18. Bölüm

18. Bir Gün Gidersen

Meryem Soylu
soylumery

 

Merhaba

 

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.🥹

 

Keyifli okumalar. 🫶🏻

 

Efruz Kandemir

“Alparslan mı?”

İhanetin sorumlusu Alparslan olmamalıydı. Bu kadar küçük bir oyunla onu yenmemeliydim. Kalbimi bir el pençeleri arasına almış sıkıştırırken nefes alamayacakmışım gibi hissediyordum.

“Tırlar değil efendim, sevkiyat patladı.”2

Kalbimi kurtardığım kıskaç bir anda boğazıma sarılırken hiddetle ayağa kalktım. “Ne diyorsun sen?!” Bu ihtimal çok daha düşük olmalıydı.

“Yük treni yola çıktıktan kısa bir süre sonra durdurulmuş. Biri ihbar etmiş.”

Avuç içimi masaya geçirdiğimde gözlerimden ateş çıkıyordu. “Kim ihbar eder bizi Serkan, kim cüret edebilir buna?”3

“Şu an için bilmiyoruz efendim,” dedi mahcup sesiyle.

Masadan aldığım bardağı karşımdaki duvara fırlattım. “Silahlar nerede?”

Başını yerden kaldırmayan adam benim bağırmamım aksine oldukça sakindi. “Polisler çoktan el koymuş olmalı.”1

Hırsım geçmek yerine daha da artarken bu sefer de masadaki şişeyi fırlattım. “Allah kahretsin, Allah kahretsin!” Kendimi kontrol edemediğimde masada ne varsa ortalığa fırlattım. Elime geçen her şeyi etrafa savurdum. “Bu sevkiyat baltalanamaz! Beni bu şekilde deviremezler!”

Ortalığı birbirine kattığımda düşen omuzlarımla ellerimi masaya yasladım. Başım önümde düşünürken gözlerim kapalı, bedenim gergin ve içim öfke doluydu. Başımı kaldırdığımda tedirginlikle beni izleyen adamla göz göze geldim. “Yarına kadar vaktin var Serkan. Bana bu ihaneti kim yaptıysa bulacaksın. Bulup önüme getireceksin. Eğer bulamazsan tüm hırsımı senden çıkarırım.”

“Emredersiniz efendim,” diyerek bir adım geri çekildi. Odadan çıkmak için arkasını döndüğü esnada seslendim. “Serkan!” Bana doğru döndü. “Tırlar yolda mı hâlâ?”

“Evet efendim.”

Başımı salladım usulca. “Tırları takibe devam edin. Varış noktasına kadar ne olur bilemeyiz.”

“Emredersiniz efendim,” dedi yeniden. Artık hiçbir şeyi riske atamazdım ve Alparslan her ne kadar bana ihanet etmemiş gibi görünse de sonuna kadar gidecektim.

Serkan’ın odadan çıkmasıyla koltuğuma tekrar otururken karşımda korkuluk gibi dikilen adamıma baktım. “Söyle bana viski getirsinler.”

Telaşla odadan çıkmasıyla sırtımı koltuğa yasladım. Sıktığım yumruğumu masaya hafif hafif vururken gözlerimi kapattım. “Bundan sonra dökülen kanın vebali benim üzerime olmayacak!”1

***

Alparslan Aksoy…

Uzun zamandır en uzun gecemi geçiriyordum sanırım. Ne uyku girmişti gözüme ne de düşünmeden durabilmiştim. Onur aradığında az da olsa rahatlamıştım. Tırların çevirmeden geçişine izin verdiklerini söylemişti. Hâlâ yollarına devam ettiklerini ve uzak takipte kaldıklarını söylediklerinde sesli bir soluk vermiştim.

Uzunca bir süre daha uyku girmemişti gözüme. En son koltukta sızıp kalmış olmalıyım ki sabaha karşı çalan kapımla gözlerimi aralamakta zorlanıyordum. Kapı bir kez çaldığında ani bir hareketle gözlerimi araladım. Hemen telefonuma uzandım. Saat daha beş buçuktu. Odadaki loş karanlığa gözlerim alıştığında yerimde doğrulurken başımı çevirip pencereye baktım. Gün aymamıştı daha.

Israrla çalan kapıyla Onur’un geldiğini düşünerek telaşla ayağa kalktım. Kapıyı açtığımda karşımda Onur’u beklerken Efruz’u görmemle öylece kaldım.

Üzerinde her zamanki gibi mini elbisesiyle bedenini kapının kenarına yaslamış, elinde tuttuğu viski şişesi ve dağılan saçlarıyla gözleri kapalı bitkin bir halde duruyordu.

“Efruz!”

Başını yasladığı yerden zorlukla ayırırken gözlerini araladı. Beni gördüğü anda dudakları iki yana kıvrıldı. “Alparslan.”

Kendini kapının kenarından koparmaya çalıştığında sendelediği an bileğinden yakaladım. “Çok mu içtin?”

“Hıhı…” dedi çabucak başını sallayarak. Onu dikkatle kendime çektiğimde ayakta durabilmesi için belinden tuttum. İster istemez apartman boşluğunda göz gezdirirken Serkan’ı arıyordum.

“Serkan yok mu?”

“Cık,” dedi kollarını boynuma dolarken. “Hangi cehenneme gittiyse…” Kendi kendine konuşan kadını içeri çekerek kapıyı kapattım.

Bu kadar içip kapıma dayanmasını bir türlü anlayamazken içimi de bir tedirginlik kaplamıştı. Acaba Efruz bu duruma çoktan uyanmış olabilir miydi?

Karşımdaki kadının yüzüne baktığımda içinden geçenleri anlamaya çalışıyordum. Benim köstebek olduğumu bilse kendisi yerine Serkan dayanmaz mıydı kapıya?

Ya kendisi öldürmek istediyse? Sonuçta sevgilisiyim, kendi elleriyle öldürmek istemiş olamaz mı?

Bir kez daha sendeleyen kadını kollarından tutarak duvara yasladım. Yok artık Alparslan, kadın ayakta bile zor duruyor, seni nasıl öldürsün? Yanaklarımı şişirerek gözlerine baktım. “Düşme sakın.”

Önünde diz çöktüğümde ayağında bir karış topukluyla bu kadar sarhoşken nasıl dengede durduğunu anlayamıyordum. Ayakkabının tekini narin bileğinden kavrayıp çıkardığımda yavaşça ayağını yere bırakıp diğerini de çıkardım.

Ya sarhoş numarası yapıyorsa?

Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda elindeki şişeyi tepesine dikmiş şişenin dibini görmeye çalışan kadınla sesli bir soluk verip ayağa kalktım. Elindeki şişeyi çekip kaşlarımı çattım. “Bırak şunu Efruz, yeterince içmişsin.” Kaşlarını çatarak homurdanmasını umursamadan şişeyi yere bırakıp elinden tuttum. Oturma odasına götürdüğümde dikkatle koltuğa oturmasına yardım ettim. Hemen yanına otururken elini tuttum. “Ne oldu, neden bu kadar içtin?”

Kendini yasladığı koltuktan zorlukla kopardığında bana tutunmaya çalıştı. “Alparslan…” Onu tutmaya çalıştım ama bu biraz zordu. “Benim gece kulübüm var, ben içerim.”

Boş boş gözlerine baktım bir müddet. “Onu anladık da niye bu kadar içtin?”

Kızaran yanaklarıyla yüzüne dökülen saçları başıyla geriye savurmaya çalışsa da beceremedi. “İstediğim kadar içerim, sana mı soracağım?”

Onunla konuşamayacağımı anladığımda gözlerimi devirdim. “Kapıma niye gecenin bu saatinde dayandın peki?”

Bir aydınlanma yaşıyor gibi etrafına bakındı. “Gece mi?” Suratını ekşitti aniden. “Sabah olmadı mı?” Kendi kendine düşünmeye başladı. “Kulübü biz niye kapattık o zaman?” Gözleri kısıldı birden. “Bu çalışanlar beni kandırıp işten mi kaytarıyor?” Alışılmış hareketle başını arkaya çevirdi. “Serkan!” Gözlerimi devirdiğimde ısrarla devam etti. “Kov hepsini!”

Gülmek istesem de bunu yapamayarak onu kendime çektim. “He he, Serkan kovar şimdi hepsini, merak etme.”

“Kovacak,” dedi başını göğsüme yaslarken. Saçlarına dokunduğumda usulca sevmeye başladım. Az da dolsa sakinleşmiş olacak ki sesi daha uysaldı. “Alparslan.”

“Hım,” dedim onun devam etmesini beklerken.

“Mutsuzum.”

Göğsüme çarpan soluklarını dinlerken başına küçük bir öpücük bıraktım. “Canını mı sıktılar?”

Elini göğsümün üzerinde yerleştirdi. “Çok…”

“Yapabileceğim bir şey var mı?”

Omuzlarını silkti umursamazca. “Yanımdasın ya o yeter.”

Kolay değildi fakat benim görevim buydu zaten. “Daha fazlası da olabilirim Efruz, sırtını bana yaslasan olmaz mı?”

İç çekti kırgınlıkla. “Bir gün gidersen devrilmez miyim o zaman?”

“Haklısın,” dedim mırıldanır gibi çünkü bir gün gidecektim. Belki de giderken tam da onu devirmemi isteyeceklerdi. Bundan bile habersizdim. Bu konuşmayı buradan yürütemeyeceğimizi anladığımda farklı bir yol açtım. “İşle mi ilgili?”1

Usulca başını salladı. Şimdi emindim, sevkiyatla ilgili bir sorun vardı. Yoksa bu gece başka ne olabilirdi? Başını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Öyle bir bakıyordu ki içimi görüyordu sanki. “Bana neden gitmem demiyorsun Alparslan?”

Yüzümde acı bir tebessüm oluşurken elimle yanağını okşadım. Nasıl derdim ki? Bütün görevler bir gün son bulurdu. “Çünkü bilmiyorum. Kim yarınını bilebilir ki? Bugün gitmem der ve yarın gitmek zorunda kalırsam işte o zaman sana en büyük yalanı söylemiş olurum.”1

Başını salladı yine. Bakışları önünde duran ellerine düştü. Çenesine dokunarak başını kaldırdım. Buğulu gözlerini gözlerime dikti.

“Beni seviyor musun?”

Elim bulunduğu yerde duraksarken bedenim gerilmeye başlamıştı. Tuzak sorularla cebelleşiyordum sanki. Kuruyan dudaklarımı ıslatarak ona bir yalan daha söyleyecek olmanın verdiği azapla kavrulmaya başladım. Niye bu kadar çok gözlerimin içine bakıyordu?

“Çok.”

Uzun uzun gözlerime baktı. Sanki bunu gözlerimde de görmek istiyordu. Göğsüme sokularak eliyle tişörtümü sıkı sıkı tuttu. “Niye ben bunu hissedemiyorum?” Sesli bir soluk verdi. “Öyleymiş gibi ama sanki değilmiş gibi de.”

Kalbim acımaya başladığında belini sardım. Başına küçük bir öpücük bıraktım. Şimdi anlıyordum beni denemesinin sebebini. Sevgimi hissedemezken bana nasıl güvenecekti?

“Sana sevgimi hissettiremiyor muyum?”

Parmakları göğsümün üzerinde gezinirken fısıltı gibi çıkıyordu sesi. “Ben sana nasıl güveneceğim Alparslan?”

Onu tekrar göğsüme bastırdığımda “Bilmiyorum,” dedim mırıldanır gibi. “Bilmiyorum Efruz, ne yapsam olmuyor.”

Verdiği titrek solukları hissedebiliyordum. Sesi fazlasıyla kırgındı. Onun yalnız olduğunu biliyordum. Neden o üzüldü diye kalbimde sızı hissediyordum?1

Bedenini kendimden ayırdığımda yüzüne baktım. Gözünden süzülüp giden yaşı usulca sildim. Omzuna dökülen saçları geriye attım incitmeden. Parmaklarımla çenesini kavradığımda içimdeki onu öpme arzusuna karşı koyamıyordum. Ne bana güven diyebilirdim ne de güvenme ama onu öpebilirdim. Beni anlar mıydı bilmiyordum ama yalandan da olsa sevgilisi olduğum kadını öperdim. Belki onu sevmem yasak olurdu ama duygularımda bir tek ona dürüst olurdum. Bazı duygular dile dökülmeden de anlatılırdı, belki ben de ona anlatabilirdim.

Üzerine doğru eğilerek dudaklarımızı birleştirdiğimde ikimizin de gözleri kapandı. Sıcacık dudaklarını büyük bir arzuyla fakat bir o kadar da yavaşça öperken kollarım arasına giren kadını kucağıma doğru çektim. Onu öpmek farklıydı. Efruz benim ilk öptüğüm kadın değildi. Daha önce hayatıma giren kısa süreli sevgililerim olmuştu. Onlarla yaşadığım güzel anılarım vardı fakat ne yazık ki seçtiğim meslek, eğitimlerim fazla ağırdı ve bu beni ciddi ilişkilerden hep uzak tutmuştu. Ne var ki Efruz daha önce öptüğüm hiçbir kadına benzemiyordu. Cesurdu, sahipleniyordu, arzuluydu öpüşleri, bakışları anlamlıydı, güzelliği baş döndürüyordu, özgüveni yerindeydi. Pençesi arasına aldığı bir adamın kurtulması zor gibiydi.1

Yine ne ara ona kapıldığımı bilemeden üstüme tırmanan kadınla bedenim geriye düşeceği sırada elimi arkaya yaslayarak düşüşümü engelledim. Gözlerim aralanırken dudaklarımızı birbirinden kopararak başımı geriye çektim. “Efruz,” dedim nefes nefese. Zorlukla yutkundum. Beni duymak yerine yeniden dudaklarıma kapandığında üzerimdeki ağırlığıyla geriye düşerken koltuğun kenarına yasladım. Düşmesin diye belinden tuttuğum kadınla dudaklarımızı zorlukla yeniden ayırdım. “Şşş…”

Onu durdurmak adına seslendiğimde ters bakışlarını üzerime dikti. “Ne?”

Başımı iki yana sallarken kendimi biraz daha geriye çekmeye çalıştım. Kontrolü kaybetmek üzereydim ve bunu yapamazdım. Hatta yapmaya hakkım bile yoktu. “Öyle içip içip kapıma dayanıp sonra da benden faydalanmak yok küçük hanım. Namusumu sokakta bulmadım ben.”1

İşi dalgaya vurduğumda benim aksime kaşlarını çattı. “Niye sevgilim oldun o zaman?”

Gözlerimi devirdim istemsizce. Kucağımdaki kadını geriye doğru ittiğimde koltuğa düşmesini umursamadım. Küçük bir çığlık kaçtı dudaklarından. Onun haline sırıtarak koltukta biraz daha toparlandım. “Cık cık cık cık… Utanmıyorsun da. Benden faydalan diye mi sevgili oldum seninle? Şu yaptıklarını ayıldığında anlatsam bana inanmazsın.”1

Olduğu yerde toparlanarak dağılan saçlarını toparlamaya çalışırken sözlerimle yanında duran yastığı başıma vurdu. “Aptal adam! Sana kim anlat diyor ki?”

Elindeki yastığı çekerek kenara fırlattım. “Sabah olunca eteklerin tutuşarak geliyorsun yanıma.” Dudakları büküldüğünde fazlasıyla masum görünen hâline dayanamadım. Yüzüne dökülen saçları kulağının arkasına sıkıştırdım. “Efruz…” Hâlâ al al duran yanaklarına dokundum. “Hadi uyu biraz, çok bitkin görünüyorsun.”

Usul usul başını salladığında elinden tutup ayağa kaldırdım. Odama geçtiğimizde yatağımın üzerinde duran ince pikeyi açtım. Efruz’u yatağa yatırdığımda dikkatle üzerini örttüm. Başına küçücük bir öpücük bıraktım. O burada uyurken Onur’a mesaj atmam gerekiyordu ve telefonum salonda kalmıştı. “Sen uyu, ben birazdan gelirim.”

Gitmeye yeltendiğim sırada elimi yakaladı. “Gitme Alparslan.”

Elini okşadım usulca. “Geleceğim güzelim.”

Gitmek için tekrar hamle yaptığımda elimi bırakmadı. “Gitme Alparslan.” Birbirimize bakakaldığımızda elimi kendine çekti. “Hani gecelerimi istiyordun benden.”

Kaşlarım havalandığında biraz şaşkındım. Ne yani, karar vermiş miydi? Son güven testini de geçmiş olabilir miydim? “İstiyorum.”

“O zaman gitme,” dedi yeniden.

Artık gidemezdim. Pikenin ucunu kaldırıp yanına sokuldum. Kollarım arasına aldığım kadına sıkıca sarıldım. “Gitmeyeceğim.”

***

Efruz Kandemir…

Saçlarımda gezen parmakların hissiyle bilincim yerine gelirken gözlerimi usulca araladım. Karşılaştığım masmavi gözlerle bir süre bakışırken Alparslan’ın dudakları kıvrıldı.

“Günaydın.”

Konuşmak istediğimde sesim çıkmayınca boğazımı temizledim. “Günaydın.” Acıyan boğazımı yumuşatmak için yutkunurken suratım buruştu. Etrafıma bakarak onun odasında olduğumu anladığımda “Yine sana mı geldim?” dedim mırıldanarak.

Yüzüme dökülen saçları geriye iteleyerek “Evet,” dedi tebessümle.

Elim alnıma giderken usulca ovdum. “Çok içmişim gibi.”

“Çok içmişsin,” dedi beni doğrulayarak.

Bir an yeniden göz göze geldik. Geceyi hatırlamaya çalışıyordum. Uzun süre kulüpte içmiştim, sonrasında da soluğu Alparslan’ın kapısında aldığımı hatırlıyordum. Ne ara birlikte aynı yatağa girmiştik acaba?

“Ben…” dedim duraksayarak. “Neden yaptığımı bilmiyorum.”

“Neyi?” dedi merakla.

Dudaklarım bükülürken düşünceli bir hâle büründüm. “Normalde eve giderdim, en kötü ihtimalle İrem’e giderdim ama şimdi hep sana geliyorum.”

Elini kaldırarak usulca yanağımı okşadı. “Bu çok normal değil mi? Ben senin sevgilinim.”

Düşünceli bir hâlde gözlerine bakarken “Öyle de…” dedim ama devamını getiremedim. Bu hiç iyi bir şey değil diyemedim. Sana yavaş yavaş tutuluyor olmak beni korkutuyor da diyemedim. Sarhoş sarhoş ağzımdan kaçanları kontrol edemezsem durum daha da kötüye gidebilir hiç diyemedim. “Yine çok mu saçmaladım?”

Aklına ne geldi bilmiyorum ama gözlerinde yine o kurnaz parıltılar yanıp sönmeye başladı. “Saçmalama değil de…” Lafı dolandırdığında “Ne?” dedim kaşlarımı çatarak. Yüzünde koca bir sırıtış peyda oldu. “Bana olan arzuların sarhoşken daha bir gün yüzüne çıkıyor.”

Yeniden düşüncelere daldığımda dudak büktüm. “Sen beni öptün.” Ters bakışlarımı üzerine diktiğimde göğsüne vurdum. “Hatırlamayacağımı mı sandın? Sarhoşken benden faydalanmayacağını söylemiştin.”1

Göğsünde duran elimi dudaklarına götürüp öptü. “Artık benim sevgilim olduğuna göre öpmeye hakkım var diye düşündüm ama az daha dozu ayarlayamıyorduk.” Hayretle ona bakarken gülümsedi. “Endişe etmene gerek yok, sözümün arkasındayım.”

Konuşmak için dudaklarımı araladığım sırada kapı çaldı. İkimiz de birbirimize bakarak kimin geldiğini anlamaya çalışırken dikkat kesildik. “Annenler mi geldi yine?”

Telaşlı sesimle kaşlarını çattı. “Annemler olamaz.” Olduğu yerde toparlanarak yataktan çıktı. Bende oturumuma geldiğimde kalkmama izin vermedi. “Sen burada dur.”

Odadan çıkmasıyla bende ayağa kalktım. Yine üzerimde ziyan olan elbiseyi bir süre düzeltmek için çabalarken Alparslan’ın yükselen sesine kulak kabarttım. Hemen arkasından gelen Serkan’ın sesiyle kaşlarımı çattım. Yükselen seslerle panikle odadan çıktığımda iki adamı birbirine girmiş görmeyi beklemiyordum.

“Ne oluyor?” Telaşla onlara yaklaşarak Serkan’ın boğazına sarılan Alparslan’ın kolunu tuttum. “Bırak Alparslan.”

Biraz önce fazlasıyla uysal görünen adamın laciverte dönen gözleri beni bulduğunda çenesindeki kas bile seğiriyordu. “Benim odamdaki kadına kimse bakamaz Efruz.”2

Onun fazlasıyla öfkeli ve korkutucu görünümüyle küçük bir şok yaşarken sakinleşmesi için ses tonumu yumuşattım. “Tamam, sakinleş biraz.”2

Gevşettiği ellerini geriye çekmesiyle Serkan’a döndüm. “Serkan?”

Serkan’ın bakışları bir süre üzerimde gezindiğinde asık suratından ödün vermeden boğazını temizledi. “Efendim, ben sizi merak edince...”

Ağzının içinde mırıldanan adamla yanımda hâlâ öfkeli görünen Alparslan’ı kışkırtmamak adına bu kısmı geçmeye karar verdim. “Neden geldin?”

Cebinden çıkardığı telefonu bana uzattı. “Telefonunuzu mekanda unutmuşsunuz, sizi almaya geldim.”

Düşünceli bir hâlde telefonumu alırken “Buldun mu?” diye sordum. Beni almaya geldiyse istediklerimi bulmuş olmalıydı. Usulca başını eğdiğinde sesli bir soluk bıraktım. “Tamam, gidelim.”

Giymek için ayakkabılarımı ararken Alparslan’ın sesi geldi. “Kahvaltı yapmadın, aç aç gitme.”

“Zamanım yok,” dedim ayakkabılarımı giymeye çalışırken.

Çıkmak için hareketlendiğimde bileğimden yakaladı. “O zaman bende geleceğim.”

Sert bakışları üzerimde, kendinden emin duran adamla ona doğru yaklaştım. “Alparslan!” Anlaşılan Serkan’ı kıskanmayı bırakmayacaktı. Halbuki bana bu kadar yaklaşabilen ve dokunabilen nadir erkeklerdendi. Kollarımı boynuna dolayıp parmaklarımı ensesindeki kısacık saçları arasına daldırdığımda dudaklarımızı birleştirdim. Kapanan gözlerimle ona tutku dolu bir öpücük verdiğimde usulca geriye çektim başımı. “İlkel davranışların bittiyse gitmem gerekiyor.”

Bakışları bir anda yumuşarken şakağıma küçük bir öpücük bıraktı. “Akşam geleceğim yanına.”

Gelme demem gerekiyordu ama o kadar keskin ve istekli söylüyordu ki yapamadım. “Tamam.”

Evden çıkmayı başarabildiğimde hızla arabaya geçtim. Yola çıktığımızda Serkan’la sessiz bir bakışma yaşadık. Bedenimde gezen bakışları sinirimi bozmaya başlamıştı.

“Nerede?”

Serkan, ihanet eden iti yakaladığına göre ilk istediğim onu görmekti.

“Boş depolardan birine aldık efendim.”

Yüzümde sert bir ifade belirdi. “İyi oraya gidelim.” Serkan’la yine göz göze geldiğimizde umursamadım ama konuşmak için dudakları aralandı. Her nedense bir türlü konuşamadı. “Ne diyeceksen de.”

Sert tavrımla koltukta toparlanırken boğazını temizledi. “Efendim önce eve gitsek iyi olur.”

“Neden?” dedim öfkeyle.

Bakışları elbiseme düştü. Bu da yetmez gibi saçlarımda gezindi. “Geceden kalma gibi duruyorsunuz.”

Bir an bende üstüme baktım. Gerçekten de öyle duruyordum. Zaten öyleydim. İçip içip Alparslan’ın evine gitmeyi bırakmam gerekiyordu ki Serkan’ı onaylamayacaktım. “Tırlar ne oldu?”

En çok merak ettiğim şeylerden biri de buydu. Tırlar ikinci bir ihanetin habercisi olabilirdi.

“Tırlar güvenle terine ulaştı ve herhangi bir sorun yok.”

Sessiz ve derinden bir soluk bıraktım. Çok şükür ki Alparslan bana ihanet etmemişti. Eğer bunu yapsaydı belki de ben doğru bulduğum limanımı kaybederdim. Bu hem güzel hem de acı vericiydi. Bir yanım da neden diyordu, beni yerden yere vurması gereken bir adam neden yanımda?1

“Bu Alparslan’ın son güven testiydi.” Dudağımın kenarını kıvırdım. “Bunu da başarıyla geçti.”

Serkan pek de benim gibi düşünmüyor olacak ki asık suratını daha da astı. “O herifte bir şey var gibi, ona hâlâ güvenmiyorum.”2

Her ne kadar Serkan’ın kuşkucu tavrı beni memnun etse de konu Alparslan olduğunda savunma içgüdülerim muazzam çalışıyordu. “Onun adı Alparslan, o herif değil ve patronunun sevgilisi.”

Suratı biraz daha asılırken öne doğru eğildi. “Onu sevmiyorum, sizi zayıflatıyor.”

Düşünceli bir halde arkana yaslanmış karşımda bana dik bakışlarla bakan adamı izlerken bunun farkında olsam da kabul etmek istemedim. Aslında biraz da Serkan’ı yokluyordum. “Saçma sapan şeyler düşünüyorsun.”

Uzun uzun gözlerime bakıp iç çekerek arkasına yaslandı. “Eski Efruz Hanım olsaydı, o herifin odasında ve hatta evinde kalmazdı. Bu kadar sıkıntılı bir durumda onun yanına koşup bu şekilde dağılmazdı.”

Aynı sert ifadeyle Serkan’ı izlerken sinirlerim bozuk halde öne doğru eğildim. Yüzlerimiz yakınlaştığında dudağımın kenarını kıvırdım. “En son ne zaman sevgilin oldu Serkan? Yattığın kadınlardan başka neyin var? Kalbin olduğuna inanıyor musun?” Sesli bir soluk vererek arkama yaslandım. “Ayrıca Alparslan çok güzel teselli ediyor ve senin aksine fazlasıyla sıcak biri.” Hâlâ bana buz gibi bakan adamla gözlerimi devirdim. “Kalbi sıcak, bakışları sıcak, gülüşü sıcak... Kalbin hâlâ atıyor mu Serkan?”2

Yumruğunu sıkarak arkasına yaslandığında yüzündeki ifadeden pek bir şey çıkarmak zordu ama bozulduğunu biliyordum. “Kalbi attığı sürece o da ölecek ve ben bir gün odanızdan onun cesedini de çıkaracağım.”

İçime bir acı oturduğunda bunu belli etmeyerek alaycı bir tebessüm takındım. “Ona defalarca beni yatağa atma şansı verdim ama hiçbirini değerlendirmedi. Sence korkuyor mu Serkan?” Boş boş yüzüme bakan adamla gülümsedim. “Bana korkaktan çok akıllı gibi geliyor.” Dudak büktüğümde iç çektim. “Korkunç bir iradeye sahip.” Bu bir tık sinirlerimi bozuyordu ama Serkan’ı daha fazla kudurtamazdım.

Serkan cevap verecekken telefonu çaldı. İç cebinden telefonunu çıkararak ekrana baktı. Hemen ardından göz göze geldiğimizde bir sorun olduğunu anlamıştım. Telefonu açarak kulağına götürdü. Bir süre karşı tarafı dinleyip kapatmadan hemen önce “Efruz Hanım’a ileteceğim,” dedi.

Telefonu kapatıp cebine koyuşunu izlerken bana açıklama yapmasını bekliyordum. Aslında bir tahminim de vardı. “Masa mı?”

Usulca başını salladı. “Acil toplanmak istiyorlar.”

Acı bir tebessüm belirdi dudaklarımda. “Öğrenmiş olmalılar.”

Serkan’ın bile bakışları değişmişti. “Bu sizin ilk sevkiyatınızdı ve şimdi sizi alaşağı etmek isteyecekler.”

Bakışlarımı camdan tarafa çevirdiğimde akıp giden yolu izlemeye başladım. “Bir yolunu bulacağım Serkan. Kimse beni o masadan atamaz ama önce bize ihanet eden şerefsizin arkasındakileri öğrenmem lazım.”2

“Eve gitmeyecek misiniz?” diye sorduğunda kaşlarımı çattım. “Zamanımız yok. Önce beni o şerefsizin yanına götür, sonra eve geçerim.”1

 

 

🖤🩶

 

 

Görüşmek üzere...🫶🏻

 

 

instagram:soylumery

Bölüm : 27.03.2025 21:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...