8. Bölüm

-8-

Lily
soniamarryrose

Sabah güneşi, Grimmauld Meydanı’nın ağır perdelerinden sızmaya başlamıştı. Ev sessizdi; dışarıdaki dünya uyanıyordu ama içeride hâlâ gecenin gölgeleri vardı.

Tonks, Remus’un yanında sessizce oturuyordu. O, battaniyenin altında yeniden uykuya dalmıştı — yorgun, bitkin ama huzurla. Nefesi yavaş ve derindi. Tonks onun alnına hafifçe bir öpücük kondurduktan sonra ayağa kalktı ve odadan çıktı.

Koridorlar soğuktu. Evin yaşanmışlık kokusu hâlâ duvarlardan sızıyor, savaşın ve acının izleri hâlâ her köşede hissediliyordu. Mutfakta çayı yeniden demledi, biraz daha ekmek kızarttı. İçeriden gelen sessiz nefes sesleri hâlâ onun için yeterliydi. Remus hayattaydı. Bu dolunayı da atlatmışlardı.

Ancak Tonks’un içi rahattı diyemezdi. Remus’un her dönüşüm sonrası içine gömüldüğü sessizlik, onu giderek daha derin bir karanlığa çekiyordu. Ve Tonks bunu görebiliyordu. Birlikte savaşmak istiyordu ama Remus’un kendisini suçlaması, her geçen ay daha da artıyordu.

Mutfaktaki küçük masanın başında, çayını yudumlarken, düşüncelere daldı. Kendisini bir gün Remus’un öfkesinden ya da acısından koruyamama ihtimali... O ihtimalin ne kadar gerçek olduğunu geçen gece bir kez daha anlamıştı. Ama korkmuyordu. Çünkü Remus hâlâ içindeydi. Dönüştüğünde bile, bir parçası onun sözlerini hatırlıyor gibiydi. Bir bağları vardı, sadece sevgiden değil; birlikte verdikleri savaşlardan, yıkıntılardan yükselmiş bir bağ.

Kapı yavaşça gıcırdadı. Remus kapının eşiğinde durmuştu. Üzerine aceleyle geçirdiği bir gömlek, hâlâ solgun ve halsiz görünüyordu ama ayakta duruyordu. Tonks hemen kalktı ve yanına gitti.

"İyi misin?" diye sordu, sesi nazik ve kaygılıydı.

Remus başını salladı. "Yorgunum ama... seni görmek iyi geldi."

Tonks kolunu onun beline doladı, ona destek oldu ve birlikte mutfaktaki sandalyelere oturdular. Bir süre sessiz kaldılar. Sadece çayın buharı ve dışarıdaki kuş sesleri duyuluyordu.

Sonra Remus konuştu.

"Bu sabah... rüya gördüm," dedi. "Bana benzeyen biri vardı ama gözleri simsiyahtı. Her şeyi yıkıyordu. Ben sadece izliyordum, onu durduramıyordum."

Tonks, onun elini tuttu. "O kişi sen değilsin," dedi kararlılıkla. "Ve ben gerçeği tanıyorum. Sen hâlâ buradasın."

Remus başını eğdi. "Bazen... senin bana olan inancının yükünü taşıyamayacak kadar yorgun hissediyorum. Ama sonra gözlerine bakınca, her şey biraz daha dayanılır oluyor."

Tonks hafifçe gülümsedi. "Sen bana yük değil, umut oluyorsun, Remus. Ve ben o umudu kolay kolay bırakmam."

Remus ona baktı. Uzun zaman sonra gözlerinde bir kırıntı ışık belirmişti. "Seninle konuşmadan önce, her dolunaydan sonra sadece suçluluk kalırdı geriye. Ama artık bir şey daha var… bir neden. Kalmak için."

Tonks, elini onun yanağına koydu. "Ve seninle bu evde değil, gerçek bir evde olmak istiyorum bir gün. Belki bir bahçesi olur. Bir gün çocuğumuz olursa orada oynar. Biz de… biz de birlikte izleriz onları."

Remus’un gözleri büyüdü. "Tonks…"

Tonks hafifçe başını salladı. "Henüz değil belki, ama biliyorum. Bunu istiyorum. Seninle."

Remus, bu sözlere verecek yanıt bulamadı. Kalbi göğsünde daha hızlı atmaya başladı. Canavardan, savaşlardan, karanlıktan uzak bir gelecek… hayal gibi görünüyordu ama Tonks onun karşısında bunu mümkün kılıyordu.

Mutfakta güneş ışığı her köşeye yayılmaya başlamıştı. Sessizlik, artık ağırlık değil, huzur taşıyordu içinde.

Remus, çay bardağını eline aldı. İlk defa, dolunaydan hemen sonra, bir geleceği düşleyebildi.

Ve Tonks oradaydı.

Yanındaydı.

Her şeye rağmen.

Remus, birkaç saat uyuduktan sonra gözlerini açtığında odada hâlâ sabahın yumuşak ışığı vardı. Yorgunluk vücudunun her zerresine sinmişti, ama yanında Tonks’un varlığı, içinde bir yerlerde ona tutunacak bir umut bırakıyordu. Yanındaki sandalyede oturan Tonks, başını yana yaslamış, derin bir uykuya dalmıştı. Yüzünde hem yorgunluk hem de huzur vardı.

Remus, istemsizce gülümsedi. Onu orada, uykusunda bile kendisini beklerken görmek… içini hem ısıtıyor hem de bir miktar sızlatıyordu.

Yavaşça doğrulup battaniyeyi omuzlarına aldı. Tonks’u uyandırmak istemediği için sessizce ayağa kalktı. Camdan dışarı baktığında, Grimmauld Meydanı’nda sessiz bir gün başlamıştı. Kuş sesleri bile garip bir tezat gibi geliyordu içindeki karmaşaya. İçinde hâlâ kurt adamın bıraktığı gölgeler vardı. Yüzleşmesi gereken gerçekler, karanlık anılar, kontrol kaybı… ve Tonks’un gözlerindeki sevgi.

Kafasındaki düşünceler gittikçe artarken, kapı hafifçe gıcırdadı. Tonks gözlerini açmıştı.

"Uyanmışsın," dedi sesi uykulu ama yumuşaktı. Gözlerini ovuşturdu ve gülümsedi. "İyi hissediyor musun?"

Remus başını salladı. "Kendimi paramparça hissediyorum ama… hayattayım. Sanırım bu da bir şey."

Tonks yavaşça yerinden kalktı ve Remus’un yanına geldi. "Sana bir şey göstermek istiyorum," dedi.

Remus merakla ona baktı. Tonks, masasının çekmecesinden küçük bir kutu çıkardı. İçinde eski, yıpranmış bir mektup vardı. Tonks dikkatlice mektubu açtı ve Remus’a uzattı.

"Bu, babamın anneme yazdığı son mektuptu. O zamanlar da karanlık zamanlardı. Ve babam, annemi koruyamadığını düşünüyordu. Ama annem hep şunu derdi: 'Bazen birini korumanın en iyi yolu, onunla kalmaktır. Onu yalnız bırakmak değil.'"

Remus, mektuba baktı. Satırlar yılların eskiliğini taşıyordu ama duygusu hâlâ canlıydı.

"Biliyor musun," dedi Tonks, Remus’un gözlerine bakarak, "ben bu mektubu her dolunay öncesi okurum. Çünkü bana ne olursa olsun, birini sevmenin cesaret işi olduğunu hatırlatıyor. Ve ben seni seviyorum, Remus. Karanlığınla, korkularınla, hatta dönüşümünle birlikte. Her halinle."

Remus’un gözleri doldu. Başını eğdi, mektubu kalbinin hizasında tutarak derin bir nefes aldı.

"Benim en büyük savaşım," dedi kısık bir sesle, "kendimleydi hep. Ama sen… sen o savaşa elinde bir ışıkla geldin."

Tonks onun elini tuttu. "Ve birlikte, o karanlığın içinden geçeceğiz."

Remus gözlerini kapattı. Sessizce başını salladı.

Birlikte bir süre sessizce durdular. Odayı yalnızca kalp atışları ve dışarıdan gelen kuş sesleri dolduruyordu.

Sonra Tonks başını Remus’un omzuna yasladı. "Birlikte yaşayacağımız daha çok gün olacak," dedi. "Ve ben her sabah, senin yanında uyanmak istiyorum. Ne olursa olsun."

Remus, onun saçlarını okşadı. İlk defa, bir dolunaydan sonra içini bu kadar sakin hissediyordu. Karanlık hâlâ oradaydı. Ama artık yalnız değildi. Artık yanında gölgeleri dağıtacak bir ışık vardı.

Ve Remus Lupin, ilk defa gerçekten inanmak istedi: Belki de sevgi, gerçekten de her şeyin üzerindeydi.

Bölüm : 08.06.2025 22:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Lily / Bir Gece Daha #Remadora / -8-
Lily
Bir Gece Daha #Remadora

173 Okunma

28 Oy

0 Takip
8
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...