
Derin Asu Aldinç
"Ablam çıktı."
"Dün neden gelmedin?"
"Seni özledim."
"Bu gece sana mı geliyor? Onunla yatmayacaksın değil mi?"
"Sana her geldiğinde ben de Mert'e gideceğim."
"Haklıydın. İhanet eden benim, sen yabancı bir adamsın."
"Buna bir son vereceğim."
Okuduğum her mesaj kafamda yankılanıyordu. Her biri Lale'nin sesindendi. Kızgınlığını, kıskançlığını, pişmanlığını ve acısını dahi işittim. Onlarca mesaj, başlangıcı aylar öncesine dayanan, öylece duruyordu.
Bedenim büyük bir şok dalgası ile kaskatı kesilmişti.
Can ve Lale.
İki isim kafamda defalarca yankılandı. Bir şeyleri öğrendikten sonra geçmişe ait parçaların birleşmesi ve gözlerinin önünde olup biten şeyleri hiç göremediğini fark etmek kendimi tokatlama isteği uyandırıyordu. Kitaplığın üzerinde öylece duran bu telefonu hiç fark etmeyişim gibi batıp durdu kalbime okuduklarım.
Zamanı geriye almak istediğim pek çok an olmuştu ama bu sefer öyle yoğundu ki. Ortaya koyacağım şeylerin haddi hesabı yoktu. Yalnızca bu odaya girdiğim her hangi bir ana dönmeyi arzuluyordum, hangisi olduğunun zerre önemi yoktu. Gözlerim kitaplığa kaymalıydı ve bu lanet telefonu görmeliydim.
Gülünç bir kahkaha attım. Emir bu tepkime endişe ile baktı. Öfkelenmek? Ağlamak? Hayır bu komikti. Tüm bunlar rahatsız edici bir şakadan ibaret olmalıydı.
"Aptal." Dedim kahkahalarımın arasından. "Aptal Lale."
"Asu."
"Hayır, hayır iyiyim gerçekten korkma." Telefonu yatağa bırakıp ayağa kalktım. "Paranoyalarımdan biri için o eve geldim. Korkunç şeylere tanık oldum. Bir adamın öldüğünü bile gördüm. Karmaşık onca şeyin içinde boğulurken asıl olana bak."
"Bence iyi değilsin. Öğrendiklerinin seni üzmesi yanlış bir şey değil Asu. İhanet-"
"İhanet mi?" Artık gülmüyordum. Kafamı sağa sola dalladım hızlıca. "18 yaşındaydı sadece. 18 yaşında hangimiz hata yapmadık? Ölmek için ne kadar boktan bir sebep!"
Emir de ayaklandı. Hissettiğim sakinliğin yerini öfke almaya başlamıştı ve o da bunu görebiliyordu. Bu noktada duygularımın durmadan değişeceğine emindim. Korkunç bir his göğsümün tam ortadına çökmüştü çoktan.
"Hepimiz hata yaptık." Diye beni doğruladı. Sesi yumuşaktı ve kelimelerini dikkatli seçiyordu. Gözlerinde öfke mi vardı? Belki o da ölen kardeşinin aldatıldığını öğrendiği için kötü hissediyordu. Ama bu konuda tek kelime etmeyecekti, biliyordum.
"Onu seviyor muydu? Can'a aşık mı olmuştu? Bu yüzden mi?"
"Sanmıyorum Asu. Bu daha çok pişmanlık gibi."
"Orospu çocuğu!" Diye bağırdığımda Emir aramızda ki mesafeyi azalttı. "18 yaşında birinin tüm bunları kaldıramayacağını bilemez miydi? Böyle bir yükün altına nasıl sokar onu? Nasıl ona o sözleri söyler? Nasıl yapar bunu?"
"Asu." Dedi şefkatle. Aramızda neredeyse hiç mesafe yoktu ama temas etmeden öylece gözlerime baktı. "O adamı öldürmemi istersen öldürürüm. Olmasını istediğin her şeyi oldururum ama...Sence bu tamamiyle onun suçu mu?"
Gözlerim doldu. Titreyen çenemi zapt etmek zordu. "Hatalar yapılır." Diye fısıldadım güçlükle.
"Hatalar yapılır Asu." Başını salladı yavaşça. "Bazen bu hatalarla yüzleşmemek için kaçarsın."
"Öğrenseydim eğer...Ben öğrenseydim eğer.."
"Çok incinirdin." Yanağıma akan yaşlara baktı. "Çok kızardın ona."
"Ama ölmesini istemezdim."
"Biliyorum." Avucunu yanağıma yasladı. "O da biliyordu muhtemelen."
"O zaman neden?"
Eli yüzümden saçlarıma kaydı ve başımı yavaşça göğsüne yasladı. Bu ufak yakınlık sıkı sıkıya tuttuğum ipleri bırakmama neden oldu. Ağladım. İçli içli ağladım. Sanki Lale için olan son ağlayışımdı. Onu her hatırladığımda birkaç damla yaş akıtacak olsam da bu kadar içli ağlamayacaktım sanki.
"Kabullenmelesin asu. Artık neden öldüğünü biliyorsun. Bazen neden olduğunu bile bilemezsin, öylece ölür insanlar. Yaşayan diğer her şey gibi insan da ölür." Saçlarımı okşadı. "Biliyorum...çok acıttığını biliyorum. Sen de biliyorsun. Aynı yaralardan kanadık ikimiz de." Eğilip gözlerime bakmaya çalıştı. "Ölmüş olsalar da anılarda hala bizimleler. Okuduğun bir kitap gibi, geride kalan sayfaların birinde hala kardeşinlesin. O satırları okumak çok güzeldi ama bittiği için diğer sayfalara bakmayacak mısın?"
"Ama unutacağım; yüzünü, sesini, kokusunu unutacağım."
"Unutacaksın. Annemin yüzü artık bulanık, sesini işitsem o olduğunu bile bilemem, kokusu artık onunla birlikte terk etti bu dünyayı ama sevdiği her şey hala benimle." Buruk bir tebessüm yer edindi dudaklarında. "Kahvaltılarda tatlı yemeyi severdi, masamda olduğunda yanımdaymış gibi hissettiriyor. Yağmura gülümserdi, bu yüzden yağmurlu günler onun tebessümü gibi." Saçlarımı kulaklarımın arasına sıkıştırdı. Göz yaşlarımı sildi. "Kalbinin huzur bulmasına izin ver Asu."
Sözleri göğsümün ortasına çakılıp kalan o korkunç hissi dağıttı. Tatlı bir sakinlik sardı içimi. Bana şefkatle bakan ela gözleri, yumuşacık sesi ve büyülü sözleri olmasaydı böylesine rahatlayamazdım. Dayanılmaz bir acıyla başlayan bu hikayenin bana verdiği en güzel şeydi.
Emir Karademir, seni seviyorum. Beni sevdiğinden daha çok sevmeliyim seni. Bu karanlığın içinde nasıl böyle güzel bir adam olabildin?
Dudaklarına uzandım. Onu öpmeyi ne kadar özlediğimi henüz fark etmiştim. Bana hemen karşılık verişini seviyordum. Dudaklarımı okşar gibi öpüşünü, dilinin dilimle buluşmasını seviyordum.
Eli ince belimi hemen sardı, bedenimi kendine yaslayıp öpüşmemizi derinleştirdi. Özlemle başlayıp tutkuyla devam eden öpüşmemiz nefes nefese ayrılana kadar devam etti. Soluksuz öpüşmemize rağmen Emir dudaklarıma ıslak öpücükler koymaya devam etti.
"Seni özledim." Diye fısıldadı. "Seni felaket özledim Asu."
"Ben de."
Gözleri söylediğimle beraber daha istekle baktı bana ama her nedense öpüşmeye devam etmedi ve geri çekildi.
"Ne yapmak istiyorsun?"
Sorusu tutkulu öpüşmemizle ilgili değildi. Gözleri odada geziniyordu. Bu ana, yaşadıklarıma saygılı kalmak istediğini biliyordum.
"Bu evden taşınmalıyım. Bir süre daha Gökçe ile kalmam sorun olmaz. Lale'nin ve kendi eşyalarımı alacağım." İç çektim. "Bir gün gelecekmiş gibi değil...bir zamanlar benimleymiş gibi saklayacağım eşyalarını."
Gülümsedi. Bana anlatmak istediği şey buydu.
"Her şey düzelecek. Her şeyi senin için güzelleştirebilirim Asu."
"Biliyorum." Ben de gülümsedim. "Benimle olduğun sürece her şey zaten güzelleşecek."
***
Geçen iki haftanın ardından, Kuzey ve Bora'nın da yardımıyla eşyalarımı taşıdım. Emir ev sahibi ile ilgili sıkıntıları halletmemde yardımcı oldu. Ondan gelen maddi desteği reddetmeyecek kadar mecburdum. Zaten yaptığı hiçbir şey için minnet hissettirmeyecek kadar özenliydi.
Karademir Group'un büyük çöküşünün ardından onun bile desteğe ihtiyacı olduğunu sanıyordum fakat Emir, babasının çöküşünü planlarken her şeyi düşünmüştü. Üzerinde hiçbir şey yoktu, şirketle hiçbir bağlantısı yoktu fakat Avcı büyük bir mal varlığına sahipti. Avcı gibi bir adam için dudak uçuklatacak düzeydeydi. Emir gibi bir adam için bu şaşırılacak bir şey değildi elbette ama yine de bazı zamanlar ilk kez tanık oluyormuş gibi zekasına şaşırıyordum.
Annem geçen bir hafta da biraz daha toparlamış gibiydi, ona Lale'nin ölümü ile ilgili hiçbir şeyden bahsetmedim. Bu konu Emir'le aramızda sözsüz bir anlaşma gibi kapanmıştı. Kalbimim huzur bulmasına izin verdim, ölümünü aylar sonra artık kabullendim. Kabullenişin böyle rahatlatıcı olacağını tahmin edemezdim. Öyle ki bunca zaman sonra dün ilk kez onun mezarını ziyaret ettim. Olanlardan bahsetmek, oturup sohbet ettiğimiz geceler gibi, güzeldi. Ona da telefondan hiç bahsetmedim, belki her şey unutulup giderse o da huzur bulabilirdi. Belki toprağı çiçekler açardı.
"Derin?"
Gökçe'nin sesi ile gözlerimi camdan aldım. Üzerine giydiği sade üstlerine ve yalnızca toplanmış saçlarına rağmen göz kamaştırıcıydı.
"İş görüşmesine gideceğim de sence kötü mü görünüyorum?" Sıkıntı işe nefes aldı. "Biliyorsun uzun bir süre dışarı çıkmadım ve giydiklerim... Biliyorsun işte kötü mü?"
"Gökçe harika görünüyorsun." Dedim tebessüm ederek. "Heyecanlanmana gerek yok daha önce orada çalıştım müdürü çok tatlı bir kadın."
"Kadın olması iyi. Daha rahat hissedeceğim."
"Garsonluk zor bir iş değil, biraz yorucu tabii ama özel bir yetenek gerektirmediği için sorunsuz alınacağına eminim."
"Bana şans dile."
Başımı sallayıp gülümsediğimde o da gülümsedi ve evden çıktı. Bir şeyler için adım atmaya başlaması harikaydı. Zamanla iyileştiğini görebilmeyi arzuluyordum. Belki geride bıraktığı o korkunç günlerden sonra mutlu bir hayatı kucaklardı.
Kapı sesi geldiğinde Gökçe'nin bir şeyler unuttuğunu düşünmüştüm ama gelen Emir'di. Onu görmek karnıma tatlı sancılar girmesine neden oldu.
"İşin olduğunu sanıyordum."
"İşim vardı."
"Ama buradasın?"
"Seni görmek istedim."
"Beni her görmek istediğinde işini bırakıp gelecek misin?"
Sesim alaylıydı. Eğlendiğimi görmek başını eğip gülmesine neden oldu.
"İçeri almayacak mısın beni?"
Yavaşça kenara çekildim. Eve kısa bir göz atıp bakışlarını bana çevirdi. "Gökçe'nin çıktığını gördüm. Evde kimse yok mu?"
Dudaklarıma yaklaştığında hızla geri çekildim. "Annem evde Emir." Gözlerini yumup derin bir nefes alışına gülmemek için yanağımı dişledim. "Bir yüzünü yıka istersen iyi gelir."
"Haklısın." Banyoya doğru yürüyüp kapıyı açtıktan sonra kaşlarını çatarak bana baktı. "Bu ne?"
Banyoyu en son kimin kullandığını hatırlamadım. Ne gördüğü hakkında hiçbir fikrim olmaması tuhaf bir mahcubiyet hissettirdi. Hızlı adımlarla ona yaklaşıp banyoya girdiğimde farklı hiçbir şey yoktu. Arkamı döndüğüm an Emir içeri girip kapıyı kapattı ve dudaklarıma yapıştı. Sırtımı duvara yaslayıp büyük bir açlıkla beni öpmeye başladı.
"Beni kandırdın." Dedim sahte bir öfke ile.
Konuşmak için bile dudaklarımızı ayırmam hoşuna gitmedi. Elini belimden kalçama getirdi ve beni kucağına alıp duvarla kendi arasında sıkıştırdı. Tutukulu öpüşmemize ara verip dudaklarını boynuma indirdi.
"Kuzey ve Bora'nın evimden çıktığı yok. Gökçe ve annenin de buradan çıktığı yok." Geri çekilip gözlerimin içine baktı. "Bize bir zaman yarat Asu. Seni özledim ve evde birilerinin olmasını umursayan sensin ben değilim."
Nefes nefese kalana kadar beni öpmeye devam etti. Dudaklarımdan akan tatlı bir şeyler varmışcasına emdi onları. Sertliğinin bacak arama yaptığı baskı ve ellerinin kalçamı sıkışı inlememe neden oldu.
"Emir." Dedim güçlükle. "Durman gerekiyor."
"Durmak istemiyorum."
Dudakları boynumdan göğsüme doğru indi. Atletimin ince ipliğini çekerek bir mememi açığa çıkardı. Dilini orada hissettiğimde başımı duvara yaslayıp inledim.
"Emir!" Sesim yaşadığım zevkin etkisiyle sarhoş gibi çıkmıştı. Yine de son bir çabayla başını tutup dilini bedenimden ayırdım. "Gerçekten durman gerekiyor."
"Durmamı sen de istemiyorsun."
"Ama annem içeride."
Sabırsızca nefesini dışarı verdi. Beni yavaşça yere indirdiğinde hızlıca atletimin inen ipliğini yukarı çekip çıplaklığımı gizledim. Derin birkaç nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Bacak aramdaki tatlı sızıyı görmezden gelmeye çalıştım. Hiç şüphesiz ben gardımı indirirsem Emir durmayacaktı. Gözlerinde hala arzunun ateşi vardı.
"Kuzey'in Gökçe'yi götürdüğü o dağ evi hala duruyor mu yoksa ona da el konuldu mu?"
"Akçalar'ın ev mi? Hayır orası Karademir' lere ait değil. Nereden geldi aklına?"
"Belki birkaç günlüğüne oraya gideriz seninle."
Birkaç saniye önce çatık olan kaşları düzeldi. Dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı.
"Kendine küçük bir valiz hazırla çıkalım."
"Ne? Şimdi mi? Gökçe iş görüşmesinden gelmede-"
"Asu." Derken yine beni kendi ile duvar arasında sıkıştırdı. "Gökçe'ye bir mesaj at. Annene birkaç gün içinde döneceğini söyle ve yanına birkaç kıyafet al." Dudaklarımdan öpüp geri çekildi. "Seni deli gibi istiyorum...Bizi tutan şey senin gardın. Ama onu kolaylıkla indirebilirim biliyorsun. Şimdi gidelim yoksa annen bir takım sesler duyacak."
"Çok edepsizsin."
Utangaç biri olmamama rağmen yüzümün yandığını hissettim. Onu daha önce böyle istekli görmemiştim. İlk yakınlaşmamızda daha dikkatli olduğunu tahmin edebiliyordum. Bana karşı hissettiği tüm arzuyu serbest bıraktığında nasıl bir gece yaşarız diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım. Bu düşünceler yüzümün daha çok yanmasına neden oldu.
"Ne düşünüyorsun sen? Yüzün kızarıyor." Sesi eğlendiğini belli ediyordu. Birini böyle iyi gözlemleyebilmesi bazen sorundu tabii ki!
"Hiçbir şey düşündüğüm yok."
"Berbat bir yalancısın." Kulağıma doğru eğilip fısıldadı. "Aklından geçenleri tahmin edebiliyorum Asu." Geri çekilip kapıyı açtı. "Hazırlanmanı bekliyorum."
Banyoda yalnız kaldığımda yüzümü ve boynumu soğuk su ile ıslattım. Kalbimi böyle attırması acımasızcaydı. Ama ona hissettiğim her şeyi deli gibi sevdiğimi inkar edemezdim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 84.7k Okunma |
4.58k Oy |
0 Takip |
85 Bölümlü Kitap |