7. Bölüm

Bilinmeyendeki İsimsiz

Lily
soniamarryrose

“Sessizlik bazen bir duvar değildir; bir çağrıdır, sadece herkes duyamaz.”
Franz Kafka

 

Ertesi sabah gözlerimi açtığımda ilk aklıma gelen şey, o not oluyor.
Kâğıdın dokusu hâlâ parmak uçlarımda. Gözlerim hâlâ onun suskunluğunda.
Bir ad bile yok. Sadece tek bir cümle.
Ama o cümle, bazı duvarları yerinden oynattı bende.

Hazırlanırken zihnim sürekli aynı soruyu tekrar ediyor:
Kim bu çocuk?

Okula varınca adımlarım bilinçsizce kütüphaneye yöneliyor. Ama o yok.
Masalar boş, raflar sessiz.
Bir sandalye bile yerinden oynamamış gibi.
Sanki dün yaşananlar sadece benim zihnimdeydi.

Bir şeyler yapmam gerekiyor.
Bir isim... bir sınıf... bir iz.

Koridora çıktığımda Gülşah’ı arıyorum gözlerimle. Kantin önünde bekliyor.
Yanına gidiyorum ama söylemek istediklerimi cümlelere dökmekte zorlanıyorum.
Yine de deniyorum.

“Dün... kütüphanede biri vardı,” diyorum, sesi kısık bir merakla.

Gülşah kaşlarını kaldırıyor.
“Biri mi?”
Omuz silkiyorum, hafifçe gülümseyerek:
“Yani, biri... uzun boylu, siyah montlu. Sessiz biri.”

Gülşah bir an duruyor, sonra başını sallıyor:
“Birkaç kere görmüştüm o kütüphane çocuğunu. Pek konuştuğunu duymadım. Ama sanırım on birinci sınıflardan.”

Kalbim bir an hızlanıyor.
İlk ipucu.

“Tam olarak hangi sınıf?”
Gülşah omzunu silkiyor:
“Bilmiyorum. Ama geçen gün onun yanından geçen çocuklardan biri, ‘12H’nin kitap kurdu yine buradaymış’ dedi diye duymuştum.”

12H.

Kafamda yankılanıyor.
Bir sınıf kapısı gibi açılıyor.
On ikinci sınıf.
H demek.
Belki de artık onu tanımlayabileceğim bir şey var elimde:
İzini sürebileceğim bir harf ve bir rakam.

Teneffüste koridorda, yukarı kata çıkıyorum.
On birinci sınıfların sınıfları o katta.
Kalabalık ama dikkatle bakınca seçiliyor bazı yüzler.
O yok.
Ama 12H sınıfının kapısına gözüm takılıyor.
Kapı aralık. İçeride bir grup öğrenci kahkaha atıyor.
İçeri bakacak gibi oluyorum ama sonra geri çekiliyorum.
Henüz hazır değilim.
Sadece bilmek istedim.
Henüz yüzleşmek değil.

Merdiven başına yaslanıyorum.
Düşüncelerim hızla dönüyor.
Acaba adı ne?
Neden böyle sessiz?
Herkesin ortasında bu kadar yalnız kalmayı nasıl başarıyor?
Ya da...
Ben onun gibi miyim?

Dersler boyunca gözüm hep kapının dışında.
Belki geçerken görürüm.
Belki kütüphanede yine karşılaşırız.
Ama gün, o anı vermeden geçiyor.

Eve dönerken, otobüs camında yansıyan siluetime bakıyorum.
Dün aldığım not, cebimde değil artık.
Defterimin arasına yerleştirdim.
Kendime ait bir sır gibi.
Bir cümleyle gelen sessiz bir bağ gibi.

O çocuk hâlâ bir yabancı.
Ama artık sınıfını biliyorum.
Ve bu, bir başlangıç.
İsim henüz yok, hikâye hâlâ gölgede.
Ama adımlarım bir yöne doğru ilerliyor artık.

O gece defterime yazıyorum:

“Bazı insanlar gölgede durmayı tercih eder.
Ama birisi o gölgenin içine bakmaya cesaret ederse, orada sessizlikten örülmüş bir dünya bulabilir.”

Ve ben o dünyayı merak ediyorum.
Adını bilmeden.
Sadece bir sınıfa sığınarak.

Ama bazı meraklar vardır, insanı sessizce kemirir.
Küçük bir istekle başlar…
Sonra büyür, büyür, büyür…
Ve fark etmeden kendini o gölgenin içinde bulursun.

O gece uykum da huzursuz.
Rüyamda bir okul koridorunda yürüyorum.
Her kapı açılıyor önümde, ama hiçbirinde o yok.
Sadece ayak sesleri, yankılar… ve beni izleyen silik bir çift göz.
Uyandığımda kalbim hızlı atıyor.

Yastığın kenarında tuttuğum defteri alıyorum ve tek bir cümle yazıyorum:

“O gözlerde bir şey var. Görünmeyen bir çığlık gibi.”

Sonra susuyorum.
Çünkü o çığlığı henüz tanımıyorum.
Ama hissediyorum.

Ertesi gün kendime bir söz veriyorum:
Onun adını öğreneceğim.
Ama bu, öyle herkese sorarak olacak bir şey değil.
Göz önünde olan biri değil ki...
Kimse onunla ilgili detaylı şeyler bilmiyor.
O yüzden, izini sürmeliyim.
Kütüphanede oturduğu saatleri aklıma kazıyorum.
Yanından geçen insanları izliyorum.
Defterime küçük notlar alıyorum.
Neredeyse dedektif gibi.

Farklı sınıflardan insanlarla konuşurken, "12H'den tanıdık biri var mı?" diye soruyorum.
Ama cevaplar hep muğlak.
"Çok sessiz bir sınıf," diyorlar.
"İçlerinden bazıları garip biraz..."
Garip kelimesi takılıyor kulağıma.
Garip ne demek? Sessiz olmak gariplik mi?
Yoksa onların anlayamadığı bir derinlik mi var orada?

Öğle arasında 12H sınıfının önünden geçiyorum yine.
Kapı kapalı. İçeriden boğuk bir ses geliyor.
Bir kahkaha...
Ama onun kahkahası değil bu.
Biliyorum.
Çünkü o, gülse bile sessiz güler.
Sadece gözleriyle güler.

Akşamüstü kütüphaneye uğruyorum.
İçeride kimse yok.
Sadece boş masalar ve kitap kokusu.
Tam dönecekken, gözüme bir şey çarpıyor.
Bir sandalye, azıcık dışa çekilmiş.
Ve masanın kenarında, kurumuş bir yaprak duruyor.

Yaklaşıyorum.
Yaprağın altına iliştirilmiş küçük bir kâğıt var.
El yazısı belli belirsiz.
Sadece tek bir kelime:
"Dön."

Kime yazılmış bilmiyorum.
Ama içimde bir kıpırtı oluyor.
Belki o bıraktı.
Belki biri ona bıraktı.
Ama bir şey kesin:
Burada bir hikâye var.
Ve ben o hikâyeyi artık sadece merak etmiyorum.
Onun parçası olmak istiyorum.

Bu cümle içimde yankılanıyor.
Defterimin kapağını kapatıyorum ama zihnimdeki cümle kapanmıyor.
Sanki artık yalnızca gözlemleyen değil, içeriye adım atmak isteyen biriyim.
O gölgede duran çocuğa dair her küçük ayrıntı bir ipucu gibi geliyor.
Ve bugün, küçük ama önemli bir ipucu daha buluyorum:

Adını hâlâ bilmiyorum, ama hangi sınıfta olduğunu öğrendim: 12H.

Bir arkadaşım, "Bugün kütüphanede 12H'den birkaç kişi vardı, biri hiç konuşmuyor," dediğinde kulaklarım dikiliyor.
"Nasıl biri?" diye soruyorum hemen.
"Uzun boylu, siyah montlu. Hep tek başına. Onunla kimse pek konuşmaz zaten."
Bu kadar mı?
Bazen birkaç kelime bile yeter.
İşte o: siyah montlu, sessiz, tek başına.
12H.

Artık biliyorum.
Adını değil belki, ama ait olduğu yeri.
Bir sınıfa ait olmak…
İnsan çoğu zaman buna fark etmeden tutunur.
Belki onun da sığındığı tek yer o sınıf.
Ve ben, orayı şimdi kendimce haritalandırmaya başlıyorum.

Ertesi gün, teneffüste, katları karıştırarak yürüyormuş gibi yapıyorum.
Ama gerçekte hedefim belli: 12H'nin koridoru.
Kapılar yarı açık. Bazı sınıflarda kahkahalar, bazılarında sadece fısıltılar.
Ama 12H sessiz.
Sanki oraya konuşmak yasak.
Bir an içeriden biri çıkıyor. Ama o değil.
Sonra birkaç dakika içinde biri daha beliriyor.
Bu sefer o.
Siyah montunun yakası biraz kaldırılmış.
Elinde hiçbir şey yok. Ne kitap, ne telefon.
Yürürken gözlerini yere indiriyor, ama ben gözlerimi ondan ayıramıyorum.

Ve o an bana doğru yaklaşmaya başlıyor.
Kalbim garip bir şekilde hızlanıyor.
Bu kez hazır olmam gerek, diyorum.
Ama o, tam önümden geçerken yine o bakışı takınıyor:
Hiçbir şey yokmuş gibi.
Sanki ben yokmuşum gibi.

Bu sefer ben de durmuyorum.
"Merhaba!" demiyorum.
Adını sormuyorum.
Ama birkaç adım attıktan sonra arkasından bakarken, içimden geçen tek şey şu:

"Bir gün adını duyacağım.
Ama o güne kadar seni izlemeye devam edeceğim.
Çünkü bazı sessizlikler, en yüksek çığlıklardan daha fazlasını anlatır."

Bölüm : 08.06.2025 22:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...