açılmıyor, derslere gelinmiyor." Burnumu çekip konuşmaya başladım. "Biraz hastaydım Ruşen hocam, telefonları da duymamışım kusura bakmayın lütfen." Yalan söylemek zorundaydım. Çünkü zaten gerçekleri kimseye söyleyemezdim.

"Pek inanmadım ama tamam senin dediğin gibi olsun, bugün staj günü Meyra kesin gelmen gerekiyor." Günün tarihine baktım, evet bugün son stajlardan biri vardı. "Peki o zaman gelmeye çalışacağım." Birkaç telaşlı insan sesi gelmeye başladığında adliyeye girdiğini anlamıştım. "Tamam o zaman görüşmek üzere tatlım." Tebessüm ettim. "Görüşmek üzere hocam."

Saate baktım, hazırlanmak için neredeyse iki saatim vardı. Mutfağa gidip ayaküstü atıştırmalık birşeyler yedim. Sonra odama döndüm. Giymek için bir takım aldım ve banyoya gittim. Kısa bir duştan sonra giyindim ve saçımı sıkı bir at kuyruğu yaptım. Çantama da gerekli eşyaları koyup evden çıktım. Adliye eve biraz yakındı bu yüzden bir taksiye binip hızla oraya ulaştım.

Çantamdan askılı kartvizitimi çıkarıp boynuma astım. Adliyeye girmeden önce yüzüme küçük bir tebessüm bıraktım. Kimseye birşey belli etmemem gerekiyordu. Güvenliğe bir baş selamı verip içeri girdim. "Aa Meyra nerelerdeydin?"

Sekreter Yasemin hanımın tatlı şaşkınlığıyla gülümsedim. "Hastaydım biraz staj için geldim bugün." Başını salladı. "Ruşen hoca odasında mı?" Gülümsedi. "Evet, evet odasında o da seni sorup duruyordu."

Başımı salladım. "Tamam o zaman ben ona bir bakayım görüşürüz." Ruşen hanımın odasına doğru yöneldim. Bir haftadır gelmeyince burayı özlemiştim doğrusu. Kapının önüne gelince durup kapıyı çaldım. 'Gel' komutunu duymamla gülümseyerek kapıyı açtım. Beni görünce tebessüm etti. "Meyra hoşgeldin." Mutlu sesine karşılık güldüm. "Hoşbuldum hocam."

"Hoşgeldin Meyra." Odada ki ikinci sesi duymamla buz kesildim. Dönüp Ruşen hanımın karşısında oturan adama baktım. Bu Turgay'dı. Yine yüzündeki korkunç gülümsemesi ile bana bakıyordu.

"Meyra tanıştırayım Turgay bey buraya seninle konuşmak için gelmiş." Yüzümden anlaşılan korkunç şaşkınlıkla gülümseyerek bana bakan Ruşen hanıma döndüm. Ağzımdan sadece, "Ne?" nidası döküldü.

"Evet hayatım Turgay bey senin yazdığın makaleleri gömüş ve bir süre seninle çalışmak istiyormuş." Ruşen hanım hâlâ minnetle Turgay'a bakıyordu. Eminim bunun bana gelen büyük bir şans olduğunu düşünüyordu. Ama değildi. Hatta bu hayatımın en kötü ânıydı...

 

  

Bölüm : 02.12.2024 08:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...