Sabah uyandığında oldukça enerjik olan Wild, aynada kendine baktı ve saçını tararken kendi kendine konuştu; "Bu gün harika, bunu biliyorsun, Wild! Sen harika olansın."
Wild yüzünde kocaman bir gülümsemeyle salona giden merdivenlerden teker teker dans ederek iniyordu, dans ederken mırıldanıyor ve şarkı söylüyordu. Salonda kraliçe Elara ve prens Henry kahvaltı yapmak için masada oturuyorlardı. Wild'in sevincini gören Elara ve Henry onu şaşkınlıkla izlemeye başladılar. Wild merdivenlerden iner inmez kendi etrafında bir tur attı ve dudaklarında küçük ama olumlu bir gülümsemeyle masasına oturdu. Kollarını masaya doğru uzattı ve o neşeli sesiyle "Günaydın" dedi. Hizmetçiler hemen kralın sağında ve solunda belirip, "Kralım ne yemek istersiniz?" diye sordular.
Bu gün saray aşçısı bay Dorfiy kahvaltı masası için çok güzel şeyler hazırlamıştı. Masada Wild'in annesi sağında, Henry ise solunda oturuyordu. Yüzünde bir gülümsemeyle sessizce yemeğine dikkat eden Wild, hizmetçinin tabağına koyduğu yemekten bir çatal alıp ağzına götürdü. Başını tabağından kaldırdığında annesi ve kardeşinin şaşkın bakışlarla gözlerinin üzerinde olduğunu fark etti. Çatalını sakin bir şekilde tabağının yanına koydu ve yanındaki mendile uzandı. Tekrar tabağına bakarken dudaklarının kenarlarını sildi. Başını kaldırdığında ailesinin hâlâ kendisini izlediğini gördü ve sordu:
Elara oğlunun sormasını beklermiş gibi hemen hevesli hevesli cevap verdi.
Elara: "bizim bilmediğimiz birşey mi oldu oğlum? seni hiç böyle mutlu görmemiştik"
Wild boğazını temizledi ve elinde ki mendili usulca katlayıp tabağının kenarına koydu. Annesinin ondan cevap bekleyen heves dolu gözlerine bakıp sorusuna gülümseyerek cevap verdi "bir şey yok dersem yalan söylemiş olurum doğrusu"
Henry: "eee ne oldu söylesene?"
Soru sorarak daldı sohbete Henry.
Wild koca bir gülümsemeyle "aşık oldum" dedi, gözleri mutluluktan parlarken annesine döndü ve ekledi "anne oğlun aşık oldu, bir peri kızına tutuldum...."
Henry:"sen ve aşk. Ciddi misin? En son bu kelimeyi duyuduğumda 1 hafta çekmeden hayır Henry aşk benim için değil demiştin." Cümlesini bitirir bitirmez gözlerinde sinsi ve birazda düşünürcesine kıstı Henry, yemek dolu çatalını ağzına götürürken.
Wild:"Hiç olmadığım kadar ciddiyim kardeşim. Bu kız artık 3 aydır kalbimde."
Henry:" 3 ay mı? Prenses gideli daha bir ay olmadı bu kızı nasıl seve bildin? hangi ara?"
Wild: "bak o konu biraz karmaşık. O sıralar kafam karışıktı ama şimdi eminim, hiç olmadığım kadar eminim hemde"
Elara sandalyesini geriye itip ayağa kalktı ve Wild'in yanına gelerek elleriyle Wild'in yüzünü avuçladı.
"Duygularından emin olduğundan hiç şüphem yok oğlum çünkü bana ilk kez böyle bir haber veriyorsun." Elara hizmetkarlardan sandalyesini yanına bırakmaları için önceki oturduğu sandalyeye bakıp işaret verdi. Kral yemek yerken hep sağında ve solunda iki hizmetkar bulunur, Bir kadın ve bir erkek. Bu yüzden sandalyeyi getirmek için hemen erkek Elf emre itaat edip sandalyeyi kraliçenin oturması için yanına getirdi. Elara oturduktan sonra kollarını masanın üzerine uzattı "Bu harika bir haber. Prenses kim? adı ne?" sordu Elara, sanki oğlunun neşesi ona da bulaşmış gibi gözleri mutlulukla parlıyordu.
Elara elbisesinin gizlediği zayıf bacaklarına baktı ve düşünürcesine kaşlarını çattı "Sanırım o bir elf değil, böyle bir ismi hiç duymadım ve okuduğum kitaplarda da görmedim." dedi Kraliçe tereddütle.
Henry:"çok garip. İnsanlara ayrı bir empati beslediğini düşünürdüm"
Elara nazikçe güldü ve sanki gülümsemesini saklıyormuş gibi elini dudaklarına götürdü, "Hangi krallığın prensesi?" Diye sordu neşeyle
Wild: "O hiçbir krallığın prensesi değil anne" Bu cevabı verirken Wild'in gözlerinde en ufak bir tereddüt yoktu, cevabında tereddüt etmedi ve sanki onun arkasında duruyormuş gibi cesur bir duruş sergiledi.
Elara: "Prenses olmaması bizim için sorun değil oğlum, sana mutluluklar diliyorum. Herşey gönlünce olsun isterim. Kral Aldarin'le tanıştığımda ben de bir hizmetçiydim ama bu onun beni sevmesine engel olmadı."
Kral'ı hatırladığında anılara gömülen Kraliçe büyük oğlu Wild'ın ellerini kavradığında kendine geldi. Oğluna baktı ve "Peki kim bu peri kızı?" diye sordu.
Wild: "Bu o kadar karmaşık bir konu ki anlatsam belki inanmazsınız ama şunu söyleyeyim, o da isterse onu en kısa sürede yanınıza getiririm. "Ondan benimle evlenmesini isteyeceğim."
Henry: "Seni kendine aşık edebildiğine göre özel bir kadın olmalı, nerede yaşadığını biliyor musun?" Ama elbette bileceksin, eğer onu gördüysen, nerede yaşadığını da bilirsin."
Henry: "ağabey, orası neresi? Sanırım böyle bir yerin adını hiç duymadım hatta haritada bile görmedim."
Prens kaşlarını çattı ve daha önce böyle bir yerin adını duyup duymadığını hatırlamaya çalıştı.
Wild: "Henry! Ben gelinceye kadar işlerimi ve tahtı senin devralmanı istiyorum."
Henry: "emin misin ağabey? Çünkü politikadan hiç anlamadığımı biliyorsun"
gizemli bir ifade belirdi yüzünde prensin, sanki ağabeyinin verdiği cevaplar çarpıtıcıydı. Bu yüzden cümlesini bitirir bitirmez "hem sen bu kızla nasıl tanışdın? Kız ormanda yaşıyor ve sen hiç gitmemişsin"
Wild soruyu duyar duymaz endişelendi. Rüyasında gördüğünü söylerse işler sarpasarıcaktı, ayrıca gerçeği söylesede inanmazlardı bu yüzden hemen yalan söylemesi gerektiğini düşündü ama bu küçük bir yalan olacaktı, hiç küçük bile denilemezdi pembe bir yalan.
Wild: "bir ara akrabalarıyla Milrunaya gelmişti, kasabaya inip halkımın durumuna bakmak istediğimde orada karşılaştım, sonra bana oraya gideceğini söyledi"
Henry: "neden bilinmeyen bir ormana gitmiş?"
Wild: "bana çok birşey söylemedi, neyse konu neden orada olduğu değil, konu onunla bir araya gelebilmem"
Henry kollarını göğsünde buluşturdu ve gözlerini kısıp ağabeyine baktı "hmm" diye mırıldandı dudaklarının altından.
Wild: "Henry konuyu çarpıtmayalım. Krallığı senden başka kimseye emanet edemem. Kızı gördüm ve hatta Dejarus ormanına bile gittim, benim için çok zor olmaz."
Wild: "ben bir kralım, benim için çokta zor olmayacak bir konu"
Henry sinirli bir şekilde ellerini masaya vurdu "yalan söylüyorsun. Dejarus ormanına hiç gitmedin ve belli aklına koymuşsun gideceksin. Neden gittiğin bile şüpheli ve ağabey sen bu işleri oyun mu sanıyorsun? Hiç bilmediğin sularda yüzmenin ne kadar tehlikeli olduğuna dair benden daha iyi bilgin var diye düşünüyorum"
Wild sakince ayağa kalktı, ikna edermişcesine ses tonunun sakinliğini korudu "birşey olmayacak. Oraya Aphrida için gidiyorum, endişelenmenize gerek yok"
Henry: " ne desem boş. Kendi bildiğini yapacaksın"
Elara: "Oğlum sen deli misin? Adını hiç duymadığınız, bilmediğiniz bir yere nasıl gideceksiniz?
Wild: "Zeyphrus'u yanıma alacağım anne, merak etme!"
Henry: "Sen ve Zeyphrus, sadece ikiniz" diye sorarcasına kaşlarını çattı prens, ellerini göğsünde kavuşturdu ve ekledi: "Hayır. Ben de seninle geleceğim! Bırak krallığı annem devralsın, seni asla yalnız bırakamam. Asla bırakmayacağım! Zeyphrus'un son hatasının ikimizin de canına mal olduğunu unutma. Ona hiç güvenmiyorum, bunu biliyorsun. Ölürsekte beraber ölürüz"
Wild: "Endişelenme Henry! Hiçbir şey olmayacak."
Elara: "Kalbim bu uzak yolculuğa çıkma fikrine hiç katılmıyor."
Wild: "İşte bu yüzden Henry'nin seninle kalmasını istiyorum kraliçem. Eğer bana bir şey olursa ki olmayacak ama olursa bırak da seninle kalsın."
Elara: "Hayır. Siz ikiniz gidin. Birbirinizden başka güvenebileceğiniz kimse yok ve eğer ikiniz giderseniz birbirinizi koruyacağınızı çok iyi biliyorum."
Wild, Henry'nin hayatını tehlikeye atmak istemediği için Henry'nin gelmesini de istemedi ama Henry bu konuda Wild'i dinlemeyecekti ve kendi bildiği gibi yapacaktı. Üstelik ona yalan söylediğini anlamıştı ne desede inanmazdı artık. Bu yüzden annesinin ikiniz beraber gidin fikrine sadece "Tamam kraliçem. Siz nasıl isterseniz" diye bildi.
Henry: "ağabey!" Umarım ne yaptığını biliyorsundur çünkü düşünmeden hareket ettiğini görüyorum."
Wild: "İnan bana, boşuna endişeleniyorsun, bana ya da mürettebatıma bir şey olmayacak. Söz veriyorum."
Elara: "Ah oğlum, bir gün annenin kalbi endişeden duracak."
Elara sırtı dönük konuşurken Wild ona arkadan yaklaştı ve beline sımsıkı sarıldı. Birkaç saniye öyle durduktan sonra annesinin sağ yanağını öptü. Bu öpücük küçük ama samimiydi, kral onu annesinin kaygısını giderebilecek bir sevgiyle öpmüştü.
Wild: "Dünyanın en güzel tek kraliçesi var, o da benim annem."
Elara güldü ve elini kralın elinin üzerine koydu "ah benim çılgın oğlum, benim korkusuz ve cesur oğlum"
Wild, öğle vakti Zeyphrus'u huzuruna çağırdı ve ona Dejarus ormanını sordu. Henry de bu sırada Wild'la birlikteydi. Henry, kralın tahtının sağındaki kendi tahtına oturdu ve Zeyphrus'a sertçe baktı. Zeyphrus kralın huzuruna çıktığında başını eğip selam verdi.
Wild: "Söyle Zeyphrus! Dejarus ormanını bilir misin? Kıtaların bittiği, okyanusların başladığı yerdedir."
Zeyphrus cümleye şöyle başladı...
"Kralım! Vallahi ben böyle bir yer duymadım, görmedim ama hemen Kaptan Zalipin'in (gemi kaptanı) gemisine gidip kendisine sorabilirim. Dediğiniz gibi Dejarus ormanını bilmese de kıtaların nerede bitip okyanusların nerede başladığını benden daha iyi biliyor. Sonuçta bütün hayatını okyanuslarda geçirdi."
Wild: "Tamam Zeyphrus! Akşama kadar senden haber bekleyeceğiz."
Zeyphrus tamam der gibi başını eğdi ve çıkmak için yavaş yavaş kapıya doğru yürüdü. Uzun bir yolculuk olacağını bilen kral derin bir nefes aldı ve kardeşi Henry'ye baktı. Henry de dönüp kardeşine baktı.
Wild: "gibisi az kalır, tedirgin ve gerginim. Anneme kimsenin incinmeyeceğine dair söz verdim ve sen de benimle geliyorsun."
Henry: "Ben her zaman yanındayım ağabey, senin gerçek sağ kolun benim Zeyphrus ya da başkaları hepsi yalan."
Prens gözlerini hızla kapanan kapıya dikti ve ekledi: "Birbirimiz dışında kimseye güvenemeyiz."
Wild akşam odasına gitmek için merdivenlere doğru adım attı, kralın odası 3 cü kattaydı. Wild odasının önüne geldiğinde kapı kolunu tuttu ve kapıyı yavaşça geriye itti. İçeri girdiğinde hizmetçi odasındaki mumları çoktan yakmıştı; Duvarda asılı raflarda, çalışma masasında ve yatağının yanındaki dolapta odayı aydınlatan mumlar vardı. Kral içeri girer girmez hemen yatağına uzandı ve birkaç saniye orada durup tavanı izledi. Gözlerinin kapalı olduğunu fark eden Wild, uykuya dalmadan önce "Yarın sabah yanına geliyorum peri kızım" diye mırıldandı.
Rüyasında yine aynı yerdeydi ama Aphrida o söğüt ağacının yanında değildi. Wild hemen şelalenin yanına baktı ama Aphrida ağacın yanındaki şelalede değildi. Wild, ağacın dibinde oturup Aphrida'yı beklemenin en iyi fikir olacağını düşündü. Sevgilisine gelişiyle sürpriz yapmak istiyordu ve yarın sabah geleceklerini ona bildirecekti. Birkaç saat bekledikten sonra kral, Aphrida için endişelenmeye başlamış ve oturduğu yerden kalkıp kızı aramak için kendini toparlamıştı.
Wild her yere, hatta ormanın daha önce hiç gitmediği kısımlarına bile baktı ama kral yalnız değildi, onu izleyen canlılar vardı, periler ağaçların dallarına oturmuş kralı izliyorlardı. Wild, Aphrida'yı bulamadığı için daha da endişelendi. Bunu gören periler Wild'in elbiselerinin kollarını çekerek onu bir çiçek ağacının yanına götürdüler.
Aslında burası çok uzakta değildi, bu ağaç şelalenin hemen yanındaydı. Aphrida oradaydı, çiçekli ağacın gölgesinde uyuyordu. Bu ağacın mor çiçekleri vardı, uzun ve dümdüz bir ağaçtı. Çiçeklerden birkaçı kızın uzun kızıl saçlarına düşmüştü.
Sevdiği kişinin güvende olduğunu ve uyuduğunu gören Wild rahatladı ve derin bir nefes aldı. "peri kızı burada uyuyakaldı, o zaman biz uyanana kadar, ona bakmak bize düşüyor." Aphrida'nın yanına sessizce oturdu ve uykusundan uyanana kadar onu izledi.
"Si lefur, yüzünün her zerresinin ezberlemek istiyorum ki, görmediğimde daha iyi hatırlayabileyim."
Birkaç saat sonra Aphrida yavaşça göz kapaklarını açtı ve etrafına baktı, Wild'ın yanında olduğunu ve onu izlediğini gördü. İlk öne gördüklerine inanamadı. Günlerdir görmediği sevdiği kişi yanındaydı ve onu izliyordu. Bu Aphrida'nın sanki bir rüyadaymış gibi hissetmesine neden oldu. Wild'ın gözlerini kaçırmadan onu izlemesi Aphrida'yı utandırdı. Bu yüzden bakışlarını indirdi. Wild, sağ elinin parmak ucuyla kızın çenesini tuttu ve yavaşça başını kaldırıp ona bakmasını sağladı.
Wild: "Merhaba peri kızı, buradayım. Kral Aphrida'nın gözlerine bakarak "Gözlerini benden ayırma" dedi.
"Merhaba," diye cevap vere bildi sadece Aphrida çünkü Wild yine aniden ortadan kaybolmuştu.
Yatağında uykuya daldığı pozisyonda uyanan kral, gözlerini açtı ve birkaç saniye odaya giren güneş ışığını izledi. Bilinci yerine gelir gelmez hemen üstünü değiştirmek için dolabına uzandı. Çok şık bir takım elbise giydi. Çıkılacak seyahet tüm Milrunaya duyurulmuştu. Mürettebatı uğurlamak için herkes gelecekti.
Wild, odadan çıkar çıkmaz Zeyphrus'la karşılaştı.
"Gidelim mi efendim?" diye sordu Zeyphrus.
"Henüz değil Zeyphrus, hâlâ yapacak başka işlerim var."
Wild, sarayın büyük salonuna giderek tahtına oturdu ve Anacleto'yu (sarayın ressamı) yanına çağırdı.
Wild: "Anacleto! Sana birinin yüzünü anlatacağım, sen de onu çizeceksin. Anladın mı?
Anacleto: "Anlıyorum efendim. Evet efendim."
Wild: "Uzun kızıl saçlı, iri yeşil gözlü, küçük burunlu, kiraz dudaklı, oval ve masum yüzlü bir kadın yüzü çizmeni istiyorum."
Wild, hayranlıkla bir saat boyunca kızın görünüşünü anlattı ve onu anlattıkça ressam da çizmeye başladı.
kralın tasvirini çizen Anacleto çizimini bitirdikten sonra Wild'a gösterdi.
Anacleto: "İstediğiniz bu muydu Kralım?"
Wild: "Evet Anacleto, teşekkür ederim. "Şimdi gidebilirsin."
Wild resme baktı, çizilen kadın resmi Aphridaya çok fazla benziyordu. Önce resmi öptü Wild, uzun uzun baktıktan sonra katlayıp göğsünün üzrerinde ki cebine koydu. Daha sonra kapı çalındı ve Zeyphrus içeri girdi.
Zeyphrus: "Efendim biz hazırız. Herkes limanda sizi bekliyor."
Wild: "O zaman gidelim." Kapıya yaklaştığında "Zeyphrus, lütfen eşyalarımı toplar mısın? yolculuk için kıyafet getirmedim." diye ricada bulundu Zeyphrusdan kral.
Wild sarayın bahçesinde duran arabaya doğru adım attı. Kraliçe ve prens hemen arkalarındaki arabada oturuyorlardı. Wild arabaya bindiğinde kısa bir süre Zeyphrus'u bekledi.
Sarayın kapısına doğru baktığında Zeyphrus'un arkasında 5 hizmetçiyle geldiğini, hizmetkarların ellerindeki elbise sandıklarını getirdiklerini gördü. Bunlar kralın ve prensin kıyafetleriydi ve kral, Aphrida için en iyi kumaşlardan yapılmış elbiselerle dolu bir sandık ayırmıştı.
Güverteye vardıklarında iki kardeş her şeyin yerli yerinde olup olmadığını kontrol etmeye çalıştı. Henry Zeyphrus'un yanına gitti ve erzakın stoklandığından emin olmak istedi. Wild ise, Kaptan Zalip'e gitti, gemiye neredeyse bir yıllık erzak göndermişti Kral, Aphrida nın yanına gideceği için çok mutluydu, neredeyse kanatlanıp mutluluktan uçuyor gibiydi. O gün yüzünde hep hafif bir gülümseme vardı.
Elfler limanda toplandılar. Mürettebata ve genç krala hayır dualarını sunmaya geldiler. Hepsinin ellerinde çiçekler ve rengarenk kurdeleler vardı. Herkes kralın yolculuğunun sebebini öğrenmiş, Arda halkı ise gelecekteki kraliçeleri için oldukça heyecanlanmıştı.
Elf halkı: "UZUN YAŞA KRALIM. SAĞ SALİM GİDİP GELİN. SAĞLIKLA HEPİNİZİ BEKLİYORUZ. MELEKLER YOLUNUZU AYDINLATSIN. MELEKLER YOLUNUZA IŞIK TUTSUN"
Wild annesine son bir kez sarıldı "İyi olacağız, merak etmeyin kraliçem, en kısa sürede geri döneceğiz" Elara'nın gözleri yaşlarla doldu, "Savaş yeni bitti ve ben ikinizin yine farklı bir tehlikeye doğru gittiğinizi izliyorum."
Henry annesinin alnından öptü ve annesine sarıldı: "İki oğlunuz da sağ salim dönecek kraliçem, endişeleriniz boşuna."
Elara'nın gözyaşları yanaklarından süzülünce hemen elleriyle sildi: "Gidin! mürettebatınızı daha fazla bekletmeyin, Tanrı sizi korusun"
Okyanusa açılan gemi sakin bir şekilde yüzmeye devam ediyordu. Hava rüzgarlıydı, bu yüzden gemiyi haraket ettirmek için çalışmaya ihtiyaç kalmamıştı.
Wild küreğe çıkıp geminin yelkenlerini aşağı saldı.
Wild:"hayır dikkatimi dağıtma!"
Henry:"Sana da iyilik yaramıyor he."
Henry:"neyse yelkenleri indirdin cevap vereceğine durmasana in aşağı"
Akşam saatlerinde mürettebat içerideydi okyanusun dalgaları çok büyümüş, güçlü şekilde yağmur yağmaya başlamıştı. Gemi bir sağ bir sol tarafa sallanıyordu.
Gemi dalgalara karşı direnirken Zalip elini dümen dolabından çekmiyor, gemiyi idareyi burakmıyordu. Bu sırada Wild ve Henry dışarı çıktılar.
Kaptan Zalip:"YERKEN DİREKLERİNİ BAĞLAYINNN!"
Kaptan Zalip ne kadar idareyi bırakmasada gemi dalgalara direnemiyordu çünkü artık okyanuslara açılmıştılar.
Kaptan Zalip: "GEMİDE OLAN AĞIR YÜKLERİ ATIIINNN!!!
Wild kendi kıyafetlerini koyduğu kutuları suya attı. Aphrida için birbirinden güzel kumaşlardan dokunmuş elbiseler getirmişti bu yüzden o sandığa dokunmadı. Buna rağmen bunu fark etmeyen bir Elf sandığa sarıldı ve onu atmak için dışarı koştu. Bunu gören Wild, "HAYIR! ATMAAA!" diye bağırdı ama Elf onun kendisine seslendiğinin farkına bile varmadı. Sandığı suya atmak üzereyken Wild Elfin kolunu yakaladı ve öfkeyle onu geri itti.
Wild: "Sana ona dokunmamanı söylemiştim!"
Mavi gözbebekleri öfkeyle büyümüştü ve sanki önündeki kişiyi öldürecekmiş gibi görünüyordu. Utanan ve mahcup olan Elf yalnızca birkaç kez özür diledi. "Özür dilerim kralım, özür dilerim." Karşısındaki kişinin çok utandığını gören Wild'in öfke ateşi yatıştı ve kendi kendine "Ne yapıyorum? onu öldürmeyeceğim, sadece bir hataydı" dedi.
"Tamam! Git ve başka ağır şeyler var mı diye bak," dedi Wild önündeki Elfe.
Birkaç saat sonra fırtına nihayet dindi. Herkes sırılsıklamdı. Elfler üstlerini değiştirmek için geminin alt katına indiler. Hem çok üşümüş ve çok yorulmuşlardı. Mürettebat tam 5 saat boyunca fırtınayla mücadele etti.
Dalgalar biraz sakinleştikten sonra tüm ekip dinlenmeye çekildi. Etraf çok sessizdi, herkes uyuyordu. Wild odasına gitti o da diğerleri gibi sırılsıklamdı.
Dolabın üzerindeki aynada kendine baktı. Islak saçlarından gömleğine su damlıyordu. Wild gömleğini çıkardı ve dolabından kuru bir bez alıp saçlarını kuruladı. Üzerini değiştirmek istediğinde dolapta kendisine ait birkaç kıyafet kaldığını fark etti.
Oradan beyaz bir gömlek ve siyah sade pantolon aldı. Üzerini değiştirdikten sonra yatağına gitti ve kuru kıyafetlerin rahatlığıyla uykuya daldı.
Wild gözlerini açtığında tüm gemi sakindi. Yatağından kalkıp dışarı çıktı, Henry kaptanla sohbet ediyordu. Zeyphrus ise bir köşede oturmuş lambanın ışığı ile kitap okuyordu. Karanlıktı, su dalgalarının sesi çok hoştu, tarifsiz bir melodi gibiydi. Gemiye birkaç lamba koymuşlardı ve Wild'ın elinde bir tane daha vardı. Wild'in uyandığını gören Prens Henry, Wild'ın yanına geldi.
Henry: "Manzara o kadar güzeldi ki, fırtınayla savaşmaya değdi"
İkisi birlikte dalgaları ve gökyüzünü izlerken Henry bir şeyi fark etti; dalgaların içinde ölü insanlar vardı.
Henry: "Hey şuna baksana. Daha önce hiç buna benzer bir şey gördün mü?"
Wild Henry'nin işareti üzerine gözlerini gökyüzünden ayırıp dalgalara baktı. Hepsinin gözleri kapalı ölü kadınlar, erkekler ve çocuklar vardı. Dalgaların gittiği yöne doğru suda yüzüyorlardı. Sanki hiçbir şeyden habersizmiş gibi elleri göğüslerinin üzerinde uyuyorlardı.
Wild: "Bunlar da neyin nesi böyle?"
Kaptan Zalip kardeşlerin yanına geldi ve Henry'nin omuzunu sıvazladı
"bunlar cadılıkla suçlanıp yakıldıktan sonra denize atılan ölüler yada bazıleri suçlanfıktan sonra direk boğularak öldürülmüştürler"
Zalip:"Laurasyalılar (insan toprakları) cadılardan nefret eder"
Zalip:"çünkü onlar farklı ve insanlar farklı olanı sevmezler. Gördükleriniz aslında onların ruhu, yani cadılıkla suçlananların. Arafta kalmışlar"
Henry: "Neden Arafta kaldılar peki?"
Zalip: "çünkü suçsuz yere öldürüldüler. Yarım kaldılar"
Zalip: "evet çok acı, çoğu hiç cadı bile değildi, küçücük çocukları nasıl bununla suçlarlar bende bilmiyorum. Her neyse çok bakmayın sizi suya çeke bilirler nede olsa onlar Arafta kalan ruhlar"
Henry: "ııı bir garip oldum, ben içeri gidiyorum, geliyor musun ağabey?"
Henry arkasını dönüp kapıya doğru ilerledi ancak ağabeyinin cevap vermediğini fark etti Henry.
Wild kaptanın uyarısını dikkate almayıp ruhları izlemeye devam etmişti. Onları izlerken merhamet duygusu ruhunu sızlatıyordu. İlgisini 10 yaşlarında genç bir kız çekmişti. Yüzü çok masum ve huzurlu görünüyordu. Kız ellerini göğsünde çapraz şekilde buluşturmuştu. Wild onu izlerken kızın aniden göz kapaklarının açıldığını ve korkunç bir yüz ifade aldığını fark etti;
Arafta kalan: "bana yardım et, acı çekiyorum, canım çok yanıyor"
Ağabeyinin sorusuna cevap vermesini bekleyen Henry Wild ın aslında aklını kayb ettiğini fark ettiğinde hemen kolundan tutup geri çekti.
Kendine gelen Wild "ben ben bir kız çocuğu gördüm ağlıyordu" diye titrek ses tonuyla cevap verdi.
Ellerini saçlarına götürdü ve yüzüne düşen saçlarını eliyle geri taradı.
Henry "Zalipin sözlerini unuttun mu? tabi ki de ağlayacak seni suya çekmek için beynine girip seni boğmaya çalışmış. Hadi içeri girelim bir kaç saate bu suları da aşmış oluruz." Wild kapıya doğru giderken yine arkasına dönüp dalgalanan denize baktı.
Henry: "ilk içeri sen gireceksin ardından ben. Hadi seni bekliyorum ağabey"
Milruna'dan ayrılalı 2 gün olmuştu, Wild ve Henry içeride kendilerine sıcak çay hazırlayıp birlikte oturuyorlardı. Henry elinde bir bıçak tutuyor, diğer elinde ise tahtanın üzerinde kuş figürü oluşturmaya çalışıyordu. Wild ise cebinden sevdiğinin resmini çıkarıp onun resmini inceliyordu. Sessizlikleri geminin aniden sarsılmasıyla bozuldu. Önlerindeki bardakların ikisi de yere düştü ve çayları döküldü. Kardeşler hemen dışarı çıkıp kaptanın yanına gittiler.
Zalip: "Bilmiyorum, sanırım gemiye büyük bir balık çarptı. Endişelenecek bir şey yok"
Kaptan sözünü bitirir bitirmez gemi yeniden sarsıldı. TAK!
Çarpmanın etkisiyle tökezleyen Wild düşmemek için geminin direğine tutundu. Kral hemen kaptanın yanına gidip usulca yüzen dalgalara baktı ancak suya baktıklarında görünürde bir şey yoktu.
Wild: "Hiçbir şey görmedim kaptan, bir şey buldun mu?"
Zalip: "Hayır Kralım. Görünür bir şey yok, sanırım küçük bir kaya olmalı."
Henry: "Yemin ederim başımız beladan hiç çıkmıyor. Burada ölürsek şaşırmam. İlk ruhlar şimdide bu."
Wild ciddi bir ifade ile "Korkma! sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim" dedi.
Sanki gemi sürekli bir şeye çarpıyormuş gibiydi.
Wild: "Kaptan! Bu ne olabilir?"
Zalip: "Bilmiyorum kralım. Ben bu sularda hiç yüzmedim."
Henry: "NE? sen ciddi misin? Peki neden şu an bilmediğimiz sularda yüzüyoruz? Hepimizi öldürmek mi istiyorsun?"
"Henry! Çeneni kapat ve iki dakika boyunca kimseyi suçlama!" Wild kaşlarını çatan Henry'ye cevap verdi.
Zalip:"Efendim siz Dejarus ormanı demiştiniz, bu orman efsane ancak büyük babam benim gibi gemi kaptanıydı ve bana bu yerin gerçekten var olduğunu söylerdi hatta, bana haritasını bile gösterdi, tamamen kendi elleriyle çizmişti. Daha önce bu adaya büyük babamdan başka kimse gitmemiş ve o geri döndüğünde oradan ne bir taş, ne bir çiçek getirmiş, ne de gördüklerini kimseye anlatmıştı."
Zalip cebinden eski ve yıpranmış bir kağıt parçasını çıkarıp ekledi. "Yıllardır bu haritayı herkesten saklıyordu. Ona sizin gitmek istediğinizi söylediğim için haritayı bana verdi. Aksi takdirde onu bana asla vermezdi."
Henry ellerini göğsünün üzerinde kavuşturdu ve alaycı bir şekilde şöyle dedi: "Harika, ama neden büyükbabanı getirmedin? "En azından bu şeylerle nasıl baş edebileceğimizi biliyor."
Wild öfkeli bir ses tonuyla söyledi. "Henry, sana son kez söylüyorum. Çeneni kapat ve bu sorundan nasıl kurtula bileceğimizi düşün!"
Zalip: "Ben de gelmesini istedim ama o reddetti ve bir daha oraya gitmek istemediğini söyledi."
Henry Zalipe tehtidkar şekilde bakıp kaşlarını çattı "kim ister ki? kaç sefer ölümden döndük"
Onlar aralarında konuşurken gemi yine sarsıldı, sanki birisi kasten gemiye vuruyordu. Bu büyük bir balıkta ola bilirdi. Henry hemen geminin kenarlarından tutundu "Ah LANET OLSUN! LANET OLSUN! BURALARI BİLMEDİĞİNİ BİZE EN BAŞTAN SÖYLEMELİYDİN" Zalipin gözlerinin içine bakarak bağırıyordu. Eğer şu an gemi sarsılmasaydı Henry ikisinin de (Wild ve Zalip) yüzüne sıkı bir yumruk atardı.
Denize tekrar bakıldığı zaman ne olduğu anlaşılmadığı için kaptan tehtidin ne olduğunu anlayamadı. Yine eynı manzaraydı.
"Muhtemelen yunuslar veya balinalar gezinirken kuyrukları gemiye çarpmış ola bilir" diye söyledi kaptan.
Yaşanan olayın üzerinden 3 gün geçti. Öürettebat denizlerdeydi. Milrunadan milyarlarca kilometre uzaktaydılar. gemide olan elfler toprak görmek için Tanrıya dua eder olmuştu.
Gemi sakince yoluna devam ederken yalnız değildi mürettebat. Kayaların üzerinde onları gözetleyen vahşi canlılar vardı.
Gece indiğinde kaptan Zalip ve Wild içeride mürettebat ile birlikte akşam yemeği yiyiyordu. Henry ve bir kaç kişi dışarıda nöbetteydi. Wild sakince yemeğini yerken dışarıda olanların aç kaldığını fark etti, en önemliside kardeşinin aç kalmasına gönlü razı değildi.
Aşcının yanına gidip bir tas çorba yine istedi Wild. Bir tas sıcak havuç çorbası ve bir parça ekmekle dışarı çıktı. Kapıdan dışarı çıktığında kulağına bir ses geldi, bir kadının sesiydi bu, şarkı söylüyordu, ne olduğunu anlamadan nöbette kalanlara baktı genç kral. Hepsi büyülenmiş gibi kayaların üzerinde şarkı söyleyen deniz kızlarını hayran hayran izliyordu. Bir elfin kendisini suya attığını gördüğünde deliye döndü Wild. Ardından biri yine kendisini suya attı.
Genç kralın elinde ki tas yere düştü ve bütün yer çorbaya bulandı. "SİRENLER UZAK DURUN! BUNLAR SİREN OLA BİLİRLER. KULAKLARINIZI KAPAYIN! KULAPLARINIZI KAPAYIN! HEMEN!" diye Kaptan zalip dışarı çıkıp güverteye doğru koşarken bağırdı.
Artık çok geçti bir kaç elf teknelere binip bu vahşi yaratıkların yanına doğru yüzüyordu. Adeta büyülenmiş gibiydiler. Henry yoktu aralarında Wild tedirgin bir şekilde Henry'i aramaya başladı. heryere baksada prens hiç bir yer de yoktu.
Zalipin bağırışlarıyla dikkatini kaptana verdi Wild. "Prens Denizde! Orada suya dalmış, yardım edin" Henry de suyun içinde kayalara doğru yüzüyordu. Wild hemen düşünmeden suya atladı ve Henry'e doğru yüzmeye çalıştı ancak dalgalar çok güçlüydü ve kendisi de boğulmamak için çabalıyordu. Wild Henry'e doğru yüzerken hemen kaptan Zalip bir kaç elfi yanına aldı ve tekneye bindi. Zalip de hemen arkalarından gelerek kral ve prensi kurtarmaya çalıştı. Prens Henry daha kayalıklara varamadan boğulmuştu, bilincini suyun içinde çırpınarak kaybetti ve suyun derinliklerine doğru yavaş-yavaş batmaya başladı.
Kral prensin yanına yaklaştığında derine daldı ve prensi çekip çıkarmaya çalıştı. Prensin baygın bedeni usulca derinlere süzülüyordu, kral elinden tuta bilmek için onunla beraber derinlere dalmak zorunda kaldı. Henry nin kolundan yakaladı Wild ama yüzeye çıkamıyordu Sirenlerden biri Henry'nin bacağını yakalayıp derine çekiyordu.
Wild kardeşini çıkarmaya çalışırken, Sirenlerden birinin Henry'nin bağacından tutup ikisini de dibe çektiğini fark etti. Hemen pantalonunun cibinde olan hançeri çıkarıp, Sirenin ellerini ve kollarını yaraladı kral. Yaralanan Siren bağırıp geri derinlere daldı. Wild bilincini kayb etmek üzereyken bir halat suya atıldı, ucunda demir bir nesneye bağlanan bir halattı. Hemen onu yakaladı kral. Wild artık uzun süre nefessiz kaldığı için kendisi de bilincini kaybetti. Halatı tuttuğunda elleri gücünü kayb etti ve yavaş yavaş bilinci kapandı. Tutunduğu halatı be Henryi bırakan kıral gözlerini kapatıp bedeninin derinlere süzülmesine izin verdi.
Prenslere halatı atan Zalipti. Kaptan kralın beline bağlanan halatı üç kişi yardımıyla kendine doğru çekti. İkisini de tekneye aldığında, ikisinin de bilinci kapalı durumdaydı.
Wild gözlerini açtığında derin bir nefes aldı ve öksürmeye başladı. Öksürükleri devam ederken kaptan Henry'e kalp masajı yapıyordu. Henry kendine geldiğinde ağzından su döküldü ciğerlerinde ki suyu boşaltmıştı prens.
Gemiye geri gittiklerin de mürettebattan 13 kişi kaybetmişdiler. Ancak hala Sirenler kayaların üzerinde oturmuş onları izleme devam ediyordu. Şarkı söylemeyi durdurup, akşam yemeklerine odaklanmıştılar. Suyun üzerinde mürettebattan olan elfleri parçalayıp yiyiyordular. Deniz Eflerin kızıl kanına bulanmıştı.
Gemiye dönen mürettebat nefes nefese kalmıştı. Bir kaç dakika sonra kurtarılan Elflerden bir kaçının gözlerinin rengi değişti ve vahşiymiş gibi davranmaya başladılar. Deliye dönmüş gibiydiler, yanında duran elflerden birini tutup bağırarak suya atladılar.
Henry de farklı davranmaya başladı. Onunda gözleri diğerlerinin ki gibi bembeyaz olmuştu, kendine ve başkasına zarar verecek birşey yapmaması için diğer elfler hemen kolundan ve bacaklarından tutup engellemeye çalıştılar.
"Kaptan neler oluyor?" diye sordu Wild tedirgin bir ses tonuyla korkudan elleri titriyordu.
Zalip: "Bilemiyorum suya daldıklarında zehirlenmiş olmalılar"
"Ne yapacağız iyileşecekler mi?" diye hızlı bir şekilde sordu kaptana yardım ederken kral, Henry nin kolunu ve ellerini iplerle bağlıyordular. Kaptan Henry'nın ellerini beline koyup bağlamıştı bu sırada Wild de kardeşinin ayaklarını bağlamaya başladı. Prens ile birlikte 4 elf yerde iplerden kurtulmak için çabalıyordu. Sanki hepsi bilincini kaybetmiş, medeniyyeti unutmuşdu.
Wild: "Hekim Shadowen! lütfen bakın ne olduğunu bize söyleyin."
Shadowen: "efendim! Sirenler tarafından yaralanmışlar. Büyük ihtimalle zehirlenmişler. Yaralarını temizleyip merhem süreceğim ama iyileşecekleri hakkında size henüz kesin bir cevap veremem"
Bunu duyduğunda korkudan Wild'ın mavi gözleri açılmış, göz bebekleri hemen büyümüştü.
Bir kaç saat geçti Henry yatağında elleri ve kolları bağlı vaziyetde yatıyordu, hala bilinci kapalıydı. Ancak öncekinden daha kötü hale gelmişti, terler içindeydi ve bedeni titriyordu.
Hekim yeniden geldiğinde göz bebeklerinin hala beyazlığını koruduğunu ve ateşinin dinmediğini fark etti. Ayrıca ten rengi yavaş-yavaş solmaya başlamıştı. Wild kardeşinin yatağının yanında ki sandalyede oturup onun için nöbet tutuyordu, Bu esnada kaptan Zalip kralın yanına geldi, ilk önce elinde ki haritayla beraber kapının girişinde duraksadı ve prense baktı. Prensin durumu hiç iyi değildi bu durumun kralı nasıl içten sarstığını Zalip çok iyi görmüş ve anlamıştı ama haberi Wild'e vermeliydi, anlatmalıydı, bu yola bu sebeple çıkmıştılar. Kralın oturduğu sandalyesine doğru usul adımlarla yaklaştı Zalip. Hüzüne boğulan kralının kendisinin geldiğini fark etmediğinde elini Wild'ın omzuna atıp sıvazladı ve alçak ses tonuyla haberini iletmeye başladı.
Zalip: "haritada gösterildiği üzere en geç yarın Dejarus ormanına varırız."
Hiç keyfi yoktu kralın. Kardeşinin bu hali onu perişan etmişti. Bir kaç saniye boyunca sessiz kaldı Wild. Sessizliğini bozan cümle ise;
"Tamam Zalip çok sağol" oldu. kederli ve başı yere eğik bir şekilde cevap verdi Wild. Sanki dünyası durmuştu, bütün mutluluğu ve umutları son bulmuştu. O Dejarus ormanına varmasını böyle hayal etmiyordu. Yanında kardeşide vardı, sağlıklıydı, Wild' e bakıp gülüyordu. "Başardık! Ağabey başardık!" Diyordu.
Zalip: "efendim üzülmeyin bir çaresi bulunur."
"O nöbette ben durmalıydım" diye göz yaşları içerisinde hırslı ses tonuyla cevap veren genç kral, sağ elini dizlerinin üzerinde yumruk yapıp diğer eliylede sert bir şekilde sıvazlıyordu yumruğunu.
"Kendinizi suçlamayın siz geleceği bilemezdiniz."
Saatler geçti Henry'nin yanında uykuya daldı Wild. sabah olduğunda hekim Shadowen kapıyı çaldı...
odaya geldi hekim ve terler içerisinde uyuyan prense baktı. Wild stresli bir şekilde sordu "ne oldu?"
Yüzünde hayal kırıklığına uğramış bir ifade vardı hekimin. İnce dudaklarını birbirine bastırmış, kaşlarını çatmışdı. Cümleye başlamadan önce mahçup ve birazda üzgün görünüyordu;
Hekim Shadowen: "Kralım bugün akşama kadar iyileşmezse bedeni dayanamayacak ve hayatını kaybedecek"
Aldığı cevap kralın dünyasını başına yıktı. Sanki ayaklarının altından yer yok olmuştu ve bedeni havada asılı kalmıştı. O sırada güvertede olan kaptan Zalip bağırdı "KARA GÖRÜNDÜÜÜ!"
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
549 Okunma |
345 Oy |
0 Takip |
17 Bölümlü Kitap |