
Avuç içimin acımasıyla gözlerim elime kaydı. Tırnaklarımla elimi kanatmıştım
Lanet olsun testte iki çizgi vardı !
Hamileydim !
******
Öğrendiğim bu şeyin ağırlığıyla kendimi yatağımın üzerine bıraktım. İstemsizce gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı.
Bu hiç beklediğim ve hazır olduğum bir durum değildi.
Ben şimdi ne yapacaktım !
Gözyaşlarım hıçkırıklara dönüşürken ne yapacağım konusunda kafamda bir fikir bulamayışıma lanetler okudum.
Daha önce hiç, ileride bir gün anne olmakla alakalı bir hayalim olmamıştı. Hayalim tercüman olup ülke ülke çalışmaktı. Hayatımı hep çalışarak geçirmeyi planlamıştım.
Ta ki Savaş ile karşılaşana kadar !
Sadece bir gece geçirdiğim, o geceyi unutmak için kendimi kandırdığım adamdan hamileydim.
Bu şey gerçekten hazır olduğum bir durum değildi, plansız ve zamansızdı. Saatlerdir Ne yapacağımı düşünüyordum ama bir çözüm yolu bulamıyordum.
**********
Sabah gözlerimi açtığımda fazlaca başım ağrıyordu. Dün gece ağlayarak uyuya kalmıştım, gözlerimdeki ağırlık her yeri karanlık görmeme sebep oluyordu.
Bir çözüm yolu bulana kadar işe gitmeyecektim. Rüya’yı arayıp bana izin yazmasını istedim.
İşe gitmek Savaş bey’i görmek demekti. Bu halim hiçte iç açıcı değildi ve beni dün görmemezlikten gelmişti.
Gün boyu içimdeki Savaş ile bana ait olan varlığı unutmaya çabaladım. Evde kafayı yememek için dışarı çıktım. Arabamı da almadım sadece yürümek istedim.
Başarılı oldum mu ? Tabiki de hayır!
Bir an olsun aklımdan çıkmıyordu.
Evren aklımdan bir an olsun çıkarmamak için mücadele ediyordu.
Mesela sahil boyu yürümüştüm. Her adım başı ya hamile kadınlar ya da minicik bebeğini gezdiren annelerle karşılaşmıştım.
Alışveriş merkezine gitmiştim, yürüyen merdivenlerden yukarıya çıktığımda ilk karşıma çıkan mağaza bir bebek giyim mağazası olmuştu.
Ayaklarım benden bağımsızlarmış gibi beni mağazanın önüne götürmüştü.
Ah bu elbise ne kadar güzeldi !
Tüllü, üzerinde küçük papatyalar olan mor çok tatlı bir elbiseydi.
Sanırım bugün ilk kez gülümsemiştim.
Gözlerim elbisenin yanındaki erkek bebek tulumuna kaydı. Taba renk, bağlamalı, üzerinde ayıcık deseni vardı.
Ah bu da muhteşem birşeydi.
Ellerim heyecanla karnımı buldu. İçimdeki varlığı okşadım. Kıyafetlerim içime verdiği huzur bebeğimin erkek mi , kız mı olacağını düşünmeme sebep oldu.
Acaba içimdeki bebek kime benzeyecekti. Bana mı, babasına mı ?
Acaba bebeğim en çok kimi sevecekti ?
Düşünceler içimin kıpır kıpır olasına sebep olurken, bebeğimin varlığından bile haber olmayan babası aklıma gelince düşünmeyi bırakıp mağazanın önünden kaçar adım uzaklaştım. Bir üst kata çıktım. En azından kitap bakmak daha iyi gelirdi.
Kişisel gelişim kitapları arasında dolaşırken aniden dönen başımla raftan tutunmaya çalıştım. Dün internette okumuştum bu belirtiler bir süre daha devam edecekti.
Toparlanıp doğrulduğumda yere bir kitap düşürdüğümü fark ettim. Düşürdüğüm kitabı alıp yerine koymak için eğildim. Önünü çevirdiğimde,
’Benimle oynar mısın anne ‘ yazısını görünce gülümsedim.
“Benimle oynar mısın anne.” diye fısıldadım.
Fısıltımla, gözlerim yine dolmuştu.
Elimi karnımın üzerine koydum içimde bana ‘anne ‘ diyecek varlık vardı.
BEN ANNE OLACAKTIM.
Birden aklıma annem geldi.
Ben, annemi çok severdim. O benimle istediğim her oyunu oynardı. Evcilik oynamak isterdim benimle oynardı. Bilgisayar oyunu oynamak isterdim benimle oynardı. Çok ilgili ve çok şefkatli bir anneydi. Beni hiç ihmal etmemiş her zaman yanımda olmuş her kararımda bana destek olmuştu.
Sonra aklıma babamın şefkati geldi. O da benimle oynardı. Öğrendiğim ilk dil İngilizceydi ve bana babam öğretmişti. Çiçek dikmeyi, araba sürmeyi, balık tutmayı… İlklerimi babamdan öğrenmiştim. Üzgün olduğumda beni dizine yatırır saçlarımı okşardı. Ben sevilmeyi de ondan öğrenmiştim.
Bu gerçeklik, bebeğimin babasını öğrenmesi gerektiğini fısıldadı.
Evet bebeğim babasıyla tanışmalıydı…
Savaş’a söylemeliydim. Ama nasıl söyleyecektim ki ! Daha kendisiyle birlikte olduğumu söyleyememişken, hamile kaldığımı nasıl söyleyecektim…
Anne olma fikrine hazırdım. Bir kaç ay sonra karnım büyüyünce saklayamayacaktım. Kaçıp gitsem bile kardeşlerim öğrendiğinde zaten kendinden olduğunu düşünecekti ve bana ne yapacağını tahmin bile edemiyordum.
Bu yüzden şimdi söylemem daha doğruydu. Yarın sabah şirkete gidip ona bebeğimiz olacağını söyleyecektim.
Hâlâ elimde tuttuğum kitap onu almam için göz kırpıyordu. Yanına hamilelik ve Bebekle ilgili bir kaç kitap daha alıp eve geri döndüm.
************
Hemen kıyafetlerimi giyinip arabayı şirkete sürdüm. Bugün benim için çok zor bir olacaktı. Fazlasıyla gergindim ama söylemekten başka seçeneğim yoktu.
Hem bebeğimin babasını tanımaya hakkı vardı. Şimdi saklasam ileride bana sorunca ne diyecektim. Babasız büyümesini istemiyordum.
Acaba Savaş bebeği ister miydi ?
Sanki yol hiç bitmiyormuş gibiydi. Gitmek istemediğimde hızlı geçen zaman, gitmek istediğimde yavaş ilerliyordu.
Derin bir nefes alıp odanın kapısını tıklattım.
İçeriden “gel” sesini duyunca ellerim titreyerek kapı kolunu çevirdim.
Sakin olmalıydım.
Girdiğimde kafasını kaldırmış, hemen yine önündeki dosyaya dönmüştü. Dün ki gibi soğuk bir tavrı vardı.
Ama şuan bana soğuk davranması önemli değildi. Bunu bir çırpıda söylemeliyim.
“Savaş konuşmamız gereken önemli bir şey var “
Yine bir an kafasını kaldırdı gözleri anlık bir şaşkınlıktan sonra yeniden dosyaya döndü.
Sanırım Savaş dememe şaşırmıştı. Onunla mesafemi korumak için Savaşbey diyordum ama artık mesafe koymama gerek kalmamıştı.
O benim bebeğimin babasıydı…
“Şimdi işim var daha sonra gel. “ dedi.
Sesindeki ve tavırlarındaki donukluk kalbimi yakmaya başlamıştı.
Gözlerim dolarken gözyaşlarımı itip sesim titreyerek konuşmaya devam ettim.
“Daha sonrayı bekleyemem. Önemli “
Sonunda yüzüme bakmıştı. Ama hayran olduğum mavi gözleri şuan da bana karanlık bir çukuru andırıyordu.
“Daha önemli işlerim var “ dedi ve ayağa kalkıp hızla yanımdan geçti.
Yanımdan geçerken hissettiğim soğukluk içimin ürpermesine sebep olmuştu.
Kapının kapanışının ardından bana kalan acıyla öylece dikildiğim yerde kalakaldım.
Ona bir bebeğimiz olacağını söylemek istemiştim. Ama o bir inat uğruna beni dinlemek istememişti.
Gözyaşlarımı daha fazla tutamıyordum ama burada da ağlamayacaktım. Hızlı adımlarla lavaboya yürüdüm. İçeriye girdiğimde tutmayı bıraktım. Özgürce akmalarına izin verdim. Bana kızgındı ve beni görmek,sesimi duymak istememişti.
Lavabonun kapısı açılınca Yönetici asistanların küçümser ve Alaycı bakışıyla karşılaştım. üzerimden gerginliği atmaya çalışarak doğruldum. Normal şartlarda bunlara haddini bildirirdim ama şuan daha büyük bir derdim vardı.
Çantamı ve telefonu alıp çıkmak için toparlanırken,
"Vay vay vay burada kimler varmış tüm erkeklerin gözdesi,, patronların uğruna birbirini yumrukladığı melek görünümlü şeytan." diyen sesle arkamı döndüm,
Gözlerini küçümser bir tavırla üzerime dikmiş alay ederek konuşuyordu.
"Tarığıda kafalamışsın. "
Tabiki de bu iğrenç sözlerin sahibi sürtük Elif'ti. Beni sinirlendirmeyi başarmıştı.
"Saçma sapan konuşma, senin saçmalıklarınla uğraşamam " diye uyarıcı bir sesle konuştum.
Bir adım daha atarak tüm nefret dolu bakışlarıyla, " Yalan mı senin için koca adamlar birbirlerine girmedi mi, onuda Magno gibi dövdürecek misin ? "
Çıkmak için hazırlanıp onunla aynı hizaya geldim. " Kes sesini ve defol git buradan."
"Ama senin zaten en iyi bildiğin şey liseden beri herkese kendini melek gibi gösterip birbirini de düşürmedin mi ? Önce Bora'yı elimden aldın etrafında köpek yaptın sonra Selim'i elimden aldın onlarda yetmedi üniversite de hoşlandığım çocukla fingirdemeye başladın."
Beklemediğim bir hareketle kolumu sıkıca tutmuştu. Yine nefret dolu sözlerine devam etti.
"Söylesene bunu nasıl başarıyorsun, ben istedikleri her şeyi onlara sunmama rağmen hep seni seçtiler. Söylesene neden ? "
Diğer elimle kolumu kurtarıp onu ittim. Şimdi nefret kusma sırası bendeydi.
"Cevabını sen verdin zaten "
Tüm öfkemle gözlerine baktım. "Sen onların altına yatarak elinde tutmaya çalıştın ama benim buna ihtiyacım yoktu sen onlara kendini becertirken ben arkadaşları oldum."
İğrenç sesli bir kahkaha attı. "O çok sevdiğin 17 yaşından beri aşık olduğun Selim'i nasıl elinden aldım ama hemde gözlerinin önünde. Sahi siz hiç beraber olmadınız değil mi , performansı çok iyiydi seni bırakıp bana aşık oldu."
Hayal dünyasında kurduğu cümleye gülmüştüm.
"Emin misin sana aşık olduğundan,” diyerek masanın üzerinde ki telefonu elime aldım daha dün attığı mesajları açtım.
"Bak burada ne yazıyor, dur ben okuyayım."
Nefretle gözlerine bakıp okumaya başladım.
"Beni affet aşkım hiçbir şey hissetmedim, yaşadığım o gece iğrençti ."
Rengi atmış bembeyaz kesilmişti.
Karşımdaki sürtüğe daha da nefret dolu baktım. "Bunu da okuyayım mı ? Senin için geliyorum bebeğim, biz bir sürtük yüzünden ayrılamayız. Elimden alabilmiş misin ? Selim her gün ama istisnasız her gün beni arıyor ve mesaj atıyor. Sen ona kendini becerttin diye beni unutacağını mı sandın. "
Neredeyse ağlayacak hale gelmişti. " Ama üzülme senin olsun iki karaktersiz çok yakışırsınız."
Kolumu sıkıca kavrayıp üzerime yürüdü, elini kaldırdığı esnada ondan önce davranıp tokatı suratının ortasına geçirdim. Ne kadar şiddetli vurduysam yerinde sendelemişti. Eliyle yüzünü tuttu.
" Seni geberteceğim küçük sürtük " diyerek üstüme geldiğinde bu sefer de diğer yanağına tokat attım yere düşmüştü hâlâ bana hakaret yağdırıyordu, olduğum yerde onun acınası haline bakarken hızla ayağa kalktı.
" Seni bugün burada herkese rezil edeceğim ve Savaş Arslan artık senin yüzüne bakmayacak." dedi ve birden çığlık atmaya başladı. Ne yapmaya çalıştığına anlam veremezken birden beni itti arkamda ki masaya çarpmıştım, masaya bıraktığım kahve kupası devrilince içinde ki sıcak kahve koluma gelmişti. Acıyla kolumu tuttum.
Birden kendini yere atıp daha da sesli çığlık atmaya başlamıştı. Onun bağırışlarıyla yönetici katında ki herkes koşarak yanımıza gelmişti. Ona şaşkınlıkla bakarken Yanıma gelip " İyi misin ? diye soran Can'ı fark ettim.
Yerde yatan Elif'in timsah gözyaşları kendini göstermişti kalkıp Şavaş bey'e sarıldı. Bu kız hastaydı. Hayal dünyasında yaşayan ruh hastasıydı.
"Eski sevgilisiyle beraber olduğumuz için kıskanıp bana saldırdı. " dedi ağlak ifadeyle, sonra bana dönüp
" Seni şikayet edeceğim." dedi.
Hâlâ yaşananların şokunda olsamda bir sürü insanın yanında mağdur rolü oynamasına daha fazla katlanamadım. Onu iyice bir benzetmem gerekiyordu.
"Seni gebertirim yalancı ! " diye üzerine atılmamla Can belimden çekince hareket edememiştim.
Savaş bey öfkeyle bağırarak,
"Aysa hemen odaya gir beni bekle " dedi.
"Ben bir şey yapmadım o bana saldırdı."
“Sana Odaya git dedim. Kızı ne hale getirmişsin. "
"Gitmiyorum. Şuan mağdur gibi davranarak sizi kandırıyor. "
Koluna sarılmış olan Elif'i iterek kocaman adımlarla bana geldi.
Kolumdan tutup öfkeden griye dönmüş gözlerini gözlerime dikti.
" Hemen içeriye gir. Bu kadar rezillik çıkardığın yeter. Seni aldatan şerefsiz sevgilin için daha fazla kendini küçük düşürme. "
Bu söz içimde çok büyük hâyâl kırıklığı yaratmıştı. Bana inanmayıp o sürtüğe inanmıştı. Beni görmezden gelmesi bile bu kadar canımı acıtmamıştı.
Diğer elimle kolumu tuttuğu eli iterek koşarak merdivenlere yöneldim. Otoparka geldiğimde arabama yaklaştım ama elimde çantam bile yoktu peşimden koşan Rüya ,
" Aysa dur " diye bağırıyordu.
Şuan gerçekten çok ama çok sinirliydim. Hemen buradan gitmek istiyordum. Tüm sinirimi ondan çıkarmak istercesine "Rüya bana arabanın anahtarını ver ! " diye bağırdım.
"Ben, seni götürürüm. " dedi
"İstemiyorum ya bana anahtarı ver ya da buradan çıkıp giderim."
"Bende seninle geleyim. "
"Yalnız kalmak istiyorum. "
Arabanın anahtarını uzattı.
"Bende gelsem söz veriyorum hiç konuşmam sana soru sormam. "
"Hayır, yalnız kalmak istiyorum." diyerek arabanın kapısını açtım.
"Nereye gideceksin peki ? "
Ona cevap vermeden hızla gaza yüklenip otoparktan çıktım. Sinirden arabayı nasıl sürdüğümü , nereye gideceğimi bilmeden önümdeki araçlara makas atarak ilerliyordum.
Nereye gideceğimi hiç düşünmemiştim ama eve gitmek istemiyordum. Önümde ki trafiği umursamadan ilk kavşaktan U dönüşü yapıp şileye sürdüm.
Atlas'ın kurduğu motor kulübüne gidecektim. Oraya gideceğim kimsenin aklına gelmezdi, bende sinirlerim yatışana kadar kendimle baş başa kalırdım.
Bir buçuk saatin sonucunda motor kulubüne gelmiştim yüksek boydan boya demir kapının önünde durarak sertçe kornaya yükledim 2 dakika sonra açılan demir kapıdan içeri girerek arabadan indim. Arabayı gelişi güzel ortaya bırakmıştım. Bu hareketim ve öfkeme karşı içeride ki bir kaç kişi şaşkınlıkla bana bakmıştı. Onları umursamadan içeri yürüdüm.
Karşıma çıkan Deniz’e ; "Sakın Atlas'a buraya geldiğimi haber verme" dedim.
"Ne oldu ?" diye arkamdan bağırdı ama cevap vermeden Atlas'ın odasına girdim.
Kendimi sırt üstü yatağa atıp sinirlerimin yatışmasını bekledim ama geçmiyordu, sinirden kuduruyordum. Bana değil, o sürtüğe inanmıştı üstelik kendini sevgilin için küçük düşürme demişti. Ne hakla beni böyle aşağılık bir duruma düşürüyordu.
Bana yakın davranırken bir anda gururumu hiçe sayıp herkesin içinde aklımın hâlâ Selim’ de olduğunu ima etmişti hiçbir şey beni bu kadar aşağılık bir duruma düşüremezdi.
" Hepinizden nefret ediyorum. " diye bağırdım sesim odada yankılanmıştı.
*********
Mide bulantısı ile uyanmıştım. Koşarak lavaboya girdim. İçimde ne varsa çıkmıştı. Yüzümü defalarca yıkadım. Aynadaki görüntüm çok perişandı. Yüzüm bembeyaz olmuş, dudaklarım çatlamıştı.
Karnıma kramp girince iki büklüm oldum. Elimi karnıma götürüp, bebek beni duyuyormuş gibi onunla konuştum.
“Sakin ol bebek, şimdi bir şeyler yiyeceğiz, sonra temiz hava almaya gideceğiz. ”
Mutfağa gidip masanın üzerinde duran kurabiyelerden yedim, daha doğrusu yemeye çalıştım. Karnım açtı ama mide bulantım yüzünden bir şey yemek çok zordu.
Biraz nefes almam gerekiyordu. Kulüpten uzak bir mesafede tüm denizi ayaklarının altına alacak bir tepe vardı. Oraya gitmeye karar verdim.
Arabanın anahtarlarını alıp dışarıya çıktım. Peşimden Deniz gelmişti.
“İyi misin ? Bir yere mi gidiyorsun?” diye sordu.
“İyi olacağım. Temiz hava iyi gelecek. Tepeye çıkacağım. “ dedim
“Yollar çok kötü Aysa, bu araba oraya çıkmaz. “
“Bir şey olmaz. Zaten fazla uzak değil.” diyerek başka bir şey söylemesine izin vermeden arabaya yöneldim.
SAVAŞ ARSLAN
20 SAAT ÖNCE
Aysa'nın evinden öfkeyle çıkıp arabayı hızla sürmeye başladım. Aramıza ördüğü duvar iyice canımı sıkmaya başlamıştı. Etrafındaki herkese yakın davranırken benden kaçmak istiyordu. Bir tek bana soğuk ve mesafeli davranıyordu, kabullenemediğim o duygu içimde kıskançlık yaratıyordu.
Evet onu çok kıskanıyordum ve sadece benim olmasını istiyordum.
Eve girince tüm öfkemle önüme gelen bir kaç eşyayı tekmeleyip kırdım. İçimde ki bu öfke ikimizi de yakacak kadar alevlenmişti. O soysuza bile ismiyle hitap ederken bana "bey" damgasını yapıştırmasını kabullenemiyordum.
Kendimi boydan boya cam olan pencerenin önündeki koltuğa attım, yanımdaki sehpadan aldığım viskiyi açıp kafama dikledim gözlerimi kapatıp beynime işleyen o şarkıya odaklandım.
"Tenin almış beyazlağını aydan saçlarının rengi geceden bundan geceye sevdam."
Beynimin içinde çalan şarkıya fısıltıyla eşlik ettim.
"Sen örterken benimle kalbini,al aklım gibi hissini,al çünkü özlüyorum."
Evet bu şarkı kesinlikle ona yazılmış gibiydi ona yakışan tenine tam oturan bir şarkıydı. Şarkıda geçen ‘AY TENLİ KADIN ‘ benim Aysam'dı .
Tarık'ın arsızca peşinde dolaşması canımı fazlasıyla sıkıyord. Gereksiz iltifatları, gönderdiği çiçekler, evine kadar gelmeye cesaret etmesi onu öldürmem için yeterli bir sebep oluyordu.
Birinin onun aklını karıştırmasından korkuyordum benden başkasına kalbini verecek olma düşüncesi beni delirtecekti.
Onu başkasına kaptırma hissi içimi köreltiyordu. Bu yüzden Aysa'ya sert çıkmıştım. Tark’a yüz vermemesine rağmen aklının bir an olsun karıştıracak olmasına dayanamıyordum. Tarık ile olan iş ittifakını yırtıp atmama rağmen bu gece yine kendisini göstermeye gelmişti..
Aysa, sadece benim olmalıydı, bana bakmalıydı, bana gülmeliydi, bana sarılmalıydı ve beni sevmeliydi, bana ait olması gerekiyordu. İlki ben olmuştum sonuda ben olmalıydım.
Ben 32 yıllık yaşamımda hiçbir kadını yanımda tutmamıştım, tutma gereksinimi bile duymamıştım. İhtiyaçlarımı giderip arkamda kalanlara hiç bakmamıştım, hiçbir kadın benim yatağımda, benim göğsümde uyumamıştı. Hiç birisi dudağımdan öpme cesaretine sahip olmamıştı. Çoğunun adını bile bilmiyordum yüzünü görsem hatırlamayacağım, umrumda olmayan kadınlardı…
Ama bu 2 ay içerisinde yüzünü görmek için can attığım bir kadın olmuştu. Kokusunu içime çekmek istediğim bedenine her gün sarılıp uyumak istediğim bir kadın bana ait olan bir kadın…
Tek düşündüğüm şey Aysa olmuştu.
Gözlerimi açıp ayağa kalktım, elimdeki viski bitmişti içki dolabından bir tane daha alıp kafama dikledim. Bahçe kapısını açıp kendimi dışarı attım, üstümdeki kıyafetleri umursamayarak havuza atladım. Belki su biraz olsun içimdeki öfkeyi dindirmeme yardımcı olurdu, bir kaç kez ileri geri yüzdüm.
Kendimi suyun altına çekip gözlerimi kapattım.
Karşımda beliren üzerinde yine beyaz elbisesiyle bana doğru yüzen kadınımı gördüm.
Bana doğru gelmiş vücudunu bana bastırmıştı. Şuan kucağımdaydı ellerini boynuma dolayıp dudaklarıma yaklaştı. "Seni istiyorum." diyerek ürkekçe öptü karşılık vermek için dudağımı araladım.
Dudağıma sahip olduğu gibi kalbime de sahip olan tek kadın oydu. Öpüşmemiz derinleşirken onu kendime bastırmak istedim, belini kavrayıp çektiğimde boşluk hissettim, gözlerimi açıp baktığımda yine yoktu hepsi benim hayalimdi. "lanet olsun" diyerek suyun üzerine çıkıp havuzdan çıktım.
Bu böyle devam edemezdi, benim yanımda olmadığı sürece ben kafayı yiyecektim. Onun ait olduğu yer benim yanımdı. Ve onu her ne pahasına olursa olsun evime getirecektim.
"Ne olacaksa olsun artık! " diyerek üzerimi değiştirmek için odaya çıktım Aysa'nın yanına gidecek onu yanımda istediğimi söyleyecektim. Benim olması için elimden gelen her şeyi yapacaktım.
Kısa bir duş alıp üzerimi değiştirdikten sonra daha fazla beklemeyip aşağıya indim arabanın anahtarını alıp çıkmak üzereyken kapının çalmasıyla " hiç sırası değil " diyerek kapıyı açtım.
Karşımda tüm sevecenliğiyle babam duruyordu.
"Hayırdır evlat neyin sırası değil ? " diye sordu.
"Baba ben çıkıyorum önemli bir şey değilse sonra konuşuruz."
"Önemli bir şey evlat konuşmalıyız "
Babam salona geçerken dikkatini kırılan eşyalara vermişti ayağıyla yerde kırılmış vazoyu itti dönüp tek kaşını kaldırmış bir şekilde bana bakıyordu.
"Ne konuşacaksın baba " dedim sabırsızca, şimdi tek olmam gereken yere gitmeliydim.
Parmağıyla yerdeki kırılan eşyaları işaret ederek "İşte bunu konuşacağız " dedi. Kafasını kaldırıp gözlerime baktı. " Gözlerini konuşacağız."
Yaklaşık beş dakikadır sessizlik hakimdi, koltukta sabırsızlıkla oturup konuşmaya başlamasını ve bir an önce bitirmesini bekliyordum.
"Bu şekilde Aysa'nın yanına mı gitmeyi düşünüyordun ? “diye sordu.
Saat gecenin ikisiydi. Bu saatte buraya gelmesine şaşırmışken, Aysa'ya gideceğimi bilmesine daha çok şaşırmıştım.
"Savaş hayatın boyunca sana hiç ne yapacağını söylemedim her şeyi kendi istediğin, kendi bildiğin gibi yaptın ama bu defa olmaz. Aysa'yı üzmene onu kırmana izin vermem."
Bu konuşmanın nereye gideceğini çok iyi biliyordum. Ama karşımda ki babam bile olsa Aysa'ya yaklaşmama engel olamazdı.
"Ben onu yanımda istiyorum, benimle olmasını istiyorum."
"İşte bu yüzden ona yaklaşmana izin vermem. Onu korkutuyorsun oğlum." dedi.
Derin ve sıkıntılı bir nefes aldı.
" Ona aşık mısın?"
Ona hissettiğim duygu sadece aşk kadar basit değildi ve tek bildiğim şey onun yanımda olmasıydı.
Babama bir cevap veremiyordum. Çünkü hissettiğim şey Aşk'tan daha derin bir duyguydu.
Sessizliğime karşılık sözlerine devam etti.
"Daha bu soruya bile cevap vermiyorsun Savaş. Şuan ne hissettiğini bilmeden Aysa'nın yanına gidemezsin. Aşık olduğunu kendine itiraf ettiğin zaman Aysa ile olabilirsin."
Gözlerini benden kaçırıp boşluğa sürükledi. "Benim yaptığım hatayı yapmama izin veremem. “
Bir kaç saniye duraksadıktan sonra devam etti. “ Annen beni bir gün bile sevmedi. Bunun tek suçlusu bendim oğlum. Beni hiç istemeyen bir kadını sadece kendim istedim diye zorla yanımda tuttum. O da bulduğu ilk fırsatta beni terketti..."
Sözlerinin devamını getirmesini istemiyordum. O kadının bana yaşattıklarını hatırlamak istemiyordum.
"Yeter ! " diye bağırdım. Ayağa kalkıp pencerenin önüne ilerledim.
"Yeter. Benim günahım neydi ? Hadi seni hiç sevmedi, beni neden sevmedi ? Neden beni doğurup hayatımın en büyük kabusunu yaşattı? Beni terkettiğinde küçücük bir çocuktum. Hiç bana sarılmamasına, başımı okşamamasına, beni hiç öpmemesine rağmen ayaklarına kapandım anne gitme diye yalvardım. "
Yıllardır hafızamdan silinmeyen o görüntü yine gözlerimin önüne serildiğinde kalbime büyük bir sancı saplandı. Her gün beni sevsin diye gözlerinin içine bakmıştım beni bir kez öpsün, sarılsın, oğlum desin diye Allah'a yalvarmıştım. Ama o kadın beni sevmediği gibi, bir gece yarısı boş bir arazide bırakıp gitmişti.
Aysa'da onun gibi yapmazdı değil mi?
Kalbime yıldırım gibi düşen bu düşünceyle arkamı dönüp haykırdım.
" Aysa o kadın gibi olmayacak, o kadın gibi beni terk etmesine izin vermem, benim yanımda benimle beraber kalacak. Çünkü onu istiyorum , gerekirse yanımda tutmak için hapsederim. O kadın gibi beni terk edip başkasına giderse onu öldürürüm. "
Oturduğu yerden aniden kalkarak öfkeli ve kırgın gözlerini gözlerime dikerek sert bir tokat attı. Attığı tokatın şiddetiyle yüzüm yana düşmüştü.
"Eğer o kıza istemediği bir şey yaparsan, onu hapsedersen seni evlatlıktan reddedip kendim öldürürüm. "
Babam gittikten sonra geri kalan tüm eşyaları öfkeyle kırıp parçaladım. Gece boyunca hiç uyumadan babamın söylediklerini düşündüm. Gerçekten benden korkuyor muydu ? Herşeye rağmen başkasıyla olma fikri beni korkutuyordu. Ya Tarık aklını karıştırmayı başarırsa, ya ona giderse…
Daha önce bunu başarmıştı da etrafımda ki bütün kadınları yanına çekmişti.
Ama Aysa'yı ona bırakmazdım. Ona karşı içimde büyüyen bu his daha önce hiç başıma gelmemişti. Aysa'nın benden başkasıyla olmasını kabullenemezdim. Sadece beni istemesi gerekiyordu. Ona başkasının dokunmasına asla izin vermeyecektim.
Hani o hayvan duygusu var ya onu çok kıskanıyordum. Ona yaklaşanları öldürmek istiyordum. Kime gülümsüyorsa, kiminle konuşuyorsa benden başka aklına kim geliyorsa öldürmeye hazırdım. Beni istemeyip başkasına giderse onu da öldürmeye hazırdım. Ve bunu yapardım da bana ait olmazsa kimseye ait olmazdı. Eğer kalbi bana ait değilse kalbini de sökmeye hazırdım. Ve bu konu tartışmaya açık değildi. Bana teslim olması gerekiyordu.
Nasıl ki Ay geceye aitse Aysa da bana aitti.
************
Şirkete geldiğimde onu odamda görememiştim. Dün hasta olduğunu söyleyip babamdan izin almıştı. Son zamanlarda sürekli hasta görünüyordu, başı dönüyor, dengesini kaybediyordu.
Bugünde gelmeyecek miydi ?
Kalbim, “ iyi olduğundan emin olmak için evine git. “ dedi.
Ama beynim, “Hayır, biraz serbest bırak o sana gelecek. “ dedi.
Dün gece çok düşünmüş daha fazla üstüne düşmemeye karar vermiştim. Bana karşı içinde bir şeyler varsa mutlaka o bana gelecekti.
Saat on olmuştu. Normalde bir saat önce burada, odamda olması gerekiyordu. Yine izin mi aldı acaba diye düşünürken babamı armaya karar verdim. Telefonu elime alıp tam arayacakken odanın kapısı tıklatıldı.
Ve Aysa gelmişti. Yine bugünde solgun görünüyordu. Acaba bu sadece basit bir üşütme değil miydi ? Başka bir şey mi vardı?
Konuşmamız gereken önemli bir şey olduğunu söylemişti. Ama ondan uzak durup patron gibi davranacaktım. Patron gibi davrandığımda önceliğim işim oluyordu. Bu yüzden onu dinlemek istemedim.
Savaş demişti.
Savaş
’Bey’ ekini kaldırmıştı. Bana ilk kez aramızda bir mesafe olmadığını belirtmek istemişti.
Ama ona hâlâ kırgındım. Ne söyleyeceğini umursamadan Patronlar gibi kalkıp toplantıma gittim.
Yanından geçerken hasret kaldığım korkusunu içime çektim.
Toplantıya girmiştim ama AYSA’DAN başka bir şey düşünemiyordum.
Odadan çıkıp gittim ama aklım hâlâ ondaydı. Böyle hayvanca davranmak zorumda mıydım ?
Yok daha fazla dayanamazdım. Onu özlüyordum. Kokusunu, dudaklarını, tenini özlüyordum.
Kendime söz vermiştim ama bu sözü tutamayacaktım. Ondan başka hiçbir şey düşünemiyordum.
Şuan bu odadan çıkıp her şeye yeniden başlayacaktım Aysa'ya içimdeki her şeyi anlatıp benimle olmasını istediğimi söyleyecektim.
Ayağa kalkınca tüm gözler beni bulmuştu. Ama dışarıdan bir çığlık sesi yükselince herkes o tarafa yönelmişti.
Gördüğüm manzara karşısında donup kalmıştım. Kadın yerde ağlayarak bağırıyor. Aysa şaşkınlık içinde ona bakıyordu. Kadın seni şikayet edeceğim deyince Aysa onun üzerine yürüdü.
"Seni gebertirim yalancı sürtük " diyerek koluma sarılan kıza, saldırmak için hamle yaptığında Can hızla belinden çekmişti.
Bu duruma daha fazla katlanamazdım.
Kolundan tutup tüm öfkemle gözlerinin içine baktım. " Aysa bu kadar rezillik yeter kendini seni aldatan bir şerefsiz için daha fazla küçük düşürme."
Gözlerinde ki ifade çok değişikti hâyâl kırıklığı gibiydi, tıpkı ona yalan söyleyerek sözleşme imzalattığım gün gibiydi…
Kolunu hırsla elimden kurtarıp tek kelime etmeden hızlıca uzaklaştı.
Öfkemi kontrol edemiyordum hızla odama girip kapıyı kırmak istercesine çarptım sandalyeleri tekmeleyip masada elime ne geldiyse duvarda parçaladım. Şerefsiz sevgilisi için içeride bir kızı dövmüştü hâlâ onun için yaptığı şeyi kabullenemiyordum. Benimle sevişirken de o adamı sayıklıyordu.
Selim, selim ,selim...
"Selim'i sikeyim " diye bağırdım..
Ben onu yanımda isterken, neden hâlâ o adam için kendini küçük düşürüyordu.
Koltuğuma geçip sinirlerimin yatışmasını bekliyordum ama öfkem dinmiyordu şimdi o adam burda olsa onu öldüresiye döverdim.
Ne kadar süre oradaydım bilmiyordum kapının sertçe duvara çarpıp tekrar kapanmasıyla kafamı kaldırdım. Gözlerinden alev fışkırmış gibi üstüme yürüyen Ahu,
"Sen ne yaptığını sanıyorsun bir fahişe için kızı ne kadar kırdığının farkında mısın? "
"Ahu çık dışarı seninde kalbini kırmayayım kendini bir adam için küçük düşüren Aysa'ya az bile yaptım."
"Sen gerçekten körsün abi "
"Laflarına dikkat et Ahu " diyerek ayağa kalktım.
"Senin az önce inanıp uğruna Aysa'yı kırdığın fahişe varya aşağıda Gülin'le konuşuyordu. Planların çok işine yaradığını konuşup gülüşüyorlardı."
Ahu’ya dönerek.
"Sen ne geveliyorsun " dedim
"İkisini duydum işte, kavgayı Elif'in çıkardığını, üzerine yürüyüp ona saldırdığını herşeyi Gülin'in planladığını konuşuyorlardı. "
Kahretsin! Nasıl olur da onu dinlemeden yargılamıştım , az önce gördüğüm manzara tamamen kurmacaydı ve ben gördüğüme inanıp onun kalbini kırmıştım. Aysa’yı üzmüş gitmesine sebep olmuştum.
"Nereye gitti ? "
"Bilmiyorum Rüya'nın arabasını almış gitmiş. "
Beş saattir her yerde onu arıyordum. Evinde, her zaman dolaştığı sahilde…. Bara gitmeden adamlarıma sordurmuştum orada da yoktu.
Nerede olduğunu çok merak ediyordum. Hava kararmıştı Rüya'nın plakasından arabayı sordurup en son nereye gitmiş olacağını bulmaya çalışıyorduk. Araba Şişli tarafında kameraların bittiği bir noktada kaybolmuştu, nereye gittiği belli değildi.
Şişli dağ yoluna geldiğimde nereye bakacağımı bilmiyordum. Araba buradan nereye kaybolmuş olabilirdi ki. Çalan telefonu cevapladım.
"Abi galiba buldum. Atlas'ın motor kulübüne gitmiş olabilir. "
Evet ! Araba tam bu noktada kaybolmuştu. Daha önce hiç motor kulübüne gitmemiştim ama buralarda bir yerlerde olmalıydı dağ yoluna girip sürmeye devam ettim.
Yaptığım adiliği telafi edecektim. Benimle konuşmak istiyordu ama ben ona soğuk davranmıştım. Onu görmezden gelmiştim ama bir an olsun aklından çıkmıyordu. Bugüm onu iki kez kırmıştım. Af dileyecek benimle olmasını isteyecektim.
Sahi beni affermiydi ?
Yarım saatlik yolun sonunda kulübü bulmuştum, demir kapı açıktı arabayı içeriye sürüp bir an önce Aysa’yı görmek için hızla arabadan indim.
Ama onun arabası yoktu. Hızlı adımlarla kulübe girdim.
Koşar adım üstü başı çamur içinde bir kadın içeriye girdi. Beni görünce şaşkınlıkla durdu.
“Sen kimsin ? ” diye sordu.
“Aysa buraya geldi mi ?” Diye sordum
“Aysa bir kaç saat önce buradaydı. Çok üzgündü ona gitme dememe rağmen yukarıdaki tepeye gitti. “ dedi. Kendini suçlar gibi konuşuyordu.
Kadının ses tonunun verdiği rahatsızlık kalbimin hızla çarpmasına sebep olmuştu. Korkumu üzerimden atmaya çalışarak.
“O tepe nerede ? ” diye sordum.
Tezgaha yaklaşıp üzerinde bir şeyler aramaya başladı.
“Yollar çok kötüydü.”
Kalbimdeki acı daha da şiddetlenmeye başlamıştı. Kötü bir şeyler olmuştu.
“Tepe nerede !” diye bağırdım
Kadın tezgahta bir telefon bulup eline aldı. Elleri titriyor, yerinde durmuyordu.
“Ona gitme demiştim. Bu araba oraya çıkmaz dedim. Beni dinlemedi,”
Bir kaç adımla yanına yaklaştım. “Nerede ? “ diye gürledim.
Derin bir nefes aldı. Üzgün çıkan ses tonuyla, “kaza yapmış “ dedi.
O an kalbime saplanan acı gözlerime çöktü. “Benden gitme Aysa “ diye fısıldadım.
AYSA YAMAN
Yollar yağıştan dolayı çok kötüydü. Yağmur toprağı aşındırmış her yeri çamurlaştırmıştı. Araba sürekli kayıyor ilerlemek zor oluyordu.
Ama aklım yola değil Savaş bey’in söylediklerine takılmıştı. Onunla bugün bebeğimizi konuşacakken, bana mesafeli davranmış, o sürtüğün söylediklerine inanmış beni herkesin gözü önünde küçük düşürmüştü.
Bunu kabullenemiyordum.
Artık ona bir bebeğimiz olacağını söylemeyecektim. Yarın eşyalarımı toparlayıp Madrid’e geri dönecektim. Bebeğimi orada doğurup, büyütecektim. Onu kendi sevgimle büyütecektim.
Benimde, bebeğiminde Savaş’a ihtiyacı yoktu.
Mümkünmüş gibi daha hızlı sürmeye devam ettim. Gözlerimde akan yaşlar şiddetlendiğinde önümü bulanık görmeme sebep olmuştu. Aniden başıma saplanan acı dolu ağrıyla kulağımda bir şeyler uğuldamaya başladı. Titreyen bacaklarıma rağmen arabayı yavaşlatmak için frene bastım. Yeniden saplanan ağrıyla gözlerimi kapatmak zorunda kaldım.
Kulaklarımda uğuldayan sesle gözlerimi açmaya çalıştım ama her şeyi puslu görüyordum.
Arabanın yana doğru kaydığını fark edip direksiyonu daha sıkı kavramaya çalıştım ama savrulmuştum. Başım kapının çıkıntısına çarptığında hissettiğim acı dayanılmayacak kadar büyüktü.
Tüm gücümle frene basmaya çalıştım ama çamurun içinde araba kendi etrafında dönmüştü.
Bu kez kafamı yeniden çarptım. Ve öne doğru savrulmuştum.
Sonunda araba durmuştu, yolun ortasında öylece kalmış olduğumu görmüştüm. Kafamı çarpmıştım ama hareket edebiliyordum.
Hâlâ tireyen bacaklarımla arabanın içinden çıkıp nefes almak için hareket ettim.
Derin bir nefes almak için kafamı kaldırdığımda kasıklarıma saplanan o keskin acıyla iki büklüm oldum. Ne olduğu hakkımda hiçbir fikrim yoktu. Ama acı o kadar dayamılmazdı ki acıyla avazım çıktığı kadar bağırdım.
Tekrar saplanan ikinci bir sancıyla dizlerimin üzerine yere çöktüm.
Acı tüm bedenimi ele geçirmişti.
Bacaklarımdan aşağıya bir sıcaklık süzülmüştü. İçimden bir şeylerin sökülüp gittiğini fark ettim.
“Bebeğim “ diye mırıldandım.
“ Benden gitme “
Acı tüm bedenimi ele geçiriyordu üzerime bir ağırlık çökmüş hareket etmeme izin vermiyordu, ardından gözlerime bir karanlık çöktü ve o karanlık beni içine çekti.
Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz ?
Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum ❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |