15. Bölüm

22.01

S.P.S
spsrebirth

 

SENSİZ BİR HAYATIM YOK 🌙

 

 

 

 

SAVAŞ’DAN

“Kaza yaptım ve senin yüzünden bebeğimi kaybettim. “

Durduğum yerde aynı sesler kafamda dönüp duruyordu.

“Eğer beni dinleseydin, hamile olduğumu söyleyecektim. “

Bacaklarım artık beni taşıyamıyordu. Delirmişim gibi ellerimi, başıma vurdum.

“ Senin yüzünden bebeğimi kaybettim. “

Kafamda dönen sözlerin ağırlığı kalbimi bıçak gibi kesmiş paramparça etmişti.

Bizim bebeğimiz olacaktı ve Aysa bunu bana söylemek istemişti. Eğer o gün onu dinleseydim, o kadına inanmasaydım Bugün biz bir aile olacaktık. Ben baba olacaktım.

Ben baba olacaktım… Aysa’yı gördüğüm gün bu hayattan istediğim tek şeydi. Benim olması ve bana ait canlar taşıması…

Bu benim tek hayalimdi…

Ve bu hayali ben yıkmıştım. Bebeğimizi ve sevdiğim kadını kaybetmiştim.

Kalbimin sesi çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Hayır. Aysa’yı kaybedemezsin.

 

Peşinden gitmem gerekiyordu. Yeniden kalbini kazanmam ona tüm yaşadıklarını unutturmam gerekiyordu. Bana kızgındı ama kendimi affettirip her şeyi düzeltebilirdim.

Evet. Gidip onu geri kazanmalıydım…

Koşarak tekrar arabama yöneldim. Benden gitmesine izin veremezdim. Bebeğimizi kaybetmiştik ama birbirimizi kaybedemezdik. Bizim birbirimize ihtiyacımız vardı.


**********

“Abi söylediğin gibi taksi durağına gittim. Yaşlı çift taksi çağırmış. “

Güvende olduğunu öğrenmek biraz olsun içime su serpmişti.

“Evinde mi ?” diye sordum

Susmuştu.

“Artık daha fazla tek başına kalmasına izin veremem. Yeterince acı çekmiş, geri kazanmalıyım.”

Bir adım atıp yanından geçtim.

“Abi “ diye seslendi. Ona döndüğümde gözleri yere inmişti. Bir şey söylemek istediği ama çekindiği çok belliydi.

“Söyle Berkan, Kardeşlerinin bir şeyden haberi olmadığı için onların yanına gitmez. Serhan’ın yanında mı, Buse’nin yanında mı?”

“Abi yok “

“Söylesene, nerede ? “

“Gitmiş. “

“Nereye ?”

“Havalimanından Madrid uçağına binmiş.”

Bedenimden tüm kanın çekildiğini hissettim. İkinci bir kez dünyam başıma yıkılmıştı. Bacaklarım beni taşıyamayınca dizlerimin üzerine kendimi yere bıraktım.

 

Beni yeniden terk etmişti. İkinci kez arkasında bırakıp gitmişti.

Ama bu gidişi çok farklıydı bu kez canı çok yanıyordu.

“Tek başına yapamaz. Yalnız kalamaz , bu kadar acıyla yalnız baş edemez. “

 

“Savaş” kulaklarımı tırmalayan ses bana yaşadığımız tüm acıların suçlusunun geldiğini söylüyordu.

 

Gülin gelmişti. Kumpas kurarak kafamı karıştıran, bebeğimin ölümüne sebep olan, sevdiğim kadının beni terk etmesini sağlayan o takıntılı kadın gelmişti.

Sevdiğim kadının acılar çekmesine sebep olan o kadını ellerimle boğacaktım.

Hızla ayağa kalkıp, bana yaklaşan Gülin’in üzerine yürüdüm.

“Seni öldüreceğim, seni parça parça edeceğim. “

Birden ellerimi boğazına sardığımda korkudan gözleri büyümüştü, kendini kurtarmaya çalışıyor, çırpınıyordu.

Ama elimden kurtulamayacaktı.

O benim herşeyimi elimden almıştı. Bende onun hayatını alacaktım.

Araya giren Berkan’ı ittim. Elimi tekrar boğazına götürdüm. Berkan, onu kurtarmaya çalışıyordu ama boşuna çabalıyordu. Onu kimse elimden alamayacaktı.

“Sen benim ailemi aldın , bende senin canını alacağım.”

Daha sert sıkmaya devam ettim. Onun yaşamaya hakkı yoktu.

“Yapma abi, bırak kadını”

“Onun yüzünden kaybettim.”

“Bırak kadını, sen böyle bir adam değilsin. “

“Ben, artık sevdiği kadının acılar içinde kıvranmasına sebep olan adamım,hemde bu kadın yüzünden onu öldüreceğim “

Gülin nefessiz kalmaya başlamıştı. Gözleri kaymaya başlamış, hareketleri durmuştu.

Berkan, beni hızla çekip beni itince yerimde sendeleyip masaya çarptım.

Gülin yere düşmüş öksürükle nefes almaya çalışıyordu. Berkan hızla üzerime gelip beklemediğim anda suratıma bir yumruk geçirdi. Geriye dönüp Gülin’i yerden kaldırdı.

Ona olan nefretim tüm evreni yakacak kadar büyüktü.

“Eğer bir daha seni bir metre yakınımda görürsem. Bu kez gerçekten öldürürüm. “

 

Nefes nefese koşarak uzaklaştıktan sonra önümde ki sandalyelere,masaya, ayağımın altında ne varsa tekme atıp kendimi havuza attım. Dakikalarca suyun altında bekledim.

 

Suyun üstüne çıktım. Berkan havuzun kenarında gerginlikle volta atıyordu.

" Sen ne yaptın abi, kadını az kalsın öldürüyordun. Delirdin mi ?"

 

Zaten sinirlerim yeterince tepemdeydi. Bir de ona laf anlatmayacaktım. Kenara yüzüp sudan çıktım.
" Siktir git Berkan kendi işine bak."

 

Yanından geçerken kolumu tuttu. " Ne kendi işi lan. Bu kadına bir türlü yol vermeyerek herşeyi mahveden sensin. Sonra kadınları suçlu buluyorsun. Yediğin bokun arkasında dur. "

 

Kolunu itip eve yürürken tekrar kolumdan tuttuğunda ona döndüm yüzüme sıkı bir yumruk atmıştı. Olduğum yerde savruldum. "Aysa’ya ne olduysa senin yüzünden oldu ."

Yeniden daha kuvvetli bir yumruk attığında bu kez burnumdan kan geldiğine emindim.

 

Yüksek sesle delirmiş gibi kahkaha atmaya başladım. "Evet her şey benim yüzümden oldu. "

Daha da yüksek kahkaha atıyordum. "Bebeğimiz benim yüzümden öldü."

Daha da yüksek kahkaha atmaya başladım.

Berkan kollarımdan tutup beni sarsmaya başladı. Gözlerime delirmişim gibi bakıyordu.

“ Ne bebeği ?”

"Vur lan daha sert vur " bu kez onu kollarından ben sarstım.

" Vursana lan ! Vur bana daha da sert vur." Artık endişeyle bakıyordu.

"Vur diyorum lan sana, onu dinleseydim hamile olduğunu söyleyecekti, bugün birlikte bebeğimiz için oda kuracaktık. Ama ben o yalancı kadına inandım. Aysa’yı dinlemedim,onu yargıladım kaza yapmasına sebep oldum. Bebeğimizi öldürdüm ben. “

 

Sinirimi çıkartmaya yer arıyordum. Gözlerim evden bahçeye çıkan kapıya kaydığında hızla oraya yürüdüm. Elimi yumruk yapıp cam kapıya vurduğumda büyük cam saniyeler içinde parçalanıp yere düşmüştü.

 

Berkan, artık hiçbir tepki vermiyordu. Yerde farkettiğim cam parçasını avucumda sıkıp ona doğrulttum. Diğer elimle Berkan’ın eline tutuşturmaya çalıştım.

" Ya da öldür beni, çünkü bu hissettiğim acıyı ancak ölürsem unuturum."

Camı elimde daha sıkı bastırıyordum.

"Öldür beni Berkan, tam kalbime sapla ki kalbimde ki sancı geçsin. " yanağıma düşen bir ıslaklık hissettim.

 

Bu neydi şimdi ? Gözümden yaş mı düşmüştü. Ağlıyor muydum ben ?

"Abi bırak şunu " diyerek elimden camı almaya çalıştı. Sıkı sıkı bastırdığım cam elimde parçalanmıştı.

 

Berkan, avcumu açınca parçalar yere dökülmüştü. Gözümden hâlâ yaş geliyordu. Canımı acıtan bu cam parçası mıydı ?

 

Hayır lan hayır!!!
Canımı acıtan Ay tenli kadınımı ve bebeğimizi kaybedişimdi.

 

Elimdeki cam parçalarını çıkarmaya çalışan Doktoru istememe rağmen Berkan çağırmıştı. Elimde ki içki şişesini susamış gibi kafama dikledim. Buraya oturduğumdan beri üçüncü şişeyi de bitirmiştim.

"Tüm kırıkları çıkardım artık sarabiliriz. " diyen doktora bakmadan "Gerek yok" diyerek elimi çektim.

 

Berkan itiraz etti." Sarılması gerekiyor abi yaran iltihap kalabilir."

 

Oturduğum yerden ayağa kalktım. “Umrumda mı lan yaraymış, iltihapmış. Sikeyim lan umrumda mı"

 

Onlara arkamı dönüp kendimi banyoya attım. Hiçbir şey umrumda değildi. Umrumda olan tek şey Aysa'nın ne halde olduğuydu. Suyun altında onu düşünürken elimi sertçe duvara vurdum. O gitmişti.

 

Aşağıya indiğimde Berkan hâlâ gitmemiş üstelik camcı çağırmıştı. İçki dolabına gidip yeni bir şişe açtım. Kafamı kaldırdığımda duvarda asılı olan portreyi görünce kalbime yeniden bir sancı saplandı portreye doğru yaklaşıp işaret parmağımı üzerinde gezdirdim. Bunu ben çizmiştim yüzüne ay ışığı yansıyan portre Aysa'ydı. Görmüş olmasına rağmen portrenin kendisi olduğunu anlamamıştı. Çünkü karanlık çizmiştim, onun yüzünü sadece ben görüyordum.

 

Portrenin altında duran konsolun, üzerindeki vazoları yere fırlattım. Bu gece her şeyi kırıp parçalayacaktım.

Aysa’nın parçalandığı gibi her şey bu gece paramparça olacaktı.

 

“Abi, kendine gel artık böyle olmaz.” Berkan bir kaç adımda yanıma gelip beni kollarımdan sarstı.

 

“Bizim bir bebeğimiz olacaktı Berkan, bedeninde ikimizden bir parça taşıyordu. Bu Yıllardır tek kurduğum hayaldi. Bir kızımız olacaktı. Aysa’ya benzeyecekti. “

 

Berkan kolumdan çekip beni kanepeye götürdü. “Bebeğiniz için üzgünüm. Aysa hala hayatta, kalbini yeniden kazanmalısın “

 

*************
Zaman geçmek bilmiyordu. Acı her saniye bedenime daha çok yayılıyor ve kendimi kontrol etmekte zorlanıyordum. Artık Aysa’yı görmem gerekiyordu. Ona sarılıp her şeyi düzeltmem, kırılan kalbini yeniden onarmam gerekiyordu.

Aysa’nın gidişinin üzerinden bir ay geçmişti. Koskoca bir ay. Bana 1 yıl gibi gelmişti. Onu artık göremiyor, sarılamıyor, korkusunu içime çekemiyordum. Hayatım boyunca böyle bir acıyı tahmin bile edemezdim…

 

Yine koltukta oturarak, içerek bugünü de sabah etmiştim. Aysa gittiğinden beri neredeyse hiç uyumamıştım.

 

Berkan doğru söylemişti. Bana kızgındı ama benden nefret etmiyordu. Bunu gözlerinde görmüştüm. Onu yeniden kazanmalıydım. Kalbini kazanmak için Madrid’e gidiyordum.

 

Ona verdiğim süre bugün bitmişti.

 

AYSA’DAN

1 AY SONRA

 

Aysa, bebeğim artık kalkmayı düşünüyor musun ?

Oflayarak yatakta sol tarafa döndüm. “Serhan git başımdan bugün tatil uyuyacağım.”

 

Pikemi üzerimden çekip aldı.

“Hayır. Bugün tatil falan değil. Hemen kalkıyorsun. Ben gezmek istiyorum. “

 

Gözlerimi açmadan Serhan’ın ayak ucumda bıraktığı pikeyi tekrar üzerime örttüm.

“ Ya Serhan lütfen biraz daha uyuyalım. Daha çok erken.”

 

Yeniden üzerimdeki pikeyi çektikten sonra yanıma gelip ellerimden tutarak beni çekti. “Hayır. Hemen kalkıyorsun ve beni etkinliklere götürüyorsun. “

 

Ve Serhan kazanmıştı. Bir saat içinde yataktan kalkıp, duş alıp, hazırlanıp dışarıya çıkmıştım. Bir hafta önce gelmişti bir kaç gün sonra gidecekti. Bu yüzden her yeri gezmek istiyordu. Ama benim hiç enerjim yoktu.

 

Türkiye’den geldikten sonra kendimi tamamen eve kapatmıştım. Sabah işe gider, işten çıkışta evime gelir, mecburi haller dışında asla dışarıya çıkmazdım.

 

Orada yaşadıklarım bir an olsun aklımdan çıkmıyordu. Gözlerimi her kapattığımda o acılar aklıma geliyordu.

 

Savaş’ın ormanda paramparça oluşunu izlersem canım daha az yanar sanmıştım. Ama öyle olmamıştı. Canım daha çok yanmıştı.

Savaş’a kızgındım ama ona hep yalan söyleyen ben olmuştum. Bana güvenmemesi normaldi.

Herşeyin suçlusunun o olduğunu söylesemde asıl suçlu bendim. En başından beri hatalı olan, ona olan ilgimden kaçan, ve sürekli yalan söyleyen bendim.

Ama onu suçlamak kolaydı.

 

Buraya gelirken kendime bir söz vermiştim. Hayatıma eskisi gibi, hiç Savaş ile tanışmamış gibi devam edecektim. Bunlar hiç yaşanmamış, ben Savaş’a ilgi duymamış, ondan bir bebek kaybetmemiş gibi davranacaktım…

Ama yapamamamıştım.

Bir an olsun onu düşünmeyi bırakamamıştım.

Kendime itiraf etmekte zorlanıyordum ama Savaş’ı özlüyordum.

 

Ve bu özlem ile nasıl başa çıkabileceğimi bilmiyordum.

 

*********

Serhan ile bütün gün sokak sokak gezmiştik. Her yer gezmek istemiş, buranın meşhur lezzetlerini tatmak istemişti.
La puerta sol meydanına gelmiştik. Meydanın ortasında, şehrin sembolü olan Ay Işığı Çeşmesinde ellerimi yıkayıp boynuma sürdüm.

 

Soğuk soğuk esen rüzgar burnuma tanıdık bir koku getirdi. Hemen gözlerimi kapatıp o kokuyu burnuma çektim. Koku içime işledikçe Savaş’ı hatırlamaya başladım. Onun tenini, onun ellerini…

Bu Savaş’ın kokusuydu. Savaş burada mıydı?

Aklıma gelen düşünceyle doğrulup etrafıma baktım.

Ama yoktu. O burada değildi.

Onu bir gün bile düşünmeyi bırakmayan kalbimin oyunuydu.

 

 

Sonbahar etkinliklikleri başlamış bir aydır devam ediyordu. “ Festival De Otoño “ her Ekim ayında başlayan ve ay sonuna kadar devam eden tiyatro, dans, müzik temalı etkinliklerdi.

 

Bugün de çok fazla kalabalıktı. Hemen kendime oturacak yer bulup, Serhan’dan su almasını istedim.

 

Onu beklerken flamenko yapan dansçıları izliyordum.

 

Elimin birden tutulmasıyka irkilmiştim, hemen geri çekmeye çalıştım ama çekememiştim.

 

Elimi çeken yaşlı bir kadındı. Kıyafetleri çok eski, saçları dağınık, ayakkabıları yırtıktı. Yüzüne baktım. Yüzünde yaşlılığın tüm belirtileri olsada gözlerinin içi gülüyordu.

 

“Yardım mı istiyorsun?” diye sordum ama cevap vermemişti.

 

Tuttuğu elimi çevirip avucumu açtı. Cebinden küçük bir taş çıkartıp avucuma koydu.

 

Baş parmağı ve işaret parmağıyla taşı avucumun içinde gezdirmeye başladı.

“O burada, senin için için geldi.”

Şaşkınlıkla kadına bakakaldım.

 

Yorgun sesiyle konuşmaya devam etti.

“O, Senin kaderin. O, senin yolun. Gidecek başka bir yolun, sığınacak başka bir limanın yok.” Dedi ve ayağa kalkıp hızla uzaklaştı.

 

Arkasından öylece bakakaldım. Birinin buraya benim için geldiğini ve onun benim kaderim olduğunu söylüyordu. Sanırım meczuptu.

 

Geri dönüp parmağıyla bir yeri işaret etti. Onun işaret ettiği yere baktığımda meydandaki saat kulesini işaret etmişti.

Saat 22. 01’i gösteriyordu.

 

Elini kalbine götürüp, avucumda gezdirdiği taşı yere bıraktı ve hızlı adımlarla uzaklaştı.

 

Hipnotize olmuş gibi taşı attığı yere yürüdüm. Etraf çok kalabalıktı, birisi taşın üzerine basmıştı. Taş bir kaç adım daha ileriye kaydı, görmek için eğildim.

 

Küçüçük taş yerde parlıyordu. Onu elime alıp avucuma koydum. Mavi, yuvarlak, cam bir taştı. Ayağa kalkıp ilerlerken gözüm saate kaydı.

Hâlâ 22. 01’i gösteriyordu.

 

“Aysa, beni duymuyor musun ?”

Kolumdan dürtükleyen Serhan’ın sesiyle kendime geldim.

 

“Dalmışım.” suyu uzatıp koluma girdi.

“Şimdi seni daldığın alemden çıkaracağım. Hazır mısın ?”

 

Kesin yine beni bir yere sürükleyecekti. Yine istemediğim bir yere götürecek, acımı deşecekti.

“Serhan artık eve gidelim. Sabahtan bu yana evsizler gibi sokaktayız. “

Dudağını büzdü.

“Ya aşkım, yarın zaten gideceğim. Son gecemde gitmek istediğim son bir yer var. Beni kıracak mısın?”

Böyle üşümüş kedi yavrusu gibi büzüşüp bakmasına kıyamıyordum.

“Tamam, ama bu son. Nereye gideceksek gidelim. Bir saat takılıp eve geçeceğiz.

 

“Tamam. Yıldırım tansırısının- “

Gözüne onu öldürmek ister gibi bakınca tamamlayamamıştı.

 

Bana hep yıldırım tanrısının ışığı derdi. Ona göre savaş bir yıldırım tanrısıydı bende onun saçtığı ışıktım. Bu sözü eskiden çok hoşuma gitmiş olsada, artık beni yaralıyordu.

 

 

Yol boyu kafam başka şeylerle meşgul olduğundan, nereye gideceğimizi sormamıştım. Gözlerim tabelaya takılı kalınca ayaklarım yere çivilenmiş gibi kalakalmıştım.

Serhan’ın beni kolumdan çeke çeke getirdiği yer Moonlight’tı.

 

Yani Ay ışığı bar.

Madrid’in en tehlikeli en meşhur barıydı. Ve Savaş ile geçirdiğim gecenin mimarı olan bardı…

 

Tüm hatalarımın başladığı yerdi.

 

Aslında buraya hiç girmek istemesemde, Serhan’ın sürüklemesiyle girmek zorunda kalmıştım.

 

İçeriye girip barmene yaklaştık. Herkes masalara yerleştiğinden tabureler boştu. Zaten eğlenmek için gelmediğimden bir iki kadeh içer Serhan’ın gönlü olunca kalkarım diye düşünerek tabureye oturdum.

 

Yine o gece oturduğum tabure boştu.

 

Barmenden hafif bir kokteyl istedim. Çünkü burası haddinden fazla kalabalık ve tehlikeli insanlarla doluydu. Kendimizi korumamız için ayık kalmaya ihtiyacımız vardı. Bu gece beni koruayacak bir Savaş yoktu.

 

Ortama çoktan alışmış olan Serhan, yerinde durmayıp taburede bile dans ediyordu. Tabureden atlayıp elimden tuttu.

“Hadi gel dans edelim.”

İsteksizce omzumu silkeledim.

“Hayır ya ben dans etmeyeceğim.”

“Off aysa nereye kadar böyle devam edeceksin. Hayatına devam etmen gerekiyor. “

Serhan, buraya geldiğim günden beri yanımdaydı. Her şeyi ona anlatmıştım ve bana çok destek olmuştu. Onun varlığı biraz olsun beni ayakta tutmaya yaramıştı. Beni düştüğüm karanlıktan çıkarmak için hâlâ kendince çabalıyordu.

 

Serhan, taburemi çevirip beni sağ tarafımdaki masada oturan erkek grubunu işaret etti.

 

“Kızım etrafına baksana Hans, Sam, Tony, Johnny, Herkel, Frank bir sürü adam var. Şunlardaki endama, şunlardaki yakışıklılığa bak. Kızım adamlar taş gibi taş. “

 

İşaret parmağını dudağıma değdirdi.

“ Git birini öp, onlar seni öpsün. Şu çikolata dudakların biraz rahatlasın. “

Parmağını ittim. “Ben kimseyi istemiyorum.“

 

“Saçmalama kızım ya hayatın boyunca böyle yaşayamazsın. Sevişmek bir terapidir. “

 

‘Sevişmek bir terapidir. ‘

 

Kafam benden bağımsızca hemen çaprazımda üç masa arkada kalan alana döndü. O masa şuan boştu, ama ben o masada Savaş’ı hâyâl ettim. Onu ilk gördüğümde o masada oturuyordu.

 

Arkama döndüğümde gözleri benim üzerimdeydi. Beni kendine davet etmek ister gibi derin derin bakıyordu.

Ve bende davetine icabet etmiştim.

 

Gözlerimin önüne onunla buradan çıkıp seviştiğim gece geldi. Tüm gece beni fark etmesini, kendimi koruyamacağımı düşünmesini ve beni alıp gittiği yere götürmesini istemiş ve bunu başarmıştım. Kollarında kendimi kaybedip, o büyülü dudaklarımın tadına varmak istemiştim. Ve istediğim olmuştu.

 

Ona zorluk çıkartarak sonunda yatağına girmeyi istemiştim. Girmiştim de…

 

Evet Serhan doğru söylüyordu !!!

Evet sevişmek bir terapiydi…

Ama benim için sevişmek Savaş’a özel bir duyguydu.

 

*********
Sakince bardan çıkmayı başarmıştık. İlk kez bu barda sorunsuz bir gece geçmişti. Taksiye binip eve dönmek için yola çıktık. Kafamı cama yaslamış gözlerimi kapatmıştım.

 

Birden telefonum çalınca irkildim, kucağımdaydı. Ekranı ters çevirince arayanı gördüğümde kalbim heyecan içinde çarpmaya başladı.

SAVAŞ arıyordu.

Buraya geldiğimden beri ilk kez beni arıyordu. Bir aydır yüzünü görmemiş, sesini duymamıştım.

 

Ben şaşkınlıkla ne yapacağımı bilemez bir şekilde ekrana bakarken arama bitmişti.

 

“Niye açmadın ki ?” Diyen Serhan’a cevap veremedim. Hâlâ ekrana takılı kalmıştım.

 

Bir mesaj bildirimi gelince hiç beklemeden üzerine tıklayıp açtım.

 

“Saat 1’ de, la puerta sol meydanında olacağım. Lütfen gel” yazıyordu.

 

Kalbim daha hızlı atarken bedenime bir titreme vurmuştu. Bugün hissettiğim koku hâyâl değildi. Savaş buraya gelmişti. Benimle konuşmak istiyordu.

Ama ne yapacaktım. Gitmeli miydim ? Onu görmeye hazır mıydım ?

 

Onu görürsen duygularım yeniden yeşerir miydi ? Ya da onu görünce acım tazelenir miydi ?

 

Gitmek ile gitmemek arasında araftaydım. Vereceğim karar aramızdaki her şeyi ya bitirecek ya da yeniden başlatacaktı.

 

Ve kendime yenilip onu bir kez daha görmek için yola çıktım.

 

Meydandaki kalabalık yerini sessizliğe bırakmıştı. Etrafta çok az insan kalmıştı. Onu fark ettiğimde adımlarım durmuştu. O da beni görünce volta attığı yerde durmuştu. Dakikalardır uzaktan birbirimize bakıyorduk.

 

Burada öylece durmayı bırakıp yaklaşmaya devam ettim. Hayatım boyunca bundan kaçamazdım. Bugün burada son kez göz göze bakacaktık.

 

Yanına oturdum. Fark ettiğim detaylarla kalbime büyük bir sızı saplandı. Eski Savaş’dan eser kalmamıştı. O okyanus mavisi gözleri ışığını kaybetmiş, Gözleri kocaman bir çukura dönüşmüştü. Hayran olduğum gamzeleri olduğu yerde saklanmıştı. Sakalları uzamış, saçları özensizdi.

Çok bitkin görünüyordu. Zayıflamıştı…

 

Gözlerinde kaybediş acısı gördüm. O da benim gibi acı çekiyordu.

Gözlerine bakmak beni daha da acıya sürüklerken, Gözümü saat kulesine çevirdim, saatin hâlâ 22.01 ‘ de takılı kaldığını gördüm. Zaman bile durmuştu.

Aramızdaki sessizliği savaş bozdu.

“Tam burada şu saat kulesine bakarken yanıma bir kadın gelmişti. Bana çok yakınında , o burada dedi. Şaşkınlıkla kadına bakakalmıştım. Ne söylediğine dair hiçbir fikrim yoktu. “

Sesi de acı çekiyor gibi geliyordu.

“Bana, Doğru yerdesin demişti . Üstü başı eski olduğundan meczup olduğunu düşündüm. Biraz ileriye gidip saat kulesini işaret etmişti. Kafamı kaldırıp saate baktım. Saat 22.01’i gösteriyordu. Ve seni o gece, o saatte buldum. “

 

Derin bir nefes aldı, ama nefesi ciğerlerine yetmiyor gibi ses çıkarıyordu. “ Davette sıkılmış etrafıma bakarken, ay ışığının içeriye dolmasıyla gözlerimi çevirdiğimde seni gördüm. O kadar güzel gülüyordun ki tüm gece sıkışan kalbim seni gördüğünde heyecanla atmaya başlamıştı. Üst kata çıktığında seni takip ettim, yıkıldığın anı görmek sana acı verdiği kadar bana da acı verdi. Ama bir şansım olduğunu fark ettim öfkeyle otelden çıkarken seni takip ettim benim yanımda olmanı istedim. “

 

Bana dönüp ellerimi avcunun içine aldı. Gözleri, kalbimi delip geçiyordu.

“Bara gittiğinde arkanda duruyordum, seni izliyordum. O adamlar sana dokunduğunda çıldırdım. “

Sesi kendine kızarcasına sitemli ve sinirli bir tona büründü.

“O gece sadece yanımda olmanı istedim ama ilkin olacağımı öğrendiğimde sadece bana ait ol istedim. Selim olduğumu düşünüyordun ama umrumda değildi ne de olsa sabah beni görecektin."

 

Sözlerine devam etmesini engelleyip parmağımı dudağına koydum. Gözleri buğulanmıştı.

"O gece senin Selim olmadığını biliyordum. Seni arkamda masada görünce ilgimi çektin. Ben o kadar sarhoş değildim sadece sarhoş gibi davranmak istedim. Seninle beraber olmak istedim çünkü gözlerine baktığımda nereden geldiğini bilmediğim bir şekilde sana güvendim. Sabah uyandığımda tüm cesaretim gitmişti yanımda olmadığın için oradan kaçtım yaptığımın hata olduğunu düşünerek kaçtım ama hiç aklımdan çıkmadın. "

 

Duydukları onu şok etmişti. Bu fırsat bir daha elime geçmezdi bu yüzden ona herşeyi anlatacaktım.

“Hiç aklımdan çıkmadın Savaş, İstanbul’a döndüğümde yaptıklarımdan kaçarım diye düşünmüştüm. Ama hatırlamıyor gibi yapmak istedim çünkü duygularımdan kaçmak istedim. Ben hiç aşık olmadım Savaş, hiç kimseyle öpüşmedim, hiç kimseyle sevişmedim.”

 

Derin bir nefes almaya çalıştım, ama aldığım her nefes göğsüme batıyor, acıma acı katıyordu.

“Tek gecelik bir ilişki olsun istedim ama öyle olmadı, seni hep arzuladım, görmek istedim. “

Gözlerim doluyordu. Farkındaydım, hıçkırıklar içimde ağlamama sabitler kalmıştı. “Belkide hiç olmamalıydı. Ben o gece seninle birlikte olmamalıydım. Sende bana hiç dokunmamalıydın.”

Gözyaşlarımı tutmayı başaramadım. Özgürce akmalarına izin verdim. “Ben hiç hayatım boyunca anne olma hayali kurmadım. Hamile olduğumu öğrendiğimde çok korktum, çünkü beklemiyordum ve bu konuda hiçbir fikrim yoktu. Ama onu kalbimde hissettim. Senden bir parçaydı. Onu çok istedim. “

Savaş, o hasret kaldığım elleriyle gözyaşlarımı silmeye çalıştı ama nafileydi. O sildikçe gözyaşlarım daha da çok akıyordu. “Kendi kendime düşündüm, acaba Savaş’dan baba olur mu ? Ya da bebeği ister mi diye.”

“Çok isterdim dedi. Bu hayatta istediğim tek şeydi senin ile bir aile kurmak. “

Sesi fısıltı gibi çıkmıştı. Hatta fısıltıdan öte can çekiyor gibiydi.

“Biliyorum, hissettim” dedim. Gözlerine bakmaya devam ettim. O okyanus mavisi gözleri hüzünle bana bakıyordu.

“Sen baba olmak için çok uygundun. Bebeğimizi çok seveceğine, onu her koruyacağına inanıyordum. Sana her şeyi söylemeye karar verdim. Önce birlikte olduğumuzu bildiğimi ve hamile olduğumu söylemeyi istedim. “

Bebeğimi kaybettiğim gün aklıma gelince Savaş’ın avucunda sakladığı ellerimi hızla geri çektim. Gözlerimi ondan kaçırıp saat kulesine odaklandım. Saat hâlâ 22.01’di.

 

“O gün koşa koşa geldim Savaş, içimdeki korkuya rağmen heyecanla geldim. Nasıl söyleyeceğimi saatlerce prova ettim, bunları sana söyleyip bana sarılmanı, korkma ben yanındayım demeni bekledim. “

 

Hâyâl kırıklığım bedenimi titretince ona dönüp gözlerine baktım.

“Ama sen beni dinlemedin, hem de iki kez. Beni hem dinlemedin, hem suçladın. “

 

“Kırık kalbimle o dağ başına koştum. Sen artık hayatımda yoktun ama hâlâ bir gerçeğim vardı. İçimde senden bir parça vardı. Bebeği sensiz büyütmeye karar verdim. O gün hayatımızdan seni çıkardım. O gün bebeğimiz de bizi hayatından çıkardı.”

 

Ayağa kalktım. “Biz seninle o gün yok olduk. “ dedim

 

Arkamı dönüp giderken belimden dolanan elllerle olduğum yerde durdum. Sırtım kaslı göğsüne çarptığımda kalbim sanki herşeyi unutmuş, yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. Savaş başını boynuma yerleştirdiğinde alıp verdiği nefes tüm bedenimi yaktı.

“ Beni bırakma, Sensiz bir hayatım yok.” diye fısıldadı.

 

Ona sarılıp tüm yaşadığımız kötü anları unutup yaralarımızı beraber saralım istedim.

Benimde sensiz bir hayatım yok ‘ demek istedim ama söyleyemedim.

Kendimi kollarından ayırıp yürümeye devam ettim. Geri dönüp son kez acı çeken gözlerine baktım.
“Biz başlamadan biten bir hikayeyiz. “

 

 

 

 

 

 

 

Bu bölüm biraz kısa oldu ama bomba gibi bölümler gelecek ?
Beğenmeyi ve yorumlamayı unutmayalım ❤️

 

Bölüm : 16.01.2025 00:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...