16. Bölüm

16.BÖLÜM

Softd3egilim_kardeş
softd3egilim_karde

 

bu bölümü biraz uzun yazmaya çalıştım ve bundan sonra gelen bölümleri de uzun yazmaya çalışacağım. Yorum yazmayı ve oylamayı unutmayın iyi okumalarrr✨️💎

 

 

Draco malfoy

Daha fazla emilye bakmadan duramadığım için birşeyler yapmadan önce kalktım ve yatakhaneme gittim. Nedensizce çekmecemi açıp emilynin günlüğünü aldım. Sayfaları açtığım gibi gül kokusu sardı her tarafı, evet sayfalara kokusu sinmiş ve ben bunu yeni fark ediyorum.

Belki sürekli yan yana olduğumuz için fark etmemişimdir ama şimdi biz... içimde bir dürtü nedense sayfaları koklamak istiyordu. Tabiki en sonunda dayanamadım.

O gül ve hafif papatya kokusu doldurdu ciğerlerimi. Cidden huzuru ve mutluluğu hissettim, tabiki bu çok uzun sürmedi ama birkaç dakikalığına da olsa huzurlu hissetmek iyi geldi.

Daha önce bakmadığım bazı kısımlar vardı. Sanki bu bir günlük değilmiş de bir not defteri gibi, birkaç sayfa aralıklarla çizimler, anılar, notlar ve şiirler vardı.. Bir dakika şiir mi?

Şiirlerin olduğu sayfalara hayretle baktım, bunu beklemiyordum. Yani daha önce hiç fark etmemiştim.

Şiir yazmak bana hep saçma gelmiştir ve hiç de ilgi çekici değiller. Ama emilynin yazdığı şiirler.. okumamama rağmen ilgimi çekmeyi başardı.

Şiirlerin olduğu tüm sayfalarda tarih ayrı bir özenle yazılmıştı sanki yazıldıkları zamana ait olduğu iyicene belli olsun istemiş.

Şiirlerin hepsine öylesine bir göz atınca hepsinin tek bir ortak noktası olduğunu fark ettim.

Okyanus mavisi gözler ve hepsi geçen seneye ait...

Hemen hemen hepsinde geçiyordu. Böylelikle bu şiirlere olan merakım arttı ve hepsini dikkatlice okumaya başladım.

Cidden etkileyici şiirler yazmış yani beni, şiiri sevmeyen birini etkileyecek kadar güzel. Belki de 'O' yazdığı için böyle düşünüyorumdur... öhm herneyse. Bu sefer her şiiri inceliyor anlamaya çalışıyordum

"bir okyanus derinliğiydi mavi gözleri, baktıkça daha da derine çeken o derinlere ömürlük mahkum eden"

Acaba bu şiirleri kime yazdı? O 'okyanus mavisi' gözlere sahip şahıs kim acaba? Acaba hogwartstan biri mi? Bu okulda mavi gözlü ve slytherin olmayan herkesten nefret ediyorum, belki de bir slytherindir?

Düşüncelere daldığım sırada duvardaki portrelerden biri konuşmaya başladı. O zamana kadar kaşlarımı çattığımın farkında bile değildim.

"Cidden daha ne kadar böyle duracaksın?" Evet yatakhanelerimizde küçük portreler var, ne kadar saçma değil mi? Resmen bizi dikizliyorlar!

"Ne saçmalıyorsun sen?!" Portredeki sarı saçlı adam parlak mavi gözlerini devirdi, yok artık! "Saygısız çocuk seni! Belli ki hala bu ailede terbiye sorunu var. Yüce merlin! Umarım bir gün beni dinlerler!"

"Ne demeye çalışıyorsun? Ayrıca ailem seni ilgilendirmez" adam birkaç saniye boş boş baktıktan sonra derin bir nefes verdi "Hah sen luciusun oğluydun değil mi? Şaşırmadım. Baban da aynı senin gibiydi. Merline şükür ki hiç evlenmedim"

O sırada anladım, o adamın da bir malfoy olduğunu. Gözlerim iyice açıldı "yoksa sende-" adam 'sonunda' der gibi gülümsedi "hele şükür, bu kadarını anlayabilecek kapasiteye sahipmişsin"

Onun bana yaptığı göndermelerini uğraşamayacak kadar şoktaydım "inanamıyorum, saygısızlık için özür dilerim bunu bilmiyordum" adam burnu havada bir şekilde "fark ettim" dedi. O kesinlikle bir malfoy.

"Öhm herneyse konumuza dönelim." Birden ana kapılıp herşeyi unutmuşum, bir dakika! O benim emily'nin günlüğünü okuduğumu gördü! değil mi?

Hemen günlüğü yastığımın altına sıkıştırdım "başkasının günlüğünü okumak hoş birşey değildir, öyle değil mi?"

Altta kalmamak için aynı şekilde onu taklit ederek, "insanları sabah akşam izleyip konuşmalarını dinlemek hoş birşey değildir, öyle değil mi?"

Adam burnundan güldü "Hah peki düşündüğüm kadar aptal değilmişsin" göğsünü kabarta kabarta "bana benziyorsun, gençliğime yani gerçi o zaman bile sanden daha iyiydim" bu adamın malfoy olduğuna şüphe yok!

 

bir süre sonra...

 

"Vaaay demek böyle karşı çıktın, peki baban birşey demedi mi?" Büyük büyük büyük baba Cestian güldü ama biraz içli bir gülüştü "tabiki de kızdı ne de olsa en büyük oğlu evlenmek yerine aristokrat olmayı seçti"

Onu anlamaya çalıştım, cidden zor. Sadece düşüncesi bile. "Eee sonra?"

Cestian kahkaha attı "tabi onu ikna etmek için çok uğraştım. Tabi babam bu 'rezilliğin' ailemize zarar vereceğini söyleyip duruyordu" fısıldayarak "sanki yeterince zarar görmemiş gibi" yatağımın üzerine oturmuş pür dikkat onu dinliyordum

"o dönemlerde kardeşim benim aksime evlenmek istiyordu bende bunu birazcık kullandım"

"Nasıl?"

"Onun düğünü en kısa sürede olsun diye elimden geleni yaptım. Benim yerime kardeşim evlenip üzerine 3 çocuk sahibi olunca babam da benimle uğraşmaktan vazgeçti. Eh tabi bende kendimi bilime ve büyüye adadım"

"Vaay cidden zorlu dönemlerden geçmişsin ve bunca şeye rağmen başarmışsın" cestian kıkırdadı "Eee tabikide kolay olmadı. Şimdi sen anlart genç adam"

Bakışlarımı kaçırıp anlamazdan geldim "ne anlatayım büyük baba?"

Cestian kahkaha attı "Hadi ama, neyden bahsettiğimi biliyorsun. Kim bu kız?" Birden yanaklarımın yandığını hissettim "kız mı? Ne kızı? hangi kız? O da nereden çıktı şimdi?" Cestian muzipçe gülümsedi sanki 18 yaşında gençliğinin baharıda bir genç gibi.

"hadi ama evlat, oradan bakınca aptal gibi mi gözüküyorum? Hani şu saç tokasını sakladığın kız varya ondan bahsediyorum" üç beş saniye şoka girip boş boş cestiana baktım. Yok artık! Bunu nereden biliyor?!

"S-sen bunu nereden biliyorsun?!" Cestian tek kaşını kaldırdı "sence?" Ah tabi! O tablonun her dakika bizi izlediğini unutmuşum! Kahretsin bu çok utanç verici...

Muhtemelen kızarmış olan suratımı görünce cestian bir kahkaha attı, yani denedi "Ah genç olmak ne güzel, her neyse zamanımız az uyku saatine az kaldı o zamana kadar bana herşeyi anlatacaksın" hiçbirşey anlatmak zorunda değilim ama nedense anlatmak, içimi dökmek istiyorum.

"O kız emily." Cestian uzun sessizliğimin ardından konuşmaya karar verdiğim için gülümsedi. "Emily ha? Bu kadar üzgün olmanın sebebi emily mi? O, sakın bana 'biz başka dünyaların insanlarıyız' klişesinden bahsetme" pekte samimi olmayacak şekilde güldü ve kafamı kaldırıp cestianın yüzüne baktım. Perişan göründüğüme yemin edebilirdim.

"Peki ya öyleysek?" Cestianın mutluluğu bir anda sönüverdi "Nasıl yani?" Ellerime bakmaya başladım "o...o bir potter..." cestianın gözleri kocaman açıldı "sen- sen ve bir potter mi? Nasıl yani, bildiğimiz potter? Nesillerdir malfoylarla düşman olan potterlerden mi?" Derin bir nefes vererek kafamı salladım. Sanki başka potter var da.

Cestianın gözlerinde birden acıma duygusu belirdi. Acıma? Bana? Draco malfoya? Belki 'normal' bir zamanda olsak buna sinirlenebilirdim ama şu an diyecek hiçbirşeyim yok ne de olsa ben bile şu an kendime acıyorum.

"Ah oğlum... siz gerçekten de başka dünyaların insanlarısınız ama belki bir ihtimal-" güldüm "bir ihtimal mi?" Tekrardan cestiana baktım "sence geleneklerimiz veya babam buna izin verir mi? Böyle birşey söz konusu bile olamaz..." Evet gerçekler buydu her ne kadar kabul etmek istemesem de...

"Onu geçtim, potter kardeşinin benim gibi birsiyle olmasına izin verir mi? Kız kardeşini bile bile ölüme iter mi?" Artık herşeyin birazcık farkına vardım. Ben ona gerçekten de aşığım.

"Biz malfoylar hayatları boyunca sözde gelenekler doğrultusunda yaşayıp babalarımızın uygun gördüğü işlerde çalışıp uygun gördüğü kişilerle evleniriz ve bütün bunlar olurken bizim ne istediğimiz umurlarında bile olmaz. Hepsi ama hepsi bunu istemeyerek yaşıyor ama biri de çıkıp 'ben böyle yaşmak zorunda kaldım ama oğlum benim yaşadığım şeyleri yaşamak zorunda kalmasın' demiyor"

"En kötüsü de ne biliyormusun? Seçme şansının olmaması, karşı çıkamamak. Elimde olsa hemen şu an yapardım. Ne kadar aptalım? Herşeyin yeni farkına varıyorum, bir zamanlar gurur duyduğum ve benimsediğim şeylerin aslında istemediğim şeyler olması ve benim bir zamanlar bunların iyi şeyler olduğunu düşünerek övünmem..."

Ne zaman akmaya başladığını bilmediğim göz yaşlarım giderek artıyor, durdurulamaz hale geliyordu. Cestianın da gözleri dolmuştu. Gözlerini cebinden çıkardığı bir mendille sildi.

"Oğlum sana verebileceğim tek tavsiye, nasıl istiyorsan öyle yaşa. Hayatını başkasının kontrol etmesine izin verme. Çünkü sen onlar için sadece, büyüyüp evlenip onlar için yeni bir piyon yetiştirecek başka bir piyonsun."

Bunların bende farkındayım, ama cesaret denen şeyden yok bende, ben bir gryffindor değilim. Ayrıca korku...her ne kadar sevmesemde istemediğim şeyleri yapmaya mecbur bırakıyor...

"Hadi bakalım, elini yüzünü yıka hemen uyuman gerek saat geç oluyor birazdan oda arkadaşların gelir. Bugünlükbu kadar duygusallık yeter"

Gözlerimi devirdim ve yataktan kalktım "ha bu arada günlüğü en kısa sürede versen iyi edersin. Merlin! kime çekti bu çocuk? Bir kızın tokasını,bilekliğini,mendilini hatta günlüğünü saklayacak kadar arsız!" Kahkaha attım

"Cidden, sürekli beni izlemeyi kesmelisin. Ve bunlar seni ilgilendirmez! Hem günlüğü de verecektim psikopat gibi saklayacak halim yok ya" cestian az önceki üzgün halinden eser kalmamış bir şekilde kollarını birleştirip "Hah, dedi utanmasa kızı da alıp sandığında saklayacak olan kişi, bu kadar aşıkmısın sen?" Yüzüm yine yanmaya başladı. Kahretsin bu konu her açıldığında kızarıp moraracaksam bu hiç iyi olmaz.

"Öhm herneyse ben yüzümü yıkamaya gideceğim ve sen de bu olanlardan kimseye bahsetmeyeceksin tamam mı?"

Cestian ne halin varsa gör der gibi başka bir tabloyla dedikodu yapmaya gitti. Bu hiç normal değil, garip yaşlı adam.

 

1 hafta sonra...

 

Emily Potter

"kahretsin nerede bu?" Yatakhanenin altını üstüne getirmiştim. Pansy artık dayanamayıp beni yatağa oturttu "sakin olurmusun artık?" Otursam bile gözlerimle etrafa bakıyordum. Pansy kafamı iki eliyle tutup ona bakmamı sağladı.

"Kendinde misin? Ne oluyor neyi arıyorsun?" Ellerini kafamdan çektim "evet kendimdeyim, günlüğümü kaybettim ve hiçbir yerde yok" pansy de kendi yatağına oturdu "anladım...en son nerede düşürmüştür?"

"Sence bunu biliyormuyum?" Pansy kıkırdadı "yardımcı olmaya çalışıyorum tamam mı? Sanırım içinde özel şeyler yazıyordu ha?"

Şifreli olarak okul hakkında 'tüm' bildiklerimi ve herkes hakkında 'gerçek' düşüncelerimi yazdığımdan bahsediyorsak evet, özel şeyler yazıyor. "Hayır, özel şeyler yazmıyor."

Pansy buna inanmadığını belli edercesine baktı "o zaman neden bu kadar endişelisin?" Rahatmış gibi sanki hiç endişem yokmuş(!) gibi davranmaya çalıştım tabi ne kadar başarılı olduğum meçhul

"Çünkü benim için manevi bir değeri var, bu yüzden çok endişeliyim." dediklerim doğruydu bir bakıma doğruydu aslında.

Pansy bir elini çenesine koymuş düşünüyordu "pansy? Neyi düşünüyorsun? Filozof olmaya falan mı karar verdin?"

Pansy alttan alttan baktı "hayır seni ileri zekalı(!) şey, günlüğünü nerede olabileceğini düşünüyordum. Çok belli etmesem de arkadaşlarıma değer veririm. Tamam bana öyle bakmayı kes belki bir iki kez onları satmış ve sırlarını tüm hogwartsa yayıp herkese rezil etmiş olabilirim ama hak etmişlerdi."

Burun kemiğimi sıkıp sabır diledikten sonra tekrar pansye döndüm "çok sağol içimi rahatlattın cidden(!)" Pansy kahkaha attı "herneyse şu günlük işini sonra hallederiz bugün cumartesi!"

Pansynin bu heyecanla söylediğine boş bakarak cevap verdim, pansy bu sefer somurtarak "bugün yani tüm gün yani 24 saat boyunca boşuz hiç bir dersimiz yok bu da demek oluyor ki hogsmade e gidebiliriz umarım yeterince açıklayıcı olmuştur"

Gözlerimi devirdim, evet bir slytherinin günde kaç kez göz devirdiğinden bahsetmeme gerek yok sanırım? "Pansy aptal değilim anlayabiliyorum."

"Aaa öyle mi? Hiç belli olmuyor ama" laf dalaşına girdik,sanırım "Ne belli olmuyor?" Pansy devam ederek "aptal olmadığın"

Bu cidden komik yani ne kadar kabul etmek istemesem de öyle. "Herneyse peki gidelim belki biraz kafamız dağılır"

Pansy hemen kıyafet dolabını karıştırmaya başladı. Bir yandan da konuşuyordu "birkaç arkadaşımı getirmemde sıkıntı olmaz diye düşünüyorum?

Yatağımdaki peluş yılana sarılırken kafamı hayır anlamında salladım "benlik sıkıntı yok, nasıl istiyorsan öyle yap." Peluşu bir kenara bırakıp kendi kıyafet dolabıma döndüm. "Benim kütüphanede biraz işim var, saat iki buçuk üç gibi çıkarız."

Pansynin beni duyduğundan bile şüpheliyim ama o kafasını salladı. Üzerime sade gri sıfır kollu bir tişört ve siyah çok da bol olmayan bir kot pantolon giydim ve kitapları koymak için bir sırt çantası aldım. Son olarak saçlarımı yukarıdan topladım. Tam kapıdan çıkarken pansy hayret içinde konuştu.

"Sakın bana bu şekilde geleceğini söyleme!" Kendi üstüme baktım, bence fena gözükmüyordum ama pansynin fikirleri başkaydı galiba.

"Bence harika gözüküyorum" pansy 'ciddimisin sen?!' Der gibi baktı "hayır harika falan gözükmüyorsun en azından eğlenmeye gitmek için. Sana erkek arkadaşlarımda gelicek demiştim"

Ne?! Öyle bir şey dememişti "bana arkadaşlarının erkek olduğunu söylememiştin ayrıca erkekler için süslenmek istemiyorum ve süslenmeyeceğim hem bir erkek beni sevecekse, ki bunu istemiyorum her halimle sevsin."

Pansy derin bir nefes verdi "Peki peki ama sen kütüphaneden gelince tekrardan konuşacağız bu konuyu" hı hı der gibi kafamı sallayıp kütüphaneye gittim.

Özellikle aradığım bir kitap olmadığı için öylesine kitapları inceleyip en dikkatimi çekenleri aldım ve rastgele bir masaya oturup kitapları incelemeye başladım. Bu kitaplardan en ilgimi çeken iksirlerle ilgili olanıydı. Cidden ilgi çekici ve işe yarar iksirler vardı.

Her sayfasını çevirdiğimde farklı farklı iksir verimliliği vesaire tüyoları vardı. "Hmm doğruluk iksiri..." ilginç, "içeni 24 saatliğine hayvana dönüştüren iksir" haylaz bir çocuk gibi sırıttım. Bunu şaka amaçlı yapıp ikizlere verebilirim..evet evet bu çok iyi bir fikir.

Bu kitabı daha sonra daha detaylıca incelemek için çantama koydum ve diğer kitaplara bakmaya başladım.

 

2 saat sonra...

 

Ben yemek tarifleriyle ilgili bir kitaba bakarken biri elimdeki kitabı aldı "hey sen ne yaptığ- oh pansy, ne oldu neden bu kadar sinirli gözüküyorsun?" Pansy kitabı sertçe masaya bıraktı.

"Saatin kaç olduğundan haberin var mı?!" Tabiki de hayır, sence şu an saat düşünecek durumdamıyım? "evet, tabiki de haberim var iki buçuk değil mi?" Pansynin gözlerinden adeta ateş çıkıyordu.

"Saat üç buçuk ben yarım saattir seni arıyorum ve çocuklar bizi beklemekten ağaç oldular!" Kitapları çantama yerleştirirken bir yandan da konuşuyordum "Sana kütüphanede olacağımı söylemiştim, eğer beni biraz olsun dinlemiş olsaydın o kadar aramak zorunda olmazdın."

"Hazırlanmakla meşguldüm unutmuşum özür dilerim majesteleri!" Pansy lacivert diz üstü bir elbise ve siyah bir kot ceket giymiş saçlarını da dalgalandırmıştı. Yüzünde hafif bir makyaj olmamasına rağmen dikkat çekici ve güzel gözüküyordu.

"Birileri bu buluşma işini biraz abartmış sanırım?" Pansynin özgüveni kendini belli etti, ellerini açıp kendi etrafında döndü "güzel olmuşum dimi?" Evet anlamında kafamı sallayıp çantamı sırtıma taktım ve pansynin koluna girerek yürümeye başladım.

"Senin yanında köylü gibi gözüküyorum" pansy kahkaha attı "bu halde gelmene izin vereceğimi düşünüyorsan yanılıyorsun." Hayretle ona baktım "aaa ne varmış halimde?"

Pansy 'bende onu soruyorum ne var ki halinde?' der gibi bir bakışla cevap verdikten sonra direkt yatakhaneye gittik. Çantamı köşeye koyduğum gibi pansy beni önüne çekti "ne dersen de, seni dinlemeyip yine kendi istediğimi yapacağımı biliyorsun o yüzden işimi zorlaştırma tamam mı?"

Haklı olduğu için el mahkum evet dedim "tek bir şartım var. Kıyafet sade olucak makyaj da abartı olmayacak hatta hiç olmayacak demek isterdim ama mümkün olmadığının farkındayım. Ayrıca saçlarımı sakın kuş yuvası gibi yapma"

Pansy aynı bir stilist gibi beni süzüp gülümsedi " rahat ol. Kendini bana bırak ve güven bana" işte bende bundan korkuyorum ya..

 

1 saat sonra...

 

"Ne zaman biticek bu?!" Pansy saçlarımı bir büyüye düzleştirdikten sonra papatya kokulu bir parfüm sıktı "bitmek üzere...hatta bitti! Çok hoş oldun!"

Aynanın karşısına geçip baktım beyaz bir tişört üzerine siyah etekli bir tulum ,benim isteğim üzerine yok denebilecek kadar az olan makyaj ve beyaz spor ayakkabılar. Tabi son olarak da dümdüz saçlar. "Kabul çokta fena değil" pansy gururla eserine baktı "eh sana demiştim"

Normalde hazırlanmam 20 dakika aldı ama kalan 40 dakika da anca kıyafet seçebilmiştik. "Pansy saat.." pansy saate bakınca gözleri adeta yerinden fırladı "merlinin sakalı! Saat dört buçuk olmuş! Eyvah çok geç kaldık umarım kızmazlar"

Benim dememe birşey kalmadan pansy beni çekiştirerek dışarı çıkardı.

Koşa koşa da olsa hogsmade e vardık. Ben nefes nefese "eee hani- nerede o arkadaşların? Umarım bu kadar koşmamıza değmiştir" Karşıdan bize doğru bir grup insan gelmeye başladı. Ciddi anlamda bir grup. "Yo yo hayır, şaka yapıyor olmalısın?!"

Pansy kıkırdadı "ne oldu? neye şaşırdın?"

Biraz sinirli bir şekilde, gelenleri elimle işaret ettim "neredeyse bütün Qudditch takımını çağırmışsın! Marcus,Adrian,Blaise,Malorie hatta Daphne merlin! Neden bu kadar kalabalıklar?!"

Pansy kahkaha attı bakışları bunu zaten önceden planladığını belli ediyordu "sakin olurmusun? hem hepsi de çok kalmayacak bazıları en fazla on dakika kalıp gidecek, sanırım olayın şokuyla birkaç kişiyi gözden kaçırdın"

Ne neyden bahsediyor bu?! Birde daha fazlası mı var? "Nasıl yani?" Pansy kafamı bir yöne çevirdi.

Ciddi olamazsın... draco da beni yeni fark etmiş olacak ki olduğu yerde kaldı. Bir süre öylece bakıştık. Pansynin kıkırtılarıyla kendime geldim. Ben ışık hızıyla pansye bakarken draco da aynı sinirli bakışlarla blaise e bakıyordu. Büyük bir ihtimalle onun da haberi yoktu.

"Hiç kızma! Bir haftadır ikinizde inatçı keçiler gibi sus pus olmuştunuz! Bizde blaise ile birlikte buna bir son verelim dedik." Sonunda hepsiyle karşı karşıyaydık. Pansy göz kırparak blaisenin koluna girdi "sonra teşekkür edersin"

Herkes sohbet ede ede yürümeye başlarken biz dracoyla öylece birbirimize bakıyorduk. Ah kesinlikle bu kıyafetlerle çocuk gibi görünüyorum! Keşke pansyi dinleyip daha uygun şeyler giyseydim!

Draconun uzun tepkisizliğinin ardından dudağının kenarı kıvrıldı "tatlı gözüküyorsun." Ne ne ne nee tatlı mı dedi o? Ne demeliyim ki? Kahretsin neden böyle olmak zorunda ki! Ne yapmam lazım şimdi? Sende falan mı desem?

"Teşekkürler sende- yani hoş gözüküyorsun!" Cidden çok rezil bir insanım. Draco gülümsedi, DRACO GÜLÜMSEDİ! "teşekkürler, e gidelim mi artık?"

Pansylerin bizden uzaklaştıklarını yeni fark ediyordum. Bunun hesabını ona sonra soracağım.

"Ha evet! Yani gidelim" dracoyla birlikte onların arkasından yürümeye başladık.

Hava yavaş yavaş soğumaya başlamıştı ve ben pansy yüzünden ceket almayı bile unutmuştum! Üşüdüğümü fark eden draco ceketini çıkartıp bana uzattı.

"Hayır teşekkür ederim ama sen üşürsün" draco gözlerini devirdi ve ceketi omuzlarıma bıraktı "merak etme ben üşümem hele ki bundan sonra hiç üşümem. Hadi hemen onlara yetişelim"

kafamı salladım ve adımlarımı hızlandırdım. Nedensizce kendimi çok huzurlu hissediyorum, umarım bu sonsuza kadar sürer. Eğer bu bir rüyaysa uyanmak istemiyorum...

 

 

 

evettt geldik bölüm sonuna! Woaaah nmalde yazdığımın 2 katı yazmışım umarım beğenmişsinizdir. Yorum bırakmanızı, satır aralarını doldurmanızı, fikirlerinizi benimle paylaşmanızı ve tabiki oylamanızı rica eder sağlıklı günler dilerim canlarımm💗💘

Bölüm : 07.03.2025 04:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...