13. Bölüm

13. Seçtiğim Siyahlar

Meryem Soylu
soylumery

 

 

Merhaba 🫶🏻

 

 

Keyifli okumalar. 💕

 

 

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. 😇

 

Efruz Kandemir...

Kapıyı açtığımdan beri adeta donup kalmıştım. Ne bir tepki verebiliyor ne de karşımdaki çifte bir söz edebiliyordum. Tanımıştım onları. İkisinin de fotoğrafını daha önce görmüş, hakkında fazlasıyla bilgi edinmiştim. Tek sorun onları şimdi kendi evlerinin kapısını açarken beklemiyor olmamdı. Onlar da beni beklemiyor olacak ki bir süre benimle aynı şaşkınlığı yaşadılar.1

Neyse ki Alparslan'ın gelişi dikkatlerini dağıtırken annesi telaşla içeri girdi. “Oğlum! Ne oldu sana böyle?”

Hemen arkasından babası da içeri girdiğinde evden kimse kaçmasın ister gibi kapıyı kapattı.

“Bir şeyim yok anne, sakin ol.”

Telaşla Alparslan'ın yüzünü inceleyen kadın tatmin olamayarak kocasına döndü. “Cihangir... Oğlumuzun haline bak.”3

Elindeki küçük valizi kenara bırakan adam karısı kadar endişeli görünmüyordu. “Görüyorum İnci.”

Alparslan annesinin ellerini tutarak yanağından öptü. “İyiyim ben anne. Geçsenize içeri.”

“Bu mu iyi halin oğlum?” İnci Hanım incelemesini bitirememiş olacak ki oğlunun saçlarına dokundu. “Yeni mi duş aldın sen? Bak yine saçlarını kurutmamışsın.”

Kaşlarım havada konuşmanın gidişatını merakla beklerken Alparslan'ın “Anne!” diye çıkan sitemkâr sesine babasının boğaz temizlemesi eklendi. İki adamın uyarısıyla duraksayan kadın sanki beni o an fark etmiş gibi kaşlarını kaldırdı. Bir oğluna bir de bana bakarken gerileyerek kocasına yanaştı. “Cihan... Biz acaba yanlış zamanda mı geldik?”4

Duyduklarım karşısında ilk defa yerin dibine geçtiğimi hissederken telaşla ellerimi iki yana salladım. “Hayır, hayır... Ben de Alparslan'a bakmak için gelmiştim ve şimdi de tam çıkıyordum.”1

Benimle aynı telaşa kapılan kadın anında önüme geçti. “Ay ne gitmesi, tanışmadık daha.” Beni kurtarması adına bakışlarımı Alparslan'a diktim ama o konuşamadan İnci Hanım koluma girdi. “Gel bakalım kızım, salona geçelim.” Mecburi adımlarla kendimi salonda bulduğumda İnci Hanım’ın gösterdiği yere oturdum. Hemen arkamızdan gelen Alparslan ve babası da koltuğa oturduğunda İnci Hanım sabırsızca olduğu yerde kıpırdandı. “Oğlum tanıştırsana bizi.”

Alparslan derin bir iç çekerek beni işaret etti. “Arkadaşım Efruz.” İnci Hanım devamına gerek duymadan elini uzattı. “Ben de İnci.” Oldukça samimi görünen kadının elini kavrarken küçük bir tebessüm sundum. “Tanıştığıma memnun oldum İnci Hanım.”1

Fotoğrafta gördüğümden çok daha güzeldi. Sarı saçlarını başının arkasında topuz yapmış, kulağına minik küpeler takmıştı. Boynunda küçük bir ay yıldızlı kolye, üzerinde bir bluz ve altında açık renklerde kumaş pantolon vardı. Oldukça fit ve dinç görünüyordu. Yüzüne makyaj bile yapmamıştı. Gözlerinin yanındaki kırışıklar sayılı ve masmavi gözleri pırıl pırıldı. Hemen sonra yanında oturan kocasını gösterdi. “Eşim Cihangir.”1

Cihangir Bey'le göz göze geldiğimde tebessüm etmem biraz daha zor oldu. İnci Hanım’ın aksine oldukça soğuk bakıyordu. Yüzü o kadar ifadesizdi ki ne hissettiğini anlayamıyordum. “Memnun oldum Cihangir Bey.”

Sadece küçük bir baş hareketi yaparak onaylamakla yetindi. Sanırım bu evden acilen kaçmam gerekiyordu. Bu tür bir gerginlik bana göre değildi. Gideceğimi söylemek için Alparslan'a döndüğümde babasının sesi geldi.

“Sizi daha önce gördüm mü Efruz Hanım?”1

Alparslan'la kısa bir bakışma yaşadığımızda usulca başımı diğer tarafa çevirerek boğazımı temizledim. “İlk defa karşılaşıyoruz Cihangir Bey.”1

Kaşlarını çatan adam yeniden sessizliğe gömüldüğünde hafızasını yokladığı kesindi. İnci Hanım ise eşinden çok uzaktı. “Daha önce oğlumun yanında hiç bu kadar güzel bir kız görmedim.” Bakışları bir oğlunda bir de benim üzerimde gezdi. Sanki aradığını bulmuş gibiydi. “Demek ki kısmet bugüneymiş.”

Oturduğum koltukta ilk defa yerimden kalktığım gibi kapıya koşmak istiyordum. İlk defa Serkan'ın beni ısrarla arayıp çağırmasını ya da kapıya dayanmasını istiyordum. Bir şey olmalıydı. Bir şey olmalıydı ve beni bu evin içinden çekip almalıydı. Yanlış ortamlarda geziyordum.

“Geleceğinizden haberim yoktu.” Alparslan sorgulayıcı bir ifadeyle ailesine bakarken Cihangir Bey arkasına yaslanarak sert bakışlarını oğluna dikti. “Telefonuna baksaydın olurdu.”

Alparslan mahcup bir şekilde gülümsemeye çalıştı. Onun için biraz üzüldüm. Dünden beri telefonu elinde yoktu ve bir depoda dayak yiyordu. Haberi olmaması çok normaldi. “Arabada kalmış,” demekle yetindi.1

İnci Hanım anında savunmaya geçti. “Çocuğu arkadaşının yanında sıkıştırma Cihan.” Oğluna sıcacık bir tebessüm gönderirken açıklama yapmayı da ihmal etmedi. “Kuzeninin nişanını unuttun mu?”

Alparslan elini alnına götürürken suratını buruşturdu. “Unutmuşum... Yarındı değil mi?”

İnci Hanım kaşlarını çatarak oğluna sitemle baktı. “Unutulacak şey mi bu oğlum? Dayının bizden başka kimsesi yok.”1

Anne oğul aralarında konuşurken bakışları bende olan adamla göz göze geldim. Gerçekten de fazla dikkatli bakıyordu. Kaşlarını çattığında oturuşunu değiştirdi. “Soyadın Kandemir olabilir mi?”3

Bu kadar kısa sürede beni çıkartmış olması onu taktir etmemi sağlarken bu durumdan hoşlandığım söylenemezdi. Karşımdaki her ne kadar emekli bir albay da olsa ondan korkacak değildim. “Doğru bildiniz.”

Sanki daha fazlası önemli değilmiş gibi bakışları şimşek hızıyla oğluna döndü. Kaşlarını çatmış öyle bir bakıyordu ki ne yalan söyleyeyim Alparslan adına ben endişe ettim. İnci Hanım şaşkınlıkla bir bana bir de kocasına baktı.

“Sen Efruz'u tanıyor musun canım?”

Cihangir Bey oğlundan zorlukla aldığı bakışları karısını dikti. Şimdi sesinde eskisine nazaran alaylı bir ifade vardı. “Şahin Kandemir'in minik kızını bilmeyen yoktur herhalde.”

Yapılan imayı tek kaşım havada dinlerken dudağımda küçük bir kıvrım oluştu. Karşımda oldukça korkusuz duran adam oğlundan daha etkileyici görünüyordu. Oğlunun da kime çektiği böylece belli oldu. Benimle alenen alay ediyordu ki bu nadiren olurdu.

İnci Hanım kendi kendine adımı sayıklarken heyecanla elime uzandı. “Hatırladım.” Merakla ona baktığımda yüzündeki tebessüm genişleyerek kocaman oldu. “Derneğin en ünlü bağışçısı sensin. Ah nasıl sevindim.” Elimi sıkarak usulca okşadı. “Maşallah, gencecik yaşında ne güzel bağışlar yapıyorsun.”1

İnci Hanım'ın beni böylesi tatlı bir sebeple hatırlıyor oluşu yüzümdeki tebessümü büyüttü. Hiç yoktan arada beni iyi tanıyanlar çıkıyordu. Bu da yetmez gibi oldukça samimi duruyordu. “Çok teşekkür ederim. Herkes gibi bende elimden geleni yapmaya çalışıyorum.”

İnci Hanım mutlulukla kocasına döndü. Saf ve masum görüntüsü belli ki kalbinden geliyordu. “Cihan, oğlumuz ne güzel bir kız bulmuş görüyor musun? Çok mütevazi.”2

Cihangir Bey kirpiklerinin altından bana kısa bir bakış attığında başını oğluna çevirdi. “Çocukları utandırma istersen İnci, arkadaşız dediler.”2

İnci Hanım bunu kabul etmeyerek bana şirin bir gülümseme sundu. “Alparslan sıradan birini bu eve getirmezdi. Bunu ikimizde biliyoruz.”1

İnci Hanım’ın sözleriyle bakışlarım Alparslan'a takıldı. Sessizce beni izliyordu. Sahiden annesi doğru söylüyor olabilir miydi? Onun için farklı olduğumu biliyordum ama bunu annesinden duymak daha sahici duruyordu.

Kendimi zar zor toparlayabildiğimde boğazımı temizledim. “Ben artık gitsem iyi olacak.”

İnci Hanım beklemiyor olacak ki şaşırmıştı. “Otursaydın kızım, daha konuşamadık.”

Tebessümle ayaklanırken “Biraz acelem var İnci Hanım, bir dahaki sefere,” dedim sanki ihtimal varmış gibi.

Alparslan da bu durumu fırsat bilmiş gibi ayaklandı. “Ben seni kapıya kadar geçireyim.”

İnci Hanım oğluyla benim yangından mal kaçırır gibi kaçma isteğimizi yine kendince farklı yorumladı. “Ay utandırdım sizi değil mi?” Sessiz kalmaktan başka çarem kalmadığında tekrar konuştu. “O zaman yarın seni de beliyorum. Alparslan'la gelin.”1

Beklemediğim davetle tökezlerken “Ben hiç rahatsız etmeyeyim,” dedim ama İnci Hanım ısrarcıydı. “Kimse rahatsız olmayacaktır.”

Hâlâ olduğu yerde oturan Cihangir Bey bu durumdan memnun değildi. “Zorlama İnci.”

İnci Hanım kocasını pek dinlemiyor olacak ki omuz silkti. “Neden zorlayayım? Sadece oğlumun kız arkadaşını tanımaya çalışıyorum.”3

Gözlerim kocaman açılırken Alparslan'a baktım. Hâlâ ondan bir itiraz ya da uyarı bekliyordum. Böyle bir durum olmadığını dile getirmeliydi artık. O ise bunu yapmak yerine daha da berbat etti. “Merak etme anne, ben Efruz'u getiririm.”

İnci Hanım rahatlamış olacak ki yüzüne koca bir tebessüm yerleştirdi. “O zaman yarın görüşürüz.”

Yapmacık bir gülümsemeyle “Görüşürüz,” diyebildim sadece. Alparslan'ın geçmemi işaret etmesiyle koşar adımlarla salondan çıktım.

Dış kapıdan aynı ışık hızıyla çıktığımda arkamdan gelen adama döndüm. “Gelmeyeceğim!”

Tam karşıma dikildiğinde “Geleceksin,” dedi yüzündeki gülümsemeyle.

Onun bu aldırmaz tavrı karşısında omuzlarımı düşürdüm. Bu adam beni bir türlü anlamıyordu. Nasıl bir yola girdiğimizin farkında değildi. “Baban...”

Ne diyeceğimi anlamış olacak ki kapı eşiğine çıkarak beni kendine çektiğinde saçlarıma küçük bir öpücük bıraktı. “Babam benim sorunum.”

Ona biraz daha yaklaştığımda sesimi alçalttım. Anne ve babasının bizi duymasını istemiyordum. “Sakın o öpücüğe fazla anlam yükleme Alparslan.”1

Çattığı kaşlarına kasılan çenesi eklendiğinde aramızdaki mesafeyi kapattı. Şimdi bakışları babasına benzemişti. “Sahiden mi Efruz, bu şekilde küçümseyecek misin?”2

Mavi gözlerini gözlerime dikmiş, dibime kadar sokulduğu yetmez gibi nefesi tenime çarpan adamla ne diyeceğimi bilemedim. Birkaç saat önce beni öpüşünü hatırladığımda yutkunma ihtiyacı hissettim. İradesiz bir tavırla dudaklarına baktığımda kendime küfretmek üzereydim. Kendimi kaybetmemek adına direnirken “Alparslan!” diyen sesle ikimizde aniden geri çekildik. Bu babasının sesiydi.

Alparslan bu seslenişin ne anlama geldiğini biliyor olacak ki yanağımı okşadı. “Yarın görüşürüz.” Ben daha cevap bile veremeden suratıma kapanan kapıyla bir iki saniye olduğum yerde kaldım. İtiraz etmemi istemiyordu ancak hayal dünyasında olduğunu göremeyecek kadar da kördü. Olmayacak duaya âmin demeye çalışıyordu.

***

Güzel bir duşun ardından saçlarımı kurutup üzerimdeki bornozumla banyodan çıktım. Daha odama adım atar atmaz Gece ve İrem'i yatağımda yakaladım. Gece kuyruğunu sallayarak İrem'e kur yaparken sevimli arkadaşım bu durumdan memnun sıkıca sarıldığı köpeğimin kısa tüylerini okşuyordu.

Benim girişimle ikisinin de dikkati dağıldı. Gece, yataktan fırladığı gibi ayaklarımın ucuna gelerek üzerime atlarken başını okşadım.

“Sıhhatler olsun, diyen İrem'le Gece'nin patilerinden sıyrılıp yatağa ilerledim. “Sağ ol.”

Yatağa oturduğumda olduğu yerde toparlanarak bağdaş kurdu. “Eee...” dedi hevesli hevesli. “Hangi elbiseni giyeceksin?”

Giyinme odamın kapısına kısa bir bakış attım. “Giyerim bir şeyler.” Her zaman giyecek bir elbisem vardı.

Gözlerini irice açarak benimle göz göze gelmeye çalıştı. “Ne demek giyerim bir şeyler? Sevgilinin ailesiyle tanışacaksın.”

Gözlerimi devirerek sesli bir soluk bıraktım. Elbise giyme sebebim bu değil, alışkanlıktı. “Beni anlattığıma pişman etme İrem.”

Ellerimi sıkıca tutarak dizlerinin üzerinde yükseldi. “Deli misin sen? İyi ki de anlattın. İlk defa bir erkekle duygusal bir yakınlaşma yaşadın ve bunun olacağını biliyordum.”

Ellerimi kurtararak onu itelediğimde kalçasının üzerine oturdu. “İlk değildi.”

“Yapma!” dedi gözlüğünü düzeltirken. “Diğerleri sadece fiziksel şeylerdi. Alparslan'a tutulduğunu görmüyor musun?”

“Görüyorum,” dedim dürüstçe. “Ve bu benim hiç hoşuma gitmiyor.”

Bana laf yetiştirmeye devam edeceği sırada telefonumun sesi duyuldu. İkimizde sesin geldiği yöne başımızı çevirdik. Yerimden kalkarak aynanın üzerindeki telefonumu kavradım. Gelen bildirim Alparslan'dandı. Yüzüm artık nasıl bir hâl aldıysa İrem hemen anladı.

“O değil mi?” Başımı salladım. “Ne diyor?”

Başımı kaldırmadan mırıldandım. “Bir saate burada olurmuş.”

Heyecanla ellerini çırpmaya başladı. “Bu adama bayılıyorum, hiç pes etmiyor.”

Telefonu yerine bırakırken aynada kendime baktım. “Bu iyi bir şey mi?”

Yataktan kalkarak yanıma geldi. “Senin gibi bir kadın için iyi bir şey. Yoksa evde kalacaksın.”

Ters bakışlarımı üzerine diktim. “Herkesin evlenmesi gerekmiyor ki konu Alparslan da olsa evlilik bana çok uzak.”1

Bakışlarımı fark etmiş olacak ki “İyi canım,” dedi geçiştirir gibi. Hemen sonra beni giyinme odasına itmeye başladı. “Hadi hazırlan, geç kalacaksın.”

Onun itelemesine karşı koymasam da itiraz ettim. “Gitmeyeceğimi söylemiştim.”

Bir anda duraksayarak önüme geçti. “Adam geliyor ve gitmeyeceğim mi diyorsun?” Usulca başımı salladım. Oldukça da açık konuşuyordum ama ilk defa duyuyor gibi söylediklerimi bana yeniden soru olarak yöneltiyordu. “Efruz... Birazcık olsun Alparslan'ı düşünemez misin? Adam senden çok bir şey istemiyor.”

Kızgınlıkla yanından geçip giyinme odasına girdim. “Onu düşünmekten başka ne yapıyorum ki?” Elimi elbiselerin üzerinde gezdirirken kendi kendime konuşur gibiydim. “Benden uzak durmasını istememin tek sebebi onu düşünmek. Hayatına girdiğimden beri sayısız kez başı derde girdi. Kaç kez ölüm tehlikesiyle yüz yüze geldi. Benden önce işiyle ilgilenen sıradan bir adamken şimdi silahlı adamların elinden kurtulmaya çalışıyor. Ben ona zarar veriyorum İrem. Ben onun için tehlikeden fazlası değilim. Asıl yanında olmak istemem bencillik olur.” Bakışlarım yere düştüğünde buğulanmasına engel olamadım. “O ise ısrarla bunu görmek istemiyor.” Başımı kaldırdığımda karşımdaki kadına buruk bir tebessüm sundum. “Neyse ki babası onun kadar aptal değil. O bakışları görseydin anlardın. Oğlumdan uzak dur der gibi bakıyordu bana.”

Yanıma gelerek başını yana yatırdı. Buğulu gözleri tüm hissettiklerimi görüyor gibiydi ama göremezdi. Bilmesi, anlaması çok zordu. Seçtiğim siyahlar ilk defa zor geliyordu. Onun beyazlarının yanında ilk defa kendi siyahlarımdan iğreniyordum.

“Biraz da Alparslan açısından bak. Birçok kez hayatını kurtardı ve şimdi senden tek istediği yanında olman. Bunu ona çok görme.”

Ağlamama izin vermeyerek gözlerimi kaçırdım. Karşımdaki İrem de olsa zayıf görünmemeliydim. “Bunu yapmam doğru değil.”

Dudağının kenarını kıvırdığında bakışları da ses tonu gibi imalıydı. “Duyan da her yaptığın doğru sanacak.” Parmakları elbiselerin üzerinde gezinmeye başladı. Belli ki beni göndermekte kararlıydı. “Arada kalbinin sesini dinliyorsun diye kimse seni yargılayamaz.”2

***

Oturduğum koltukta kalkmak için hiçbir hamlede bulunmazken İrem en sonunda isyan etti. “Yarım saattir adamı aşağıda bekletiyorsun Efruz, inmeyecek misin?”

“İneceğim,” dedim sakince. Yani beynimle kalbim arasındaki savaşta biri mağlup olursa inecektim.

“Delirmişsin sen?” Odanın içinde gergin adımlarla geziyordu. Karşımda durduğunda ellerini beline koydu. “Adamı kaçıracaksın.”

Başımı kaldırdığımda dudağımın kenarını kıvırdım. “Gitmez... Fazla inatçı. Muhtemelen aşağıda Gece ile oynuyordur.”

Kendimden emin tavrımla pencere tarafına baktı. Küçük adımlarla pencereye doğru yürüyerek aşağıyı izlemeye başladı. Kısa bir an sonra aradığını bulmuş olacak ki kocaman açtığı gözleriyle bana döndü. “İnanamıyorum! Nasıl bildin?”

Ukala bir gülüş bulaştı dudaklarıma. Kısa sürede Alparslan'a dair birkaç bilgi edinmiştin. “Veteriner olduğu için olabilir mi? Hayvanları çok seviyor.”

“Ups...” diyerek bir iki adım geri çekildi. “Sanırım beni gördü.” Suratındaki sırıtışla bana doğru yürümeye başladı. “Çok yakışıklı olmuş.”

Gözümün önünde canlanan hayaliyle iç çekmeden edemedim. “Muhtemelen öyledir.”

“Eee...” dedi inatla. “Burada mı bekleyeceksin?”

Ayağa kalkarak elbisemin eteğini düzeltmeye başladım. “O yukarı çıkmaya çalışarak ortalığı birbirine katmadan ben ineceğim.” Sonuçta Alparslan'ın da sabrı bir yere kadardı.

Kaşları havalandığında bizi göz göze getirmeye çalıştı. “Onu bu kadar iyi mi tanıyorsun?”

Buruk bir tebessümle başımı iki yana salladım. “İnsanları asla tam olarak tanıyamazsın.”2

Aşağı indiğimde Alparslan'ın nerede olduğunu bilerek bahçeye yöneldim. Girişte bekleyen ve Alparslan'ı izleyen Serkan, beni gördüğünde hızla bana döndü. Bakışları üzerimde gezinirken memnuniyetsizce suratını buruşturdu. “Oraya gitmemelisiniz efendim.”

Serkan'a bakmadan Gece'nin önünde çökmüş, ona bir şeyler fısıldayan Alparslan'ı izlerken ben konuşamadan yanımda beliren İrem araya girdi. “Keser misin sesini? Zaten zor ikna ettim.”

Serkan'ın gerilen bedenini anbean hissedebiliyordum. İrem'e sinir oluyordu. Sürekli birbirlerine muhalefet oluyorlardı. Bana da onları idare etmek düşüyordu ya da etmemek.

Alparslan bizi fark etmiş olacak ki ayağa kalktı. Üzerinde beyaz gömlek, siyah ceket ve altında siyah kumaş pantolon vardı. Kuzeninin nişanı için hazırlanmıştı. Saçları özenliydi. Yüzündeki ufak tefek yaralar sönük de olsa kendini belli ediyordu. Yine de onu karizmatik göstermeye yetmişti.

Bana doğru gelerek tam önümde durdu. Bakışları narindi. Bedenimi incitmekten korkar gibi süzdü. Dudaklarında beğeni dolu bir kıvrım oluştu. “Yine çok güzel olmuşsun.”

Yüzümdeki tebessüm büyüyüp giderken dişlerimin göründüğünü biliyordum. Bu iyiye alamet değildi. Saçlarımı usulca geriye attım. Bakışlarımda kurnaz parıltılar vardı. “Seni çok bekletmedim değil mi?”

Kısa bir an bakışları gözlerimde takılı kaldı. Sanki her şeyi gözlerimden okuyabiliyordu. “Bir önemi yok.”

Biz birbirimize dalıp gittiğimizde İrem araya girerek Alparslan'a elini uzattı. “Ay bizi kimse tanıştırmayacak galiba. Ben İrem.”2

Alparslan o an İrem'e daha dikkatli baktı. Kaşları havada elini uzattı. “Ben de Alparslan.”

“Biliyorum,” dedi İrem heyecanla. “Yakından daha yakışıklısın.”

Alparslan'ın bakışları anlık beni buldu. Benim bakışlarım da İrem'i... Ona uyarır gözlerle bakıyordum ama pek umurunda değildi.

“Teşekkür ederim. Sen de güzel görünüyorsun.”

Yanımda neredeyse flörtleşmeye başlayan ikili ellerini ayırdığında İrem utangaç bir şekilde gözlüğünü düzeltti. “Erkek kardeşin olmaması üzücü.”

Şaşkınlıkla İrem'e bakarken Alparslan küçük bir kahkaha attı. “Beni iyi tanıyor gibisin, bu garip.”

İrem aldırmaz bir şekilde omuz silkti. “İşim bu; bilgi toplamak.”2

“İrem!” dedim en sonunda. “Alparslan'ı bu kadar aydınlatman yeter sanırım.” Bakışlarımı Alparslan'a çevirdim. “Gitsek iyi olacak.”

Alparslan başıyla onaylayarak tekrar İrem'e döndü. İlgisini çekmiş olmalıydı. “Tanıştığıma memnun oldum İrem.”

Gözlerinde parıltılarla “Bende,” dedi İrem. Hemen sonra bir adımda Alparslan'a sokularak beni işaret etti. “Asla vazgeçme.”

Alparslan'ın alttan bakışları benim üzerimde hafifçe başını salladı. “Öyle bir niyetim yok.”

Gözlerimi devirerek arkamı döndüm. Daha fazla onlara katlanamayacaktım. Arabaların olduğu kısma geldiğimde Alparslan ve Serkan aynı anda önlerinde durdukları arabaların kapılarını açtığında kaşlarım havada bakakaldım. Aslında planım Alparslan'la gitmekti. Yani sonuçta beni almaya gelmişti fakat Serkan benimle aynı düşüncede değil gibi görünüyordu.

“Alparslan'la gideceğim Serkan. Siz takipte kalın.”

Serkan bu duruma alışık olmadığı gibi bozulsa da umursamadan Alparslan'ın arabasına bindim. Kapımı kapatarak kendi koltuğuna geçtiğinde bana doğru döndü. “Yalnız gitmemiz daha iyi olurdu.”

Arkada hazır bekleyen iki arabaya aynadan baktım. Alparslan'ın neden bunu istediğini biliyordum. Ailesinin yanına gidiyorduk ve dikkat çekmemi istemiyordu ama benim gerçeğim buydu. “Bu aralar işleri sıkı tutmam gerekiyor. Eminim ki Yavuz en ufak bir açığımı kollamak için hazır bekliyordur.”

Bana hak vermiş olacak ki sıkıntılı bir soluk vererek arabayı çalıştırdı. Yola çıktığımızda ikimizde sessizdik. Bir süre sonra konu açmak ister gibi mırıldandı. “İrem'in beni araştırmasını sen mi istedin?”

Anlık bakışlarım onu bulduğunda tekrar yola odaklandım. “Öyle.”

Başını bana çevirdi. “Hakkımda kayda değer bir şey bulabildi mi?”

Dudağımdaki kıvrımlarla Alparslan'a döndüm. “Senin de bildiğin şeyler işte.”

Kıvrılan dudaklarıyla yeniden yola odaklandı. Tek kaşı havada hızını biraz daha arttırdı. “Benimle ilgili bilgilere nasıl ulaştı merak ettim.”

“Bu zor değil,” dedim umursamazca. “Para ve bu işlerden anlayan birileri yeterli. O da bu işi iyi yapıyor.”

“Anladım,” dedi mırıldanır gibi. Yine sessizliğe gömüldük.

Yaklaştığımızı hissettiğimde giderek gerilmeye başladığımı fark ettim. İçimde hâlâ geri dönmem için tepinen kızı durdurmaya çalışıyordum. Nezih bir mahallede Alparslan giderek yavaşlarken lüks olduğu belli iki katlı ve bahçeli evleri incelemeye başladım. Dayısı uçak mühendisi demişti İrem. Yengesi de pilottu. Bulunduğumuz ortam bu yüzden beni şaşırtmamıştı fakat Alparslan'ın tüm bu zenginlik içinde neden o eski olduğu her halinden belli olan apartman dairesinde kaldığını anlayamıyordum. Pekâlâ istese iyi bir rezidansta da kalabilirdi. Altındaki araba bile bunun en büyük şahidiydi. Yine de bu hali onu fazlasıyla mütevazi gösteriyordu. Arabasını saymazsak.

Düşüncelere dalmış etrafı incelerken duran araba kendime gelmemi sağladı. Başımı Alparslan'a çevirdiğimde beni izliyordu. “Dalgınsın.”

Zoraki bir gülümsemeyle “Biraz gerginim,” diyebildim.

Bacaklarımın üzerinde duran elimi kavradı. “Ben yanındayım.”

Gözlerim anlık da olsa kapanırken sitemli sesim kendimeydi. “Benim gelmem fazla manasız ve...”

Devam edemeden yanağıma konan öpücükle susmak zorunda kalırken gözlerimi araladım. Yüzünde koca bir tebessümle bana bakıyordu. “Kız arkadaşım olmak çok mu korkutucu?”

Bıkkın bir soluk vererek başımı koltuğa yasladım. “Sorunun bu olmadığını biliyorsun.”

Elimi avuçları arasına aldığında usul usul okşamaya başladı. “Bak... Bugün bizim için bir deneme olsun. Belki de sandığından daha kolaydır her şey.”

Yana çevirdiğim başımla onu izlerken masum bakışlarına kıyamıyordum. Gerçekten çok istekli duruyordu. İşin kötü tarafı bunu ben de istiyordum. Verdiğim savaştan bunalmıştım ve Alparslan garip bir şekilde bana huzur veriyordu. İkimiz arasında bir gelecek göremesem de denemekten ne çıkardı ki? Sonuç ne olursa olsun İrem'in de dediği gibi arada kalbimin sesini dinleyerek güzel bir gün geçirebilirdim. Tam olarak olmasa da normal bir insan gibi davranabilir, sıradan hayat yaşayan insanların arasında kendi karanlığımı az da olsa unutabilirdim. Sonuçta şu an yaşadığım anın bir ciddiyeti yoktu. Sadece ailesi için önemli bir günde onlara eşlik edecektim. En fazla ne olabilirdi ki?

“İnelim o zaman.” Yüzündeki tebessümle arabadan indik. Alparslan yanıma geldiğinde elimi kavradı. Adamlarım ve en önemlisi de bana doğru gelirken duraksamak zorunda kalan Serkan ufak bir şaşkınlığa düştüğünde Alparslan'a döndüm. “Abartmasak mı?”

Parmaklarımızı sıkıca kenetlediğinde Serkan'a bakıyor olsa da sözleri banaydı. “Kız arkadaşım olsaydın kesinlikle elini bırakmazdım.”

Alt dudağımı ısırarak evin bahçe kapısına doğru onun yanında yürümeye başladım. Kapıya geldiğimizde Alparslan duraksayarak bana doğru döndü. Arkamızdaki adamlara kısa bir bakış attığında kaşları çatıktı. “Onlar girmese daha iyi.”

“Alparslan...” dedim ama devam etmeme izin vermedi. “İçerisi güvenli Efruz, bana güven.”

Ona garip bir şekilde güveniyordum. Bu yüzden Serkan'a “Burada kalın ve çok göze batmayın,” dedim.

Serkan tabii ki bu duruma karşı çıktı. “Efendim, içeride ne var bilmiyoruz.”

“Ne olabilir Serkan?” dedi Alparslan öfkeyle. İki adamın gerilmesini kaldıramayacağım için tekrar ettim. “Sözümü dinle, burada bekleyin.”

Serkan mecburen başını eğdiğinde içeriye girdik. Evin giriş kapısında bizi karşılayan çalışan bahçeye yönlendirdi. Alparslan bir an olsun elimi bırakmadan beni peşinden sürüklerken bahçeye çıktık. Beklemediğim kalabalık beni duraksatırken bu durumdan hem memnun hem de değildim.

“Ben yanındayım.”

İçimdeki tedirginliği fark etmiş gibi fısıldayan adama kısa bir bakış attım. Oldukça ciddi bir tavırla etrafı kesiyordu. Aslında ondaki kendinden emin tavır bende olmalıydı. Koskoca Efruz Kandemir'dim ben. Şimdi bu şekilde çekimserlik bana yakışmıyordu. Kendimi toparlamaya karar verdiğimde dik bir konum aldım. Hareketlenmemle Alparslan'da bana ayak uydururken birlikte masaların bulunduğu alana doğru ilerlemeye başladık.

“Abi!”

Genç bir kızın koşarak attığı çığlık bahçede yankılanırken Alparslan'ın boynuna atlamasıyla küçük bir şaşkınlık yaşadığımı itiraf etmeliyim.

“Çiçeğim...” Aynı sevgi seliyle karşılık veren Alparslan küçük kızı şakağından öptü. “Ne güzel olmuşsun böyle.”

Etrafında bir tur dönen kız eteğini savurarak ışıltılı gözlerini yanımdaki adama dikti. “Teşekkür ederim.” Küçük Hanımın dikkatini yeni çekmiş olacağım ki ilgiyle beni süzüp “Kız arkadaşın mı?” diye sordu.

Kaşlarım havada merakla onları izlerken Alparslan bana kısa bir bakış attı. “Evet, adı Efruz.”

Kız eteğinde gezen elini bana doğru uzatarak yüzüne çekimser bir gülümseme kondurdu. “Ben de Selen.” Alparslan bu açıklamayı yeterli bulmamış olacak ki küçük kızın burnuna vurdu. Ya ortaokul ya da lise öğrencisi olmalıydı.

“Selen, dayımın en küçük kızı.”

Elini boşta bırakmayarak hafifçe sıktım. “Memnun oldum Selen.”

“Annemler nerede?” diyen Alparslan'la Selen ilerideki bir masayı gösterdi. “Orada oturuyorlar.”

Alparslan, Selen’i kolunun altına aldığında elimi yeniden tutarak yürümeye başladı. “Hadi yanlarına gidelim.”

Bizi ilk fark eden tabii ki İnci Hanım oldu. Sarı saçları özenle yapılmış, bu sefer toplamak yerine serbest bırakmıştı. Orta yaşın üzerinde kadınların saçlarını kısaltarak toplamasına alışık olsam da o göğsüne kadar uzanan saçlarının sadece sağ tarafına küçük bir toka takmıştı. Bizi görür görmez yüzündeki koca gülümsemeyle ayağa kalktı. Hemen yanında oturan Cihangir Bey, karısının hareketlenmesi ile başını kaldırdığında ne yazık ki onun kadar güzel bir bakışa sahip değildi. Üzerimizde gezen bakışları ellerimize düştüğünde yüzündeki ifada daha da belirsizleşti ancak gözleri hoşnutsuzluğunu belli edecek kadar soğuktu.1

“Hoş geldiniz çocuklar. Tam zamanında geldiniz.” İnci Hanım oğluna sıkıca sarıldığında Selen ortadan kaybolmuştu bile. Hemen ardından bana sarılan kadınla küçük bir şok yaşadım. Benim için fazla samimi bir kadındı. Zor da olsa ona karşılık verebildiğimde geri çekilerek üzerime baktı. “Ne güzel olmuşsun Efruz.”

Aldığım tatlı iltifat karşısında yüzümde koca bir tebessümle içimden geçenleri dile getirdim. “Sizin güzelliğiniz tartışmaya kapalı sanırım.”2

Küçük bir kahkaha atan kadın koluma dokunarak usulca sıvazlarken parıltılı bakışlarını gözlerime dikti. “Bunu sevdim.” Oturmamız için sandalyeleri işaret etti. “Hadi oturun sizde.”

Cihangir Bey’e küçük bir baş selamı vererek yerime geçtim. Alparslan, babasının omuzlarına ellerini koyarak ona doğru eğildi. “Hoş bulduk baba.”

Cihangir Bey’den yine ses çıkmazken Alparslan hemen yanıma oturdu. Belli ki gelişim onu memnun etmemişti. Açıkçası bu durum beklediğim bir şeydi. İnci Hanım kısa bir an kolundaki saate baktığında dudakları büzüldü.

“Bizimkiler gelemedi daha.”

Cihangir Bey pek de umursar gibi görünmese de karısını karşılıksız bırakmadı. “Gelirler şimdi.”

Kimden bahsettiklerini bilemesem de bir tahminim vardı. “Ablan mı geliyor?”

Sorduğum soruya Alparslan cevap veremeden İnci Hanım yanıtladı. “Ah keşke kızım ama onlar görevdeler.”

Ne görevi olduğunu az çok anlamıştım. “Kızınız askerdi değil mi?”

İnci Hanım gözlerinde beliren gurur ifadesiyle başını salladı. “Kızım da damadım da asker canım. Bir de küçük torunumuz var, babaannesi bakıyor şimdi. Allah'ım onları evlatlarına bağışlasın. Sağ salim evlerine dönmeyi nasip etsin.”

“Âmin,” dedim mırıldanır gibi fakat o an Cihangir Bey’le göz göze geldik. Karısına hitaben konuşuyordu ama sert bakışları üzerimdeydi. “Gelecekler. Dağdaki iki, üç iti temizlemek onlara zor gelmez.” Lafın ne zaman bana çarpacağını merakla beklerken eksikliğini göstermedi. “Zor olanı içimizdeki hainleri temizlemek.”2

Masada soğuk rüzgarlar esmeye başladığında buz gibi ela gözlerle kısa bir bakışma yaşadık. Soğuk bir gülümsemeyle dudaklarım aralandığında “Haklısınız Cihangir Bey,” dedim. “Kimin dost kimin düşman olduğunu anlamak zor.”1

Masada giderek artan gerilimi neyse ki İnci Hanım’ın “Geldiler,” diyerek heyecanla ayaklanması yok etti. Onun baktığı yöne başımı çevirdiğimde bize doğru gelen aileyi fark ettim. Biraz önce bizim için ayaklanamayan Cihangir Bey bu sefer lütfederek ayağa kalktı. Karşısındaki adamla selamlaşırken İnci Hanım’da yaşıtı olan kadınla sarıldı. Çocukları olduğunu düşündüğüm iki kızdan büyük olanına sarılmak için ayağa kalkan Alparslan, bu yetmiyor gibi kızın yanağına küçük bir öpücük bıraktı.

“Kurt güzeli.”

Kız aldığı iltifattan oldukça memnun başını yana yatırarak Alparslan'a sıcak bir tebessüm sundu. “Özlettin kendini.”

Asık suratımla ikiliyi izlerken hemen yanındaki kız aralarına girerek Alparslan'ın kollarına atladı. “Abilerin en yakışıklısı!”

Hiç yoktan üçte ikisi abi diyordu ama asıl korkmam gereken hangi taraf emin olamıyordum.

“Kurtların en tatlısı.” Yine benzer bir iltifatın kurt kısmındaki marifetini çözmeye çalışırken bu sefer de erkek olan Alparslan'a elini uzattı. “Kardeşim.”

Esmer, boylu poslu ve hatta oldukça yakışıklı görünen adama Alparslan da aynı samimiyetle karşılık verdi. “Kardeşim.”

Alparslan bir an benden tarafa döndüğünde onun için ayağa kalktım. Elini belime koyduğunda gelenleri sırasıyla tanıtmaya başladı. “Kuzenlerim; Ayla, Alya ve Onur.” Hafifçe başımı eğdiğimde beni işaret etti. “Efruz...” Yanına ekleyecek bir şey mi arıyordu bilemem ama gözleri beni bulduğunda dudağında çarpık bir tebessüm oluştu. “Kız arkadaşım.”

Tek kaşım havada kendinden emin duran adamı ilgiyle izlerken arkamdan gelen adamın sesi dikkatimi çekti. “Kapıda duran itler kimin haberiniz var mı?”1

Sandalyeye kurulan adam bir cevap beklerken İnci Hanım merakla araya girdi. “Kapıda köpek mi var?”4

Arya Hanım da İnci Hanım’ın yanına oturdu. “Ay sen bakma ona. Kapıda duran korumalardan bahsediyor. Gelir gelmez onlarla dalaştı.”

İtlerin kime ait olduğunu anlayarak sessizce yerime otururken İnci Hanım bu sefer de şaşkındı. “Kapıda koruma mı var?” Etrafına kısa bir an bakınarak misafirleri süzdü. “Kimi koruyacaklar ki burada?” dediğinde suratım biraz daha düştü. Bir de üzerine Cihangir Bey’in soğuk bakışları yeniden beni bulduğunda ufaktan boğazımı temizledim.

“Beni koruyorlar.”

Dudaklarımdan sert bir ifadeyle çıkan sesle sonunda karşıma oturan adamın dikkatini çekebilmiştim. Gözleri kısıldığında bakışları üzerimde gezindi, ölçüp tartmakla meşguldü. Çıkaramamış olacak ki dudağının bir kenarı yukarı kalktı. Bir gözünü kırptığında “Kimsin kızım sen?” diye sordu.

Masada koca bir sessizlik oluştuğunda yutkunma ihtiyacı hissettim. Her zaman soyadımı gururla söylerken bugün fazla zor geliyordu. “Efruz Kandemir.”

Karşımdaki adamın da Cihangir Bey’den bir farkı yoktu ki bakışları hemen onu buldu. Cihangir Bey başını masadan kaldırmadığında Alparslan'a baktı. Alparslan masadaki elimi kavrarken karşısındaki adama tarafını gösteriyordu sanki. Sessizlik büyüyüp gittiği sırada İnci Hanım durumu kavrayabilmiş değildi.

“Kızım, seni neden koruyorlar ki? Tehlikeli bir durum mu var?”

Sessiz bir soluk verdiğimde yüzümdeki maskemi indirmeden yapay bir tebessüm sundum. “İşlerden dolayı aldığım tehditler sebebiyle tedbir amaçlı benimleler İnci Hanım.”

Başka nasıl anlatabilirdim ki? Tedirgin bakışları bir anda şefkate dönüşen kadın yüzüne sevgi dolu bir ifade kondurdu. “Ah kızım, büyük başın derdi de büyük olur işte. Gencecik yaşında koca koca şirketleri yönetmek kolay mı?” Onun masum düşüncelerine içim erirken yüzümdeki ifadesiz tavrı korumak zorundaydım çünkü gerçekleri bilse beni sevmek yerine arkasına bakmadan kaçardı. “Ama sen hiç dert etme,” dedi teselli eden sesiyle. “Burada sana kimse zarar veremez. Bizimkiler varken kimse yanına yaklaşamaz.”1

Karşımda ellerinden gelse yakama yapışacak gibi duran adamlarla soğuk bir bakışma yaşadığımızda ister istemez dudaklarımda alaylı bir kıvrım oluştu. Şuracıkta vurulsam ölsün diye bir kurşun da onlar sıkacak gibi duruyorlardı ama hiç de yabancısı olduğum bakışlar değildi.

“Kendimi hiç bu kadar güvende hissetmemiştim İnci Hanım.”2

Karşımdaki adamlardan da alaylı bir gülüş geldiğinde benimle, daha doğrusu iç sesimle aynı fikirde oldukları belliydi. Bu sefer dikkatimizi dağıtan şey ortama yayılan müzik oldu. Hemen ardından gelin ve damat adayları ortama giriş yaptığında tüm davetliler alkışlamaya başladı. Onlara ufak alkışlarla eşlik ederken bir adam yine bizim olduğumuz masaya doğru yaklaştığında Cihangir Bey'in omuzlarına ellerini koydu.

“Yüzükleri takma zamanı.”

Kim olduğunu anlamaya çalışırken kulağımda bir fısıltı hissettim. “Dayım.”

Alparslan'ın içimi okur gibi yaptığı açıklamanın ardından Cihangir Bey başını kaldırarak kedine doğru eğilen adama baktı. “Babası sensin Kerem, tak yüzükleri.”

Kerem Bey pek de eniştesi gibi düşünmüyor olacak ki kaşlarını çattı. “Ben onun babasıyım, sen de benim abimsin. Emeğin çok enişte.”1

Cihangir Bey kısa bir an karısına baktığında İnci Hanım’ın onayıyla beraber ayağa kalktı. Karısına elini uzattığında onun da kalkmasına yardım etti. “Yalnız olmaz İnci'm.”2

Cihangir Bey’in yaptığı konuşmanın ardından yüzüklerin takılmasıyla birlikte kurdeleler kesildi. Alkışlar eşliğinde dans müziği başlarken herkes çiftin dansını izlemeye başladı. Bazı çiftler ufak ufak onlara eşlik ederken kulağımın dibindeki nefesle tüylerim ürperdi.

“Dans edelim mi?” Başımı çevirmemle dibime kadar sokulan adamla göz göze geldik. “Beni yine reddetmezsin değil mi?”

Masaya dirseklerimi dayamış, ellerim yukarıda tereddütlü gözlerle bana bakan adama gülmeden edemedim. Yanağımı ellerime yasladığımda iç çektim. “Bugünlük kız arkadaşın olduğuma göre teklifini reddedemem.”

Yüzündeki saklanan tebessüm ortaya çıktığında ayağa kalktı. Beni de kaldırarak elimi sıkıca kavradı. “Sadece bugün olması üzücü,” dedi beraber yürürken. “Bu ağzıma bir parmak bal çalmakla aynı şey.”

Dans edenlerin arasına karıştığımızda narince belimi sardı. Omuzlarına ellerimi yerleştirerek kendimi müziğin ritmine bıraktım. “Küçük bir çocuk gibi sürekli mızmızlanıyorsun.”

Aramızdaki mesafeden hoşlanmamış gibi beni kendime çektiğinde çenemi omzunda duran elime yasladım. Bu yakınlıktan şikayetçi değildim. “Kalbim seni istiyorsa, dudaklarını unutamıyorsam bu benim suçum mu?”

Kulağıma gelen alçak sesiyle kalbim hızlanırken omuzundaki elimle ceketini sıktım. “Bizi çıkılmaz bir yola sürüklüyorsun Alparslan.”

Beni yatıştırmak ister gibi belimdeki eli bulunduğu yerde kıpırdanarak sırtıma çıktı. Usul usul sırtımı okşarken saçlarıma küçük bir öpücük bıraktı. “Biliyorum...” Başını eğdiğinde saçlarımı kokladı. “Ama umurumda bile değil.” Olmadığı çok belliydi ama ben yine de umursuyordum.1

Biten dansın ardından tekrar masalarımıza oturduğumuzda İnci Hanım’ın isteğiyle beni tanıştırmak istediği diğer aile üyelerinin yanına gittik. Alparslan'ın dayısı ve yengesiyle, nişanı yapılan kuzeniyle ve ortanca olan kız kardeşiyle tanıştık. Selen'le zaten tanışmıştık. Alparslan'ın fazla kız kuzeni vardı. Hepsi de güzel görünüyordu ve Alparslan'la olan samimiyetleri fazlaydı. Neyse ki hepsinin tavrı ve davranışı abi kardeş aralığında görünüyordu.

Kızlar bir araya toplandığında beni de aralarına aldılar. Fazlasıyla pozitif ve eğlenceli görünüyorlardı. Genelde sessiz kalarak ara ara onların sohbetine katılıyordum. Bakışlarım arada Alparslan'a kayıyordu. Havuz kenarında kuzeni Onur'la ayakta dikiliyordu. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. Ne konuştuklarını bilemiyordum ama Onur da Alparslan gibi ciddi duruyordu.

Alparslan başını benden tarafa çevirdiğinde bakışlarımız kesişti. Yüzündeki sert ifade bir anda kaybolurken sıcak bir tebessüm sundu. Aynı sıcaklıkla karşılık verdim. Masada duran elime dokunulmasıyla irkilerek başımı çevirirken bütün kızların bakışlarını bende buldum.

“Bir şey mi oldu?”

Aralarında en fırlama görünen Alya dudak büktü. “Alparslan abiyi kesmeyi bırakır mısın? Bizi duymuyorsun.”

Kaşlarım havalandığında biraz da çekingenlikle tüm bedenimi onlara doğru çevirdim. “Neyi kaçırdım?”

Fazlasıyla olgun görünen ve avukat olduğunu öğrendiğim Ayla kardeşinin koluna vurdu. “Kabalık etme Alya.”

“Sorun değil, sizi dinliyorum.”

Selen asık suratıyla kollarını göğsünde bağladı. “Hep birlikte gece kulübüne gitmeyi planlıyorlar ama benim yaşım tutmuyor.”

Onun asık suratını kimse umursamazken nişanlanan ve adının Masal olduğunu öğrendiğim kadın “Sen de gelir misin Efruz?” diye sordu.

Gidip gitmemeye karar vermeden önce mekanı bilmem gerekirdi. “Nereye ve ne zaman?”

Sorularımla Masal'ın küçüğü olan Beren “Yarın,” dedi. Mekanla ilgili açıklama kısmı Ayla'ya kalmıştı. “Aslında mekân konusunda kafamız karışık. Biz buraya yabancıyız,” dedi kendini ve Alya'yı işaret ederek. “Masal'lar da pek gitmiyor.”

Fazlasıyla masum ve samimi görünen kızlarla yüzümde küçük bir tebessüm oluştu. Bacaklarım üzerinde duran çantamı araladığımda hepsinin bakışları bendeydi. Çıkarttığım küçük kartı masaya bırakıp ortaya doğru sürükledim.

“Yarın için size yer ayırtırım.”

Alya ortada duran kartı hızla çektiğinde kısa bir an inceleyip gözlerini kocaman araladı. “Senin gece kulübün mü var?”

Şaşkın sesi karşısında onaylayarak başımı eğdim. “Evet.”

Ayla kardeşinin elinden çektiği kartı merakla incelerken oldukça ciddi duruyordu. Selen'in ise derdi başkaydı. “Ben de gelebilir miyim yani?”

Yüzümde küçük bir tebessüm oluşurken “Maalesef,” dedim. “Yaş sınırlaması her yerde geçerli.” Yeniden suratı düşen kıza pek üzüldüğümü söyleyemeyecektim. Ortam onun için fazla büyüktü. Kızların hepsi yarın için uyum sağlarken yeniden etrafıma bakındım. Alparslan'ı arayan gözlerim aradığını bulamayınca çantamı elime alarak ayaklandım. “Ben bir Alparslan'a bakayım.”

Kızları arkamda bırakarak sohbet eden, yemek yiyen ve yavaş yavaş nişan alanını terk eden misafirler arasında Alparslan'ı bulamayınca eve doğru yürümeye başladım. Tam eve girdiğim sırada Cihangir Bey karşıma çıktı. Öylece olduğum yere çivilendim. Yine soğuk bakışları üzerimdeydi. Sanki bu karşılaşmayı özellikle hazırlamış gibi “Gel benle,” dedi. Bekleme gereği duymadan arkasını dönüp yürümeye başladı.

Ve ben peşinden gittim...

Ruhum olduğu yerdeydi sanki ama bedenim adımlarımla uyum içerisindeydi. Dümdüz koridorda peşine takılmış giderken bir odanın kapısını araladı. Beni beklemeden içeri girdiğinde bir tereddütte kalmadım desem yalan olur. Bir iki adım daha attığımda kapıdan odanın içine baktım. Geniş bir çalışma odasıydı.

İçeri birkaç adım attığımda Cihangir Bey bana doğru dönerek ellerini arkada birleştirdi. “Oğlumdan ne istiyorsun?”

Sorduğu soru karşısında şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. En azından bir girizgâh yapabilirdi. Bu kadar açık sözlü olmasını beklemiyordum. Birkaç saniye boş gözlerle suratına baktım sanırım. Alparslan'dan ne isteyebilirdim ki? Bana vereceği hiçbir şey yoktu. Tek bir şey verebilirdi; sevgi. Onu da kimseden zorla istemezdim.

“Ne demek istediğinizi anlayamadım Cihangir Bey?”

Dudağında alaylı bir kıvrım oluştuğunda küçümseyici bir bakış attı. Beni aşağılayan bakışları barizdi ve bu beni rahatsız etmiyordu. “Senin dünyana ait olmayan bir adamı yanında tuttuğuna göre bir çıkarın olmalı.”1

Sesli bir soluk vererek ufak adımlarla yanından geçtiğim adamın bakışlarına aldırmadan çalışma masasının önünde duran deri koltuğa oturdum. Rahatça arkama yaslanarak bir bacağımı diğerinin üzerine attım. Belli ki konuşma uzun sürecekti. “Benim dünyamı çok iyi biliyor gibisiniz.”

Biraz alaylı bir tonlamayla çıkan sesime aldırmadı. Evin yabancısı olmamasıyla masanın arkasına geçerek oldukça konforlu görünen koltuğa tıpkı benim gibi büyük bir rahatlıkla oturdu. “Sizin ve sizin gibilerin dünyasını çok iyi bilirim,” dedi tükürürcesine. “Oğlumu sana yem etmem.”

Alaylı bir gülüş döküldü dudaklarımdan. Ne yalan söyleyeyim karşımdaki adamı sevmiştim. Hiç yoktan açık sözlüydü. Kuruyan dudaklarımı ıslattığımda imalı bir bakış attım. “Birazdan oğlumu bırakmak için kaç para istiyorsun diyecek gibisiniz...” Tek kaşımı kaldırarak muzip bir gülüş sundum. “Ama siz paraya ihtiyacım olmadığını da biliyorsunuzdur.”

Gülüşlerime aldırmadan kollarını masaya yaslayarak öne doğru eğildi. Soğuk bakışları tehditkâr bir hâl aldığında sesi buz gibiydi. “Alparslan'ı kullanarak içimize sızmaya çalışıyorsan büyük bir hüsrana uğrayacaksın.” Yüzüne büyük bir gurur yerleştiğinde çenesini kaldırdı. “Onu ben yetiştirdim ne senin gibilere yem olur ne de vatanına ihanet eder.”

Bakışlarım yere düştüğünde birkaç saniye kendime zaman tanıdım. İçimde doğru olup olmadığını bile bilmediğim hislerle mırıldandım. “Belki de sadece seviyorumdur.”

Alaylı gülüşü kulağıma çarptığında ani bir hareketle başımı kaldırdım. Şimdi gülme sırası ondaydı. Yeniden göz göze geldiğimizde iğreti bakışları bu sefer kırıcıydı. “Alparslan, seni hiçbir zaman sevmeyecek.” Küçümseyici bir tavırla devam etti. “Yaptığın pis işleri gördükçe yanında değil, karşında bulacaksın.”

Bakışları gibi dilinin de fazlasıyla zehir olabildiğini gördüğüm adamın daha fazla sözlerine katlanmamak adına ayağa kalktım. Artık gülemiyordum. Beni yaralayacağını az çok tahmin etmiştim ama sevgisizlik her insanda can yakan bir durumdu. Yine de yüzüme kondurduğum sahte tebessümle her zamanki paravanlarıma sığındım. “Ben her daim vergilerini zamanında ödeyen, toplum yararına çalışan, şirketlerinde sayısız insana iş olanağı sağlayan, yapacağı yardımlardan kaçmayan biriyim Cihangir Bey. Belli ki biri beni size fazla kötülemiş.” Kuruyan dudaklarımı ıslattığımda sessiz bir soluk bıraktım. “Ama...” dedim uzatarak. “Diyelim ki her şey dediğiniz gibi.” Parmaklarımı koltuğun başına yaslayıp dudak büktüm. “Oğlunuzu silah zoruyla yanımda tutmadığımdan emin olabilirsiniz.” Bakışlarım sertleştiğinde aynı oranda sesim de soğuk bir hale büründü. “Kimsenin sevgisine muhtaç değilim. Yanımdakine de karşımdakine de gereken değeri veririm.”1

Arkamı döndüğüm gibi odadan çıktım. Gerilen benimle duraksamadan kapıya doğru hızlı adımlar atarken damarlarımda dolaşan kanın hızını hissedebiliyordum. Öfkeli olduğum kadar da canım yanıyordu. Bu lanet olası yerde bir dakika daha durmak istemiyordum. O süt kuzusunu da annesi ve babasıyla bırakmak en doğrusuydu. Babası belki sandıklara kilitlerdi de oğluna leke bulaştırmazdı.3

 

 

🖤🩶

 

 

İnstagram:soylumery

 

 

Görüşmek üzere... 🫶🏻

Bölüm : 10.02.2025 21:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...