24. Bölüm
Sitare Kiraz / İstiridyenin Kayıp İncisi / ~Bölüm Yirmi Bir; Gök Avcısı Salıncak~

~Bölüm Yirmi Bir; Gök Avcısı Salıncak~

Sitare Kiraz
sitarekiraz

 

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar Şu aranıp duran korkak ellerimi tut Bu evleri atla bu evleri de bunları da Göğe bakalım

~Turgut Uyar~

Okurken yorum yapmayı unutmayın.

keyifli okumalarrrrr

・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・

Sustum...

Odadakiler hâlâ çalan kapıyı duymuyor koyu sohbetlerine devam ediyorlardı. Benimse kalbim güm güm atıyordu. Çocukluğumun katili yalnızca bir kaç oda uzağımda, demirden bir kapını ardında bekliyordu. Usulca doğruldum yerimden. Sol gözümden düşen damlayı umursamayıp, ilerlemeye devam ettim. Onca gürültüye rağmen benim duyduğum tek şey kalbimin sesi ve yankılanan topuk sesi olmuştu. Etraf kırık bir uğultudan ibaretti.Dış kapının önüne geldiğimde derin bir nefes alıp kendimi hazır hissedene kadar bekledim. Dışarıda bir katil vardı. Benim katilim. Küçük Eslem'in tüm hayatına sebep olan bir canavar vardı. Dayak yediğim gecelerin sebebi, tüm çocukluğumu küflü bir duvara bakarak geçirmeme vesile olan kadın. Belki bir anne, belki bir evlat ama her şeyden önce bir canavar vardı dışarıda. Gözümden akan yaşları usulca silip, suratıma sinsi bir tebessüm ekledim. Onun karşısında yıkılmayacaktım. Çünkü ben ona rağmen hayatımı kurmuş güçlü bir kadındım.Ve kapıyı açtım...

Kızıl saçları cüretkar bakışları ile karşımda duran bu kadına şaşırmadan edemedim. Çünkü beklediğim bu değildi, hayır kesinlikle cüretkar bir bakış beklemiyordum. Cesur bir duruş değildi görmek istediğim. Bu kadın sanki benim tüm hayatımın içine sıçmamış gibi burada cesurca durabiliyordu. Şaşkınlığı üzerimden atmama fırsat vermeden

“Ne güzel bir kadın olmuşsun, iyiki seni o yangında bırakmamışım” söylediği şeyle midem ağzıma gelmişti. Bu kadının pişman olduğu falan yoktu. Katil olmaktan bir hayli memnun hatta yapacak olsa şu an bile aynısını yaparım der gibi bir hali vardı. Korkunç bir insandı o. Araştırmalarıma göre hayatı hep güzel giden imkanları hayatına dahil eden bir kadındı. O hiç sebep yokken kötü olmayı seçen hasta ruhlu bir kadınken onu pişman olarak görmek istemek sanırım imkan dışı bir şeydi.

“İçerisi kalabalık sanırım, sevgili babacığını görmek çok isterim” içeriden gelen sesli ve neşeli seslerle gözleri parlayınca, kafasına bir tane geçirmek istedim. Hayır elimle değil beylik tabancamla alnının ortasına sağlam bir kurşun geçirmekti niyetim. Çünkü bu kadın iflah olacak gibi değildi.

“Pekala sanırım davet beklemeden girmeliyim” beni ittirip içeri girmesiyle derin bir soluk alıp peşinden içeri girdim. Şeyma odanın eşiğinde durmuş içeride neşeyle dönen sohbeti dinliyordu. Suratında imrenmiş gibi bir ifade vardı. Gözü sürekli odadakilere değiyor, annemin olduğu koltukta uzunca duruyor ve derin bir şekilde iç geçiriyordu. İşte bu odada yerinde olmak istediği kadındı annem. Tüm hayatı onun koltuğunda oturmayı hayâl etmekle geçmişti. Şeyma annemin laneti olmuştu. Annemin nazarıydı.

“Hey millet beni özlediniz mi” diye girdi odaya. Az önce ki neşeli sohbet gitmiş herkes bir anda buz gibi bakışlarla Şeymaya kitlenmişti. Odadakiler hatta gerçeği az çok bilenler dahi dönüp kalmıştı. Evet buradaki herkes çok kez katil görüyordu ama kendi hayatlarının katiliyle ilk kez yüzleşeceklerdi. Annem titrek bir şekilde ayağa kalkıp

“Şeyma” diye konuştu. Sesi bir hayli güçsüz çıkmıştı. Belkide bencilce davranmıştım. Ben bu yüzleşmeye hazırdım ama kimsenin fikrini sormamıştım.

“Beni unutmaman sevindirici bir durum sevgili Yeşim” dedi irite edici bir ses tonuyla. Beyza hemen yanıma gelip koluma girmişti. Çünkü sabırlı davranmayacağımı onu burada öldüreceğimi iyi biliyordu.

“Millet hadi atın şu şaşkınlığı üzerinizden ben geldim Şeyma” tekrar konuşmasıyla annem üzerine yürüyecek gibi oldu ama babam onu tutmuştu. Babam ise şaşkınlıktan ziyade öfkeli gibiydi.

“Katil” dedi annem nefret dolu bir sesle. Şeyma kısık bir kahkaha attı.

“Hayır canım kızının hayatını bağışlayan güzel bir iyilik meleği” sözlerine neşeden uzak bir tebessüm ettim. Ne kurtarma ama, yirmi altı yıl beni doğuran kadından nefret etmemi sağlamıştı.

“Ne diyorsun sen, sen sen hiç değişmemişsin yaptığın onca şeyden sonra hâlâ küstahça davranabiliyorsun” annem zar zor söyledikleri ile daha fazla dayanamayıp koltuğa kendini attı. Acısını içimde hissediyordum. Bu kadının etini yolsa gene soğumazdı içi. Öfkesi kan gibiydi ne kadar zarar verse o kadar çok susayacaktı. Ve annem ömür boyu, Şeyma ölmüş olsa bile ona beddua etmeden uyumayacaktı.

“Yeşimciğim sende biliyorsun ki şu an kızın yanındaysa bu benim sayem... “ annem Şeymanın sözünü kesip hızla ayağa kalktı. O sırada Şeyma da bacağını bacağının üstüne atmış odadın ortasında olan sandalyede oturuyordu. Annem hızla yanına gelip bir tokat savurdu Şeymaya. Kafası geriye düşen Şeyma sırıtarak, ona bakarken annem

“Senin sayende mi, senin sayende öyle mi? Ulan yirmi altı sene, yirmi altı sene içimde bir cenazeyle yaşadım ben. Yirmi altı sene her gün azar azar öldüm” diye bağırdı. Şeyma duydukları ile iyice beş elenirken annem sinirle devam etti sözlerine

“Kaç kez intiharların eşiğinden döndüm biliyor musun? Ki ben inançlı bir kadındım, beni kaç kez günahlara sürekledin sen. Senin sayende öyle değil mi? “ Şeyma ayağa kalkıp onunla aynı hizaya gelip

“Bu.. “ diye konuşacaktı ki annem sözünü kesip duvarda asılı olan tüfeği eline aldı

“Kes sesini yıllardır canını almak için arıyorum seni. Hangi cehennemde olduğunu bilmeden iz sürdüm ama bak kendin geldin bana” tüfeği ona doğrultunca hızla yanına gidip,

“Anne şimdi değil, pişman oluşunu görmek istiyorum. Sonra söz ellerimle alacağım canını “ elinden aldığım tüfeği Beyza’ya verdiğimde annem yere çöktü. Sanırım artık kendinde değildi. Yoksa bu kadının önünde asla diz çökmezdi. Babam hemen annemin yanına gelip onu koltuğa oturttu. Odada kimseden ses çıkmıyordu. Herkes derin bir kuyuya atılmış gibiydi. Yusuf Şeymayı biliyordu ama hep dahası olduğunu düşündüğü için tek sorumlunun o olduğunu bilmiyordu.

“Neden, niye yaptın bunu bize neyin kiniydi bu” dedi dedem ağlamaklı bir sesle. Şeyma dedemin konuşmasıyla kalktığı yere tekrar oturup, ellerini dizlerinde bağladı. Kısık bir sesle

“Sevdim” diyebildi yanlızca. Annem oturduğu yerden kalkmadan Öfkeyle

“Sevdin öyle mi evli bir adamı sevdin, ve seni sevmedi diye çocuğunu aldın ondan” diye çığlık çığlığa bağırdı. Annem konuştukça bu kadın yaptıklarından memnun bir ifadeye bürünüyordu. Öyle bir hasedi vardı ki anneme karşı istediği şey tam olarak onun yerine geçmekti. Babamı sevdiği falanda yoktu.

“Ben sadece bana ait olanı almak istedim. Yılmaz benimdi benim olmalıydı, o sana fazlaydı” dedi o da aynı öfkeyle. İşte tamda tahmin ettiğim gibiydi. Babam annem için ideal adamdı ve Şeyma içinde annem ideal insandı. Onun olan Şeymanın da olmalıydı.

“Ulan alsaydın onu alsaydın yavrumu niye ayırdın benden. Niye onu bana yabancı ettin. Bizi niye öldürdün Şeyma” annem artık ağlıyordu. Sesi çıkmaz olmuştu. Ama bu yüzleşmenin ona iyi geleceğini artık biliyordum. Çünkü içinde tuttuğu her şeyi dışarı çıkarıyordu.

“Denedim, Yılmazı almak için çok savaştım olmadı. O sana çok aşıktı, gözü senden başkasını görmüyordu. Çok öfkeliydim çünkü ilk kez istediğimi elde edememiştim. Aşık olduğum adama sahip olamadım. Dağılın istedim, bence sizi ayakta tutan kızınızdı. Birbirinize aşık olduğunuz yok sandım. Sonra aklıma plan geldi... “ bağırarak söylediklerine karşılık sesi kısılınca derin bir nefes alıp devam etti

“Eğer bebeğinizi öldürürsem aranızda ki bağ kopacaktı. Ama öyle olmadı. Sadece üç yıl sonra yeni bir bebek verdin ona” sözleri bittiğinde aklına yeni gelmiş olacak ki Suaya dönüp gülümsedi

“Suay, seni her saniye izledim annenden daha çok hakimim sana. Biliyor musun yedi yaşında okulda sıranın üzerinde bulduğun o bebeğin içinde gizli zehirli bir böcek vardı. O böcek seni ısıracak ve sende annenin cenazesi olacaktın. “ Suay duydukları ile dehşete kapılırken sesli bir şekilde yutkunuşu babamı iyice sinirlendirmişti. Ama sessizliğini korumaya devam etti ama bu sessizliğin çok uzun sürmeyeceğini gerilen bedeninden göre biliyordum.

“Yeşim ikinci bir acıya dayanamazdı kesin, öldürürdü kendini Yılmaz’da bana kalırdı”

“Ama küçük şeytan sen sandığımdan akıllı çıktın o bebeği çöpe attığında ki sinir krizlerimi hâlâ hatırlıyorum “ pişkin pişkin söyledikleri ile tahmin ettiğim gibi babam sessizliği bozmuştu.

“Ne yaptın ne yaptın “

“Benimle ilk kez konuşuyorsun “

“Sen bana, bize ikinci bir evlat acısı mı yaşatacaktın”

“Beraber olmamız için esaretinden kurtulman gerekiyordu “ babam alnında biriken terleri elinin tersiyle silip annemin elini tuttu.

“Lan ne esareti, ben bu kadından başka el tutmadım, ondan başka göz tanımam. Sen tüm evlatlarımı benden almış olsaydın da bu kadını bırakmazdım. Ben bu kadına aşığım. Benim yuvam o vatanım olan bir kadını ilk darbesinde terk edeceğimi nasıl düşünürsün” annem babamın sözlerine karşılık kendine gelirken. Elini babamın beline sardı. Sanırım aradığı gücü bulmuştu.

“Yılma... “ Şeyma babama doğru gelip adını söylemek üzere konuşunca annem“

Kocaman’ın adını ağzına alma” dedi. Bu defa iyiydi. Gayet iyiydi çünkü kazanan oydu kaybeden ise Şeyma.

“Böyle olmamalıydı, sen beni sevmeliydin.” En sonunda sinirle söylediklerine karşı Asuman teyze utanan sıkıla

“Hâlâ sevgiden bahsediyorsun, Şeyma seni bu aileyle tanıştırdığım için her gün kahrımdan öldüm ben. Üveyde olsa kardeşim olduğun için kendimden tiksindim. Ben yirmi altı sene boyunca en yakın arkadaşımın yüzüne hep mahcup baktım. Sen sadece Eslemi almadın, sen hepimize kara bir yas verdin” diye konuşunca Şeyma onu asla umursamadan Yusuf’un önüne yürüdü.

“Oğlun büyümüş, beni çok severdi.. “elini yanağına koyacakken Yusuf’un elini ittirmesiyle

“Sana bir şey yapmadım ki, uzaktan izledim hep çok güzel bir delikanlıydın” diye söylendi. Sanırım Yusuf’a olan sevgisi sahiciydi. Çünkü suratında ilk kez üzgün bir ifade vardı.

“ula hâlâ pişkin pişkin bakaysin ne bekleysin uşak teyzem diye boynunami atlasin. Ha sen en büyük kötülüği bu uşaklara ettin. Birlikte büyüyemediler yavrularım şimdi ikisininde gözleri kısık bir ışıkla parlayi” dedi Engin Amca. Şeymayı hiç sevmediği yüzünden belliydi. Ama sanki daha öncede sevmemiş gibiydi.

“Enişte her zamanki gibi beni suçluyorsun, neden anlamıyorsunuz sevdim diyorum” Söyledikleri ile daha fazla dayanamayıp

“Sen hastasın Şeyma, çok hastasın.. Senin aşk dediğin şey hastalık. Yıllarca saplantılı bir şekilde bir hedefin peşinde koşmuşsun...”

“İnsan gerçekten severse... “ diyecektim ki Yusuf benden önce davranıp

“Yanlışla bile canını yaksa ölmek ister, sevdiğinin canını yaktığı için kendinden nefret eder. Sen hiç tiksinmedin ki kendinden Şeyma, ben sevdiğim kadın yanımda olmasına rağmen, beni seviyor olmasına rağmen halen suratına bakarken utanıyorum. Sen buraya bu kadar cesur nasıl geldin” dedi. İlk kez gözleri doluyordu. Hâlâ o kurşunun acısını içinde yaşadığını iyi biliyordum. Ve zaten bu adama o yüzden aşıktım.

“Kıskandım... Anlıyor musunuz kıskandım. Onlar gibi güzel bir çift olalım diye evlendim ben, ya sonra adam şerefsizin teki çıktı. Yeşimi bu kadar güzel bir adam seviyorken benide sevsin istedim” sözleri ile düşündüklerim birbirinin aynıydı. Bu kadın ağır derece hasetti. Ve sanırım daha fazla pişman olmasını beklemeyecektim. Bu kör birinin ışığı fark etmesini beklemek gibi bir şeydi. Şeyma ölmeliydi.

“Beyza” dedim yutkunarak

“Gerekeni yap” Beyza ve Uğur Şeyma’nın koluna girince debelenmeye başladı“Nereye götürüyorsun beni”

“Yılmaz götürüyor beni”

“Abla bir şey de”Art arda sıraladıkları ile dayanamayıp

“Suratındaki pişmanlığı görmek zebanilere kısmetmiş” dedim ardından Yusuf, arkasından yaklaşıp silahının arkasıyla etkisiz hale getirmeden önce“Bir daha görüşmemek dileğiyle, iyi uykular Teyzeciğim “ dedi.Bitmişti Şeymanın kalemini kendi elimle kırmıştım....

・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・

Merhamet heri nsanın içinde bulunması gereken en önemli husus demişti dedem. Merhamet et, seni öldürene de merhamet et, et ki kötülük çoğalmasın. Kötü şeyleri iyilikler kapatsın. Dünya da kötüden bol ne var ki sen iyi ol demişti. Ve ben sanırım dün Şeymanın canını bağışlayarak merhametimi öldürmemiştim. Ama ölümden beter olsun diye Koca Çınar’a göndermeyi teklif etmiştim dedeme. Ona bir şey dememiş ‘Ölümü senin elinden senin emrinle olmasında belasını nerde bulursa bulsun' demişti. Koca Çınar onu öldürmezdi ama uygulayacağı psikolojik şiddetle kendini öldüreceğini iyi biliyordum. Zaten sağlam bir psikolojisi yoktu.Şimdiyse ertesi günün sabahında sessizce kahvaltımızı yapmış, annemle balkonda sessiz sessiz oturuyorduk. Dizlerine uzanıp,

“Anne niye hiç konuşmuyorsun” diye sordum. Üzerinde bariz bir huzursuzluk vardı. Dedemin bana söylediklerinden bir haber Şeyma’nın öldüğünü düşünüyordu. Bu onu rahatlatmamış mıydı merak ediyordum.

“Kuzum ben rahatlamış hissetmiyorum, birinin ölümü iyi gelmiyor bana.” Sözleriyle gözlerim uzağa dalmıştı. Sanki içimi okumuş gibi verdiği cevap biraz vermişti beni. Onun ölmesini bir tek ben mi istiyordum. Ya da ben mi kötüydüm de birinin kanına susamıştım. Derin bir nefes alıp uyandığım yerden yan döndüm. Annemde saçlarımı okşamaya başlamıştı.

“Eğer öldürseydik rahatlardın” dedim gözlerim kapalıyken. Elleri anı bir şekilde saçlarımda durdu.

“Öldürmedin mi” diye titrek bir sesle sorunca bir süre sessiz kaldım. Dedem mani olmasaydı ölecekti. Ama dedem içimde ki vicdanı harekete geçirmişti.

“Dedem, ne yapmış olursa olsun Allahın verdiği cana kıymak bize düşmez dedi. Anne öldürmek istedim. Yemin ederim oracıkta alırdım canını, ama onun için cenneti yakmaya değmezmiş. “ Sözlerim bittiğin eğ olup yanağıma bir buse kondurdu.

“Sen ne güzel büyümüşsün yavrum.” Kırık bir tebessüm belirdi suratımda. Ben aslında hiç büyümemiştim. Asıl şimdi burada ailemin yanında büyüyordum.

“Senin elinde büyüsem kesin nazlı cilveli aptal bir şey olurdum. Bak ne de güzel mantıklı bir insan oldum” kafama hafif bir şamar atıp yanağımı sıktı. Göğsüme sokasım geliyordu bu kadını. O kadar çok seviyordum ki her şeyin fazlası zıttını doğurur lafı geliyordu aklıma. O kadar çok nefret etmiştim o kadar çok öfke duymuştum ki sonu çokça sevgi ve huzur olmuştu. Her şeyin fazlası zıttını doğuruyordu

“Nerde şimdi” diye sordu çekingen bir sesle. Bana kalsa mezarda olurdu ama sanırım koca çınar onu Kodese tıkmıştı

“Adalete teslim ettik adalet yerini bulur “ dedim derin bir nefes alıp

“Bize ulaşamaz değil mi” dediğinde neşeyle kıkırdadım. Bu halime şaşırsada ne diyeceğimi merakla bekledi.

“İstesede ulaşamaz çünkü, Koca çınarın adaleti ya öldürür ya intihar ettirir” başta ufak bir tebessüm kondursada ardından kaşını çatmıştı. Ne zaman koca çınarın adını duysa suratı böyle oluyordu. Onu sevmedikleri aşikardı ama koca çınar benim için çok değerliydi.

“Çok seviyorsun onu”

“Babamdır”

“Ona minnet borcumuz olduğu kadar kinimiz de var İnci”

“Sizi sakladığı için mi” sessiz kalışı öyle olduğunu gösterdiği için, derin bir nefes alıp anlatmaya başladım. Çünkü bunu bilmeye hakkı vardı. Ben kendi isteğimle reddetmiştim ailemi. Kendi ayaklarımla gelsemde zamanında kendi elimle iteklemiştim

“Onun suçu değildi, ben senin beni bıraktığına o kadar çok inanmıştım ki aksini düşünmedim. Hayatım senden nefret etmekle geçti, birde şimdiki zamana bak dizlerinde yatıyorum” sözlerime gülümseyip saçlarımla oynamaya devam etti. Bu hali beni bir hayli mayıştırırken derin bir nefes aldım.

“Benden nefret ederken de seni çok seviyordum “ sözlerine gülümsedim. Ben sevilmeyecek kız değildim ki maşallahım vardı.

“Doğruyu söyle yaşadığımı hissedip Allah’a kızımı koru diye dua ettin mi”

“Her gün her gece” cevabıyla ofladım. Çünkü kaç gece kurşunların hedefi olmuşken ucuz yırttığım olmuştu. Hatta bizimkiler ‘Senin ailen sadakasını düzenli veriyor herhalde” diye alay bile ediyorlardı. Ama en vurucu olanı da tam kurşunun önündeyken bir anda başka bir kurşunun onu def etmesiyle olmuştu. Bakın arkadaşlar tam gece vakitleri etraf kör nokta, bir kurşun diğer kurşunu etkisiz hale getiriyor. Böyle bir şey anca kitaplarda olurdu herhalde. Ama annem sağlam Müslümanmış duası tuttuğuna göre.

“Ulan o gün şehadet şerbetini içmek üzereydim be” dedim ani bir gerginlikle. Annem ise kafama bir tane geçirip

“Anlatma bunları, kızımın tehlikeli işlerde çalıştığını bilmek beni mutlu etmiyor” diye söylendi. Onu umursamadan dün babamın anlattıklarını hatırlatarak

“Yalnız babamda ne aşıkmış sana” dedim. Utanarak güldüğünde kahkaha atmadan da edemedim. Ama o bir yere dikkat kesilip,“En az baban kadar sevdalı bir adam geliyor ve benim ocak’ta yemeğim var'' diyerek kalkıp gitti. Baktığı yere odaklanınca gelenin Yusuf olduğunu görmüştüm. Hemen yerimden doğrulunca yanıma geldi.

“Nereye gitti” diye sordu anneme işararten. Tatlı tatlı gülümseyip

“Romantik şeyler konuşuruz diye içeri gitti” dedim. Yusufta benim gibi sırıtarak yanıma gelip oturdu. Kahve kokusu burnuma dolduğunda kısa süre gözümü kapatmadan edemedim. Bu adamın kokusuna meftun olmuştum. Ki ben kahve hiç sevmezdim.

“Hadi ya sanırım sende istiyorsun ha Trabzon güzeli” neşeyle söylediklerine karşılık bağdaş kurup yüzümü ona döndüm.“Tercihim daha eğlenceli şeyler”

“Mesela”

“Ne bileyim seninle hiç yapmadığım şeyleri yapmak gibi mesela”“Sapanla cam kırmış mıydın” cebinden çıkardığı iki sapanla bana bakarken, gözlerim dolmuştu. Kocaman adam beni eğlendirmek için sapan almıştı. Yerdim ben bu adamı

“Yusuf” diyerek şaşkın sevincimi dile getirmek istedim ama pek hit şey söyleyemedim. Ama o anlamıştı. Beni kendine çekip

“Oy bu Yusuf kurban olsun sana sen heves edersinde ben atlatır mıyım” dediğinde sarılırken kokusunu doya doya içime çektim çünkü bilmiyorum işte ya bir koparsakta kokusunu hiç bir kahveden alamazsam diye korkuyordum. Çünkü kahve gibi olan kokusu gibiydi işte tam kahve değildi ama onu anımsatıyordu. Hızla Ondan ayrılıp ayakkabılarımı giymek için koştum. Bir yandan hızla giyiyor bir yandan da ona laf yetiştiriyordum.

“Trabzon güzeli olan yapıncak vardı ya onun evinden başlarız ay dur aslında İsmet halanın evini de taşlamak istiyorum ama biraz korkuyorum ondan. Sonra, sonra bilmem ki tanımıyorum ben sen dersin bana bende atarım değil mi” telaşa yakın çıkan sesime kocaman bir kahkaha patlattı. Rahattı çünkü babam evde değildi. E o da istediği gibi at koşturuyordu. Babam evde olsa adımını atamazdı. Her delikanlının bir korkusu vardı işte Yusuf’un da babam olmuştu

“Ula bu kadar çok mu isteysun ”diye sorduğunda ayakkabımı tamamen giymiştim. Derin bir nefes alıp

“Evet, hadi hazırım gidelim “ dedim. Elini tutup koşturunca arkamdan kahkaha atıyorsu ama umursamadım. Nereye gittiğimizi bilmiyordum lakin umursadığım da söylemezdi.Herhangi bir evin önünde durunca bende onunla birlikte durdum.

“Bak sapan atmanın bir adabı vardır” dedi sapanı çıkarıp içine küçük bir taş yerleştirirken kendimden emin bir sesle

“Kimle attığın çok önemli değil mi” söylediğimle elindeki işi bırakıp ciddiyetle baktı. Ama şu hâli bile çocuk gibiydi. Ula bu adam kışlada terör estiriyordu birde şu minnak tatlı hallerine de bakındı. Çocuk ruhlu bir adam ben sanırım böyle adamlardan hoşlanıyordum. Biz onunla çok benziyorduk. Aynı şeylerden hoşlanıyor aynı şeyleri seviyorduk. Mesela beni...

“Gevezelik etmede dinle “ dedi ciddiyetle. Onun yanında gevezelik etmeden nasıl duracağımı söylemedi ama a dostlar. Elinde ki sapanı bana tutup

“Eğer buradan atarsan gözüne gelir aman diyim dikkat et yakma içimi” deyince derin bir iç çektim. Bu adam içime içime işliyordu kendini. Hayır yakma içimi demek ne demekti yani. Yahu evlat olsam bu kadar sevilmem ben be. Sen bende ne gördün de üzerime titriyorsun. Yani ben bile bazen seni sevmekten yoruluyorum sen hiç mi yorulmuyorsun be adam.

“Ya senin gözüne isabet ederse” dedim iddialı bir sesle. Çünkü benim sevgi anlayışım buydu iddia yarış bahis

“Iskalamayacağından eminim” sözlerine sırıtırken elinden sapanı aldım. Yerden alelade aldığım taşa bakıp, beğenmemiş olacakki daha küçük bir taş uzattı.

“Taşı ufak al, kafam kadar taşla adamların penceresini değil kafasını yararsın” sözlerine gülsem de bir şey demedim. Sapanı elimle ayarlayıp cama isabet ettirince aklıma bir şey takıldı.Ulan biz şu an suç işliyorduk. İki tane kafadan kırık yetişkin insan evlerin camını taşlıyordu. Ve bu haber kanallarında verilebilecek en abest olaydı. E sorarlardı adama niye yaptın diye. Ne diyecektik çocukken içimizde kaldı da şimdi yapmaya karar verdik mi? Ulan birde birimiz asker diğerimiz ajandı çıkacak rezilliği düşünmek bile korkunçtu.“Bu yaptığımız suç biliyorsun değil mi” dedim elinde ki sapanı üç katlı bir binanın çatı katı gözüne isabet edip tam da orta yerinden vurduktan sonra bana dönüp

“Teknik olarak değil” diye cevap verdi.“Ne demek o”

“Ev sahipleriyle konuştum, kırılan camların yerine yenisi takılacak”

“Yuh, adamların kapısını çalıp camınızı kırabilir miyim diye mi sordun”

“Evet”

“Onlarda tabi ki kır mı dediler”

“Burada belli bir ağırlığım var kimse beni kırmaz”

“Anlaşılan burada kalpler değil camlar kırılıyor” dedikten sonra Yusuf’un atış yaptığı binanın alt katında bir cama isabet edip atış yaptım. Ve bingo tam hedeflediğim yerden vurmuştum.

“İyi atış” dedi gururlu bir sesle. Tabii paşam kimin sevgilisiyiz şunun şurasında. O gururla en üst katta bir pencereyi de indirince sevinçle saçımı savurdum

“Yes be görüyorsun değil mi kaç yıllık atıcısın senden iyi atıyorum “

“Kızım benim lakabım atmaca ıskaladığım atış yok hey yavrum hey”

“Var mısın yarışa”

“İddia koyarsan varım”

“Ben kazanırsam askeriyede sana yürüyen her kıza sevgilin olduğumu söyleyeceksin”

“Konuşmaya tenezzül edersem belki”

“Ya sen”

“Ben kazanırsam gitmek fikrini aklından çıkaracaksın, benimle birlikte kalacaksın “

“Kabul”Zaten gitmek gibi derdim yoktu. Yani bu yarışta iki türlü de ben kazanacaktım. Öte yandan Yusuf’un hâlâ gitmemden korkuyor oluşu da içimi ezmişti. Bana beni sevdiğini kanıtlamak için her şeyi yapmıştı. Güvenimi kazanmıştı ama ben ona hiç bir şey yapmamıştım. Onu sevdiğimi bile adam akıllı söylememiştim. Halbuki Yusuf benim diğer yarımdı. Hissettirmiyor oluşum onu hiç sevmediğim anlamına gelmiyordu belki ama bana güvenmediğini biliyordum. Onu asla bırakmayacaktım. Bu adam benden yara almayacaktı. Seviyorsam eğer paşa paşa sahip çıkacaktım.Elinde ki sapanı biraz önce atış yaptığı binanın yanına işaretleyip en tepede ki camı kırınca ayağımı yere vurup,

“Boy farkını kullanıyorsun uzunsun sen hile var” diye söylendim. Bana ters bir bakış atıp

“İnci ben uzunum da bina çok mu kısa” dediğinde güler gibi olsamda şu an onu asla haklı çıkaramazdım. Çünkü ne olursa olsun benden iyi atacaktı. Ki ben kazanmasında asla değildim sadece iyi atış yapmak istiyordum.

“Banane ya aynı boydasınız kabul etmiyorum bunu” dedim omuz silkerken. Kısa süre ne yapacağını düşündükten sonra, hızla bana yaklaşıp beni omzuna aldı. Ani bir şokla ağzımdan ufak bir çığlık kaçsada burası cidden çok yüksekti. Zeynep hanımın dediği kadar vardı. Demek uzun insanlar dünyayı böyle görüyordu. Gök yüzüne yakındım şu an. Her halde iki buçuk metre olmuştum.

“Şimdi eşitlendik işte” dedi Yusuf neşeli bir sesle. Elleri ayaklarımı sıkı sıkı tutarken elimdeki sapanı alıp uzattığı taşı aldım ve alabildim en uzak mesafeye atış yaptım. Ama attığım taş Yusuf’un kırdığı camın yakınına bile varmamıştı. Sinirli bir sesle

“Ya hayır ya sallayıp duruyorsun atamıyorum ki” diye söylenince o da kızgın bir ses tonuyla

“Ula ne mızıkçı çıktın atabilesin diye omzuma aldım hâlâ riv riv edeysin” demişti. Saçını çekiştirip

“Of tamam indir beni sen kazandın” diye mızmızlandım. Beni usulca yere indirip, üzerime eğildi.

“Gitmek yok ha istiridye güzeli” içim eziliyordu bu hallerine. Asla gitmeyecektim. Hem neden korkuyordu ki bu kadar. Babam burada kalmak için görevimi buraya aldırmıştı. O olduğu sürece hep burada kalacaktım. Ne diye korkuyordu ki hem görevim burada olduğu sürece gitmem imkansız bir şeydi. Kafama göre şehir değiştiremezdim. Nereye gönderirlerse orada çalışırdım. Ve uzunca bir süre burada kalacağıma da emindim. Çünkü babam buradaydı. Elinden geleni yaparda benden ayrılmazdı

“Zaten öyle bir planım yoktu aptal” dedim.Aptal dedim aptal ah ah şu ağzım yüzüm kadar temiz olsaydı ya. Ne bileyim aşkım falan deseydim. Ulan aptal neydi ya

“Ula bilseydim iddiayı boşa harcamazdım” Arkadaşlar Yusuf’taki cilvenin onda biri bende olsaydı bu karşımdaki adam kalpten giderdi. Anlıyor musunuz beni, benimle öyle bir konuşuyordu ki içim akıp gidiyordu. Adam sadece sesiyle bile beni kendine aşık ederdi be. Benimde sadece yüzüm güzeldi. Ulan burada da eşit değildik ya ne diyeyim ben.

“Bende meydanı sana bırakacak göz var mı paşam “ söylediklerime sırıtıp iyice üzerime eğildi. Gözlerini kısıp gözümün içine baktıktan sonra

“Ha bakayim... “ dedi. Daha sonra yanağıma bir buse kondurup

“Ufak bir ışıltı görüney” diye suratıma soluyunca derin bir nefes aldım hayır arkadaşlar ben bu adama her gün aşık olmaktan yorulmuştum. Kim derdi kafede kitap için tartıştığım adamın beni bu denli etkileyeceğini. Hatta bana evlilik teklifi edeceğini. Kim derse inanmazdım. Ha dedem dese belki inanırdım. Neticede imamdı ehli sünnetti. Sözüne yalan katmazdı. Tüm hocaların olması gerektiği gibi...Yusuf elimi tutup beni bir yere sürükleyince

“Nereye” diye sormadan edemedim. Umarım sapan atacak başka bir yere götürmezdi. Çünkü itiraf etmek gerekirse sıkılmıştım.“Gözündeki ışıltıyı büyütmeye “ diye cevap verdi. Zaten o ışıltı onun yanında kat ve kat büyüyordu. Hayır biraz daha ışıklansa tüm Trabzon’un ışıklandırmasını sağlayacaktı. Aradan çok bir zaman geçti geçmedi ama Yusuf durmuştu. Etrafa bakındığımda manzarası çok güzel yeşil ve mavinin yan yana olduğu bir alanda olduğumuzu fark ettim. Yusuf beni bir yere doğru çekiştirince itiraz etmeden peşine düştüm. Ve gördüğüm şeyle gözlerim kocaman açılmıştı.Neydi bugün jest günü falan mıydı? Arkadaşlar şu an boş arazide kocaman çiçek sapları olan bir salıncak vardı. Yüzü denize ve gökyüzüne bakıyor, arkası boydan boya yeşil... Yani her şey arazi bile planlanmış. Sevinçle ufak bir çığlık attıktan sonra Yusuf’a dönüp“Yusuf” diye fısıldadım. Boğazım düğüm düğüm olmuştu. Yani fazla sevinçte bu tür sonuçlara yer veriyormuş. İnsanın boğazı çok sevinmektende düğümlenebilirmiş. Daha fazla durmadan hızla boynuna atladım.

“İstiridye” diye fısıldadı kulağıma doğru. Kokumu içine çektiğini soluk alış verişlerinden anlıyordum.

“Sen nasıl bir adamsın” ondan ayrılarak söylediklerime karşılık

“Sanırım yakışıklı” deyince elimi yanağına koyup yüzünü sevdim. Avuç içimi tutup öpünce de utançla çektim elimi. Harbi ilişkimizin başından beri normal çift olalım sinemaya gidelim diye tutturan adamı kendi ütopik hayatıma dahil etmiştim. O da beni kendine uygun utanklı biri etmişti. Birbirimizin eksiklerini tamamlayıp mutlu bir çift olmayı başarmıştım. Hepsi Yusuf’un sayesindeydi. Asla payım yoktu.

“Ne ara yaptın bunu, Yusuf sen gök yüzüne yakın salıncak kurdun mu cidden “ dedim heyecanla salıncağa doğru koşarken.

“İstedin” diye cevap verdi. Hemen binip,

“Hadi salla beni kuş olayım “ dedim. Arkadamdan yavaş yavaş ittirirken“

O niye” diye sordu.

“Özgür olmak için kuş olmak gerekir çünkü “

“Sen kuş değilsin belki, ama özgür olmak için kuş olmak gerekmez ki istiridye”

“Doğrusu burada olmakta bir hayli özgür hissettiriyor. “

“Seni seviyorum İstiridye güzeli” kocaman gülümsedim. Bana ilk kez mi diyordu bu sözü asla hatırlamıyordum ama en güzeli buydu sanırım. Tekrar söylesin diye

“Ne dedin” diye sordum.

“Diyorum ki, gök yüzüne de yakıştın” kocaman bir kahkaha atıp,

“Aptal adam” diye haykırdım.Ve işte Yusuf Asaf'ın benim ruhuma hep şifa olacağını o gün göstermişti. Ve ben bu adamla bir yuva kuracağıma o gün karar vermiştim.Çünkü özgürlük benim lügatimde Yusuf demekti..

・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・

“Ne yani son maddeyi de verdi mi” diye heyecanla sordu Beyza. Yarım saattir bugün Yusuf’la yaşadığımız şeyleri anlattırıp duruyordu. Her bir detayda gözleri büyüyor, benim adıma sevindiğini gösteriyordu.

“Kocaman bir salıncak yaptırmış.” Dedim elimle göstererek. Beyza bu halime gülüp

“İnci Mercanım bu adam sana aşık olmuş” dedi. Derin bir iç çekip bugün yaşananları an be an gözden geçirdim. Neredeyse otuz olmuş bir adam benimle çocuklaşıyordu. Üstelik bunu rezil olma ihtimali olmasına rağmen yapıyordu. Emrinde askerleri vardı birinin kulağına gitse otoritesi sarsılırdı ama o hiç umursamıyordu. Arkadaşlar bu adam beni cidden seviyordu.

“Beyza ben evlenmek istiyorum.” Dedim gür bir sesle. Beyza kıkırtıyla karışık bir ses tonuyla

“Sen de ona boş değilsin anlaşılan” deyiverdi. Boş mu değildim aşkımdan ölüp bitiyordum.

“Onu çok seviyorum Beyza zaman kaybetmek istemiyorum her şey onunla çok güzel gidiyor biz mutluyuz”

“Yıllar önce bir dizi izlemiştik hatırlıyor musun” hatırlamaya çalışmadım. Zaten hepi topu bit dizi izlemiştik. Başımı olumlu anlamda sallayınca

“Ne diyordu orda” diye sordu. Kendide hatırlamaya çalıştıktan sonra

“Tarih her zaman mutsuzları yazar, mutluların hikayesi biter ve ölürler” diye konuştu. Evet bu sahneyi hatırlıyordum. Beyza hak verirken ben saçma bulmuştum. Çünkü bu dünyada büyük küçük demeden bir çok sorun yaşıyorduk. Büsbütün mutsuz değildik büsbütün mutlu olmadığımız gibi.

“Yani bugün ki gibi sorunsuz bir ilişki bekleme. Ben seni iyi tanıyorum İnci sakın ilk tümsekte vazgeçeyim deme. Çünkü tarih..”

“Her zaman mutsuzları yazar. Sorunlar elbette olur” diye devam ettirdim sözlerini. Sanırım haklıydı. Kavga etmemiştik hiç yani aslında bana göre büyük bir kavga etmemiştik. Ama edecektik elbet bir gün zıt düşecek ayrı uyumak isteyecektik. E o zamanda yapışırdım nayinoma bensiz uyumasına müsaade etmezdim. Olur biterdi. Ama ya tek sorunumuz kavga olmazsada ikimizden biri göçerse bu dünyadan...“Of Beyza ya niye hatırlattın o sahneyi ya ikimizden biri ölürse diye düşünüp dururum.” Beyza yanağımdan bir makas alıp“Ölen sen olursan iki kişilik mezar kazılır”“Ya Yusuf için mi”“He Yusuf için gerizekâlı, benim başka arkadaşım yok mecbur seninle geleceğim” ah birde bu kızdan şüphe duymamı bekliyorlardı. Ben Beyzaya sonsuz kefil olurdum. O herkesin istediği ama kimsede olmayan güzel bir dosttu. Onu kendime çekip kafasını göğsüme bastırdım.“Salak karı seviyorum kız seni hafif çatlaksın ama” dedim içime sokarcasına sarılırken. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama telefona gelen bildirimle Beyza doğrulup telefonuna baktı. Ardından kocaman sırıtarak“Nisa gelmiş bil bakalım kiminle” diye sorunca bende güldüm. Nisa çok şeker bir kızdı. Suayın yakın arkadaşı olmasından mıdır bilmem ona çabucak ısınmıştım. Beyza da ilk kez birinden kötü enerji aldım konuşmayalım dememişti. Yani gerçekten iyi bir insandı.“Arifle mi” diye cevapladım sorusunu. Başını hızla sallayıp“Evet bir kaç kişi toplanıp gelmişler mesaj attılar hadi kapıdalar” dedi. Ayağa kalkıp hızla giden Beyzanın peşine düştüm. Nisan’ı gerçekten seviyor olmalıydı e uzun zamandır da görmüyordu. Özlemişti anlaşılan. Ama ben onu dışında kimseye koşarak sarılmazdım. Mesela yani kıskançlık demeyelim de ufak bir kıyas..“Nisa” dedi Beyza kapıyı açar açmaz. Adamlar kapıyı çalmamıştı bile. Ardından Nisan’ın boynuna atlayıp“Çok özledim seni ya” diye söylendi. Hayır bende özledim ama bu kadarda belli etmiyorum yani. Gerek var mıydı ki“Bende sizi özledim, ki özlemesem bu adama asla katlanmazdım” dedi Nisa Beyzadan ayrılıp bana sarılırken. Anlaşılan yolculuk pek keyifli geçmemişti.“Ama Nisa neden öyle diyorsun” diye sordu Arif. Nisa iyice delirip“Tüm yok boyunca kalbinde sorun olduğunu söyleyip durdun doktor olmaktan ilk kez nefret ettim Arif” Nisan’ın sözleriyle Arif içten bir şekilde gülümseyip“En azından artık bey demiyor” diye fısıldadı. Tam altı kişi gelmişlerdi. Zeynel, Arif, Ufuk, Harun, Nisa ve Ahmet. Ama şu an burada sadece Ufuk Nisa ve Arif vardı. Anlaşılan Harunlar Yusuf’un evine geçmişti.“Komutanım bey demesi sinirli olmasından daha iyi değil mi” dedi Ufuk gevşek bir sesle. Bu çocuk bu tuzağa hep düşüyordu. Ulan bir susta seni linç etmesinler. Yok illa bir komiklikler şakalar falan.“İnsan sevdiğine kızar Ufuk bak ben seni hiç azarlıyor muyum” Arif’in söyledikleri ile Nisa kızarırken Ufuk bozulmuştu. Hiçte kıyamıyordum bu çocuğa benden küçük olduğundan olsa gerek ablalık damarım kabarıyordu.“Emredersiniz komutanım” bozuntuya vermeden söyledikleri ile Arif“Git bak bakalım Yusuf komutanında emir eder mi” dedi. Aslında Arif komik adamdı ama bu Ufuk'a niye gıcık olmuştu bilmiyordum. Çocuğu resmen sürü psikolojisiyle linç ediyorlardı. Kıyamazdım ki ben.“Ama komutanım Engin hoca “ dedi Ufuk. Sanırım Engin amca Ufuğun liseden hocasıydı. Ve aralarında pek hoş şeyler yaşanmamıştı. Yani Ufuk bir tık eşeklik etmişti ama Engin amcada affetmemişti.“Emredersiniz komutanım” deyip tedirgin bir şekilde karşı eve yürürdü Ufuk. O gidince bizde“Niye uğraşıyorsun çocukla” dediğimde umursamaz bir bakışla“Hak ediyor yenge ne yapayım. “ deyip kestirip attı. Ulan Arif götünde füze patlasın da seni Ufuk hastaneye yetiştirsin. Tam içeriye geçecektik ki Arife gelen mesajla Arif Yusuflara geçti. Kim bilir yine neyin peşindelerdi. Tatilde bile iş düşünüyorlardı. Pesti doğrusu.‘Ulan bunu diyen sen misin sağda solda hain arayan da benim herhalde’Diyen iç ses ikinci Beyza’ya nah çekip kızlarla birlikte içeri geçtim..・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・“Ula Ufuk iti ne edeysun burada” diye gergin bir sesle konuştu Engin Bey, bu uşağı seviyordu sevmesine de tahammül edemiyordu. Annesine küfür etmesede yeltenmeyeceksin olması canını sıkmıştı.“Hocam” dedi Ufuk oldu olası kendini affettirememiş olmasına bozulurdu. Ne yaptıysa affetmemişti Engin hocası. Halbuki onu ne kadar sevdiğini de bilirdi.“Ula geç içeri konuşma sakin seni görünce canım sıkılayi” Engin bey Ufuğun bahanelerine toktu. Üstelik ne derse desin affetmeyecekti onu. Ufuk susmuştu ki Uğur yanından onu dürtüp“Ne oluyor “ diye sordu. Hiç bir şeyden haberi yoktu. Yusuf acil gel işimiz var diye mesaj attı diye Beyzasını bırakıp buraya gelmişti.“Engin hoca benim Ankara’dan lise hocamdı.” Diye konuştu Ufuk aslında Uğur bunu sokmamıştı ama bozuntuya vermedi ve“İyide seni niye sevmiyor” diye sordu. Belki ileride alay edeceği konu birikirdi çünkü Beyzası İnci’nin yanında çalışmak için rapor vermişti. Haberi yoktu ama Uğur da onun peşinden gelmişti. Tabi oradaki ekip bundan hiç hoşlanmayacaktı ama onun için önemli olan sadece Beyzaydı. Başka kimseye önem vermiyordu.“Uzun mesele abi haklı ama” dedi Ufuk anlaşılan yeni ekipte en çok Ufukla uğraşacaktı. Arif sessiz sessiz onları dinlerken bir anda Ufuk'un kafasına vurup“Engin amcanın pek merhum anasına küfür etmiş bu it. Sınav zormuş herhalde ‘hay ben seni doğuran anaya’ demiş” diye açıklama yaptı. Uğur duyduğu şeyle içtiği suyu püskürtürken kahkaha atmamak için kendini zor tutmuştu. Sanırım bu ekipte hiç sıkılmayacaktı.“Komutanım ama devam ettirmedim ayrıca ben nereden bileyim Engin hoca arkamda” Ufuk hemen savunmaya geçti geçmesine de Engin Bey salonu elinde çay tepsisiyle gelince hemen sustu. Tabi Engin Bey duymuştu duyacağını“Ula ne konuşaysin arkamdan hıyar” diye geçince soru olmayan sorusunu sorunca Ufuk alnındaki terleri silip“Kusura bakmayın hocam” diye bilmem kaçıncı kez özürünü dilemişti ama Engin Bey ona yine çok kötü bakıyordu. Tam bir şey diyecek gibi oldu ama gelen Yusufla sessiz kaldı“Beyler hoş geldiniz” dedi Yusuf tüm otoritesiyle. Harun geldiğinden beri ilk kez neşeyle“Hoş geldik hoş geldikte sen hayırdır ne bu şıklık” diye sordu. Yusuf Asaf onun can dostuydu. Her şeyden haberi vardı ama germek hoşuna gidiyordu işte.“Bir kaç işimiz var bana yardım etmeniz gerekiyor “ dedi Yusuf gülerken. Engin Bey de büyük bir coşkuyla“İnciye evlenme teklifi edecek paşam” dedi Oğlunun mürvetini görecek olmak onu bir hayli duygulandırıyordu“Komutanım Yılmaz komutan ne der” diye sordu Arif gergin bir sesle. Yılmaz komutanın kızına talib olmak korkunç bir şeydi doğrusu. Harun komutanı ve Yusuf komutanı ne yemişti de böyle cesurdu anlamıyordu. O masum masum tehlikeden uzak Nisayı seviyordu. Nisa generalin kızı falan olsa aman aman kesinlikle sevmezdiÇünkü komutanlar götünde füze patlatırdı. Ahh belki o zaman onunla Nisa ilgilenirdi.“Ula ona bir kere fikrini sordik vermedi” diye celallendi Engin Bey. Yılmazın bu baskın karakteri dediğim dedik hallerinden hiç hoşlanmazdı. Öl dese ölürdü canını verirdi ama dediğini asla yapmazdı. Çünkü fikirleri ona uyuyordum.“Kaçiracasss” dedi keyifli bir sesle çayını höpürdetirken. İnciyi kaçırdıktan sonra Yılmazın karşısına geçip aynı şekilde çayını höpürdetecekti.“Hadi beyler işimiz çok Baba gidiyoruz biz” dedi Yusuf Asaf işleri çoktu. Kaç gün öncesine kadar azarladığı her şey bugün gelmişti. Ve geceye kadar yetişmeliydi.“Kızımi almadan gelme, ha almazsan Yılmaza komam ben vururim seni “ diye seslendi Engin Bey. Yusuf babasının bu hallerine gülerken Ufuk Uğur’un kulağına eğilip“Engin hoca Yılmaz komutanımdan daha tehlikeli iki bombanın arasında kalan Yusuf komutanımın Allah yardımcısı olsun.” Diye fısıldadıNe olurdu bilinmez ama Yusuf’un başı bu ikiliye harbiden beladaydı.Zaman gösterecekti.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・Saat bir hayli geç olunca herkes uyumak için odalara çekilmişti. Beyza benim odamda Nisa ise Suayın odasında kalıyordu. Yanı başımda uyuyan Beyzaya bakıp iç geçirdim. Hain olabilir miydi? Yusuf’un söylediği şeyler kafamdan dönüp duruyordu. İçimdeki şüpheye daha fazla dayanamayıp Beyzanın telefonunu elime aldım. Şifresini biliyordum. Arkadaşlar şifresini bildiğim bir kızdan nasıl şüphe duyacaktım‘İnci mercanım aptal mısın başka telefon kullanırım'Dedi iç ses ikinci Beyza. Ulan hain Beyza mıydı bilmem ama ikinci Beyza olduğu kesindi. Hayır bizim kızdan daha akıllı bir şeydi bu. Unutmadan psikolojik bir destek alsam fena olmazdı. Hafif hatta bir tık fazla kafadan üşütüktüm.Telefonu açtığımda ilk iş whatsapa girmek oldu. Zaten beş kişi vardı liste’de. Uğur Suay Nisa ben ve Yiğit. Derin bir nefes alıp Yiğit’in üzerine tıkladım.En son Yiğit’in benden vazgeçmesini Yusufla mutlu olduğumu ve eğer benim canımı sıkarsa iyi şeyler olmayacağını söyleyip durmuştu. Yani Yiğite karşı beni koruyordu. Benim bundan haberim bile yoktu ama o beni koruyordu. Takıntılı bir aşığın neler yapabileceğini gördüğü için gölge gibi ensemdeydi. Telefonu kapatıp aldığım yere geri koydum. Ve Beyzanın saçlarına ufak bir öpücük kondurdum. Eğer hain oysa bana ihanet eden oysa onu affeder miydin kesinlikle hayır ama canını canım pahasına korurdum.Gözlerimi kapatıp uykuya dalmak üzereydim ki gelen bildirim sesiyle telefonu elime aldım. Yusuftandı Nayinom: Kara Deniz’in en güzel İncisi uyuyor mu acabaKocaman bir gülümsemeyle Siz: Hayır uyumuyorum Kara Denizin en güzel seven adamı Diye yanıt verdim. Onun yanıtı ise çok gecikmeden gelmişti. Nayinom: Çık cama göreyim Hızla cama çıkıp Yusuf’u görme hayali ile aşağı bakınmıştım ki, terasa doğru yükselen ufak bir balonla onu görmem bir oldu. Balonu elime alıp ucundaki minik notu aldım. Ve balonu gök yüzüne doğru serbest bıraktım. Elime aldığım notta Bugün gece benimle eğlenir misin Yazdığını görünce kaşlarım hafiften çatılmıştı. Bakın arkadaşlar eğlence çok boyutlu bir kapıydı. Ne diyordu yani bu adam eğlenmek maksadı neydi?“Ne şimdi bu” diye konuştum sesim hafif sitemliydi. Yani her şey güzelken bir anda gece gece eğlenceler falan yakışmıyordu Yusuf’a“Arkasını çevir “ dedi kısık bir sesle. Derin bir nefes alıp kağıdı çevirdim. Notun arkasında Geç kaldığımız ne varsa koşalım belki yetişiriz. Hazırlan ve benimle gel İstiridye güzeli Notu okuduğumda sırıtmadan edemedim. Saydığı ne varsa onu yapacaktık anlaşılan. Sapanla evlerin camını kırmıştık, bir tepsi tatlı yemiştik ve en nihayetinde kalan tek şey atlıkarıncalardı. Şu iki günde bana yaşatmadığı güzellik kalmamıştı. Hiç yaşamadığım şeyleri en güzel haliyle yaşatmıştı. Arkadaşlar ben Yusuf’u sevdiğime kendimi ikna etmiştim. Bu iki günde ben Yusuf’u çok sevdiğimi anlamıştım. Hemen içeri girip, Beyzayı uyandırmamaya dikkat ederek dolabı açtım. Üzerime rahat edebilmem açısından beyaz bol bir keten pantolon, onun üstüne de askılı bir üst geçirmiştim. Saçlarımı ise alelacele örüp gizli gizli indim aşağı.İşte ordaydı üzerinde beyaz bir gömlek siyah kumaş bir pantolonla yine nefes kesici duruyordu. Hızla yanına koşup boynuna atladım. Bugün benim için çok şey yapmıştı ve kocaman bir kucaklaşmayı hakketmişti.“Nereye gidiyoruz, dur sen söyleme lunaparka gidiyoruz değil mi? Hayal ettiğimiz gibi bir tek o kaldı atlıkarıncalara bineceğiz” heyecanla söylediklerime karşılık burnumu sıkıp“E ama sürprizi bozdun olmaz ki böyle” diye söylendi. Yani eğlence derken bunu kastediyormuş. Az daha yanlış anlamamla ilişkiyi çıkmaz sokağa götürüyordum. Demekki anlamadan dinlemeden bir şey konuşmak güzel değilmiş. Önce anlamalı sonra yorumlamalıymışız.“Ay çok heyecanlı hadi gidelim arabayla mı gideceğiz. Yaylada park yok değil mi? ““Var yani artık var”“Ne”“Gel benimle “ bileğimi nazikçe tutup beni bir yere götürmeye başlayınca itiraz etmeden peşine düştüm. Ama yaylada park yoktu ki ne diye burada duruyorduk. Bir türlü anlamadığım için geldiğimiz yollara göz gezdirdim.“Biz bu yol üzerinden geldik burada park yoktu”“Ama artık var” söylediği şeyle etrafıma iyice bakınca büyük bir arazinin önünde durduğumuzu fark ettim. Arazi rengarenk ışıklarla kaplı kocaman aletlerin olduğu bir hâl almıştı. Dönme dolap atlı karıncalar ismini bilmediğim etekli bir kız çarpışan arabalar bile vardı. Ama çok dikkatimi çeken giriş diye koyduğu levhanın üzerinde adım yazıyorduDeli Karadeniz’in İncisiEvet lunapark yapmıştı. Henüz çok az eşya vardı. Bildiğimiz büyük görkemli lunaparklar gibi değildi hatta eşyalar bir yerde yığılı gibi duruyordu ama, Yusuf benim için bizim için lunapark yaptırmıştı. Gözlerimden istemsizce yaşlar düşerken Yusuf’un boynuna atladım. Bugün kaçıncı kez sarılıyordum bilmiyorum ama Yusuf bugün sayısız kez ona sarılmamı sağlamıştı.“Yusuf seni çok seviyorum” dedim haykırarak. Ardından elini tutup atlı karıncalara doğru koştum.“Hadi gidelim binelim hadi “ diye onu da sürüklüyordum ki yerinden bir santim oynamadı. Onun yerine“İstiridye sen az önce ne dedin bana” diye sorduğunda onun yaptığı gibi kaçamak cevaplar vermek yerine“Seni çok seviyorum dedim.” Diye haykırdım. Alnını alnıma dayayıp,“Bende seni çok seviyorum kurban olduğum” diye itiraf etti.“Hadi gel ““Yusuf pamuk şekerci bile var. Ya sen nesin be adam sadece iki günde nasıl ayarladın bu kadar şeyi. Allahım dönme dolapta koymuş” coşkuyla söylediklerime karşı amcadan bir pamuk şekeri alıp elime verdi. Hemen kocaman bir parçayı ağzıma atıp, dudaklarıma yapışan şekerleri yalamayı ihmal etmedim.“Pamuk şekerin tadı dudaklarında kalmalı demiştim” elimde şekerimle söylediklerine tebessüm ederken. Bir anda dizleri üzerine çöküp cebinden bir yüzük kutusu çıkardı. Yüzük öyIe sıradan bir tek taş değildi. Kenarları altın papatya desenli ortasında tek taş olan bir yüzüktü. Sanırım bu yüzüğü görevlere çıktığımda da takabileyim diye böyle seçmişti.“İnci biliyorum senin için çok erken henüz evliliğe hazır değilsin ama ben sana daha fazla gecikmek istemiyorum. ““Evlen benimle İnci mutlu olalım “ dediğinde nefesim kesilmiş öylece kalakalmıştım. Evlen benimle, bunu ilk kez söyleniyordu. Ama ilkinden daha tesirliydi. Ve daha emindim. Ben bu adamla evlenecektim. Ve tüm kötülüklere rağmen mutlu olmanın bir yolunu bulacaktık.“Seninle evleneceğim nayino ve sana benzeyen çocuklar büyüteceğim. Oğlumuz olacak tıpkı senin gibi çok güzel seven bir adam büyüteceğiz” parmağımı uzatarak söylediğim şeyle büyük bir coşkuyla beraber taktı yüzüğü. Ardından sevinç naraları atsa da ben tek bir şeyde odaklanmıştım. Yusuf’un. Dudakları...“Şimdi tam zamanı beni öpebilirsin Yusuf”Söylediğim şeyle hafif bir tebessüm kondu dudaklarına. Bende tıpkı onun gibi kocaman gülümserken öptü beni. Sıcak dudakları dudaklarıma değdiğinde gülümsemem büyüdü. Çünkü Yusuf bugün her şeyi daha güzel yazacağımız bir sayfa çevirmişti. Ve ben artık Beyzanın söylediği şeye takılmıyordum. Çünkü bu adamla mutlulukta, mutsuzlukta yaşanırdı.Ve ben yanımda Yusuf varsa her şeye razıydım..・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・.・゜゜・

Canım okurlar, bölümlerin hızlı gelmesi için bol bol yorum yapalım hadi göreyim sizi. Diğer bölüm yan karakter ağırlıklı olacak eğer istediğiniz bir yan karakter sahnesi varsa burada konuşalım... Haa birde instagram hesabında çok güzel İnci ve Yusuf editleri yapıyorum koşun koşun bakın koşun koşun bakın..

instagram: sitarekiraz

Ay unutmadan çok güzel bir röportaj yaptıkkk sayfamda benimle ilgili ve gelecek kurgularımla ilgili merak ettiğiniz ne varsa cevapladım. Lütfen gidip bakın.

Bölüm : 09.08.2025 20:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...