
Henry'nin anlatımıyla
Çadırdan çıkar çıkmaz koşarak Kleora'nın çadırını bulmaya çalıştım. Kleora'nın çadırına beş adım kalmıştı ki bezi alev aldı, turuncu dili geceye savruldu.
"Yol verin!" diye bağırdım ama boğazımdaki duman sesimi boğdu. Çadırın ateş aldığını gördüğümde kalbim çırpındı, ellerim buz kesti. Tek düşündüğüm, ona bir şey olmasına izin vermeyeceğimdi.
İçeri girdiğimde Kleora ağlayarak Salim'le kavga ediyordu. Salim onun bileğini sıkmış, dışarı çıkarmaya çalışıyordu.
Onları görür görmez tek bir soru geçti aklımdan: Ne oluyor burada?
Kleora, gözyaşları içinde, "Hayır! Seni geride bırakıp gitmeyeceğim. Sen benim ailem gibisin! Seni de kaybetmek istemiyorum! ANLAMIYOR MUSUN?" diye bağırdı. Onu ilk kez böyle görüyordum.
Salim gözlerine bakarak kısık sesle "Özür dilerim," dedi ve ani bir hareketle Kleora'nın boynuna vurdu. Darbe, Kleora'nın bilincini kaybetmesine yol açtı. Yere yığılmadan önce onu tuttum, yavaşça yere bıraktım. Salim'in bu yaptığı içimde öfke patlamasına sebep oldu; yüzüne bir yumruk attım. Salim aldığı yumruk darbesi yüzünden burnundan akan kanı fark edip eliyle silmeye çalıştı.
"Ona nasıl zarar verirsin!" dedim kükreyerek
"Zamanımız yok, prens. Onu al ve buradan gidin. Burada kalıp diğerlerini korumak gerekiyor. Onun kimsesi yok; Zarivora ailesini katletti ve tek yaşama sebebi, nerede olduğunu bile bilmediği erkek kardeşi. Onu sana emanet ediyorum," dedi, hızlı ve titreyen bir sesle.
Bu sözler boğazımda bir yumru oluşturdu. Hemen yerde yatan Kleora'nın bilinçsiz bedenini titreyen ellerimle kucağıma aldığımda parmak uçlarım sızladı. Kleoranın gözyaşları içinde masumca yüzüne yerleştirdiği baygın ifadesine baktım. Bu kadının ölümlülüğü, kalbimdeki herşeyi yakıyor.
Hemen çıkmaya yöneldim. Kapıdayken son kez arkamı dönüp Salim'e baktım:
"Ölmemeye çalış! Sen, Kleora'nın değer verdiği tek insansın," dedim ve hızla dışarı çıktım.
Salim de peşimden geldi; üstümüze koşan askerleri savuştururken karanlıkta Ozarius'un beni çağırdığını gördüm. Yanan çadırlardan çıkan boğucu duman yüzünden ikimiz de nefes alamaz olmuştuk. Nefes alamadığım ve boğazım yandığı için öksürüyor diğer tarafdanda bizi kurtarmak için koşmaya çalışıyordum.
Kucağımdaki insan kadının ilk kez bu denli savunmasız olduğunu görmek içimi titretti. Onu korumalıyım ve hep koruyacağım! Kleora'nın çadırı alev alev yanarken Salim, önümüzdeki düşmanlarla savaşmaya devam ediyordu.
"Komutanım, iki kişi şu tarafa doğru koştu!"
"Siz onları yakalamaya gidin!"
Ağaçların dalları, rüzgârla birlikte yanık kokusunu taşıyordu.
Gecenin sessizliği, bir anda çığlıklarla parçalandı. Zarivora'nın askerleri, gaddar metal çizmeleriyle kampın üzerine çullanmıştı. Alevler çadırlara sıçrıyor, duman gökyüzüne yükseliyordu.
Kleora'yı kucağımda sıkıca tutuyordum. Gözleri hâlâ solgundu ama huzurla kapalıydı.
Ozarius önden koşarken dişlerini sıkarak fısıldadı:
- "Atlara, arka geçitten! Burada kalırsak yakalanırız!"
Yere düşen meşalelerin aydınlattığı çamurlu patikadan geçerken arkamızda patlayan bir çadır kulaklarımı çınlattı. Kleora'nın saçlarına is bulaştı.
Bir an için duraksadım; elleri titriyordu.
- "Seni koruyacağım insan... Her ne olursa olsun."
İlginizi çektiyse bu benim kitabım. "Serephianın Çocukları"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |