5. Bölüm

Kim ki o?

Lily
soniamarryrose

“Bir insanın içinde büyüyen sessizlik, bazen en yüksek çığlıktan daha çok şey anlatır.”
Virginia Woolf

 

O gece defterime uzun uzun yazıyorum. Belki yazdıklarımı bir gün biri okur. Belki de kimse bilmez. Ama ben biliyorum. İçimde kalan cümleler artık birer birer çıkıyor. Ve belki de bu, başlangıçtır.

Sabah olduğunda, odamın solgun ışığı içeri süzülüyor. Dün gece yazdığım satırlar hâlâ zihnimde yankılanıyor. Sanki ilk kez bir yükten kurtulmuşum gibi hafifim. Ama aynı zamanda, boşlukta sallanır gibi de... Uyanmak istemiyorum, ama uyumak da çözüm değil.

Yavaşça doğruluyorum yatakta. Perdeleri aralıyorum. Gökyüzü bulutlu. Sokaktan gelen sesler, evdeki ayak seslerine karışıyor. Aynı sabah ritüeli başlıyor. Ama içimde bir kıpırtı var bugün. Tarifi zor. Ne umut, ne korku… İkisinin arasında salınan ince bir his.

Kahvaltı masasındaki her şey tanıdık. Annemin sessizliği, babamın gazetesi, çayın buharı. Ama ben değişmişim sanki. Az da olsa. İçimdeki kelimeler artık sadece bana ait değilmiş gibi.

Ceketimi alırken aynaya gözüm takılıyor. Bu sabah yüzümde, önceki günlerden farklı bir ifade var. Kendime tam olarak "hazırım" diyemesem de, en azından "hazırlanıyorum" diyebiliyorum.

Koridorun kalabalığı arasında yürürken, ayaklarımın altındaki zemin sanki daha kaygan, daha güvensiz geliyor. Sınıfa yaklaşırken içimde tuhaf bir huzursuzluk var. Aynı insanlar, aynı duvarlar, aynı kokular... Ama bir şey farklı bugün. Göğsümün içinde ufak bir sıkışma. Belki bir şey olacak hissi.

Kapının kolunu tutarken bir an duruyorum. Derin bir nefes alıyorum. İçeri girince gözüm hemen penceredeki ışığa takılıyor. Hava hâlâ gri. Sınıfın içindeki sandalye gıcırtıları, konuşmalar, tahtaya yazılan kelimeler... Hepsi bir fon müziği gibi uzakta.

Gülşah yine en önde. Yanındaki boş sandalyeye oturmam için göz ucuyla bana bakıyor. Bu bakış beni çağırmıyor; daha çok "görüyorsun değil mi?" der gibi. Oraya yöneliyorum.

Yanına oturduğumda, sessizce çantasından bir şeker uzatıyor. Dudaklarım istemsizce kıvrılıyor. Küçücük bir şey, ama sanki günün ilk sıcaklığı o avucumda beliren şekerde.

"Hava gri ama sen daha solgunsun," diyor fısıltıyla.

Gülümseyip başımı sallıyorum. Cevap vermek istemiyorum ama onun varlığı konuşmadan da yeterli gibi.

Ders boyunca zihnim dağılıyor. Sözde cümle analizleri yapıyoruz ama ben kendi içimde başka cümlelerin öznesiyim. Tahtaya yazılanları değil, kendi defterime yazdıklarımı düşünüyorum. Dünkü kelimeler... Ve bugünkü boşluklar.

Teneffüste birlikte kantine iniyoruz. Sırada beklerken kalabalık içinden biri dikkatimi çekiyor. Uzun boylu, siyah montlu bir çocuk. Tanımıyorum. Ya da daha önce hiç bakmamışım. Ama bu sabah ona gözüm takılıyor. O da bana bakıyor mu, emin değilim. Ama o an bir şey değişiyor içimde. Belirsiz bir kıvılcım. Anlamını henüz çözemediğim bir şey.

Bahçeye çıkıyoruz. Banklar yine dolu ama bizim köşemiz boş. Gülşah’la oturuyoruz. Konuşmadan durabiliyoruz. Bu tuhaf bir rahatlık. Belki de arkadaşlık budur: Sessizlikte bile yalnız kalmamak.

Defterimi açıyorum. Bir cümle yazıyorum:

"Bugün içimde bir şey çatladı. Sesini duyamadım, ama sarsıntısı varlığımı sardı."

Gülşah eğilip okuyor. Bir şey demiyor. Ama bana dönüp gülümsüyor. Gözleriyle onaylıyor. Sanki o da hissediyor.

İçimde artık yalnız değilim gibi bir his var. Belki o çocuk... Belki Gülşah... Belki bu sayfa. Bir şeyler başlıyor. Belki yavaş, belki fark ettirmeden. Ama başlıyor.

Ertesi sabah, aynı alarm sesiyle uyanıyorum. Ama içimde dünün tortusu kalmış gibi. Aynaya baktığımda yüzüm yorgun, ama gözlerimde hâlâ küçük bir ışıltı var.

Kahvaltı masasında yine aynı sessizlik. Annemin çay kaşığını karıştırırken çıkardığı ses bile tanıdık. Artık bazı şeylerin değişmeyeceğini biliyorum. Ama dışarıda, okulda, hayatın içinde… Belki küçük sarsıntılarla değişen bir şeyler vardır.

Okula vardığımda hava kapalı. Koridor yine kalabalık. İçeri giriyorum, sınıfa geçiyorum. Dersler sıradan, zaman yavaş ilerliyor. Öğle saatinde kütüphaneye inmeye karar veriyorum. Kalabalıktan biraz uzaklaşmak istiyorum.

Kütüphane sessiz ve serin. Rafların arasında dolaşırken eski bir roman dikkatimi çekiyor. Kitaba uzanmak için bir adım atıyorum ama o anda biriyle çarpışıyorum. Omzum aniden geriye çekiliyor.

"Ah, pardon!" diyorum refleksle.

Çarptığım çocuk bana bir an bakıyor ama hiçbir şey demeden yürüyüp gidiyor. Gözlerinde ne öfke ne şaşkınlık... Sadece bir boşluk. Sanki orada değilmişim gibi.

Olduğum yerde kalakalıyorum. Birkaç saniye boyunca ne yapacağımı bilemiyorum. Bu kadar sessiz bir görmezden gelinme… Garip. Bir parçam onun ardından bakakalıyor, diğer parçam raftaki kitaba uzanıyor.

Kitabı elime aldığımda içimde bir kırıklık hissediyorum. Anlam veremediğim bir duygu. O çocuğun tepkisizliği… Ya da tepkisizliğinin fazlalığı.

Belki de bazı insanlar, başka bir dünyaya ait gibidir. Ya da biz onların dünyasına yanlışlıkla çarparız.

Bölüm : 08.06.2025 17:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...