
Derin Asu Aldinç
Birini kurtarmayı arzulamak. Bunun akla
gelen ilk yanını biliyorum. Fiziksel olarak onu incitecek herhangi bir şeyden korumak. Ama hiçbir şey bundan ibaret değil. Birini kurtarmayı arzulamak, onu deli gibi sevdiğinizde, bedenine gelecek en ufak çizikten aklından geçen düşüncelere kadar uzanır. İyi olması, iyi hissetmesi ve iyi düşünmesini arzu edersiniz. Sonra bilirsiniz, iyi olmayacak, iyi hissetmeyecek, iyi düşünmeyecek ve tüm bunların sorumlusu siz olacaksınız.
Böyle anlarda hep yanlış kararların verildiğini bilerek duruyordum o odada. Belki ilk kez aklımda ne bir yalan vardı ne de gerçek. Bomboştu zihnim. Hazır cevaplığım ölmüştü adeta. Ne gözlerimi dikip ona bakıyordum ne de çenemi kaldırmış meydan okuyordum. Öylece duruyordum, gözlerim yerde ne yapmam gerektiğini bilmeden zemini izliyordum.
Görüntüler Ezradaydı. Çağdaş Karademir ve masadaki herkes müebbet hapis cezası alacaktı. İçlerinde Emir'de vardı. Onu kurtarmak istersem annemi feda etmem gerekebilirdi ama onu kurtarmamak, katil olmadığını bile bile, beni mahvedecekti.
Oysa söz vermiştin kendine Asu. Katilin kim olduğu önemli değil demiştin. Karademirler mahvolsun istiyordun. Seni annesiz bırakan da onlar değil miydi? Ezra olmasaydı tüm bunları başaramazdın. O anlaşmasına sadık olacak ve sen de üzerine düşeni yapacaksın.
Ama ya Emir?
"Asu? Bana hangi karakol olduğunu ne kadar çabuk söylersen bulma şansım o kadar artacak."
Her şeye rağmen bana öfke bile duyamıyordu. Beklenti ile gözlerime bakıyordu. Fakat ben geri adım atamazdım. Emir Karademir kardeşlerine düşkündü ve katilin onlardan biri olması ihtimalinde ne yapacağını bilemezdim. Onlar zaten katildi, bir intiharın sebebi olmak ne denli önemli olurdu?
"Sana nereye verdiğimi söylemeyeceğim."
Gözlerini yumdu birkaç saniye. Derin bir nefes aldı. "Neden anlamak istemiyorsun?" Diye sordu sakince. "Farklı amaçlar için uğraşmıyoruz Asu. Ben o görüntüleri zaten masayı devirmek için topladım. Çağdaş Karademir siyasetin içinde, yıllanmış bir ağacın kökleri gibi her yere uzanmış durumda. Elimdeki tek kopya o köklerden birine denk gelirse her şey biter." Yüzüme doğru eğildi, beni göz göze gelmeye zorladı. "Yalnızca doğru zamanda, doğru yere teslim etmeliyim."
"Sence ben aptal bir kadın mıyım Emir?" Kaşları çatıldı. "Onu öylece herhangi bir karakola verip çıktığımı mı düşünüyorsun?"
"Hayır." Başını salladı söylediklerimi ret edercesine. "Aksine bu görüntüleri tesadüfen bulduğuna bile inanmıyorum." Gözleri yüzümün her noktasında gezindiğinde gerildim. "İlk defa bilmek istemiyorum Asu. Neler döndüğünü bilmek istemiyorum. Sadece görüntüleri bulup bu işi bitirmek istiyorum. Kalbime geçiremeyeceğim sözlerin her gün aklımda yankılanması ile mücadele edemem."
O an telefonumun sesi aramıza girdi. Beni arayacak kimsenin olmadığını bilmek ilk kez hüzün yerine endişe verdi. Telefonu cebimden çıkarmadım. Uzun süre çaldı ve süre zarfında ikimiz de konuşmadık. Aramanın bitmesi ile tekrardan çalması üzerine yalnızca birkaç saniye geçti.
"Açman gereken bir telefon gibi duruyor."
"Açmayacağım."
Yüzü daha gergin bir hal aldı. Açmamam şüphe uyandırıcıydı elbette ama arayan Ezra olmalıydı. Neredeyse emindim. Bu beni çok daha büyük bir çıkmaza sokardı.
"Hala çalıyor Asu."
"Önemi yok."
"Kim arıyor?"
"Ekrana bakmadım."
"Ama biliyorsun...Bu yüzden açmıyorsun."
Hadi ama kes artık aramayı!
"Özel güçlerim yok. Bakmadan kimin aradığını nereden bilebilirim?"
"Asu." Dedi ismimi bastırarak. "Gözlerini bana dikişinden bile anlıyorum yalan söylediğini. Kim arıyor seni? Görmemden korktuğun."
"Hiçbir şeyden korktuğum yok."
"Söyle o halde. Kim arıyor seni?"
"Eski sevgilim."
Merakının yerini bambaşka bir ifade aldı. Bunun kıskançlık olduğunu bir süre sonra fark ettim. Eh, ondan birkaç şey öğrenmiş olmalıydım. Başka bir konuya hızlı bir geçiş bir öncekini unutturacak ya da kafasını karıştıracaktı. Birkaç saniye önce görüntüleri haykıran sesler şimdi ben ve eski sevgilimle ilgili ihtimalleri konuşacaktı.
"Onunla hala görüşüyor musun?"
"Bunun bir önemi var mı?"
"Bu cümleden nefret etmeye başladım."
Bakışlarının altında durmak, bir silahın önünde bile bile kurşun yemeyi beklemek gibiydi. Bu yüzden duvardan uzaklaşıp cama yürüdüm. Dışarısı hala bembeyaz bir örtüyle kaplıydı, izlerken bile üşüdüğümü sandım ama buna rağmen camı açtım.
"Kaçıp durma." Diye hayıflandı. "Hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi davranmayı da bırak Asu."
"Ne istiyorsun Emir?"
"Bu konuda net olduğumu sanıyordum." Kalbime yaptığı eziyetten habersizce çenesini kastı. "O başkalarına gösterdiğin duvarların bana sesini bile duyabildiğim ince bir cam sadece. Seni görüyorum. Lale'nin ölümünün sorumlusunu bulup cezalandırmadan hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi davranmaya devam edeceksen tamam. Sana onu bulacağımı söyledim. Ortadan kaybolan o görüntüleri de bulacağım." Derin bir nefes aldı. "Sen dağıtmaya devam etsen de ben her şeyi toparlayacağım. Ama bana söylemelisin...Tüm bunlar sona erdiğinde yanımda olacağını."
Tüm bunlar sona erdiğinde burada olmayacaktı. Ona yapacağım büyük bir ihanetti. Bu yolun başında intikam olan şey nasıl sonunda ihanet olurdu? Ben Emir Karademir'i ilk gördüğümde yalnızca bir şüpheliydi, şimdi nasıl kalbimi böyle acıtabilirdi? Bu nasıl bir cezaydı?
Cevap vermek çok zordu. Aramıza bir telefon sesi girmeseydi öylece susardım. Bu kez onun telefonuydu. Benim aksime açıp kulağına yasladı. Ses duyabileceğim kadar yüksekti. Arayan Kuzeydi.
"Zarf geldi."
"Ne zamana?"
"Bu akşam"
Emir duraksadı. "Kim göndermiş?"
"Ezra"
Yüzüne oturan düşüncelerle birlikte telefonu kapattı ve konuştuklarımızı unutmuşçasına gitmek için hareketlendi.
"Masada olacak mısın?"
"Ben zaten masadayım."
"Yani-" Gergince yutkundum. "Bu geceki toplantıya katılacak mısın?"
Bana doğru yürüdü. Camdan esen rüzgar saçlarımı dağıttı. Emir soğuk parmaklarını yüzümde gezdirip saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Ela gözleri mavilerimdeydi.
"Bunu neden soruyorsun?"
"Merak."
Dudakları neredeyse anlaşılmayacak kadar ufak bir kıvrımla yükseldi. Avucunu yanağıma yaslayıp hiçbir şey yaşanmamış gibi saçlarıma derin bir öpücük kondurdu.
"Benim de merak ettiğim çok şey var Asu." Geri çekildi. "Ama bazen bilmemek daha iyidir öyle değil mi?"
Arkasını dönüp önce odadan sonra evden çıktı.
Onun ardından telefona baktığımda yanılmadığımı gördüm. Ezra'yı ararken ne için aradığının merakı yoktu üzerimde. Bambaşka bir endişe içerisindeydim.
"Asu-"
"Bu gece mi?" Sözünü şiddetle kestim. "Masa için zarf göndermişsin. Bu gece onları alıyor musun?"
"Emir'le mi birlikteydin?"
"Konu kimle birlikte olduğum mu?" Bağırışıma aldırmadı. "Ezra...bu gece mi olacak operasyon?
"Bu gece olacak Asu."
Bu sondu. Emir Karademir'in bana aşkla baktığı son andı. Son olduğunu bilmeden yaşadım ve bitti.
"Neredesin? Gelip seni alacağım. İfadeni vermen gerekiyor."
Saçlarımdan öptü.
"Çağdaş Karademir'in evinde gördüğün her şeyi anlatırsın. Yeterince delil var, suç üstü yakalanacaklar zaten ama annenle ilgili detayları ve Lale'yi anlatırsan onlar içinde ayrı ceza almalarını sağlarım."
Tüm bunlar sona erdiğinde yanında olacağımı duymak istedi.
"Mektubu da teslim etmen gerekiyor. Lale'nin davasını yeni delil için yeniden açacağım..."
Ezra'nın sesi giderek uzaklaştı. Telefonu bırakıp yere çöktüm. Gözlerimi ne zaman biriktiğini hatırlamadığım yaşlar yere damlamaya başladı. Yüzümde mimik oynamadan akıp durdu yaşlar. Sonra çenem titremeye başladı, omuzlarım sarsıldı, göğsüm daraldı ve kendimi kasmayı bırakıp ağlamaya başladım.
Gökçe kapıda göründü, yaşların arasında bulanıktı. Beni gördüğü an yanıma koştu. Duraksamadan çöküp ellerini omuzlarıma attı. Sığınacak bir kucak arayan her zerrem onun kolları arasına sığındı.
"Derin? Çok mu kötüydü kavganız? Ne oldu böyle?"
Her şeyden habersiz sordukları ağlamamı şiddetlendirdi. Bir soru daha sormadı. Sarsılan omuzlarımdan sıkıca tutup sakinleşmemi bekledi.
Ah incinmesin diye duvarlar ördüğüm kalbim! Bir taş bile yerinden oynatmadan nasıl girdi içeriye gördün mü? Sen hiç şefkat nedir görmedin nereden bilecektin? Herkes yükünü bırakıp gitti. Nasılda sırtladı acını gördün mü? Hatalarını bile kabullendi. Göz yaşlarını sildi, dikenlerini bile sevdi senin. Sen hiç sevilmedin nereden bilecektin? Ah çaresiz kalbim! Sen ne yapabilirdin ki? Onu sevmemek mümkün mü?
***
Beni bu can sıkıcı koridorlarda oturtan üç sebebin ikisi ölümdü. Her ikisinde de acıdan bitap halde, göz yaşları tükenmiş bir Asu olarak oturmuştum. Birinde babam için diğerinde Lale için ifade vermiştim. Her iki ölüm ve dahi yaşadığım hayatın zorluğu Karademir'lerin suçluydu. Şimdi onlar için ifade verecektim fakat ben yine bitap ve göz yaşları tükenmiş haldeydim. Hayat çok garipti!
Ütülü lacivert bir gömlek ve krem pantolonu ile benim aksime Ezra oldukça şık duruyordu. Karşımdaki duvara sırtını vermiş kollarını göğsünde bağlamıştı. Sakalsız yüzü çene kemiklerini belirginleştirmişti. Kaşları çatıktı ve gözlerini bana dikmişti.
"Buraya tişört ve terlikle mi geldin gerçekten Asu? Soğuğun seni öldürmesini mi ümit ediyordun?"
"Taksiyle geldim zaten."
Mırıldanışımı duyabilmesine şaşırdım. Gelip önümde çöktü ellerini oturduğum sandalyenin kollarına attı. Soğuktan titreyen bedenime ve kızarmış yüzüme baktı. Sarışın olunca ağladığını gizlemek daha bir zor oluyordu. Göz çevremin bir yerlere sürtünmüşçesine kızardığını biliyordum.
"Ya da ağlayarak ölmeyi planlıyordun?" Göz göze gelmeye çabaladı. "Doğru olanı yapıyorsun. Asu o masayı devirmek için kaçımız yıllarını verdi biliyor musun? İhsan Kulaç'ın ölen abisinin bir oğlu olduğuna inandırmak ne kadar sürdü sence? Bu bana neler yaptırdı? Sen olmasaydın o görüntüleri bulamazdım. Kendini hırpalamayı bırak. Kşisel sebeplerin çok ötesinde bu."
"Sen beni anlayamazsın." Dedim yorgunca. Verdiğim savaşları bilmeden, onu ne kadar sevdiğimi bilmeden anlayamazdı. İntikamın ihanete dönüştüğünü bilmeden anlayamazdı.
"O halde onlar yüzünden ölen kardeşini düşün belki o zaman sen beni anlarsın."
Ezra yanımdan ayrıldı. Bir süre sözlerinin etkisi ile Lale'yi düşündüm. Onu düşünmek ilk defa acıdan daha fazla güç verdi. Beni odaya çağırdıklarında ve Ezra'nın eşliğinde ifademi verirken soğukkanlı olmayı başardım. Onlara annemden ve yaşadıklarından bahsettim. Çağdaş Karademirden ve Lale'den. Mektubu onlara teslim ettim. Fakat Emir ile ilgili hiçbir şey söylemedim. Bu Ezra'yı kızdırdı ama sesini çıkarmadı, en azından bu kadarı için bana izin verdi.
Polis memuru ifademi aldı ve çıktıyı bana uzattı. "İfadeni onayladığını yazıp imzala."
Göğsümde biriken yüke rağmen dediğini yapıp uzattım. Kağıdı ve mektubu alarak odadan çıktığında Ezra ile baş başa kaldık. Polisin boşalan yerine oturdu ve kolundaki saate baktı.
"Görüntüleri teslim ettin mi?"
"Her şey hazır. Tüm deliller ve ifadeler. Direkt tutuklanacaklar ve yargılanacakları ilk mahkemede cezaları onaylanacak."
Başımı salladım sadece. "Bu bilgileri bildiğimi biliyorlar mı? Üstlerin."
"Hayır Asu. Bunu yapmamalıydım ama beni mecbur bıraktın. Eğer söylersem bu seni uğraştırır. Daha fazla yorulmanı istemiyorum." Kollarını masaya yasladı. "Ama Emir'e hiçbir şey söylemeyeceğine emin olmak için seni burada tutmak zorundayım."
"Ne?"
"Üzgünüm Asu. Onu kurtarmak için her şeyi mahvedebilme ihtimalini gözetmek zorundayım. Bu gece operasyon tamamlanana kadar burada misafir olacaksın."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 84.7k Okunma |
4.58k Oy |
0 Takip |
85 Bölümlü Kitap |