
1 YIL SONRA
***************************************************
Batuhan Kara'dan
Yine Yurt Hapishanesinde geçen berbat günlerden birindeydim. Tam da bugün burada bir yılımı doldurdum. Hayatımda görmediğim işkenceleri yaşadım burada, yaşamaya da devam ediyordum.
Burada hala bu kadar güçlü durabiliyorsam o da amaçlarım ve umutlarım sayesinde.
Amaçlarım beni umutlarıma ulaştıracak olan hayallerim...
Ne de olsa insan dünyada, hayal ettiği kadar vardır.
Şu an ülkenin en berbat hapishanesinde bir mahkumum.
Evet mahkumum ama bir o kadar da özgürüm.
Hayallerim ölmeden ölmeyeceğimin bilincindeyim ve aslında beni ayakta tutan tam olarak da bu düşüncem.
Sonuçta önce hayaller ölür, sonra insanlar...
Tam olarak yedi saat elli iki dakika ve otuz saniyedir işkence görüyordum. Her tarafım morluklarla dolu...
Canım yanıyor ama dik duruyorum. Çünkü ben dik durmalıyım, dik durmak zorundayım. Ben dik durmazsam dışarıdaki insanların yolunu aydınlatması için yaktığım o küçücük mum söner.
Ve eğer o mum sönerse ben biterim...
Gardiyanın konuşması ile düşüncelerimden ayrılmak zorunda kaldım.
"Acıdım sana Batuhan Kara o yüzden bugünlük bu kadar işkence yeter." konuşmama bile izin vermeden elinde tuttuğu iğneyi boynuma sapladı. En son gördüğüm şey ise kapıdan gülerek beni seyreden Emrah Dağkıran oldu.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
*2 Saat Sonra*
Yavaş yavaş uyanmaya başladım. Gözlerimi açmakta zorlanıyordum sanki üzerlerinde gözlerimi açmamı engelleyen şeyler vardı. Zorlana zorlana gözlerimi açtım ve onun sesini duydum.
Emrah Dağkıran...
"Bizim uykucu şirin uyanmış Hasan." konuştuğu kişinin kim olduğunu merak ettiğim için kafamı Emrah Dağkıran'ın sağında duran adının Hasan olduğunu öğrendiğim adama doğru çevirdim.
"Bunun neresi şirin Emrah. Bundan olsa olsa Azman olur."
Hasan Akpınar...
O gün Başkent Emniyet Müdürlüğünde bulunan baş savcı Hasan. Aleyhime rapor yazan baş savcı Hasan...
"Beni hatırladın mı Batuhan Kara. Gerçi unutulabilecek biri olduğumu düşünmüyorum. Hele ki burada olmana neden olan raporu ben yazmış ve altına hiç düşünmeden bir an bile duraksamadan imzamı atmışken beni unutman biraz anlamsız olurdu." kendimi toparlayıp konuşmaya başladım.
"Unutmam tabi Hasan unutmam. Ben bana yapılan hiçbir hatayı unutmam."
"Güldürme beni Batuhan Kara. Adım haricinde bir bok bildiğin yok." demesiyle kocaman bir kahkaha atıp konuşmaya başladım.
"Hayırdır Hasan o gün karşımda titriyordun şimdi dört duvar arasındayım diye mi bu kadar özgüvenlisin. Hmm bir düşünelim bakalım senin hakkında ne biliyorum."
Beni alaya alıp konuşmaya başladı. "Ben senin karşında asla titremedim ve asla da titremem Batuhan Kara. Ayrıca benim hakkımda adım dışında başka bir şey bilmiyorsun Kara." durdu ve düşünüyormuş gibi yapıp konuşmaya devam etti.
"Ha bir de soy adımı biliyorsundur. Malum buradaki mahkumların yarısından fazlasını ben içeriye tıktım. Buralarda biraz ünlüyüm de."
"Yanlış, Hasan Akpınar. Senin hakkında sadece adını ve soy adını bilmiyorum. Mesela karını aldattığını ve metresinden bir oğlun olduğunu da biliyorum."
"Neydi ismi ya? HEH hatırladım, Yusuf." o gün o odada o kızın kurduğu cümlelerin bire bir aynısını kurdum.
"Hatta metresiniz tekrar hamile ve bir kızınız olacak. Ne koyacaksınız kızınızın adını? Yoksa doğmasına izin vermeyecek misin? Tıpkı Yüksel Hanıma yaptığını mı yapacaksın Hasan Akpınar?"
"Neyden bahsediyorsun sen hadsiz karşında bu ülkenin baş savcısı duruyor!"
"Bak bu da yanlış Hasan Akpınar sen bu ülkenin baş savcısı değilsin sen herhangi bir hanedanın köpeğisin." dememle Emrah Dağkıran'ın tokat atması bir oldu.
Gülerek konuşmama devam ettim. "Paslanmışsın be sırdaş. Eskiden daha sertti yumrukların."
Ama Emrah Dağkıran beni takmamış olmalı ki cevap verme zahmetinde bulunmadı yine ve yeniden. Ben de şimdilik bu tokadı rafa kaldırdım ve konuşama devam ettim. Ne de olsa bu tokadın hesabını sonra soracaktım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |