15. Bölüm

15. Bölüm- Henüz Sayfalarımız Eksik

Hamza
sonsuzgece23

Gün, perdeden sızan solgun bir ışıkla odanın içine süzülürken, Lidya hâlâ uyanmamış gibiydi. Gözleri açık ama ruhu derin bir uykudaydı. Sessizliğin ortasında duran bedeninde, sabaha ait hiçbir tazelik yoktu. Sanki zaman onun için donmuş, sadece düşünceler ilerlemeye devam etmişti. O gece Mert’in gözlerinde gördüğü şey hâlâ aklındaydı; bir şey söylemese bile söylemişti. Sessizliğiyle bile el uzatmıştı. Ama Lidya hâlâ ellerini uzatacak kadar cesur hissedemiyordu kendini. Çünkü bazen insan, en çok tam yanında duranlara yaklaşamazdı. En çok onların gözünde kendini kaybetmekten korkardı. Ayağa kalktı. Yavaşça pencereye yürüdü. Dışarıda her şey sıradan bir gün gibi görünüyordu ama onun içi, hiçbir şeyin normal olmadığı bir ülkede yaşıyordu sanki. İçindeki kasvet, dışarıdaki gökyüzünü de grileştirmişti. Oysa kimse fark etmiyordu bu fırtınayı. Kapı çaldı. Bir an nefesi durdu. O anlarda zamanla savaşan bir kalp gibi attı göğsü. Açmak istemedi. Ama kaçmak da istemiyordu artık. Bu yüzden yavaşça ilerledi, kapıya uzandı, tuttu… ve açtı. Mert. Elinde hiçbir şey yoktu. Gözlerinde ise çok şey vardı. Anlatmakla bitmeyecek suskunluklar, söyleyemedikleriyle dolu bir yük. Ve Lidya onun gözlerinde, bir insanın kaç kere kırılıp hâlâ kalmayı seçtiğini gördü. Mert konuşmadı. Zaten bazı insanlar konuşarak değil, durarak anlatırdı her şeyi. Ve Lidya o an fark etti: Mert hâlâ buradaydı. Hâlâ gözlerinin önündeydi. Hâlâ gitmemişti. “İçeri girmek ister misin?” dedi Lidya, sesi hafif bir fısıltı gibi. Mert başını eğdi. Bir adım attı. O adım, sadece bir eşikten geçmek değil, bir duvarın içinden yürümekti. İkisi de odaya geçtiler. Konuşmadılar. Zaten söyleyecek ne kalmıştı ki? Kalmak, susarak da mümkündü. Ve suskunluk, bazen bağırmaktan daha çok şey anlatırdı. Lidya, Mert’in karşısına oturdu. Elleri titriyordu. Gözleri dolduğunda kaçırmadı bakışlarını; çünkü artık saklamıyordu. Kırılmıştı. Ama kırıklarıyla kabul edilmek istiyordu.Ve Mert, dudaklarını kıpırdattı, sadece bir cümle fısıldadı: “Gitmeyeceğim.” O an, içerdeki hava ağırlaştı ama kalp hafifledi. Çünkü bazı cümleler, bir ömrün yükünü tek başına taşırdı.

Yan yanaydılar, ama sanki aralarında görünmeyen bir duvar duruyordu; geçmişin suskunlukla ördüğü bir duvar. Lidya ellerini dizlerinin üzerinde kenetlemişti, başı önde. Mert ise sessizliğin içinde sabırla bekliyordu; onu sustuğu hâliyle bile anlamaya çalışıyordu. “Bazen bir şey demek istersin,” dedi Lidya usulca, “ama söylemeye başladığında her şey daha çok canını yakar. O yüzden susarsın. Bile isteye... susarsın.” Mert ona baktı, uzun uzun. “Ben de sustum, biliyor musun?” dedi. “Senin yokluğunla, senin sessizliğinle… Ama hiçbir sessizlik, senin kadar gürültülü değildi içimde.” Lidya gözlerini kaldırdı. Göz göze geldiler. O an bir şey çözülmedi, ama biraz yumuşadı içlerinde.
Acılar aynı kalıyordu, ama belki artık birlikte taşınabilirlerdi.Tam o sırada, arka sokakta bir ayak sesi duyuldu. Pencereden görünmeyen bir gölge, ağır adımlarla uzaklaştı. Veyran’dı o. Sokağın köşesine yaklaşırken bir an durdu. Pencerelere değil, boşluğa baktı. Düşünmediği bir gün geçmemişti. Ama anlatmadığı da. Kendi içinde büyüttüğü her sessiz çığlık, şimdi bu sokaklarda geziyordu. “Beni hâlâ hatırlıyor musun?” diye sordu içinden bir ses. Ama cevabı yoktu. Zaten o hiç cevabını aramadı, sadece izlemeyi seçti. Çünkü bazı insanlar, kendi hikâyesinde bile figüran kalmayı kabullenmişti. Ve Veyran yürümeye devam etti. Gittiği yön belli değildi. Ama döneceği hiçbir yer yoktu. İçeride Lidya, başını Mert’in omzuna yasladı. Bir anlığına her şey sustu.Ne geçmiş konuştu o an, ne gelecek. Sadece kalbin en sessiz yerinde, bir şey titredi. “Buradayım,” dedi Mert. Ve bu cümle, hiçbir çığlık kadar gürültü yapmadı. Ama daha çok şey anlattı.

 

Oda sessizliğe gömülmüş, Lidya’nın gözlerindeki ıslaklıksa, içlerinde fısıldanan ama asla dile gelmeyen acıların yansımasıydı. Konuşamamanın ağırlığı, aralarındaki havada sessiz bir fırtına gibi dalgalanıyordu. Mert’in bakışı sabit, ama gözlerinin içinde bir fırtına saklıydı; kelimelerin gölgesinde kalan bir yorgunluk. Konuşmaya başlamadan önce, o yorgunluk bile sözcüklerden daha fazlasını anlatıyordu. Yıllar boyu biriken özlemler, kırgınlıklar, ve umutlar, hepsi o anda görünür olmuştu. “Biliyor musun,” dedi Mert, “suskunluk bazen bir bağdır. Kelimeler kadar kuvvetli, hatta daha da derin.” Lidya, başını hafifçe salladı. “Ama bazen de o bağ, en büyük esaret olur,” diye fısıldadı. “Seni kendine hapseder, bırakmaz. Kaçmak istersin, ama ellerin bağlıdır.” Kelime ve suskunluk arasında kalan o an, odanın havasını değiştirirken, soğuk rüzgar dışarıda sessizce dans ediyordu. Mert, hafifçe uzandı; Lidya’nın ellerini tuttu. Eller, sessizliğin içinde en güvenli liman olmuştu. Parmaklarının arasından geçen sıcaklık, yılların ağırlığını bir nebze olsun azalttı. “Ne kadar uzak olsak da,” dedi Mert, “birbirimize olan bağımız, kırılmaz bir ip gibi. Kopmaz, asla.” Lidya’nın gözleri tekrar doldu, ama bu kez içinde bir kırılma değil, yeniden doğuşun habercisi vardı. “Belki de,” dedi usulca, “artık o ipi tutmaya cesaretimiz var.” O an, her şey durdu. Geçmişin yükü biraz hafifledi. Geleceğin belirsizliği korkutucu olsa da, birlikte atılacak her adım biraz daha anlamlıydı. Ve dışarıda, hayat devam ediyordu. Belki birileri kendi sessizliklerinde savaş verirken, belki başka kalpler umutla çarpıyordu. Ama bu oda, o an sadece iki ruhun yeniden buluştuğu, yaralarını sarma mekanıydı.

Gece, odanın penceresinden içeriye usulca sızarken, dışarıdaki dünya yavaşça suskunluğa gömülüyordu. İçeride ise zamanın ağırlığı, iki yorgun ruhun arasında ağır ağır çözülüyordu. Her kelime, her nefes, geçmişin kırık dökük parçalarını bir araya getirirken, geleceğe dair titrek umutlar filizleniyordu. Lidya, Mert’in sıcak ellerini bırakmadan hafifçe başını kaldırdı. Gözlerinde biriken yaşlar, artık acının değil, kabulün ve yeni başlangıçların sessiz habercisiydi. Kırgınlıklar, yavaş yavaş eriyip gitmekteydi; yerini, ancak zamanla tam anlamını bulacak bir sakinliğe bırakıyordu. “Biliyor musun,” dedi Lidya, “belki de en büyük cesaret, yeniden başlamaktan korkmamaktır. Yaşadığımız her yara, bizi biz yapan izler. Ve o izlerle birlikte, yola devam etmek...” Mert, gözlerini Lidya’dan kaçırmadan karşılık verdi: “İşte o zaman, kırılmak değil, güçlenmek mümkün olur.” İçerideki hava ağırdı ama bir o kadar da umut doluydu. Sanki o an, iki yürek arasında yılların yükünü taşıyan görünmez bir köprü kurulmuştu. Bu köprü, onları yeniden birbirine bağlayan, yaşamın devamına dair sessiz bir sözleşmeydi. Dışarıdaki rüzgar, hafifçe pencereyi titretti. Sanki doğa bile odaya sızan bu yeni umudu hissediyordu. Zamanın geçip gitmesine izin verirken, onların hikâyesi yeniden yazılıyordu. Lidya derin bir nefes aldı, gözlerini kapattı. İçinde büyüyen huzur, sanki yıkılmış duvarların arasında açan küçük bir çiçek gibiydi. Umut, en karanlık gecelerde bile var olabilirdi. Ve Mert, bu sessiz anın içinde fısıldadı: “Beraber yürüyelim. El ele, yarınlara.”

Gece sessizliğinde, kalplerin en kırılgan haliyle bir araya geldiği o anda, zaman anlamını yitirmişti. Sadece o iki yürek vardı; birbirine tutunmaya çalışan, geçmişin izleriyle yoğrulmuş ama geleceğe adım atmaya kararlı iki ruh. Lidya’nın elleri, Mert’in avuçlarında güven bulmuştu artık. Korkular, şüpheler, suskunluklar ardında kalmış, yerini biriken umutlar almıştı. Her dokunuş, kelimelerden daha çok şey anlatıyordu; suskunluğun içinde kaybolan duygular, şimdi yeniden doğuyordu. “Unutma,” dedi Mert, “birlikte yazdığımız bu hikâye, daha bitmedi. Henüz sayfalarımız eksik.” Lidya, hafifçe gülümsedi; bu gülümseme, içinde saklı kalan acıların yanında, yeniden başlamanın en güzel müjdecisiydi. Dışarıdaki yıldızlar, gecenin koynunda usulca parıldarken, içeride başka bir yıldız daha doğuyordu: Yeniden sevmenin, yeniden güvenmenin. Ve o an, dünya durmuş gibiydi. Zaman, sadece onların içinde akıyordu; her anı, her saniyesi, özenle işlenmiş bir şiir gibi. Lidya, başını hafifçe Mert’in göğsüne yasladı. “Buradayım,” dedi, “ve kalacağım.” Mert, gözlerini kapattı; içindeki tüm fırtınalar, o kelimelerle bir nebze sustu. Gecenin koynunda, iki kırık kalp, birlikte yeniden tamamlanıyordu.

Bölüm : 01.07.2025 13:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...