1. Bölüm

KAVUŞMA

Smokeye
smokeeye

Merhaba çiçeklerim. 🌸

Bu kurgum yaklaşık 3 yıldır benimle birlikte. Bu üç yılda her saniye zihnimi meşgul etti etti durdu. Aslında çok daha uzun zaman öncesinden bir kurgu ama yazma 3 yıl önce başladım. Daha sonrasın babamın vefatıyla yazmayı bıraktım. Tekrar yazmaya başladığım zamanlarda da kendimi toparlayıp odaklanmak çok zordu ama artık buradayım.

Açıkçası kurgumun sağlamlığı konusunda çok eminim. Yani okuduğunuzda ve zaman ilerleyip bölümleri yüklediğimde anlayacaksınız ki sözlerim boşa değil. Beğeneceğinizden çok ama çok eminim. Kurgunun altyapısı ve ilerleyen süreçleri için bana güvenmenizi istiyorum.

Şunu da söylemek istiyorum; Bölümler fazla fazla elimde mevcut ama öncesinde biraz oy ve okur kazanmam gerekiyor. Bir iki kişinin okuması dahi benim için yeterli bölüm atmam için. O yüzden lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayın.

Ayşıl'ın dünyasına hoş geldiniz, lütfen kemerlerinizi bağlayın ve koltuklarınıza iyice yerleşin çünkü bu kurgu ayaklarınızı yerden kesecek.

 

 

 

"Pençe 1."

"Pençe 1 dinlemede."

"Hava şartları görev için olumsuz, geri dönüşünüz emrediliyor."

Bulunduğu taşın arkasında huzursuzca kıpırdandı. Umuyordu ki kulağındaki kulaklıktan gelen sesi yanlış anlamıştı. Umudunu kıran şey ise kulaklıktan gelen ikinci bir ses olmuştu.

"Ben Binbaşı Altan. Pençe 1 duyuyor musun? Geri dönmenizi emrediyorum. Belirlenen geri dönüş noktasına dönün. Bu bir emirdir!"

Hiçbir şey söylemeden mikrofon ve kulaklığı kapattı. Onu gören timi ise onunla birlikte kulaklıklarını ve mikrofonunu kapattığında uzandığı yerden kalktı. Dakikalardır izlediği mağarada herhangi bir hareket göremediği için oldukça sinirliydi.

Yüzüne kırbaç gibi vuran yağmur damlalarını yok saysa da, sırılsıklam olmuştu. Kara kaşlarının gölgelediği ela gözleri artık daha da koyuydu. Elinde tuttuğu silahını iyice kavradığında arkasını döndü. Altı askeri gözlerinin içine bakıyor ve ondan gelecek herhangi bir emir için hazırda bekliyordu.

Hiçbir şey söylemedi. Hepsinin tek tek gözlerinin içine baktı. Sessiz bir cümle vardı gözlerinde, "Benimle misiniz?" diyordu. Çünkü şu an yaptıkları şey emire itaatsizlikti. Kardeşini kurtarmak için çıktığı bu görevde onu almadan dönmeyecekti. Sonucu her ne olursa olsun, buradan asla tek ayrılmayacaktı.

Onlara bu soruyu sormasının nedeni de kendisiyle birlikte onları yakmak istemiyordu, onlara geri dönmeleri için şans veriyordu, ama bir yanı ise onların arkasında olmasını istiyordu.

Aslında sormasına bile gerek yoktu. Pençe Timi, komutanlarıyla birlikte sorgusuz sualsiz ölüme bile giderdi ve gram tereddüt etmezlerdi.

Hepsi sessiz sorunun karşısında silahlarına iyice sarıldı ve sanki anlaşmış gibi bir adım öne çıktılar. Demir, askerlerinin ona bu denli güvenle bağlı olmasına gururla baktı. Ardından arkasını döndü ve bir sonraki varış noktasına ilerlemeye başladı.

Aradan geçen yarım saatin ardından yolu yarılamışlardı. Demir'in adımları bastığı toprağı titretecek kadar sertti. Kardeşi bu dağların arasında bir yerdeydi fakat hala onu bulamamıştı.

"Saat 6 yönünde bu tarafa doğru koşan birisi var."

Bahtiyar'ın sesiyle birlikte bakışlarını söylediği noktaya çevirdi. Hepsi nişan için konumlandıklarında, kendisi dürbününe sarıldı ve kendilerine doğru koşan kişiye baktı.

Kumral, uzun saçları rüzgarda savrularak son sürat koşan kardeşini gördüğünde, yüreğinde günlerdir kardeşinin yokluğuyla bulunan kara bulutlar bir anda ortadan kaybolmuştu.

"Koşma," dedi adeta fısıltıyla.

"Koşma Beren."

Sesi şimdi daha netti ama bunu kardeşi duymamıştı.

Beren ise nereye gideceğini bilmeden sadece koşuyor ve kendisini yutan dağların arasında birisiyle karşılaşma umuduyla yanıp tutuşuyordu. Göğsünde bir yerlerde darbeden dolayı acı hissediyordu. Ciğerleri ise koşmaktan patlamak üzereydi. Yine de umursamadan koşmaya devam etti.

Demir, elindeki dürbünü yere atarken üstünde bulunduğu dağın tepesinden koşarak inmeye başladı. Dik yamaçtan bazen kayarak bazen ise atlayarak son sürat iniyordu. Kalbi şimdi gürültüyle, kulaklarını sağır edecek şekilde çarpıyordu.

Sonunda kendini yüksek bir yerden aşağıya bıraktığında toprakta biriken sular botlarına boyanmıştı. Yere basan sert adımları hiç vakit kaybetmeden kardeşine doğru koşmaya başladı.

Hava kararmış, yağmur şiddetini daha da arttırmış ve kimsesizlerin dağında arsızca yağmaya devam ediyordu.

Beren, çıplak ayaklarının girdiği çamurlu yollara basarak koşmaya devam ederken, hemen karşısında kendisine koşan birisini gördüğünde yüreği korkuyla taştı. Kendini frenlediğinde nefes nefese silüete baktı. Gözleri önce o kişinin uzun boyuna, ardından karanlıkta bile parlayan ela gözlerine dokundu.

Yüreği bu kişiyi tanıdığın da dudakları aralandı;

"Abi," dedi fısıltıya.

Adımları kendisinden habersiz harekete geçtiğinde dudaklarından feryat ederek çıkan o kelimeyi tekrar etti;

"ABİ."

Demir bu sesi duyduğuna binlerce kez şükretti. O sesle birlikte sanki daha da hızlanabilirmiş gibi adımlarını hızlandırdı. Beren kendisine koşan abisine yaklaştığında elini ona doğru uzattı, tutabilmek için. Sadece birkaç adım kalmıştı kavuşmalarına.

Demir o eli tuttuğu gibi kardeşini kendisine çekti ve sıkıca sarıldı. "Beren," dedi şükreder gibi. Gözlerini sıkı sıkıya kapatarak dudaklarını kardeşinin saçlarına bastırdı. "Güzel çocuğum benim." Beren abisinin iri gövdesinde ufacık kalırken aceleyle geri çekildi. Telaşlı hareleri abisinin gözlerine tırmandı.

Kardeşinin yüzünün halini gören Demir'in öfkesi daha da harlanırken, ufak parmaklarıyla yakasını tutan kardeşinin yüzünü avuçladı.

"Ayşıl," dedi nefes nefese. "Abi, Ayşıl orada kaldı. Ayşıl gelemedi abi. Ben...bana git dedi, sen git dedi. Ben bilemedim. Ne yapsam bilemedim. Git dedi, kaldı orada. Aldılar onu. Ben onu orada bıraktım. Gitmem diyemedim abi. Abi öldürecekler onu. Abi ne olur. Ne olur git."

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 16.05.2025 19:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...