
“Geçmiş bir gölgeydi; artık ışığın altında sadece sen varsın.”
— Yazar
Okul sonunda bitmişti karne zamanı gelmişti.
O gün erken kalktım kendimi dinç hissederek. Eskiler eskide kaldı kendime yeni bir başlangıç yeni şeyler yapmam gerek öyle değil mi? Sonra gerekli işlerimi halledip ve kahvaltımı ettikten sonra karne için rasgele bir kombin yaptım.

(Karne kombini)

(Saç Modeli)
Annem ile vedalaştıktan sonra. Okula doğru yürümeye başladım. Okula vardığımda okulun koridorları bir an sessizliğe büründü, ardından kalabalığın neşesiyle doldu.
Karneler, kahkahalar, fotoğraf çektiren gruplar…
Ama ben, o kalabalığın ortasında bir adım gerideydim.
Ellerimde tuttuğum karne değil, sanki bir yılın bütün ağırlığıydı.
Gülşah yanımdaydı.
“Bitirdik be Selma!” dedi gülerek, gözlerinde hem mutluluk hem yorgunluk vardı.
Gülümsedim. “Evet… sonunda gerçekten bitti.”
Ama içimde tuhaf bir dinginlik vardı.
Ne Aynaz’ın yüzü gözümün önüne geliyordu, ne de Yusuf’un sessizliği kalbimi sızlatıyordu artık.
Sanki hepsi bir film sahnesiymiş de jenerik çoktan akmıştı.
Ben, salondan çıkarken ışıklar yavaş yavaş yanmıştı sadece.
Bahçeye çıktım.
Ağaçların arasından süzülen yaz güneşi, yaprakların üzerine altın bir toz gibi düşüyordu.
Kuşlar bile daha özgür ötüyordu sanki.
Belki de farkında olmadan ben de hafiflemiştim.
Bir yıl boyunca içimde taşıdığım öfke, kırgınlık ve karmaşa şimdi birer gölgeye dönüşüyordu.
Ne uğruna tartıştığım, neye ağladığım bile belirsizleşmişti.
Yalnızca bir şeyden emindim:
Artık kendi yoluma yürümeliydim.
Gülşah kollarını bana doladı.
“Hadi, şu çınarın altına gidelim! Burası ışık açısından mükemmel,” dedi elindeki telefonu kaldırırken.
Gülümsedim, artık içten bir gülümsemeydi bu.
“Tamam,” dedim. “Ama bu defa saçımı sen bozmayacaksın.”
“Bozarsam da anı olur,” diye güldü.
Kameraya birlikte poz verdik.
Gülşah’ın kolları boynumda, benim elimde karnem.
Bir yılın sonunda geriye sadece bu kare kalacaktı belki de — kimin ne dediği, kimin kimi aldattığı, kimin yalan söylediği çoktan silinmişti zihnimde.
Bir ses içimde fısıldadı: “Artık hiçbirine yer yok.”
Tam o sırada, kalabalığın arasından bir yüz dikkatimi çekti.
Yusuf.
Elinde çantasını sıkıca tutuyordu, bakışları arada bana kayıyor ama hemen kaçıyordu.
Bir an için göz göze geldik.
Eskiden o bakış, kalbimi sızlatırdı.
Şimdi… sadece bir yabancıya baktığımı hissettim.
Yanımdan geçerken hafifçe başını eğdi.
Sanki bir şey diyecekmiş gibi duraksadı, ama ben çevirip başka yöne baktım.
Bu defa onun sessizliği değil, benim ilgisizliğim daha ağırdı.
“Bazı bitişler sessizlikle başlar,” diye düşündüm.
Gülşah fark etti.
“Bakıştınız galiba?” dedi hafif bir alayla.
“Hayır,” dedim kararlı bir sesle, “Artık sadece gördüm. O kadar.”
Gülşah gülümsedi. “Sen gerçekten değişmişsin Selma.”
“Evet,” dedim, “Artık bir şeyleri yakmaya değil, küllerin üzerinde yürümeye alıştım.”
Sonra kahkaha attık, sanki yıllardır üzerimizde duran tozu silker gibi.
Gülşah müzik açtı, elimden tuttu.
“Gel,” dedi, “Son gün, biraz da dans et.”
Bahçenin ortasında, herkes giderken biz kaldık.
Kahkahalar, güneşin yakıcı sıcaklığı, saçımıza yapışan rüzgâr…
O an öyle gerçekti ki.
Ne geçmiş vardı, ne yarın.
Sadece şimdi.
Bir ara Yusuf uzaktan baktı.
Gözlerinde tuhaf bir ifade vardı — pişmanlık mıydı, yoksa merak mı?
Bilmiyorum. Artık çözmeye çalışmadım.
Çünkü fark ettim:
Benim hayatım artık onunla değil, ondan sonra başlayacaktı.
Gülşah bana dönüp “Bir daha geri dönmeyecek misin ona?” diye sordu.
Başımı iki yana salladım.
“Bazı yollar geri dönmek için değil, unutmak için var Gülşah. Ben unuttum.”
Gülşah kıkırdadı. “Tamam o zaman unutan Selma, gel bakalım, bir fotoğraf daha çekelim. Bu defa geleceğe gülümse.”
Poz verdim.
Ama bu kez gülümsemem gerçekten bana aitti.
O an anladım ki;
Artık kimse beni bir dedikodunun ortasına sıkıştıramaz, kimse beni birinin hikâyesine yan rol yapamazdı.
Kendi hikâyemi yazmanın zamanıydı.
Güneş batarken okulun demir kapısından son kez geçtim.
Gülşah yanımdaydı, kahkahalarımız yankılandı.
Yusuf ise arkamızda kaldı — bir geçmiş gibi, bir eski defter gibi.
Ve ben sessizce fısıldadım:
“Bu defa hiçbir şeyi ardımda bırakmıyorum.
Çünkü bu defa her şey bende kaldı.”
Okul kapısından çıkarken cebimden küçük bir kâğıt parçası buldum — not defterimden kopmuş bir sayfa.
Üzerinde tek bir cümle yazıyordu:
“Bir zamanlar her şeydi, şimdi hiçbir şeyin önemi yok.”
Gülümsedim.
O cümleyi yavaşça buruşturup cebime koydum.
Artık geçmişi hatırlamak için değil, hatırlamayı unutmamak için saklayacaktım.
Servise binmeden önce son kez bahçeye baktım.
Bir grup öğrenci top oynuyordu, öğretmenler birbirine iyi tatiller diliyordu.
Her şey olması gerektiği gibiydi.
Belki de huzur dediğimiz şey tam olarak buydu:
Her şeyin normalleşmesi.
Gülşah bana el salladı.
“Tatilde görüşürüz!” diye seslendi.
“Elbette,” dedim.
Ama içimden başka bir şey fısıldadım:
“Tatilde sadece kendimle görüşeceğim.”
Servis camından okul yavaşça uzaklaşırken, kalbimden geçen tek bir cümle vardı:
“Bu yıl Selma sustu… Ama gelecek yıl, Selma yeniden doğacak.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
