17. Bölüm

17. Ölmemeye Çalış

Meryem Soylu
soylumery

 

 

 

Merhaba 🫶🏻

 

 

 

Gecikme için üzgünüm.

 

 

 

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.

 

 

 

Keyifli okumalar 🖤🩶

Efruz Kandemir…

Gözlerimi araladığımda ilk defa hissetmediğim duygular içinde kıvranıyordum. Uzun zamandır bir adamla aynı yatağı paylaşmamıştım. Beni bir kolunun üzerine yatırmış, diğer koluyla da sıkıca belimi sarmıştı. Yanağım göğsünün üzerinde hiç uyumadığım kadar huzurlu uyumuştum. Bu his başkaydı fakat aynı zamanda da bu his korkutucuydu. Bu kadar huzur bana fazlaydı.

Başımı kaldırarak kendimi hafifçe yukarı çektim. Bir kolumun üzerinde durarak hâlâ mışıl mışıl uyuyan adama baktım. Fazla yakışıklıydı. Yüzü gevşemiş, huzurla uyuyordu. Bir an onunla bu şekilde evli olduğumuzu hayal etmekten alamadım kendimi. Sabah ondan önce kalkıp saçlarını okşadığımı hayal ettim, belki yanağından öperdim. Sonra gözlerini aralardı. İkimizin yüzünde de koca bir gülümseme oluşurdu. Beni kendine çekip öperdi. Birlikte inerdik kahvaltıya.

Elim kontrolünü kaybetmiş saçlarına doğru uzanırken kendime gelmemle duraksadım. Nasıl hayaller kuruyordum öyle? Gerçek olması mümkün olmayan hayaller… Bizim bir geleceğimiz yoktu. Alparslan ne benim kocam olabilirdi ne de ben bu kirli dünyadan ayrılabilirdim.

Usulca kendimi geriye çektim. Yine olmayacak hayallere dalmıştım. Kolları arasından sessizce çıkarak ayağa kalktım. Sabahlığımı bıraktığım yerden alıp kimseye görünmeden üst kata çıkmam gerekiyordu. Alparslan’ın odasında geçirdiğim süreler giderek artıyordu ve bu göze batmamalıydı.

Odadan çıktığımda çıplak ayaklarla merdivenlere ilerlerken bir anda Şule’nin karşıma çıkmasıyla duraksadım. O da beni beklemiyor olacak ki irkilirken az daha elinde tuttuklarını düşürüyordu. “Efendim.”

Bir bana bir de geldiğim koridora ulaşan bakışlarıyla gözleri biraz daha şaşkınlıkla açıldı. O da haklıydı, bu aralar yapmayacağım çok fazla şey yapıyordum. Bir erkeğe evimde oda vermek bile benim için başlı başına olaydı.

“Şule!”

Tek kaşımı kaldırarak karşımdaki kadına bakarken yüzündeki şaşkın ifadeyi hemen sildi. Fakat sonra aklına başka bir şey gelmiş olacak ki endişeyle bana doğru bir adım daha attı. “Efendim… Yaşıyor değil mi?”

Gözlerimi devirerek kollarımı göğsümde birleştirdim. “Daha önce odasındayken onu öldürdüm mü?” Başını olumsuzca iki yana salladığında “Demek ki hâlâ hayatta,” dedim.

Bakışlarını yukarı kaldırarak “Çok şükür,” dediğinde kaşlarımı çattım. “Sana ne oluyor Şule?”

Elinde tuttuğu kumaş parçalarına daha sıkı sarıldı. “O diğerleri gibi değil Efruz Hanım, ona bunu yapmayın. Size değer veriyor.”

Bakışlarım yumuşamasın diye çabalarken yüzümü düz bir ifadede tuttum. “Odama çıkıp duş alacağım. Kahvaltı o zamana kadar hazır olsun.”

Başını salladı çabucak. “Tabii efendim.”

Yanından geçip gideceğim sırada iki adım atmıştım ki duraksadım. “Bu aramızda Şule.”

Dudaklarına hızlı bir fermuar çekti. “Kimsenin haberi olmayacak efendim.”

Memnuniyetle başımı eğdiğimde beni bu kadar hızlı anlayan kadından memnundum. Odama çıktım. Kendimi banyoya attığımda kısa bir duşun ardından hemen hazırlanmaya başladım. Bugün benim için yoğun bir gün olacaktı ve her şeye hazır olmalıydım. Üzerime bordo bir elbise geçirip saçlarımı özenle yaptım çünkü artık dikkatini çekmek istediğim biri vardı. Gerçi ben her zaman özenliydim. İri dalgalı saçlarımı açık bıraktığımda yine koyu bir makyaj yaptım. En son takılarımı da takarak aşağı indim. Bahçeye yöneldiğimde etrafıma bakınsam da Alparslan’ı göremedim. Belli ki hâlâ uyuyordu süt kuzusu. Uyku düşkünüydü kesinlikle.

Dudağımdaki kıvrımlarla ilerlerken Gece beni görmüş olacak ki koşarak bana gelmeye başladı. Tam önümde durduğunda yere çökerek ona sarıldım. “Oğlum… Özledin mi anneyi?” Yüzümü yalamak için verdiği çabayı karşılıksız bırakırken makyajım varken bunu yapsın istemiyordum. Tüylerini ilgiyle severek başına küçük bir öpücük bıraktım. “Çok seviyorum seni Gece.”

“Efruz Hanım kahvaltı hazır.”

Şule’nin sesiyle başımı çevirip masaya baktım. Olduğum yerde ayaklanarak Gece’ye işaret verdim. “Hadi kahvaltıda bana eşlik et.”

Kahvaltı masasına kadar bana eşlik eden köpeğimle sandalyemi çekerek oturdum. Gerçekten bugün hava çok güzeldi. Şule kahvemi doldururken Serkan yanıma gelerek sandalyesini çekip oturdu.

“Günaydın Efruz Hanım.”

Başımı hafifçe eğdiğimde Şule ona da kahve verdiğinde sabırla yanımızdan gitmesini beklerdim. Şule işini bitirerek yanımızdan uzaklaşırken kahvemden bir yudum aldım.

“Ne durumdayız Serkan?”

Tabağına kahvaltılıklardan koyarken bakışları beni buldu. “Son kontrolleri yapıyoruz efendim. Sevkiyat için her şey hazır sayılır.”

Memnuniyetle dudaklarım kıvrıldığında “Alparslan’la ilgili konu ne durumda?” diye sordum.

Bu sefer de Serkan’ın dudakları kıvrıldı. “Yem hazır, aynı saatlerde harekete geçireceğiz. Eğer Alparslan masadakileri gördüyse…”

Devam etmesine izin vermeden onayladım. “Gördü. Ondan saklamam dikkatini çekti. Ben odaya girdiğimde masadaki dosyalarla onanmıştı. Baktığından eminim.”

Sesli bir soluk verdiğinde ciddi bir tavra büründü. “Efendim, sizi gerçekten ihbar ederse ne yapacaksınız?”

Bakışlarım dalıp gittiğinde kalbim sıkıştı sanki. Bu ihtimal canımı yakıyordu. Ona zarar vermek istemiyordum, ondan uzak kalmak hiç istemiyordum fakat bu oyundan sağ çıkamazsak ikimiz için de acılı olacaktı.

“Karar vermedim daha.”

Serkan yaşadığım ikilemi anlar gibi öne doğru eğildi. “O herifin masanızı kurcaladığını bildiğiniz halde neden bekliyorsunuz?”

Dudağımın kenarı kıvrılırken tekrar kahvaltıma devam etmeye başladım. “Alparslan zaten benim temiz biri olmadığımı ve yaptığım işleri biliyor.” Ağzımdaki lokmamı çiğnerken bir yandan da düşünüyordum. Yuttuğumda devam ettim. “Ondan sakladığım şeyleri merak etmesi ve bakması çok normal çünkü o aptal bir adam değil. Benim asıl merak ettiğim öğrendiklerinin sonucunda yapacakları. Orada gördüğü bilgiler sıradan bir adamın işine yaramaz ama bilgi sızdırmaya çalışan bir adamın çok işine yarar.” Bakışlarım tehditvari bir hâl aldığında karşımdaki adama da göz dağı vermeyi ihmal etmedim. “Meraktan bakmasında hiçbir sakınca yok ama başkalarıyla paylaşma ihtiyacı hissederse… İşte o zaman…” Elimde silah varmış gibi işaret yaparak Serkan’ı hedef aldım ve ateş ettim. “Puf.” Karşımda rengi atan adamla gülümsedim. “Seni vuracakmışım gibi korkma.” Serkan’a uzanarak koluna vurdum. “Sen bunu asla yapmazdın.” Bakışlarım yumuşarken başımı yana yatırdım. “Sen mesela babama da hiç ihanet etmedin Serkan, bana da etmezsin.”

Kaşımda duvar gibi ifadesiz bakışlarla beni dinleyen adam kaskatı kesilmişti. Ufak ufak başını sallayarak suyuna uzandı. Küçük bir yudum içip masaya bıraktı. “Haklısınız efendim.”

İlgiyle Serkan’ı izlerken Gece’nin bir anda ayaklanmasıyla dikkatim ona kaydı. Bakışlarımla onu takip ettiğimde Alparslan’a gittiğini anladım. İkisi de birbirine sarılarak sevgi gösterisinde bulunurken kaşlarımı çattım. “Gece neden Alparslan’ı bu kadar seviyor?”

Aslında kendi kendime sorduğum soruya Serkan cevap verme gereğinde bulundu. “Bunu bende anlamıyorum ve hiç hoşuma gitmiyor.”

İlk defa Serkan’a fazlasıyla katılıyordum. “Kesinlikle benim de hoşuma gitmiyor.”

Gece’yi sevmeyi bırakarak onunla bizden tarafa gelmeye başladı. Arkamda durduğunda omzumun iki yanından tutarak dudaklarını boynuma bastırdığında irkilerek küçük bir boşluğa düştüm. Yüzündeki koca gülümsemeyle “Günaydın güzelim,” dedi her şey normalmiş gibi.

Çaprazımdaki sandalyeyi çekip oturduğunda kaşlarım havada onu izliyordum. “Güzelim derken?”

Buruşan suratıma, ters bakışlarıma aldırmadan tabağına kahvaltılıklardan koyarken göz kırptı. “Nasıldı bu gece, rahat uyuyabildin mi?”

Bu sefer de tek kaşım havalandığında ona çay dolduran Şule’den küçük bir kıkırtı duyuldu. Başımı kaldırarak ters bakışlarımı Şule’ye diktiğimde kaçar adımlarla yanımızdan uzaklaşmaya başladı. Allah’tan ona aramızda demiştim.

“Hiç rahat değildim Alparslan, bütün gece bir adamın boynunu ısırarak kafasını kopardığımla ilgili kabuslar gördüm.”

Küçük bir kahkaha attı. Ağzındakileri zorlukla yutarak çayından bir yudum aldı. “Bu aralar fazla zombi filmleri izliyorsun sanırım.” İmalı bakışları yüzümde geziyordu. “Bir daha gece kâbus görürsen yanıma gel, ben uyuturum seni.”

Suratım asıldığında kaçamak bakışlarımı Serkan’a attım. Alparslan’a öldürecek gibi bakıyordu. “Sevgilim olmasan çekilmezsin,” dedim en sonunda. Bu adamın rahatlığı beni öldürüyordu.

Yüzünde kocaman bir gülümseme daha oluştu. Bu adama küfretsem çok şükür diyecek gibi duruyordu. “En azından artık sevgilin olduğumu kabul ediyorsun. Bu da bir aşamadır.”

Gözlerimi devirerek kahvaltıma odaklanmaya karar verdim. Alparslan’la baş edebileceğimi sanmıyordum. “Kahvaltımızı yapsak iyi olacak.”

Sessiz geçen kahvaltımız sona erdiğinde sandalyesinde yan dönerek yanımda oturan Gece’yi seven adama baktım. Başının iki yanından kavradığı köpeğimin başına küçük öpücükler bırakarak geri çekildi. “Ben gidiyorum oğlum, annene iyi bak.” Meraklı bakışlarım onu bulduğunda ayağa kalktı. Elimden tutmasıyla bende ayaklanırken belimi sardı. “Benim işe gitmem gerekiyor güzelim.”

Bu durumu anlayışla karşılarken “Git tabii,” dedim.

Yanağıma küçük bir öpücük bıraktı. “Akşam gelirim.”

Yine benimle uyumak için umutla bakan adamla başımı iki yana salladım. Bu gece ikimizin de vermesi gereken bir sınav vardı. “Bugün çok yoğun olacağım. Gece de eve geç gelirim.”

“O zaman yarın gelirim,” dedi tebessümle. Peşimi bırakacak gibi durmuyordu. Durmayışı bile hoşuma gidiyordu.

Aynı tebessüm bana da bulaştığında gömleğinin yakasını kavradım. Kendime çektiğim adamın dudaklarına küçük ama etkili bir öpücük bıraktım. “Kendine dikkat et ve ölmemeye çalış.”

Yanağıma avuç içini bastırdığında şakağımdan öptü. “Sende.”

***

Alparslan Aksoy…

Efruz’un evinden ayrılır ayrılmaz yola çıktım. İlk önce kliniğe gidecektim. Aklım karmakarışıktı. Öncelikle Onur’la konuşmam gerekiyordu, gönderdiğim fotoğraflardan neler yakaladılar merak ediyordum. Bir yandan da içimde garip bir his vardı. Efruz’un dün gece benimle yaptığı konuşmaları unutamıyordum. Her geçen gün ona olan ilgim daha da artıyordu. Bana anlatsın istiyordum. Geçmişini, düşüncelerini benimle paylaşsın istiyordum. Ona dokunmak eskisi gibi rahatsız etmiyordu beni. Aksine Efruz’un sevgilim olmasını garip bir şekilde kabullenmeye başlamıştım. Ona dokunmayı seviyordum. Artık neyi görev için yaptığımı bende bilemez olmuştum…

Kliniğime geldiğimde Ceren ve Osman üst katta çalışıyordu. Onlarla yaptığım kısa bir sohbetin ardından alt kata indim. Odama girdiğimde Onur’u yerime oturmuş, bacaklarını masaya uzatmış halde bulmayı beklemiyordum. Şaşkınlıkla kaşlarım havalanırken yavaşça içeri girdim. Üsttekiler de söylememişti Onur’un burada olduğunu. Belki de farkında bile değillerdi. Onur bu, her şeyi beklerdim.

“Hayırdır, rüyanda beni mi gördün?”

Yüzündeki sırıtışla ayaklarını masadan indirdi. “Sana çay demledim.”

İster istemez yüzüm gülerken arkamı döndüm. “Bilseydim simit alırdım.”

“Tokum kardeşim,” diyen adamla üstünde durmadım çünkü bende yeni yapmıştım kahvaltımı.

“Kendime bir çay alayım o zaman.”

Telaşla seslendi. “Bana da getir lan!”

Gözlerimi devirerek odadan çıktım. İki ince belli bardağa tavşan kanı çaylarımızı doldurup tekrar odaya girdim. Onur yerimden kalkarak masanın önündeki deri koltuğa oturmuştu. Bardağını önüne bırakıp karşısına oturdum.

“Bende yuvaya gelecektim, sen benden önce davrandın.”

Çayından bir yudum alıp gülümsedi. “Bende o yüzden geldim. Sen birkaç gün uğramasan daha iyi, takip ediliyor olabilirsin.”

Bende çayıma uzandığımda bir yudum alarak arkama yaslandım. “Efruz’un artık beni takip ettirdiğini düşünmüyorum.”

Onur’un tek kaşı havalanırken imalı bakışları üzerimde geziyordu. “Bu kadar emin olma.”

Her ne kadar takip ettirmediğini düşünsem de bu konuyu hâlâ riske atmıyordum. “Gönderdiklerim işinize yaradı mı?”

“Yaradı,” dedi yüzündeki gülümsemeyle. “Sevkiyata ait tırların plakaları elimizde, geçiş güzergahına da hakimiz. Bir de zamanını bilsek çok iyi olurdu.”

Düşünceli bir şekilde elimi çeneme götürdüm. Bu konuyla ilgili bir fikrim vardı. “Bu gece.” Bakışlarımız kesiştiğinde emin sayılırdım. “Bu gece işi olduğunu söyledi. Beni istememesinin başka sebebi olmaz.”

Başını salladı usulca. “Başkana bunu bildirmem lazım. Dediğin gibiyse bu gece hazır olmalıyız.”

Merakla öne doğru eğilerek bardağımı kavradım. “Baskın mı yapacaksınız?”

Onur telefonuyla hızla mesaj yazarken bana bakmadan başını salladı. “Muhtemelen öyle olacak fakat başkan senin ifşa olmanı istemiyor. Bu yüzden biraz tereddütte.”

Her ne kadar bu ihtimali bende düşünsem de risk almaya değerdi. “Benden şüphelenebilir ama bundan emin olamaz. Artık bana daha çok güveniyor. Eminim ki sevkiyatı bilen daha bir sürü kişi vardır.”

“Orası öyle,” dedi telefonunu sehpaya bırakıp çayını alırken. “Bu bizim için büyük bir ilerleme.”

Bana pek öyle gelmese de ilk güne göre çok daha iyi olduğumuzu biliyordum. “Efruz hâlâ beni işlerinden uzak tutuyor.”

Bir süre daha da böyle devam edecek gibiydi. Benim o masaya ulaşmam çok uzun sürebilirdi. “Seni temiz görüyor Alparslan. Bu sadece güvenmek değil, seni bu işlere bulaştırmak istemiyor da olabilir. Sonuçta sen onun iş arkadaşı değil, sevgilisisin.”

Suratım buruştuğunda aslında bende hiç bu işlere bulaşmak istemiyordum ancak Efruz’un en güvendiği olmam için ve onu koruyabilmem için o masada olmam gerekirdi. “O masaya oturamasam da bir yolunu bulup Efruz’un arkasındaki yerimi alacağım. En azından Serkan’ın bir adım önünde olabilmem lazım.”

Başını iki yana salladı. Bana pek katılmıyor gibiydi. “Serkan onun sağ kolu ve bütün kirli işlerinin sahibi.”

Alaylı bir homurtuyla arkama yaslandım. “Bende sol yanıyım, gerekirse aldığı nefes de olurum.”

Onur görevimi kabullenmemden fazlasıyla memnun dudağının kenarını kıvırdığında sehpanın üzerinde duran telefonu titredi. İkimizin de bakışları telefona düştüğünde tekrar titredi. Eğilerek telefonu alışını izlerken arkasına yaslanarak ekrana bakmaya başladı. Hemen sonra kaşlarını çattı. Ne okuyorsa beni merakta bırakmıştı.

“Hayırdır?”

Kısa bir an sessiz kaldığında başını kaldırdı. “Biri sevgilisine atacağı mesajı bana atmış.”

Telefonunu tekrar yerine bıraktığı sırada kaşlarım havada onu izlerken aklıma gelenler anında onun da aklına gelmiş olacak ki duraksadı. Yeniden göz göze geldiğimizde dudağımın kenarını kıvırmamla hızla telefonu kavradı.

“Nasıl biri?” dedim alayla. “Ufak tefek biri mi mesela?”

Yanaklarını şişirip serbest bıraktı. “Mesaj atacağını düşünmemiştim.”

Gelen mesajla telefonu tekrar titrediğinde merakla öne doğru eğildim. “Ne diyor?”

Dudağının kenarını kıvırdı. “Kendisini bu kadar ihmal edersem başkasını bulurmuş.”

Küçük bir kahkaha firar etti dudaklarımdan. “Doğru diyor, arada ara sor kızı.”

Ters bakışlarını üzerime diktiğinde telefonunu cebine attı. “Baş belasıyla uğraşamam.”

***

Bütün gün klinikte çalışmanın ardından eve geldiğimde oldukça açtım. Mutfağa girerek kendime düşünceli bir halde yemek yaptıktan sonra yemeğimi yedim. Bir süre bilgisayardan film izleyip canım sıkıldığında ayaklandım. Pencere kenarına giderek kararan havayı izlerken saat epey geç olmuştu. Onur bugün sevkiyatın peşinde olduğu için yoktu. Bende gitmek istemiştim ama kabul etmemişti. Yüzümü birinin görme ihtimaline karşı beni korumaya çalışıyordu. Zaten kendisi de her ihtimale karşı operasyonu uzaktan yönetecekti.

Şişirdiğim yanaklarımdaki havayı sıkılgan bir şekilde geri bırakarak perdenin tuttuğum kenarını bıraktım. Arkamı dönerek banyoya yöneldim. Bir duş alsam iyi olacaktı. Aklım çok karışıktı ve bedenimi dinlendirmenin en iyi yolu duş almak olabilirdi.

Uzun süreli aldığım duşun ardından üzerimi değiştirip yatağıma geçtim. Bir türlü kafamdan atamadığım düşüncelerime hâkim olamıyordum, aklım Onur’daydı. Bir türlü beni haberdar etmeyen adam sinirlerimi bozuyordu. Kendime hâkim olamayarak mesaj attım.

Ben: Ne durumdasınız?

Gözlerimi telefondan ayırmadan cevap beklerken telefonum titredi. Anında gözlerim açılırken hemen ekran kilidimi açtım.

Onur: Tırlar yola çıktı, takipteyiz.

Düşünceli bir hâlde yazacak bir şey bulamadığımda tek yapabileceğim beklemekti. Alt dudağımı geverek Efruz’un adına dokundum. Elim yazmakla yazmamak arasında giderken dikkat çekmek istemiyordum. Her ne kadar ona her gün çiçek de göndersem sürekli arayıp sıkboğaz etmek istemiyordum. Onu bunaltan bir erkek olmaktansa özlediği bir erkek olmayı yeğlerdim.

Özellikle de bu gece Efruz için fazlasıyla önemliydi. Yapacağı sevkiyat onun masadaki konumunu belirleyecekti ve biz onun sevkiyatına darbe indirerek konumunu da baltalıyorduk. Elimdeki telefondan bilinçsizce internete girerek arama motoruna Efruz’un adını yazdım. Görseller kısmına girdiğimde Efruz’un fotoğrafları dökülmeye başlamıştı önüme. Sesli bir soluk vererek ekranı kaydırmaya başladım. Bazıları ödül töreninde çekilmiş, bazıları açılıştı, bazıları ise ona özel basına servis edilmiş fotoğraflardı. Daha önce de dosyasında gördüğüm fotoğrafını açtım. Bir süre yosun yeşili gözlerine baktım. Dayanamayıp fotoğrafını indirdim telefonuma.

Kendime başka fotoğraflar ararken Gece’yle olan fotoğrafını görünce duraksadım. Cadde üzerinde Gece’nin tasmasından tutmuş kaldırım üzerinde yürüyorlardı. Bakışlarım dalgınlaştığında parmağımı ekranın üzerinde gezdirdim.

“Efruz…” Fısıltı gibi çıkmıştı sesim. “İlk benden mi şüpheleneceksin?” Canım sıkkın bir halde yutkundum. “Bana güveniyorsun artık değil mi?” Bu sefer de iç çektim. “Bana güvenmesen dün gece o konuşmayı yapmazdık değil mi? Benimle uyumazdın değil mi?” Telefonumun kilidini kapatıp yatağa bıraktığımda gözlerimi kapattım. Tüm karanlığa inat gözlerimin önünde hayali beliren kadınlar dudağımın kenarı kıvrılırken hemen sonra aklıma gelenle kaşlarımı çatmaya başladım. “Ya sadece güveniyor gibi görünmeye çalıştıysan…”

Gözlerim anında aralanırken olduğum yerde doğrularak yatağa oturdum. Zihnim bir anda Efruz’la olan dün geceye ait ne varsa önüme düşerken yapboz parçaları da birleşmeye başladı. İlk defa Efruz benim çalışma odasına girmeme müsaade etmişti. Dikkatimi çekeceğini bile bile masasındakileri saklamaya çalışmıştı. Normalde odadan beni gönderebilirken Serkan’la çıkmayı uygun görmüştü.

Olduğum yerde duramayarak ayağa kalktığımda pencere kenarına ilerledim. Elimi pencerenin kenarına yasladığımda karanlığa bürünmüş ıssız sokakta geziyordu bakışlarım. Bana gecelerini ayırmasını istediğimde. “Bana bir gün daha ver,” derken sonuca göre hareket etmek için bekliyor olabilir miydi? Sana dürüst davranıyorum dediğimde, “Dürüst müsün gerçekten,” diye sorması boşa olamazdı. Evde gezinmemi istemediğinde, her yerde tuzak var dediğinde beni uyarıyor olabilir miydi?

Üzerime bir ağırlık çöktü. Efruz bana hâlâ zerre kadar güvenmiyordu ve bu da yetmez gibi beni yemlemişti. Belki de o tırlar sadece bir uydurmadan ibaretti.

Panikle başımı kaldırdığımda yatağıma baktım. Telefonumu gözüme kestirmemle hızlı adımlarla yatağa yaklaşarak telefonumu aldım. Telaşla Onur’u aradığımda hemen açmadı. Son çalışta açılan telefonla Onur ağzını açamadan atıldım.

“Baskın iptal!”

“Ne diyorsun oğlum?” dedi gergin sesiyle.

“Plan iptal Onur,” dedim telaşla. “Tırlar boş olabilir, bırak tırları.”

Küçük bir boğaz temizleme sesi geldi. “Emin misin?”

Elimi alnıma vurdum hafifçe. “Emin değilim ama içimdeki ses öyle diyor. Efruz beni çok kötü yemledi.”

“Ulan!” dedi öfkeyle. “Ya silahlar tırlardaysa?”

“Başlatma silahlarına!” dedim yükselen sesimle. “Beni yemledi diyorum. O tırlar büyük ihtimalle boş ve silahlar başka bir şekilde yola çıktı.”

“Siktir!” dedi tutamadığı diliyle. “İlerde çevirme var, tırlar birazdan durdurulacak.”

Elim saçlarım arasında gezerken odanın içinde hızlı adımlarla bir sağa bir sola yürümeye başladım. “Ne yap ne et o tırların durdurulmasına engel ol Onur. Eğer düşündüğüm gibiyse büyük patlayacağım.”

En son Onur’un “Kapat,” diyen sesi geldi kulağıma, hemen sonra kapandı telefon.

Öfkeme hâkim olamadığımda telefonu yatağa fırlattım. Oyun oynarken oyuna gelmiştim. Az da olsa bana güvenmeye başladığını düşündüğüm kadın meğer hâlâ beni deniyordu. Ben Şah çektiğimi düşünürken meğer sadece onun önüme sürdüğü piyonları devirmeye çalışıyormuşum.

***

Efruz Kandemir…

Evin içinde bir o yana bir bu yana giderken sabırsız olduğum kadar da endişeliydim. Dakikalar birbirini kovalıyor, zaman hiç olmadığı kadar ağır çekimde akıp gidiyordu. Sinirlerim yıpranmış ve başarısız olma endişesi içime kor gibi düşmüştü. Daha da kötüsü hayatıma giren adamın bana olan ihanetiyle yüzleşme ihtimali kalbimi sıkıştırıyordu. Bana ise şu an tek bir şey düşüyordu; beklemek.

Sabrım bana yetmediğinde olduğum yerde durarak elleri bedeninin iki yanında sabırla beni bekleyen adama baktım. “Mallar yüklendi mi Serkan?”

Cebinden telefonunu çıkarırken “Hemen kontrol ediyorum efendim,” dedi. Kısa süre telefonuyla uğraştığında başını kaldırdı. “Yükleme devam ediyor.”

Suratım asıldığında bu durumdan memnun değildim. “Niye bu kadar uzadı?”

“Efendim,” dedi sakinlikle. “Gece yarısı gizlice vagonlara yükleme yapılıyor, zaman alması normal.”

“Tırlar…” dedim devamını getirmeden. Beni anlayacağını biliyordum.

“Tırları da sevkiyatla aynı anda yola çıkaracağız.”

Sesli bir soluk verip başımı aşağı yukarı salladım. Evin içinde içim daralıyordu. “Mekâna gidelim Serkan, kafamı dağıtmam gerekiyor. Evin içinde bu şekilde bekleyemeyeceğim.”

Yola çıkarak kısa sürede mekâna geldiğimizde başım ağrıyordu. Her ne kadar baş ağrımı belli etmek istemesem de omuzlarımdaki yükün ağırlığı fazlasıyla belliydi. Bu sevkiyat benim için çok önemliydi ve hiçbir şekilde baltalanmamalıydı.

Bu gece içerideki ortama eşlik etmek yerine kendi odama geçtim. Ortamın gürültüsünü kaldıramayacaktım. Ses yalıtımı olan odamda mekânın içinde yüksek sesle çalan müziği bile duymak zordu. Koltuğa yaslanmış elimdeki kadehle oynarken bir çırpıda tepeme diktim. Boğazımı yakıp giden viskinin tadını iliklerime kadar hissetmiştim. Bardağı sert bir şekilde masaya bırakıp cam şişeye uzandım. Ağır hareketlerle kadehimi tekrar doldurarak ondan da koca bir yudum aldım. Başımı arkaya yaslayarak gözlerimi kapattığımda sessizce bekliyordum.

Hemen masanın önündeki koltukta oturan Serkan’ın telefonu çalmaya başladığında gözlerimi araladım. Cebinden telefonu çıkararak ekrana baktı. Sevkiyatla ilgili olacak ki telefonu açtığı gibi kulağına götürerek ayağa kalktı. Oturduğum yerde öne doğru eğilerek kollarımı masaya yasladım. Elimde tuttuğum bardağı masaya bırakmış oynarken karşı tarafı dinleyen Serkan’ın izliyordum.

Zaten suratsız olan adam telefonu bir şey demeden kapattığında yüzü daha da kararmıştı sanki. Gözlerinde görmekten memnun olmadığım mahcubiyetle bana doğru yaklaşarak ellerini önünde birleştirdi.

“Efendim, baskın yedik.”

Bedenimdeki bütün tüyler aynı anda havaya kalktığında içimi bir titreme aldı. Kalbim öfkeyle ve biraz da acıyla kavrulurken kuruyan boğazımla yutkunmak zorunda kaldım. Gözlerim yine alev alevdi. Aklımda ise tek bir soru vardı:

“Alparslan mı?”

 

 

 

🩶🖤

 

 

 

Görüşmek üzere 🫶🏻

 

 

 

İnstagram:soylumery

 

 

Bölüm : 09.03.2025 21:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...