15. Bölüm

15. Oyunun Kazananı

Meryem Soylu
soylumery

 

 

 

Merhaba 😇

 

 

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. 🤗

 

 

Keyifli okumalar 🩶🖤

 

Üst katın korkuluklarına yaslanmış aşağıda dans edenleri izlerken bir kolumu göğsüme sarmış diğeri ile elimdeki kadehi tutuyordum. Gözümü alan koca ışık, karanlık ortamı tek tek aydınlatırken dans eden insanların üzerine vuruyordu. Aşağıdan gelen çığlıklar ve kahkahalar işimizde oldukça iyi olduğumuzun göstergesiydi.

Gelecek misafirlerimi beklediğim dakikalar bir türlü geçmezken elimdeki kadehi tepeme dikip bir adım arkamda duran Serkan’a uzattım.

Bir şey söylememe bile gerek kalmadan Serkan kadehimi tazeleyip geri verdiğinde aşağıda bar masasının önünde bana kadeh kaldıran İrem’i gördüm. Sevgili arkadaşım bugün bana uzaktan da olsa eşlik ediyordu. Yanımıza gelecekti ancak biraz zamanı vardı. Küçük bir tebessümle kadehimi kaldırarak gülümserken yeniden dans edenlerin arasına karışmasını izledim. Buraya her gelişinde kafasına göre eğlenirdi. Benimle bunu pek yapması mümkün olmuyordu.

Sıkıntılı bir nefes vererek içkimden bir yudum daha aldım. Alparslan ve kuzenlerinin ne zaman geleceğini merak ediyordum. “Niye hâlâ gelmediler,” dedim mırıldanarak.

Serkan bana doğru bir adım attığında yanımda durdu. Kolundaki saate kısa bir bakış atıp benim gibi aşağıdakileri izlemeye başladı. “Birazdan gelirler efendim.”

Tekrar düşüncelere daldığımda aradan çok geçmeden Serkan elini kulaklığına götürdü. “Mekâna giriş yapıyorlar.”

Başımı usulca sallayarak girişe çevirdim bakışlarımı. Kısa sürenin ardından ilk Alparslan göründü. Hemen arkasından kuzenleri geliyordu. Önlerinde korumalarımdan biri onlara eşlik ediyordu. Mekânın girişindeki kuyruktan benim sayemde kolayca geçip içeri girmişlerdi. Merdivenlere doğru yöneldiklerinde bir kadın Alparslan’ın önüne geçti. Bu hareketi Alparslan’ı durdururken kaşlarımı çatmış onları izliyordum.

Ne konuştuklarını bilemesem de kadın fazlasıyla sırnaşık bir şekilde Alparslan’a bir şey söyledi. Bu da yetmez gibi kollarını Alparslan’ın boynuna doladığında elimdeki bardağı sıkmaya başladım. Alparslan nazik olduğunu düşündüğüm bir tavırla kadının bileklerinden tutarak kendini kurtardı. Ne söyledi bilmiyorum ama önünden çekilen kadınla ilerlemeye devam etti.

Hâlâ aşağıda Alparslan’ın gidişini izleyen kadına bakarken dişlerimi sıktım. “Kadını dışarı atın Serkan, bir daha benim mekanıma girmeyecek!”

Serkan usulca başını eğip yanımdan ayrılırken elimdeki kadehi tepeme diktim. Arkamı dönerek masaya bıraktım. Artık misafirlerimi karşılamam gerekiyordu.

Merdivenlerin başında altında kumaş pantolonu, üzerinde gömleğiyle görünen adama ilgiyle bakarken keskin bakışları çabucak beni buldu. Baştan aşağıya üzerimde gezen bakışlarıyla bana yaklaşırken gözlerimi ondan ayırmadım. Tam önümde durduğunda küçük bir tebessüm sundum.

“Hoş geldin.”

Bir adım daha bana yaklaşarak aramızdaki mesafeyi kapattığında belimi saran eliyle yanağıma küçük bir öpücük bıraktı. “Güzel görünüyorsun.”

Dudağımda küçük bir kıvrım oluşurken aşağıda küçük bir ses yankılandı. Birkaç bağırış daha eklendiğinde asma balkondan aşağıya çevirdik bakışlarımızı. Biraz önce Alparslan’a sarkıntılık eden kadının adamlarım tarafından götürülüşünü izlerken Alparslan tek kaşını kaldırarak bana baktı. “Buna gerek yoktu Efruz.”

Omuz silkerek cevap verme gereği duymadan hemen arkasında duran kuzenlerine gülümsedim. “Mekanıma hoş geldiniz.” Kızlar heyecanla gülümserken oturmaları için locayı işaret ettim. “Oturun hadi”

U şeklindeki locaya oturduklarında oldukça kalabalık olmuştuk. Alya heyecanla mekânda göz gezdirdi. “Burası gerçekten senin mi?”

Usulca başımı sallarken Alpaslan belimden tutarak oturmam için locanın kenarını işaret etti. Tek bir kişinin oturabileceği yer kalmıştı. Buna müsaade etmeyerek onun oturmasını sağladığımda arkasına geçerek kalçamı locanın başına yasladım. Arkasına yaslanan Alparslan’ın omzuna elimi koyarak destek alırken bizi bekleyen garsona işaret verdim.

Garson yanımıza yaklaşarak ellerini önünde birleştirdi. “Ne alırdınız efendim?”

Herkesin bir şeyler söylemesiyle içecekler gelirken ufaktan başlayan sohbetle ortam daha da keyifli bir hâle bürünürken kızlar kıpır kıpırdı. Oturdukları yerden dans ettiklerini görürken birilerinin işaretini bekler gibiydiler.

“Neden aşağı inip dans etmiyorsunuz?” dedim onları harekete geçirmek adına. Masal ve nişanlısı bunu bekler gibi ayaklanırken Alya ve Beren’in bakışları Alparslan’la Onur’un üzerinde geziyordu. Alya daha cesur olacak ki abisine doğru sokuldu.

“Abi, biz de inelim mi?”

Onur pek memnun olmasa da iki kızın masum bakışlarına dayanamamış olcak ki “İyi,” dedi asık suratıyla. “Dikkatli olun. Bir şey olursa hemen yanıma gelin.”

Alya başıyla onaylayıp abisinin yanağına kocaman bir öpücük bıraktığında iki kız da heyecanla ayağa kalkarak Beren’le merdivenlere ilerlemeye başladı. Onların heyecanı yüzümde küçük bir tebessüm sağlarken Elimi tutan Alparslan’la başımı eğdim. Omzumdaki elimi tutarak bana doğru çevirdi başını. “Yanıma gel.”

Locada dört kişi kalmamızla kalçamı yasladığım yerde doğrularak elimi bırakmayan adamın yönlendirmesiyle yanına oturdum. Bakışlarım karşımızda oturan iki kardeşte gezerken içkime uzandım.

“Sen neden dans etmiyorsun Ayla?”

Abisinin kolunun altında arkasına yaslanmış kollarını göğsünde birleştirerek bize bakan kadın omuz silkti. “Pek dansla aram yok.” Usulca başımı salladım. Bu bana garip gelmemişti. Bakışları benden uzaklaşıp arkamdaki noktaya kayarken bir süre orada oyalanıp bana baktı. “Arkandaki adam neden hep yanımızda duruyor?”

Başımı arkaya doğru çevirerek elleri önünde, üzerindeki takım elbise ve sert yüz hatlarıyla ayakta dikilen Serkan’la göz göze geldiğimde gülümseyerek önüme döndüm. “Rahatsız mı oldun?”

İki kardeşte arkamdaki adama ilgiyle baktığı sırada Ayla çekingen bir gülümseme sundu. “Hayır, sadece biraz korkutucu duruyor ve bu kadar korumanın neden olduğunu anlayamıyorum,”

Diğerlerinin fark etmediği, belki de fark etse de sessiz kaldığı şeyi Ayla açıkça dile getirdiğinde onun gibi etrafıma bakındım. İki koruma arkamda iki koruma da ön tarafta duruyordu. Serkan harici diğerleri uzağımızdaydı ancak bu Ayla’nın dikkatinden kaçmamıştı.

Alparslan’la göz göze geldiğimizde dudağının kenarını kıvırdı. Haklı kız der gibi bakıyordu. Bu da yetmez gibi suratını buruşturdu. “Keşke sadece korkutucu dursa.”

Onun yine Serkan’a laf çarpma çabalarını görmezden gelerek başımı arkaya çevirdim. “Serkan!”

Bana doğru yaklaşarak hafif eğildi. “Buyurun efendim.”

Sıkıntılı bir soluk vererek yanımdaki buzdolabını yumuşatmaya çalıştım. “Birazcık gülümsemeyi dene, misafirimizi korkutuyorsun.”

“Peki efendim,” diyerek bir adım geri çekilen adam yüzünde yapay bir gülümseme yerleştirerek Ayla’ya baktığında kısa süre sonra yeniden ifadesiz haline büründü.

Gözlerimi devirerek önüme döndüğümde Alparslan ve Onur’u bile bu durum gülümsetmişti. “Bunun için yapabileceğim pek bir şey yok Ayla,” dedim çaresizce.

Her ne kadar hâlâ etrafımızdaki korumalara anlam veremese de sessiz kalan kadınla ilerden bir ses geldi.

“Efruz!”

Elindeki birayla bana doğru el sallayarak bağıran kadını gördüğümde gözlerimi devirmeden edemedim. Bir daha dikkatsiz yürürse düşmesi kaçınılmazdı. Alparslan’ın dikkatini çekmiş olacak ki “İrem değil mi o?” diye sordu.

“Evet,” dedim mırıldanır gibi. “Aşağıda takılıyordu.”

İrem yanımıza geldiğinde oldukça sarhoş görünüyordu. Birleşmeyen dudaklarıyla Alparslan’a elini uzattı. “Enişteee! Gelmişsin.”

Alparslan aldığı coşkulu karşılamayla sırıtarak elini tuttu. “Yine bulunduğun yerin tadını çıkarıyorsun.”

İrem bundan memnun bir adım geriye gitti. “Ayıp ettin, benden kaçmaz.” Alparslan usul usul başını sallarken İrem yanaklarını şişirip serbest bıraktı. “Bir de yakışıklı birini bulabilseydim.”

Alparslan onun haline gülerken elindeki birayı masaya bırakan kadın sendelerdi. Tutabilirmiş gibi elimi uzattığımda kaşlarını çatarak zorlukla kendini toparladı. “Neden bu mekâna damsız girilmiyor söyler misin Efruz? Bu yasak değil mi? Bu şekilde nasıl kendime yakışıklı bir erkek bulabilirim?”

Bıkkın bir soluk verdim. “Yine çok içtin değil mi?”

Dudakları büzüldüğünde eli alnına gitti. “Galiba öyle oldu.” Parmağını havaya kaldırdığında kızmaya devam etti. “Başıma diktiğin adam yüzünden kimse bana yaklaşamıyor. Beni tek başıma bırakıyorsun.”

İkinci defa gözlerimi devireceğim sırada bir adım geriye attı. Halbuki tek istediğim onu korumaktı ki o da bunu çok iyi biliyordu. Yine sendelediği esnada bu sefer dengesini sağlayamadı. Arkaya düşeceği sırada yüzümü buruşturmuş endişeyle bakarken hemen arkasındaki Onur atik bir hareketle ayağa kalkarak İrem’i belinden yakaladı.

İrem ne olduğunu anlayamadan geriye savrulurken kendisini bir anda tutan adama baktı garip garip. Hemen sonra panikle olduğu yerde toparlanmaya çalıştı ama onu da beceremeyerek Onur’un kollarına tutundu.

“Oha! Yakışıklı erkek!”

Onur ifadesiz bir yüzle karşısındaki kızın yüzüne bakarken elimi alnıma götürdüm. Alparslan koca bir kahkaha attı. Ayla bile gülmüştü bu duruma.

Onur dengesini sağlamayı başardığında İrem’i bırakırken İrem karşısındaki adamı bırakmadı. “Sevgili olalım mı?”

Onur hayretle karşısındaki kadına bakarken suratını buruşturarak yerine oturdu. Onun oturuşuyla İrem yanında duran Ayla’yı gördü. Mahcup bir hâle bürünürken ellerini önünde birleştirdi. “Sevgili misiniz? Kusura bakma olur mu?”

Ayla dudağındaki kıvrımlarla başını iki yana salladı. “Onur benim abim ve hayatında biri yok.”

İrem bir anda sırıtmaya başlarken Onur ters bakışlarını kardeşine dikti “Ayla!”

Ayla abisini pek umursamadan omuz silkti. “Tatlı bir kıza benziyor.”

İrem mutlulukla Onur’u iterek önünden geçerken Ayla’nın yanına oturup ellerini tuttu. “En sevdiğim görümcem sensin artık.”

Onur şok içinde kendisine arkasını dönerek oturan kıza bakarken Ayla kahkaha attı. “Buna sevindim ama keşke bir de abime sorsaydık.”

İrem başını arkaya çevirdiğinde Onur’a ters bir bakış attı. “Sordum ya. Cevap vermiyorsa o benim sorunum değil, kabul etmiş sayarım.”

Onur ağzında bir şeyler homurdanırken Alparslan boğazını temizlediğinde ilgiyi üzerine çekti. “Onur’dan habersiz olmana şaşırdım İrem, araştırmaların yetersiz kalmış demek ki?”

Konuşma İrem’in ilgisini çektiğinde gözleri kısıldı. Düşünüyordu belli ki. Ne diyeceğini bende merak ediyordum. Alparslan’ın kuzeni olmasına rağmen Onur ve ailesi hakkında nedense detaylı bir bilgiye sahip değildim.

İrem, “Sizin soyadınız ne?” diye sordu Onur’a hitaben.

Onur dikkatle yanındaki kıza bakarken “Kurt,” dedi.

İrem yeniden düşüncelere daldığında alnını ovmaya başladı. “Off kafamı toplayamıyorum.” Sarhoş haliyle hatırlayamayacağını düşünürken bir anda başını kaldırarak yanındaki adama baktı. “Akın Kurt’un oğlusun sen.” Onur’un tek kaşı havaya kalktığında İrem devam etti. “Ayla ve Alya Kurt,” dedi gülümseyerek. Hemen sonra yanındaki kadına döndü. “Aileniz size bu isimleri koyarken ne düşünüyordu?”

Ayla omuz silktiğinde Onur “Hayırdır?” dedi imalı sesiyle. “Babamı, bizi nereden tanıyorsun?”

İrem kısa bir an bana baktığında hafifçe başımı iki yana salladım. Daha fazla detaya gerek yoktu. İrem yüzündeki sırıtışla başını yana yatırarak yanındaki adamın gözlerine baktı. “Sevgili miyiz artık? Bu konuları sadece sevgilimle konuşabilirim.”

“Çattık,” diyen Onur ters bakışlarını yanındaki kıza diktiğinde varlığını unutturan Serkan bana doğru eğildi.

“Efendim, davetsiz misafirlerimiz var.”

Bir anda bedenimdeki bütün tüyler dikilirken başımı arkaya doğru çevirdim. “Kim?”

Serkan ifadesiz suratıyla “Polis,” dediğinde kaşlarımı çattım. Tam da zamanıydı. “Giriş yapıyorlar.”

Suratım buruştuğunda başımı yana çevirdim. “Nereden çıkmış?”

Serkan her zaman hazırlıklıydı. “Şikâyet yapılmış olmalı.”

Aklıma ilk gelen kişiyle suratım biraz daha asıldı. Yavuz yine benimle uğraşıyor olmalıydı. Bu küçük oyunları bitmeyecekti. “Bir bu eksikti, git ilgilen. Karşı çıkmayın, tatsızlık istemiyorum.”

“Emredersiniz efendim,” diyerek yanımdan ayrılan adamla Alparslan’la göz göze geldik.

“Bir durum mu var?”

Masadaki herkesin gözleri benim üzerimdeyken gülümsedim. “Polis arkadaşlar bizi ziyarete gelmiş. Bir bakıp çıkacaklar.” Israrlı bakışlarını üzerimden çekmediğinde yanaklarımı şişirip serbest bıraktım. “Arada bizi kontrole gelirler. Endişe edilecek bir durum yok, rutin aramalarını yapıyorlar.”

Her ne kadar böyle demiş olsam da önden bir gürültü duyuldu. Hemen ardından bir ses yankılandı. “Kapatın şu müziği!”

Alaycı bir kıvrım dudaklarıma yerleşirken hemen ardından birkaç çığlık sesi geldi. Müzik kapandığında aynı polis yeniden konuştu. “Kimse bir yere kaybolmasın, kimlik kontrolü yapacağız.”

Aradan geçen dakikalarla üst kata çıkan polisleri ve hemen peşlerinden gelen Serkan’ı gördüğümde istifimi bozmadım. Sivil polis yanımıza gelerek önümüzde durduğunda bakışlarının üzerimde geziyordu. “Efruz Kandemir!”

Benden önce Serkan öne geçerek yanımdaki adamın karşısına dikildi. “Ne vardı?”

Polis memuru kısa bir an sessiz kalsa da sesi alaylıydı. “Sen misin Efruz Kandemir?”

İster istemez onun bu tavrına gülümserken kendimi hızlıca toparlayıp ayağa kalktım. “Benim. Mekanımıza tefriş etmenizi neye borçluyuz?”

Adamın başını yana eğerek bana bakmasıyla Serkan kenara çekildi. “Ben narkotik şubeden Başkomiser Görkem Yalçın. Mekanınızda uyuşturucu satışı olduğuna dair ihbar aldık.” Elinde tuttuğu telsizle etrafı gösterdi. “Arama yapacağız.”

Belimde hissettiğim elle başımı yana çevirirken Alparslan’la göz göze geldik. Benden aldığı bakışlarını karşısındaki adama dikti. “Asılsız bir ihbar gibi görünüyor başkomiserim. Sizi buraya kadar yormuşlar.”

Alparslan’ın konuşması ilgimi fazlasıyla çekerken gülümsemeden edemedim. Söyledikleri doğruydu ancak daha da önemlisi onun benim yanımda olmasıydı. Alparslan her benim yanımda olduğunda ben kendimi bir o kadar güçlü hissediyordum. Onun koşulsuz şartsız benimle olmak istemesi, bana güvenmesi hem korkutucu hem de güven vericiydi.

Karşımızdaki adamın bakışları kısa bir süre Alparslan’ın belimdeki elinde gezdi. Sanırım Alparslan’la ilgili kimlik oluşturmaya çalışıyordu. “Bunu arama bitince göreceğiz.”

Hazırlıklı olmamla karşı çıkmak istemedim. İstedikleri gibi kontrol edebilirlerdi. “Adamlara söyle memur arkadaşlara yardımcı olsunlar Serkan.”

Serkan çabucak beni onaylarken başkomiser arkasındaki polislere işaret verdi. “Kimlik taraması yapın. Herkesin üstünü arayın.” Bu da yetmedi. “Buradakileri de arayın.”

İşte bu hiç hoşuma gitmemişti. Benim mekanımda beni ve misafirlerimi aramak önce bana saygısızlıktı. Bu benim gücümü küçümsemekti. Sabırla işlerine engel olmamak adına beklerken üzerime gelmemeleri gerekirdi. Etrafa dağılan polisler kimlik kontrolü yaparken bana doğru gelen kadın sivil polisle Serkan önüme geçti. “Efruz Hanım’ı arayamazsınız.”

Kadın polis başını Görkem Başkomisere çevirerek ikinci onayı beklerken “Arayın,” diye tekrarlayan adamla kaşlarımı çattım. “Şansınızı zorlamayın başkomiser.”

Benim sert tavrımla kaşları havalandı. Ellerini beline yerleştirdiğinde bana doğru bir adım daha attı fakat Serkan aramızda duvar gibiydi. “Zorlarsam ne olur?”

Ortam bir anda daha da gerilirken Alparslan karşısındaki kadına baktı. “Ayla!”

Ayla aldığı komutla ayağa kalkarak önümüze geçti. “Arama izninizi görebilir miyim başkomiserim?”

Biraz şaşkınlıkla Ayla’ya baktım. Açıkçası bunu beklemiyordum. “Siz?” diyen adamla araya girecektim ki Ayla elini uzattı. “Ben Ayla Kurt. Efruz Hanım’ın avukatıyım.” Kaşlarım havada hemen yanımdaki kadına bakarken başkomiser elini uzatmak yerine bir adım arkasında duran adamın elindeki dosyayı alıp Ayla’ya uzattı. Ayla kısa bir incelemenin ardından ciddiyetle devam etti. “Görünüşe göre izniniz üst araması için yeterli değil. Tek yapabileceğiniz kimlik kontrolü.” Elindeki dosyayı uzatırken gülümsedi. “Şüphelendiğiniz bir durum olmadığı sürece bu hakka sahip değilsiniz.”

Başkomiser sert bir soluk bırakarak Ayla’nın elindeki dosyayı çekip aldı. “Umarım kimi koruduğunuzun farkındasınızdır küçük hanım.”

Bu kısım benim için can sıkıcı olurken Ayla dudağının kenarını kıvırdı. “Koruduğum kişi sizsiniz başkomiserim. Yanlış müdahalede bulunmanıza engel olmaya çalışıyorum.”

Başkomiser, Ayla’yı baştan aşağıya süzerken aynı durum benim için de geçerliydi. Normalde masada başından beri sessiz sakin duran kadın söz konusu mesleği olduğunda kaplana dönüşmüştü.

“O halde dua edelim de kimsenin üzerinde uyuşturucu çıkmasın.”

Ayla eğreti bir gülümseme ile kollarını göğsünde birleştirdi. “Bu mekandaki müşterilerin üzerinde taşıdıkları herhangi bir şeyden dolayı Efruz Hanım’ı mesul tutamazsınız. Kapıda üst araması yapılmıyor sonuçta.”

“Vay!” dedi İrem uzatarak. Yine zorlukla ayakta duruyordu. “Görümcem çok havalı.”

Onun bu haline ne diyeceğimi bilemezken Görkem Başkomiser fazlasıyla öfkeli hâlde dişlerini sıkarak diğerlerine baktı. “Hızlı olun.”

Dediği gibi hızlı yapılan kimlik taramasının ardından sivil polislerden biri Görkem Başkomiserin yanına geldi. “Kimsede bir sıkıntı yok.”

Dudağımda küçük bir kıvrım oluşurken kısa bir süre bakışları bizim üzerimizde gezip sesli bir soluk verdi. “Burada işimiz bitti, gidiyoruz.”

Arkasını dönen adamla “Görkem Başkomiser,” dedim. Başını çevirip baktığında gülümsedim. “Bir ara tüm ekibi mesai saati dışında bekliyorum. Sizi mekanımda ağırlamayı çok isterim.”

Cevap verme gereği bile duymadan önüne dönüp giden adamı çok da önemsemedim. Her ne kadar şu an bana öfkeli olsa da ben kendisini sevmiştim. İşini kötüye kullanan, mesleğine çıkarlarını bulaştıran insanlar daha çok işime yarıyor olsa da Görkem gibi mesleğini hakkıyla yapmaya çalışanları daha çok severdim. Sayılarının az olması da onları daha bir kıymetli yapıyordu sonuçta.

Müzik yeniden başladığında yerime yeniden otururken telefonumun ışığı yandı. Merakla masadan alarak ekrana baktığımda gelen mesajı okudum. “Sürprizimi beğendin mi ortak?”

Asık suratımla telefonu tekrar masaya bırakırken derin bir nefes aldım. Bu adam ısrarla kaşınmaya devam ediyordu.

***

Güzel başlayıp tatsız biten gecenin ardından her ne kadar müzik başladığı anda mekânın içinde eğlenen insanlar yaşananları bir anda unutsa da Alparslan’ın kuzenleri ayaklanarak erken gitmeyi seçmişti. İlk olarak Masal, nişanlısı ve kardeşleri gitti. Masal’ın nişanlısı, kızları eve bırakacaktı.

Onur da gitmek için ayaklanacağı sırada varlığını unuttuğum ve çoktan sızarak Onur’un omzunda uyuklayan İrem’i omzundan koparmak istedi fakat kendisine biraz daha sırnaşmasıyla bakışları beni buldu.

“Arkadaşını alsan iyi olacak.”

Yanaklarımı şişirerek ayağa kalktığımda benimle ayaklanan kızların yanından geçerek İrem’in yanına oturdum. “İrem, kalk hadi.” Beni umursamadan Onur’un koluna sarıldığında kaşlarımı çattım. “İrem, Onur gidecek, bırak adamı.”

“Of…” dedi İrem mırıldanarak. “Bırak da uyuyayım.”

Başımı kaldırdığımda Serkan’a baktım. “Serkan, İrem’i al eve götür.”

Serkan memnun olmadığı durumla suratı asık bir halde bize yaklaşırken İrem mızırdanmaya başladı. “O korkuluğun bana dokunmasını istemiyorum.”

Serkan onun sözlerini umursamadan İrem’e uzandığında Onur dokunamadan yakaladı. “Dokunma, ben götürürüm.”

Kaşlarım havada Onur’a bakarken hemen ardından Alparslan’a baktım. Başını hafif eğdiğinde Serkan diktim bakışlarım. “Bırak Serkan.” Onur, İrem’i kollarından tuttuğunda “Sana sıkıntı olmasın,” dedim. “Hem evini de bilmiyorsun.” Belli ki kendi götürmeye karar vermişti.

Ayağa kaldırmasıyla belinden tutarak kendine yasladı. “Öğrenirim.”

Tek kaşım havada onlara bakarken ayağa kalktım. “İrem’e en ufak bir zarar gelirse canını sıkarım.”

Alaylı bakışlarını üzerime diktiğinde dudağının kenarını büktü. “Arkadaşına meraklı değilim.”

Yanındaki rol yaptığı her halinden belli olan kadına kısa bir bakış atıp kollarımı göğsümde bağladım. “İyi o zaman.” Arkamı dönerek Ayla ve Alya’ya sarıldığımda Serkan’dan aldığım kartı Ayla’ya uzattım. “Bu sende kalsın Ayla.”

Elimdeki kartı alarak kısa bir an incelediğinde gözlerime baktı. “Bu ne için?”

Yüzümdeki tebessümle kartı işaret ettim. “Beni ne zaman istersen ve ne sebeple olursa olsun arayabilirsin. Neye ihtiyacın olursa...”

Başını iki yana salladığında kartı bana doğru uzattı. “Buna gerek yok Efruz. Senden karşılık beklemiyorum.” Kısa bir an Alparslan’a baktı. “Alparslan bizden bir şey istediğinde bunu hiçbirimiz sorgulamayız. Zaten yarın sabah Ankara’ya dönüyoruz.”

Elini geriye doğru ittim. “O zaman arkadaşın olarak düşün beni.”

Kısa bir an kararsız kalsa da çantasına koydu. “Teşekkür ederim.”

Birlikte merdivenlere yöneldiklerinde İrem başını arkaya doğru çevirdi. İlgiyle ona bakarken göz kırparak dudağının kenarını kıvırmasıyla başımı iki yana salladım. Ters bakışlarımı üzerine diktiğimde önüne dönerek hemen yanındaki adama tutunarak ilerlemeye devam etti.

Alparslan’da İrem’i görmüş olacak ki “Göz mü kırptı o?” diye sordu.

“Hıhı,” dedim geçiştirir gibi fakat bana doğru eğilerek yüzüme bakmaya çalıştı.

“Kuzenim kandırılıyor mu?”

Omuz silkerek içkime uzanıp yanımdaki adama döndüm. “Kuzenin de kanmaya hazır gibi. Bıraksaydı Serkan hallederdi.”

Saçlarımı usulca kulağımın arkasına sıkıştırırken gözlerimin içine bakıyordu. “Onur’un kanması çok zor.”

İçkimden küçük bir yudum alıp alttan bakışlarımı karşımdaki adama diktim. “Senin gibiyse İrem’in zorlanacağını sanmam.”

Dudağında küçük bir kıvrım oluşurken bana biraz daha yaklaştı. Elimdeki kadehi alıp masaya bıraktı. Çenemi kavradığında yanağıma doğru yaklaşarak küçük bir öpücük bıraktı. İçimin ona doğru çekildiğini hissederken dudaklarını kulağıma yaklaştırdı.

“Ben kanmıyorum ki Efruz. Bu oyunun Onur’u ben değilim.” Kendini geriye çeken adamın gözlerine bakıyordum. Kurnaz parıltılar göz bebeklerinde bir bir yanıp sönerken dudaklarında aynı kıvrımlar vardı. “Korkmadın değil mi?” dedi kaşlarını kaldırarak.

Bu sefer de ben sokuldum ona. Dudaklarına telaşsız, yakıcı bir öpücük bıraktığımda yutkunan adamdan çekmedim kendimi. Gözleriyle dudakları arasında gezen bakışlarımla “En fazla ne yapabilirsin ki Alparslan?” diye sordum. “Kalbimi parçalamaktan başka ne yapabilirsin?” Kendimi biraz daha geri çekerek gözlerine baktım. “Bu ihtimali düşünmedim mi sanıyorsun?”

Bir anda yüzü düz bir ifadeye kavuştu. Düşünceli bakışları üzerimde geziyordu. Gafil avlanmıştı yine. Avcı olduğunu sanıyordu fakat avlarımdan habersizdi.

“Bu ihtimali düşünerek mi benimle birliktesin yani?”

Dudağımın kenarında küçük bir kıvrım oluştu. Elimin tersiyle kirli sakallarını okşadım. “Büyük insanlar büyük oynarlar, bende büyük oynuyorum. En iyi hamleni yap Alparslan; beni kendine aşık et.” Dudaklarımı ıslatarak derin bir çektim. “Sen benim kalbimi parçaladığında ben seninkini çoktan söküp almış olacağım.”

Yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. “Bu oyunun kazananı olmayacak,” dedi mırıldanır gibi. Kendi kendine konuşuyordu sanki. Sessiz kaldım çünkü bende aynı şeyi düşünüyordum. Bu oyunu kimse kazanamayacaktı…

 

 

🖤🩶

 

 

Görüşmek üzere... 🥰

 

 

İnstagram:soylumery

Bölüm : 21.02.2025 21:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...