16. Bölüm

YENİ HAYAT

S.P.S
spsrebirth

 


 

 

Savaş’ı orada öylece bıraktıktan sonra bir hafta geçmişti. İçimdeki her şeyi söylemek, artık bir şeyi saklamamak beni inanılmaz büyük bir yükten kurtarmıştı.

 

Artık kalbim hafiflemişti. Bizim bir geleceğimiz yoktu, Savaş ve ben hayatımıza hiç olmamış gibi devam edecektik. O gün öyle karar vermiştik.

 

Ben, yeni hayatıma çoktan başlamıştım bile; saçlarımı kestirdim, spora başladım, keman kursuna yazıldım…

 

Yine bu sabahta çok erkenden uyanmış hemen mutfağa geçmiş, hamur işi yapmaya başlamıştım. Her sabah üç çeşit poğaça ve üç çeşit kek yapıyordum.

 

Kendime oyalanacak başka şeyler bulmuştum. Bu sabahta spora gideceğim için spor çantamı alıp, fırında pişen hamur işlerini saklama kabına yerleştirdikten sonra evden çıktım.

 

Artık her sabah güne böyle başlıyordum. Değişmeye ve hayatıma yeniden başlamaya karar verdiğimden beri kendime böyle uğraşlar bularak daha iyi hissediyordum.

 

Yürüdüğüm yol üzerinde engelli çocuklar için okul vardı, yaptığım kekleri, poğaçaları her sabah okula bırakıyordum.

 

Gabriel’i görünce el sallayarak hızlı adımlarla yanına yürüdüm. Gabriel benim üst komşumdu. Apartmanda tanışıp arkadaş olmuştuk.

“Günaydın Gabriel “

Yine gözlerinin içi gülüyordu. Uzun zamandır hayat enerjisine hayran olduğum tek insandı.

“Günaydın Luna“

Adımı söyleyemiyordu. Bu yüzden bana Luna ismini takmıştı. Aysa isminin anlamını araştırmış, ama kendisi söyleyemediği için İspanyolca anlamını söylemeyi tercih etmişti.

 

Gabriel Psikologtu, ondan bir kaç seans terapi almıştım. Ona yaşadıklarımı anlatmıştım ve bu yeni hayat fikrini de o vermişti.

“Benim çocuklar nerede ?” diye sordum.

“Hava çok soğuk olduğu için onları dışarıya çıkartmadım. Ama sabırsızlıkla keklerini bekliyorlar. “

Gülümseyerek saklama kabını ona uzattım. Onları benim için öp olur mu gitmem lazım “ diyerek Spor salonuna gitmek için yoluma devam ettim. On dakika içinde salona gelmiştim.

 

Salonda bir kaç kişiyle arkadaş olmuştum. Onlara selam verip koşu bandına çıktım. Yirmi dakika hafif tempoda yürüdükten sonra, on kiloluk ağırlık koyarak squat yaptım.

 

Saat 10’a gelmek üzereydi. Artık işe gitme zamanıydı. Soyunma odasında temiz kıyafetlerimi giyinip duş almak için evime yola çıktım.

 

Hızlı bir duş alıp, saçlarımı kuruttum abartısız bir makyaj yapıp kıyafetlerimi giydikten sonra arabamın anahtarını aldım, kapıdan çıkmak üzereyken Telefonumun arama sesiyle çantamdan çıkarıp elime aldım. Atlas arıyordu. Yarın yanıma gelecekti.

Bu yüzden heyecanla Telefonu, “Yarım elmam, “ diye açtım.

Ama karşı taraftan ses gelmemişti. Telefonda huzursuz bir sessizlik olmuştu.

“Aysa kardeşimiz, “ dediğinde,

Bedenim, birden biraz sonra kötü bir haber alacağını hissetmiş gibi titremeye başladı,

 

“Rüya’nın durumu ağır “ dediğinde kalbime giren acıyla yerimde sendeledim. Korku içinde ayakta durmaya çalışırken telefon elimden düşüp yerde gürültülü ses çıkardı.

Şuan başımdan aşağı kaynar su dökülmüş gibi irkilmiştim. Rüya’da kalp yetmezliği vardı. Bugünün geleceğini hiç düşünmeden kendi derdimizle meşgul olmuştum.Onun tedavisini ihmal etmiştim.

Ama o kötü gün gelip çatmıştı…

 

 

***************

 

Yoğun bakımın kapısında bekliyordum. Atlas, bana haber verdikten sonra hemen ilk uçakla gelmiştim. Rüya’yı uyutuyorlardı. Yanına girmiştim, kardeşime incitmeden sarılmıştım. Ona her şeyin iyi olacağına dair umut vermiştim. Çünkü kötü ihtimali düşünmek bile istemiyordum.

 

Hemen bir kalp nakline ihtiyacı vardı. O benim hayatta sahip olduğum tek kız kardeşimdi. Sadece bir kız kardeş değil en yakın arkadaşımdı da…

 

Babamın, bir gece yarısı onu eve getirdiği günü hatırladım. Üstü başı perişan, annesi ölmüş babası tarafından sürekli dövülerek, dilendirilmeye çalışılmış küçüçük bir kız çocuğuydu.

 

Babam, onu yetiştirme yurduna vermemek için koruyucu ailesi olmuş bir süre sonra evlat edinmişti. Evimize geldiğinde bir ay sürekli sinmiş, ağzından tek kelime bile çıkmamıştı.

 

Rüya’nın saçları kıvırcıktı. Tel tel taranması gereken, tararken acıtmamak için özen gösterilmesi gereken muhteşem bir saçtı.

 

Bir gün saçlarını taramaya çalışırken başaramamış ağlamaya başlamıştı. O an aklıma gelince kalbim burkularak gülümsedim.

İstersen saçlarını ben tarayayım. “

Yine benimle konuşmadan ağlamaktan kızarmış yeşil gözleriyle onayladı.

 

Arkasına geçip saçlarına sprey sıktıktan sonra tek tek incitmeden sabırla taramıştım. O gün kucağıma yatmış uyumuştu. İşte o gün bizim gerçekten kardeş olduğumuz gündü.

 

Doktor’un yanımıza doğru geldiğini görünce hızla ayağa kalktım. Yüzündeki ifade korkutucuydu. Kalbim korkuyla atıyor, gözlerim etrafı karanlık gösteriyordu. Ona bir şey olduğunu söyleyecek olma düşüncesi beni korkutuyordu.

 

Atlas, yanımıza yaklaşan doktora, “Herhangi bir gelişme var mı ?” diye sordu.

 

Doktor başını olumsuz anlamda salladı. “Üzgünüm. Durumu- “

Yer ayaklarımın altından kayarken, Bacaklarım beni taşıyamıyor düşmeme gözlerim aydınlıkla tamamen iletişimini kestiğinde uzaklardan bir ses beynime işledi.

“Yanındayım…“

 

“Kan değerlerinde herhangi bir sorun yok. Tansiyonu düşmüş, stresten olabilir. “

“Peki ne zaman uyanır “? diye soran Savaş’ın sesiyle gözlerimi açtım. Bayılmadan önce duyduğum tek ses onun sesiydi. Benim için doktordan bilgi alıyordu.

Arkası bana dönüktü. Fısıltı gibi çıkan sesimle, “Kardeşim yaşıyor mu ?” diye sordum.

 

Hızlı adımlarla yanıma geldi. Gözlerinde endişe vardı. “Evet. Durumu stabil.”

“Doğruyu söylüyorsun değil mi ? “ diye sordum.

Elimi tuttu. Tutuşu o kadar şefkat yüklüydü ellerinden kalbime akan his ona güvenmem gerektiğini söylüyordu.

“Doğru söylüyorum. Hatta nakilde ilk sıraya geçti. Kalp nakli bugün içinde yapılacak. “

 

Gözlerimden sevinç gözyaşları dökülürken gülümsedim. Savaş elimi bırakıp yatağa yanıma oturup gözyaşlarımı sildi. Elleri yüzümde gezinirken kalbim heyecanla çırpınmaya başladı. Sanki uçmayı yeni öğrenmiş küçük bir kuş gibiydim.

 

Kapının hızla açılıp, Atlas’ın heyecanla, “Kalp bulunmuş, bir saat içinde geliyor.” dediğini duyduğumda mutlulukla yerimde kıpırdandım.

“ Allah’ım sana şükürler olsun” diyerek kalkmak için Savaş’ın elini bıraktım,doğrulmaya çalıştığımda omuzlarımdan tutup geri yatırmaya çalıştı.

“Biraz daha dinlenmelisin. Tansiyonun çok düşük. “

İtiraz edip tekrar kalkmaya çalıştım. “Hayır. Şimdi kardeşimin yanına gitmeliyim. Onun bana ihtiyacı var.”

Tekrar geri yatmamı sağladı. “Aysa. Ona destek olmak istiyorsan ilk önce kendini toparlamalısın. Bu halde ona hiçbir faydan olmaz. Hem Rüya senin kötü olduğunu hisseder. Onun morale ihtiyacı var, kötü enerjiye değil. “

 

Savaş, beni zorla dışarıya çıkarmıştı. Kantinden bir şeyler alıp bana yedirmeye çalışıyordu. Hatta ben yemek istemedikçe tostu kopartıp bebek besler gibi parça parça ağzıma tıkıyordu. Ama canım hiçbir şey istemiyordu. Şuan tek istediğim şey Rüya’nın naklinin iyi geçmesi ve artık uyanıp başımın etini yemesiydi.

 

 

***************

1 AY SONRA

 

Tam bir aydır buradaydım. Kontrol için doktora gitmiştik. Rüya’nın nakli sorunsuz geçmiş bedeni yeni kalbini kabul etmişti. Artık daha iyiydi.

 

Şimdi eve gelmiş, kutlama planı yapamaya çalışıyordu. Onun heyecanı hepimize umut aşılıyordu. Rüya’nın tamamen iyileşmesi her şerde bir hayır vardır lafının beden bulmuş haliydi.

Artık onlarla birlikte burada yaşayacaktım, gitmemi istememişlerdi ve bende onlardan ayrı kalmak istemediğim için yeni hayatıma burada başlayacaktım.

Bugün de hemen bilgisayarı elime almış, iş aramaya devam ediyordum. Ama herkes sözleşmiş gibi ya ilanlarını geri çekiyor ya da kriterlerine uymadığımı söyleyip başvurularımı reddediyorlardı.

Telefonumun arama sesi evde yankılanırken bıraktığım yere yürüdüm. Arayanın ismi yoktu bir numaraydı. İş başvurusu yaptığım bir kaç şirketten biri olduğunu düşünüp açtım. Tam tahmin ettiğim gibiydi, ama pozisyonun doldurulduğunu söylemek için aramışlardı.

Telefonu öfkeyle kapatıp masaya bıraktım.
“Koskoca şehirde, kendine iş bulamıyorum. Gerçekten şaka gibi.”

Rüya, “Boşver arama artık. Hem savaş bey dedi ya Tercümanlık departmanı açtım, onu yönetirsin diye, “ dedi

“Hayır. Artık orada çalışmayacağım.”

“Bak işte bir sürü başvuru yapıyorsun ama dönüş yok. Kaderinde bu vardır. “ dedi

Bu sözleri bana geçen gün mutfakta Savaş’ın söylediği sözleri hatırlatmıştı.

“Sen hep bana geleceksin, benim sana geldiğim gibi…” demişti.

 

3 GÜN ÖNCE

 

Madrid’de ki şirketim sürekli arıyordu. Artık geri dönmem gerekiyordu, işlerim hep aksamış, Rüya ile ilgilendiğim için bir kaç projeden çıkarılmıştım. Geri dönmem gerekiyordu ama aklım hep burada kalıyordu.

 

“Aysa ben gitmeni istemiyorum. Bizim birbirimizden başka hiç kimsemiz yok. Hep aklımız sende kalıyor. Biliyorum orası senin hayalin ama artık ayrı kalmayalım lütfen. “

 

Atlas’ın bu sözleri canımı yakmıştı. Bizim üçümüzden başka hiç kimsemiz yoktu. Ve ben onlarsız yaşayamazdım. Biz anne babamızı kaybetmiştik ve birbirimize sarılmıştık. Rüya’nın ameliyatı bu kararı vermeme yardımcı olmuştu.

 

Sözlerine karşılık, “Tamam benim yarım elmam. O zaman bende gitmem. “ dedim.

 

Atlas, duyduğuna inanamamış gibi yüzüme bakarken, Rüya oturduğu yerden kalkıp hızla üzerime atladı.

 

“Gerçekten mi ?” Doğru duyduğuna emin olmak için gözlerime baktı.

 

Ona sıkıca sarıldım. “ Rüya böyle hareketler yapma lütfen ve evet artık hep yanınızdayım.”

 

Atlas, sonunda duyduklarını idrak edebilmişti. “ Allahhhhh “ diye ayağa kalkıp üzerimize fırladı.

 

Artık hüzün, mutluluk, sevgi her ne yaşanacaksa beraber yaşayacaktık.

 

Bir taraftada Savaş vardı. Burada kaldığım süre boyunca sürekli ziyaret etmiş, doktorlarla iletişimimize yardımcı olmuştu. Onsuz Yeni bir hayata başlamak istemiştim ama kötü bir olayla geri dönmüştüm. Ve yine yanımda hep Savaş olmuştu.

 

Buse ve Çağatay bize bir haberleri olduğunu söylemiş herkesi bizim eve toplamıştı.

Ahu, Can, Berkan, Serhan ve Atlas onları bekliyorduk. Zil çalınca ayağa kalkıp kapıyı açmaya gittim.

“Nerede kaldınız ? “ diye söylenerek kapı kolunu çevirip açtığımda karşımda gördüğüm Savaş ile göz göze geldim.

 

Okyanus mavisi sıcak gözleri, gözlerimi delip geçercesine kalbime akarken, kapıda öylece hipnoz olmuş gibi ona bakıyordum. Bugün de çok yakışıklı görünüyordu. Bu adam, şu spor haliyle bile nasıl bu kadar muhteşem görünebiliyordu ?

Gözleri bir an bedenime dönünce onu ne kadar özlediğimi fark ettim. Gözlerimiz birbirine kenetlemiş duygularımızı ortaya çıkarmaya çalışırken,

“Sonunda geldiler mi ? Meraktan çatladım artık.” dediğini duyduğumda hipnozdan çıkmıştım. Hemen kendimi toparlayıp önünden çekildim.

 

“Savaş bey gelmiş “ diyerek geçmesi için yol verdim.

 

Sonunda gelmişlerdi. Hepimizin eline birer şampanya kadehi verip karşımıza geçtiler. Atlas, şampanya kadehini havaya kaldırıp, konuşmaya girmek için boğazını temizledi. “Evet güzel haberler listemizde ilk önce Rüya’nın artık tamamen iyileştiği haberi var“

Hep beraber alkışlayıp kadehimizden bir yudum aldık. Herkes teker teker yerinden kalkıp Rüya’ya sarılmıştı.

 

Şampanya kadehini bu kez Çağatay ve Buse kaldırmıştı. El ele tutuşup, “biz evleniyoruz.” dediler. Evde sevinç çığlıkları koparken onlara sarılıp tebrik ettim.

Tekrar yerime oturduğumda, Bu kez içi su dolu şampanya kadehini rüya kaldırdı. ” O zaman son güzel haberi de ben vermek istiyorum. Aysa artık gitmiyor. Madrid defteri kapandı. Burada bizimle kalacak. “ herkes şaşkınlığa bürünmüştü. Serhan oturduğu yerden resmen uçarak üzerime atladı.

 

Savaş ile göz göze gelmiştik. Gözleri bir kaç saniye şaşkınlık içinde kalsada, gözlerinin içi gülmeye başlamıştı.

Ahu, sevinçle ellerini birbirine vurdu.

“Bu harika bir haber, eskisi gibi beraber çalışıyoruz. “

Kafamı olumsuz anlamda salladım.

“Hayır canım şirkete dönmeyeceğim. Kendi işimi yapacağım”

Savaş, kendinden emin bir ses tonuyla “Şirkette tercümanlık departmanı açacaktık orayı yönetirsin.” dedi

Ahu ve Berkan şaşkınlıkla ona dönüler. Ahu, “abi buna ne zaman karar verdiniz?” Diye sordu.

Savaş , gözlerini benden kaçırarak tehdit eder gibi gözlerini kısıp onlara döndü.

“Dün toplantıda olsaydınız ne zaman karar verdiğimi öğrenirdiniz. ” dedi.

Sesi de gözleri gibi tehditvari çıkınca bunu şimdi uydurmuş olduğunu düşünmeye başladım.

Kararım net ve kesindi. Yeniden Savaş ile birlikte çalışmayacaktım.

“Maalesef Savaş bey, yeni bir hayat kuruyorum ve bu yeni hayatımda eski hiç bir şey olmayacak.”

Ona mesafe koymaya çalışıyordum. Bu yüzden eskisi gibi Savaş bey demeye karar vermiştim. Karşımda buz kesmiş gözlerine daha fazla bakmamak için mutfağa yöneldim.

Ellerimi tezgaha yaslayıp derin bir nefes aldım. Bu kadarı artık fazla geliyordu. Başaramamaktan korkuyordum.

“Benden uzak durmak için arkadaşlarını üzmene değer mi? “ diye sordu. Tabi ki kararıma saygı duymayıp bana eziyet edeceğini bildiğim için peşimden buraya geleceğini biliyordum.

Ona döndüm. Karşımda hâlâ donuk gözleri vardı.

“Tabiki onları üzmeye değmez. Ama Madrid’de bir söz verdik. Hayatımıza hiçbir şey yaşanmamış gibi devam edecektik.”

Savaş, adım adım bana yaklaşırken içime dolan kokusu yüzünden nefesimin daraldığını, hatta artık nefes bile almadığımı fark ettim.

“Ben bir söz vermedim. Sen olmadan bir hayat kuracağım falan yok.” dedi.

Sözleri, kalbimi ezip geçiyordu. Fısıltı gibi çıkan sesimle. “Ben bundan 8 ay önce hayatında yoktum. “ dedim

Savaş ellerimi tutup, kalbine götürdü. Acı çekiyormuş gibi gözlerime bakıyordu. “Düşlerimde vardın. Bedenin yoktu ama ruhun vardı. Sesin yoktu ama gülümsemen vardı. Ellerin yoktu ama kokun vardı. Sen hep benim hayatımdaydın. “ dedi. Sesi de acı çekiyor gibi geliyordu. Fısıltıdan öte değildi.

Biraz daha böyle devam ederse kendimi tutamayacak hıçkıra hıçkıra ağlayacaktım. Umursamaya çalışarak, “Savaş lütfen daha fazla zorlaştırma,” dedim.

 

Bu kez kendi elini kalbimin üzerine koydu. “Benim bir şeyi zorlaştırdığım yok. Benden ne kadar kaçarsan kaç yine beni bulacaksın. Sen hep bana geleceksin, benim sana geldiğim gibi… “ dedi ve arkasını dönüp gitti.

**************

BUGÜN


Artık kendi evime geçmiştim. Havalar aşırı soğumuştu. Dışarısı yağmur ve fırtına ile kaplıydı. Kendime bir kahve yapıp salona geri döndüm. Akşam kutlama yapmak için bara gidecektik. Kızlar gelene kadar biraz daha iş aramalıydım.

 

Bilgisayarı alıp Serhan’ın ve Rüya’nın gönderdiği iş ilanlarını incelemeye devam ettim. Sabahtan bu yana baktığım 35. ilana başvurmuştum. Çoğu direkt geri dönmüş, ve yine başvurularım reddedilmişti.

 

Nedenini bir türlü anlayamamıştım. Başvurduğum ilan kriterlerine tamamen uyuyordum hatta onlara fazlaydım bile…

 

Sinirlenerek bilgisayarı kapattım. Bir an önce iş bulmam gerekiyordu ama ben henüz bir şey bulamamıştım. Zaten yeterince sıkıntım varken bir de bunlar beni iyice strese sokuyordu. Hayatıma bir çeki düzen koymam gerekiyordu ama evren buna engel oluyordu.

Daha fazla sinirlerimi bozmamak için kulüp için hazırlanmaya odama çıktım. Siyah saten, mini bir elbise giyinip, saçlarıma fön çektim. Buğulu bir makyaj yaptığımda tamamen hazırdım.

Kızlardan, biz bara geçtik mesajını alınca bende evden çıkıp yola koyuldum.

 

 

Yarım saatte gelebilmiştim. Herkes buradaydı ama gözlerim benden bağımsız gibi başka birini arıyordu. Savaş’ı…


Savaş’ı 3 gündür hiç görmemiştim.

 

Gözlerim hâlâ onu ararken, Buse “ Bizim aslında söylemediğimiz başka bir şey daha var.” Diyen sesle onlara döndüm.

Herkes merakla onun söyleyeceği şeyi bekliyordu. Elini karnına götürüp okşadı. “Ben hamileyim. Bizim bir bebeğimiz olacak.” dediğinde bedenim şiddetle sarsıldı.

Kalbime büyük bir sancı girdi. Onların Bebekleri olacaktı. Kasıklarım acıyla sızlamaya başladı.

Sanki yeniden o anı yaşıyordum, Yeniden bir bebek beklediğimi öğrenmiş, ve onu yeniden kaybetmiş gibiydim.

 

Omuzlarım çöktü bacaklarım titredi. Kendimi ağlamamak için zor tutup belli etmemek için onlara sarıldım. Ama kendimi daha fazla tutamayacaktım. Hızlı adımlarla üst kattaki lavaboya çıkmaya çalıştım ama etraf çok kalabalık olduğu için ilerlemek zordu bu yüzden kendimi dışarıya attım.

 

Dışarıya çıktığımda bacaklarımdaki titreme ellerime de vurmaya başladı. Başım dönüyor, midem bulanıyordu, bacaklarım her an düşecekmişim gibi titremesini sürdürüyordu.

 

Merdiven korkuluğundan tutunup nefes almaya çalıştım. Sanırım yine panik atak geçiriyordum, Bebeğimi kaybettikten sonra sürekli atak geçiriyordum.

 

Belime dolanıp beni dik tutmaya çalışan kolların sahibini tanıyordum. Çünkü uzanan kol beni korkutmadı aksine güvende olduğumu hissettim.

“İyi misin ?” Diye sordu.

Ellerini belimden itmeye çalışarak, dengemi sağlamayı çabaladım ama başarılı olamadım her an düşebileceğimin farkına varmış olmalı ki bellimdeki kollarını daha da sıkılaştırdı.

Onun bana dokunuşlarıyla titremem hızlanmıştı. “Bırak beni “ diyerek ellerini itmeye çalıştım. Ben itememiştim, o da bırakmamıştı.

 

Nefes alıp vermekte zorlanıyordum. Kalbim bedenime sığmıyor, sıkışıyordu. Fark etmişti. Omuzlarımdan tutup beni kendi hizasına getirdi.

“Neyin var ?” Diye sordu

Cevap veremiyordum, vücuduma yayılan titreme ile daha da şiddetli sarsılamaya başladım.

“Lanet olsun. Nefes al.” diyerek çenemden tutup gözlerine bakmamı sağladı.

Ama ben nefes alamıyordum.

Sesi acıma eşlik ediyor gibiydi. “Aysa nefes al güzelim.” dedi.

 

Bağırarak, “Bırak beni git.” dedim ama birden kendimi kucağında buldum.

“Asla. Seni hastaneye götüreceğim.”

Gücüm olmasa da ondan kurtulmak için çırpınmaya devam ettim. Fakat o beni sımsıkı tutmuş ve çekilmeme izin vermemişti.

En azından beni eve götürmesini isteyebilirdim. “Hayır beni eve götür. Suyun altına girersem geçecek. “ dedim.

 

Artık sesim çıkmıyordu. Kendimi çok güçsüz ve hissiz hissediyordum. O kucağında benimle yürürken göğsüne sokuldum. Kokususu büyüleyiciydi aylarca etkisinden çıkamadığım o kokuyu yeniden ciğerlerime çekiyordum.

 

Artık nefes alabiliyordum. Savaş’ın kucağında sarsılmam kesilmişti. Değişik bir ilaç türüydü sanki, önce panik ediyor sonra sakinleştiriyordu.

 

Araba durduğunda beni tekrar kucağına alıp eve taşıdı. Merdivenlere çıkarken tekrar kafamı göğsüne koyup kokusunu içime hapsettim.

 

Odaya girdiğimizde beni banyoya götürdü, Küvetin içinde oturmamı sağlayarak suyu açtı. Şu ilk başta soğuk akınca irkilsemde bir kaç saniye sonra ılımaya başlamıştı. Bacaklarımı karnıma çekip ellerimi dizimde bağladım.

 

Ne kadar süre suyun içinde oturduğumu bilmiyordum ama, Su panik atağımın tamamen geçmesine yardımcı olmuştu. Titremelerim durmuştu. Ama bu kez hissettiğim acılar gözlerime hücum ediyordu. Gözyaşlarımı artık tutamıyordum,

 

Gözyaşlarım suya karışıp kaybolurken hıçkırıklar bu duruma eşlik etti.

 

Kafamın kaldırılmasıyla Savaş’ın suyun içine girdiğini görmüş oldum. Suyu kapatmıştı. “Güzelim ağlama, “ diyerek gözlerimden akan yaşları silmeye çalıştı.

 

Elleri yüzümde gezinirken ağlamam daha da şiddetlenmişti. Bana bu kadar ilgili davranması ve benim ona karşı koyamıyor oluşum ve her seferinde o yanımda olunca sakinleşmem canımı yakıyordu.

 

Beni kendine çekip alnıma derin bir öpücük kondurdu. “Aysam. Ağlama artık.”

Yüzümdeki ellerini kendimden uzaklaştırdım.

“Beni yalnız bırak ve git lütfen.” dedim. Çünkü bana dokunmaya devam ederse kalbim tamamen yumuşayacaktı.

 

Hızla ayağa kalkıp suyun içinden çıktı. Gideceğini düşünmüştüm ama bir havlu alıp bana geri döndü.

“Seni asla bırakıp gitmeyeceğim. “ Beni ayağa kaldırıp havluyu üzerime sardıktan sonra sudan çıkarttı. Odanın içine geldiğimizde kıyafet dolabımdan bir şeyler aramaya başladı.

 

Tekrar yanıma gelip üzerimden havluyu çekip aldı. Elleri üzerimdeki elbisenin fermuarına geldiğinde geri çekilmeye çalıştım ama izin vermedi.

 

“Şiştt sakin ol sadece kıyafetlerini değiştireceğim, “

Benimle bu kadar ilgileniyor oluşu kalbimi uyandırıyordu. Ona hissettiğim duygular yeniden yeşeriyordu.

“Ben giyinirim,” dedim

Kafasını olumsuz anlamda salladı. “Hâlâ titriyorsun. Sadece yardım edeceğim. “ Sesi sakin ve fısıltı şeklindeydi.

 

Gözlerini, gözlerimden ayırmadan elbisemin fermuarını açmıştı. Islak olduğu için üzerime yapışan elbisenin askılarından tutarak yere düşmesini sağladı. Bunları yaparken gözlerini hâlâ gözlerimden ayırmamıştı. Karşısında yarı çıplak kalmıştım ama o bir saniye bile vücuduma bakmamıştı.

 

Ama ben çok utanmaya başlamıştım. Onunla yaşadığım hiç bir duygu bu kadar güçlü olmamıştı.

Eli sütyeninimin kopçasına gittiğinde, onu durdurdum. “Lütfen, ben hallederim.” dedim.

 

Eğer bunları yapmaya devam etseydi. Kendime engel olamayacak onun o muhteşem dudaklarına yapışacak ve sabahı onun bedeni altında geçirecektim.

 

İtiraz etmedi hâttâ kendimi rahat hissedeyim diye bana arkasını döndü. Getirdiği kıyafetleri hızlıca giyindim.

 

Islak kıyafetlerimi banyoya bıraktıktan sonra geri döndüm. Yatağa girmek için hareketlendiğimde önümde durdu. Beni yatağa oturtup tekrar banyoya girdi. Elinde bir havluyla geri dönmüştü. Saçlarımı havlu ile kuruladıktan sonra pikeyi kaldırıp yatağı açtı.

 

Onunda tamamen ıslak olduğunu fark ettiğimde Atlas’ın bıraktığı kıyafetlerden bir eşofman çıkarttım. Savaş çok uzun ve iri olduğundan üzerine uyabilecek bir tişört bulamamıştım.

 

Eşofmanı ona uzattım, yatağa girip uzandım.Savaş banyoya girmişti. Bir kaç dakika sonra geldi. “Sen uyuyana kadar yanında kalacağım sonra gideceğim.” dedi

 

Yanımda yatmasına ihtiyacım vardı. Bu gece bu oda da yalnız kalmak istemiyordum. Her ne kadar ona git desemde duygularımdan kaçmaya çalışsamda onun varlığına ihtiyacım vardı. Savaş’ın kokusuna ihtiyacım vardı.

Bir şey söylemeden pikenin ucundan çekip yatağı açtım. Yaptığım harekete şaşırsada o muhteşem dudaklarının kenarında bir gülümseme belirdi. Hemen yatağın etrafını dolaşıp yanıma yattı. Bana döndüğünde elini yanağıma götürüp okşadı.

Ellerinde ki şefkat, beni mest edip uykuya dalmama yardımcı oluyordu. Ama başka bir şeye daha ihtiyacım vardı.

Kısa bir sessizlikten sonra "Aysa " diye seslendi.

Derin bir iç çekip gözlerine baktım. "Elini uzat " dedi.

İtiraz etmeyerek elimi uzattım. Elimi önce dudağına götürüp öptükten sonra parmaklarını parmaklarıma geçirdi.

"Bana sarılmak ister misin ? "

 

Ahhh !!! Bu sorduğu soru muydu ? Tabii ki de ona sarılmak isterdim. Onun kollarında kaybolmak bir daha bulunmamak isterdim. Onunla bu yatakta bu şekilde sonsuza kadar uyumak isterdim. Ona sarılmak cennete düşmek gibiydi. İşte tam olarak istediğim şey buydu…

 

Yaptığım her ne kadar doğruysa aramızdaki boşluğu kapatıp ona sokuldum. Tuttuğu elimi bırakmamıştı boşta kalan diğer eliyle yüzümü okşamaya başladı. Kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Okyanus mavisi gözleri sevgisini kalbime ılık ılık akıtıyordu. Gözlerim dudaklarına kaydığında onu öpmek istedim.

 

Evet onu öpmek istiyordum , dolgun aralanmış dudakları beni öpmeye davet ediyordu. Ama beynim, onsuz bir hayat kurmaya çalışıyorsun şimdi bunu yapamazsın diye bağırdı.

 

Geri çekilmeye çalışarak, "Biz yanlış yapıyoruz " dedim.

 

Geri çekilmeme izin vermedi daha da sıkı göğsüne yaslayarak elini sırtıma koydu. Şimdi eli şefkatle sırtımı okşuyordu. "Yanlış değil güzelim. Sen beni istiyorsun, bende seni, kalbimizin istediğini yapıyoruz. "

Gözlerimi ondan kaçırıp uykuya dalmak için kapattım. Savaş doğru söylüyordu. Kalbimizin istediğini yapıyorduk ve bu da yanlış değildi.

Boşta kalan elimi Savaş’ın karnına sardım . Bugün ona sıkıca sarılıp uyuyacaktım. Onu severek, onu isteyerek, ona güvenerek…

Ve yarın aramızdaki durum neyse bir açıklık kazanacaktı…

 

 

Sabah uyandığımda Savaş yanımda yoktu. Yatakta döndüm, belki lavabodadır diye düşünmek istedim ama ses yoktu. Yastığı kendime çekip kokladım kokusunu derince içime çektim. Yatağın kılıflarını günlerce hatta aylarca değiştirmeyecektim.

 

Evden hiç ses gelmiyordu. Beni bırakıp gitmiş olamazdı değil mi ?

Kalbime giren şüpheyle yataktan doğruldum. Bunu yapmış olmazdı!

 

Üzerimde ki pikeyi ittiğimde Komodinin üzerinde duran French press' i fark edince yastığı elimden bırakmadan doğruldum. Üzerine bir not kağıdı asılıydı.

"Ayılman için zencefil iyi gelecek. Baş ağrısı çekme diye ilaç bıraktım kahvaltıdan sonra onu da iç. Dün gece beni koynunda uyuttun hayatımın en güzel gecesiydi. Bu arada acil bir işim çıktı yoksa yirmi dört saat sarılıp yatmak isterdim. Bu arada tişörtün bende… " son okuduğum cümleyle üzerime baktım tişörtüm yoktu. Gece giydiğim tişörtü üzerimden çıkartıp almıştı.

Yüzüm çoktan kızarmaya başlamıştı. Beni öylece bırakıp gitmemişti. Önemli bir işi olduğu için gitmişti. Şükür edercesine nefes alıp ağzım kulaklarımda bıraktığı çayı bardağa koyup içtim.

Aşağıya indiğimde masanın üzerinde bir kahvaltı tabağı ve yine bir not gördüm. " Güzelce kahvaltını yap ve gün boyu dinlen. Eğer tişörtünü geri almak istiyorsan saat 6 da bana gel. Senin için akşam yemeği hazırlayacağım."

 

Yine ağzım kulaklarımda mutfağın ortasında kâğıdı öpüp kalbime bastırdıktan sonra heyecanla dans eder gibi dönmege başladım. Artık Savaş’dan uzak durmak istemiyordum. İkimizin bugün yeni bir şansı olmalıydı.

 

EVET İKİMİZİN BİR ŞANSI OLMALIYDI…Onu hayatımdan çıkarmamalıydım.

 

Ve hava artık kararmaya başlamıştı. Odama çıkıp en güzel beyaz elbisemi giyindim. Saçlarımı hafif dalga yaptıktan sonra, hafif bir makyaj yapıp aynada kendime baktım. Özenle hazırlanmıştım.

 

Evet bu gece için fazla şık olmuştum. Şarap koleksiyonundan en iyi kırmızı şarabı alıp arabama yöneldim.

 

15 dakikadır yoldaydım ama bana bir saat gibi gelmişti.

Savaş’ın evinin önüne geldiğimde arabayı park edip indim. Onu yeniden görmek, ve ona bir şans verdiğimi söyleyecek olmak beni aşırı heyecanlandırmıştı. Şuan içim içime sığmıyordu. Kaldırımda bir kaç dakika kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

 

Bir adım attığımda evin kapısı açılmıştı. İçeriden üstü başı dağılmış bir kadın çıkmıştı. Sersemlemiş gibi yürüyordu. Ve bu kadın…

Bu kadın Gülindi.

 

Tüm sürtüklüğüyle dağılmış saçları, sevişmekten kızarmış dudakları, üzerinde Savaş’ın gömleği olduğunu düşündüğüm beyaz bir gömlek ile evden çıkmıştı.

Demir kapıdan çıkınca beni fark etti, biraz önceki sersemleyen hali gitmiş başını dik tutup bana doğru yürümeye başladı.

Gözleri kızarmış olmasına rağmen her zamanki gibi iğrenç sırıtmasını yüzüne yerleştirip karşımda dikildi.

Ayaklarımdan başlayıp tüm bedenimi süzdükten sonra, parmağını bir tutam saçıma geçirip, gülümsemesi gibi iğrenç sesiyle, “Sanırım sıra senin küçük kız, gerçi ben onu saatlerce yordum. Artık sana ne kaldıysa.” dedi

 

Göğsümün sıkıştığını, nefesimin yetersiz kalıp canımın yandığını hissetmeye başlamıştım. Göz yaşlarım gözlerimden fışkırırcasına akarken hıçkırmamak için kendimi tutmaya çalıştım.

Bu iğrenç kadının karşısında kendimi daha fazla küçük düşüremezdim. Şarap şişesi elimden kayıp ayağımın dibinde parçalanmıştı.

 

Ama asıl parçalanan benim kalbimdi. Yine yeniden paramparça olmuştum.
“Sana güvenmekle hata yaptım “ diyerek arkama bile bakmadan tekrar arabama bindim.

Tüm bedenim acı içinde kıvranıyordu. Titreyen ellerimle direksiyonu kavradım be olabildiğince hızlı sürerek bu iğrençlikten kaçmak istedim.

 

Savaş bana bunu nasıl yapmıştı. Her şeyi geçtim bebeğimizi kaybetmemize sebep olan kadınla nasıl yatmıştı. Nasıl bu kadar aşağılık olabilmişti ?

 

 

 

 

Sizce , Gülin doğru mu söylüyor ?Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum ❤

 

Karakterleri soranlar olmuştu. Benim düşündüğüm kişi bunlar. ❤️

 

 

 

Bölüm : 22.01.2025 00:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...