
24
“Ayça sana bunu kim yaptı?” dedim kısık ve titreyen sesimle. Korkuyordum ve bunu açık açık belli ediyordum. Oysa katil olmak isteyen birinin korkmaması gerekirdi değil mi?
“Celal Demirel… Celal Demirel yaptı. Sana yıllardır babalık yapan o adam bana bunları yaptı.” dedi. Bir yandan ağlıyor bir yandan benimle konuşuyordu.
“Bana niye söylemedin Gökçe? Bana bu adamın böyle birisi olduğunu niye söylemedin?” diyerek yakama yapıştığında ne yapacağımı bilemedim. Gizlediğim bıçak yere düşmüş aramızda ki her bağı tek tek koparmıştı.
“Bana ne dedi biliyor musun Gökçe?” dedi. Elleri hala yakamda bana sorular sormaya devam ediyordu. “Sana da yapmış… Aynılarını sana da yapmış Gökçe. Beni ilk gün uyarabilirdin. Niye söylemedin söylesene? Dilini mi yuttun? Konuş Gökçe açıkla bana yapılanları.” Dedi bağırarak.
“Özür dilerim.” Diye mırıldandım. Pişmandım. İlk gün uyarmak aklıma gelmiş hatta eski ailesine bile söylemiştim ama onunla konuşmaya cesaret edememiştim.
“Özür mü?” dedi kısık bir sesle. Sonra sesi git gide yükseldi sokakta yankı yapıyordu. “Benden sadece özür mü diyeceksin?” dedi. “Gökçe bana seni öldürmemem için bir sebep söyle.” Dedi. Ellerini tutup yakamdan çektim.
“Ayça ben buraya öldürülmeye değil katil olmaya gelmiştim. İçine sıçtın her şeyin.” Dedim ona bağırarak.
“İçine sıçtım öyle mi? Sen salak mısın? Bu yere düşen bıçakla o adamı öldürebileceğini sandın öyle mi?” dedi. Yere eğilip o bıçağı yerden aldı ve bana doğru tuttu. “Madem öyle Gökçe, yıllardır sana bunları yapan adamı neden daha önce öldürmedin? Neden ben bunları yaşamadan yapmadın bunu?!” dedi. “Şimdi sana bu bıçağı saplasam burada ne olur Gökçe?”
“Bir tek akıllı sen değilsin Ayça.” Ayça’nın elindeki bıçağı tutup bu sefer ben ona doğru tuttum. “Madem beni öldürecek kadar gözün kara o adamı neden öldürmedin?” dedim.
Ayça’ya güvenilmeyeceğini biliyordum. Bunun bir oyun olduğunu biliyordum.
“Sana teklifim var Ayça. Bana adamın yerini söyle bende gereken işi halledeyim.” Dedim.
“Bu işten benim çıkarım ne?” diye sordu.
“Sana bunları yapan adamı öldürmemi istemiyor musun?” diye sordum.
“Onu öldüremezsin Gökçe. O ölümsüz ancak sen onun karşısına çıkarsan bu işten çıkarlı çıkan sadece o adam olur.” Dedi. Melek kanatlarını takınmıştı.
“Ölümsüz diye bir şey yok Ayça. Ölümlü dünya bakarsın bugün sen ölürsün yarın ben.” Dedim. Kararlıydım ve bu onu anlıyordu.
“Ölsen bile arkandan kimse ağlamayacak Gökçe.” Dedi Ayça. Elimden bıçağı aldı.
“Desene senle ortak yönümüz var. Senin de benden pek bir farkın yok Ayça. Sen ölürsen senin de arkanda ağlayacak kimsen olmayacak.” Dedim. Ezilmeyecektim. Ezecektim.
Oyunu oynamayı sürdürdük. Ayça oyunun içinde olduğunu fark etmemişti.
“Yanılıyorsun Gökçe. Benim dostlarım var ailem var.” dedi. Kendini ele vermişti.
“Yanlış hatırlamıyorsam eski ailen seni çoktan unuttu Ayça. Ha ama sen seni bu hale getiren ailenden bahsediyorsan…”
Kendini ele verdiğini fark etti. O an yaşadığı şoktan faydalanıp içeri doğru koştum. Oturma odasına gittiğimde kimse yoktu. Her ne kadar o adamı bu oda da olduğunu düşünsem de panik yapmamaya çalıştım.
Ayça arkamdan içeri girdi. Şen bir kahkaha attı.
“Yemi yedin Gökçe. Oyunun bitti.”
Kapıdan içeri Celal Demirel girdi. Bir yanda Ayça Demirel bir yanda Celal Demirel vardı.
Ayça’nın elinde bıçak, Celal Demirel’in belinde silah vardı.
“Yanılıyorsun. Oyun yeni başladı.” Dedim. Kararlı çıkan tok sesimle.
Evi aydınlatan kırmızı-mavi siren sesleriyle birlikte oyuna renk gelmişti.
*****
Bir gece daha sabah olmuştu. Yatağımdan kalkıp etrafıma bakındım. Odamı seviyordum. Hem de çok seviyordum. Giyinme dolabının karşısına geçip bugün giyineceklerimi aldım ardından rutin işlerimi yapıp makyaj masama geçtim yüzüme renk kattım ve saçlarımı yaptım. Merdivenleri ikişer ikişer inip kahvaltı masasına ilerledim.
Evet, kimse o geceyi unutmuş değildi. Üstünden sadece bir 7-8 saat geçmişti ve biz kahvaltı yapmak için bir araya gelmiştik. Kimse ne konuşacağını bilmiyor ne yapacağını bilmiyor gibiydi. Annemin gözleri hala şişti.
“Günaydın.” Diye mırıldandım ve masadaki boş yere geçtim. Ailem benim konuşmama her ne kadar şaşırmış olsa da bu durumu çok üstelemeyecektim.
“Gökçe…” diye mırıldandı annem. Elimi ona doğru uzattım ve elini tuttum.
“Anne gerçekten bir şey söylemene gerek yok. Ağlama artık. Geçmişe takılı kalmayalım.” Dedim.
“Kızım her şey için özür dileriz.” Dedi babam.
“Bende özür dilerim dün sizin üzerinize o kadar gitmemeliydim.” Dedim.
“Haklıydın Gökçe. Haklıydın her dediğinde.” Dedi babam.
Oysa Aras öyle düşünmüyordu. Haksız olduğumu yüzüme çarpan oydu.
“Sorun değil.” dedim. “Eeee ben aslında bir şey söyleyecektim.” Dedim.
Masada ki herkes bu anı bekliyor gibi bana döndü. Abilerim bile masadan kafalarını kaldırmışlardı. Dün gece çok overthink yapmış olmalıydılar.
“İstediğini söyle kızım benden ne istersen artık onu yapacağım.” Dedi babam.
“Ben dershaneye gitmek istiyorum.” Dedim. Masa sessizleşti. “Belki biraz geç kaldım ama bu sene o sınava girip üniversiteye gitmek istiyorum.” Dedim.
Babam masadan kalkıp bana sarıldı. Annem ise bu durumu güler yüzle karşılamış o da ayapa kalkıp yanıma gelmişti.
“Sen yeter ki iste kızım. Nereyi istersen hangi dershaneyi istersen sana alırım.” Dedi babam. Onun bu hallerine gülmeden edemiyordum.
“Benim canım kızım.” Diyerek öpüyordu annem. Abilerim ise öylece bizi izliyordu.
Tekrar masaya yerleştiğimizde babama döndüm.
“Abilerime ne ceza verdin baba?” diye sordum.
Abimlerim soru karşısında bana dönüp bakakalmışlardı. Babam ise tek tek her birine bakıp bana cevap verdi.
“İkinci bir emre kadar hiç biri konuşmayacak. Konuşanı evlatlıktan reddederim.” Dedi.
Hunharca güldüm. Masada gülmekten ölecektim.
“Bu kadar güleceğini bilseydim daha önce verirdim bu cezayı canım kızım.” Dedi babam.
Annem, babam ve ben bir olmuş. Bu altı erkeğe gülüyorduk. Onlar ise sadece bize bakıp somurtuyorlardı.
“çok güldük babacım bence artık kaldırabilirsin yasağı.” Dedim.
“Emin misin kızım?” diye sordu babam.
“Eminim baba eminim.” Dedim.
“Konuşabilirsiniz artık hergeleler.” Dedi babam.
Hepsinden oh diye bir ses çıktı. Bunlar konuşmasa çatlarlardı.
“Sağ ol canım kardeşim sayende konuşuyoruz valla.” Dedi Gökmen.
“Ne demek.” Dedim daha soğuk ve duvarlarımı örmüş şekilde.
Biliyorlardı artık eskisi gibi olmayacağını.
Ben artık eski ben değildim.
Onlarda artık eskisi gibi değildi.
Eskiden kasıt nedir ki? Dedim içten içe.
Yapbozun parçaları dağılmıştı. Onları toparlarsak ancak eskisi gibi olurduk belki…
Belkiler ve keşkeler.
Çoğu zaman belkiydi.
.
.
o zaman sorum size... Gökçe o gün (23.bölüm) dediklerinde sizce haklı mıydı yoksa haksız mıydı? Aras bunu haksızlık olarak görmüşken babası haklı buldu? peki sizce?
Yakında Nöbetçi komşum_texting kitabında buşalım...
insta: ssuperisii0
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 78.42k Okunma |
5.93k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |