
İnstagram Hesabı: storia_rgn
***
‘‘ Akçalı, sen misin lan?’’ Şaşırmıştım, evet şaşırmıştım çünkü Akçalı’nın benim uçağımda ki telsizime ulaşması imkansızdı. ‘‘ Tabi ki benim. Sana benden başka Karaca diyen var mı?’’ Doğru,yok. ‘‘ Sen nasıl ulaştın lan benim uçağımın telsizine?’’
‘‘ Bir arkadaştan rica ettim sağolsun kırmadı.’’
‘‘ İlker Komutanı nasıl atlattın?’’
‘‘ Atlatmadım ki’'
‘‘ Lan o zaman nasıl konuşuyorsun benimle şu an?’’
‘‘ Ya sen beni boşversene. Sen böyle uçak kullanmayı nereden öğrendin?’’
Telsizin öbür ucundan hüzünlü bir ses tonuyla ‘‘ Babamdan’’ dedim. Onu kaybettiğimde henüz beş yaşındaydım ama o beş yılda bana kattığı şeyler şu an buraya gelmemi sağladı. Ben bu kelimeyi söyledikten sonra bir kaç saniyelik sessizlik oldu. Eray’ın yüz ifadesini az çok tahmin edebiliyordum. Kesin gözlerini bir yere dikmiş, hüzünlü bir sırıtışla dalıp gitmiştir. Sessizliği bozmak için ‘‘ Akçalı, hâla orada mısın?’’ dedim.
‘‘ Burdayım Karaca, dalmışım sadece. ’’
‘‘ Ne düşünüyordun?’’
‘‘ İnşallah ceza almazsın diye düşünüyordum.’’
‘‘ Niye ceza alayım ki?’’
‘‘ Sana emir gelmeden düşman uçağını düşürdün.’’ Yüzbaşı Çok Bilmiş haklıydı. Emir gelmeden uçağı düşürmemem gerekiyordu. Ama ben durur muyum? Asla.
‘‘ Sende sana emir gelmeden benim telsizime bağlandın.’’
Hafif bir gülme sesi duydum. Attığın gol VAR’dan döndü Akçalı
‘‘ Vay be. İyi kapak oldu.’’
‘‘ Biliyorum Akçalı. Yıllardır seni alt etmenin yolunu arıyordum, bugüne kısmetmiş.’’ dedim ukala bir şekilde.
‘‘ Benimle uğraşmayı bıraksan da şu lanet olası hava sahasından çıksan mı acaba?’’
Önce uçağın göstergelerine göz attım. Sonra etrafı kolaçan ettim. Her şey yolunda görünüyordu. ‘‘ Etrafta bir tehlike görünmüyor, niye öyle dedin ki?’’
Telsizden bir kaç saniye ses gelmedi. Ses gelmeyen her saniye bana sanki saatler gibi gelmişti. Ardından Eray bana seslendi. ‘‘ Karaca, şu an konumun ne?. Radara hâlâ düşman hareketliliği görünüyor.’’ Gözlerimi göstergelerine kaldırdım. Hızım sabitti. Bu sırada tekrar Eray’ın sesini duydum. ‘‘ Seni gafil avlamaya çalışıyor olabilirler Karaca. Sakın bir dengesizlik yapma.’’ Kaşlarımı çattım. Uçuş ortamı değiştirmeden ilerlemeye devam ettim, ama içimdeki his rahat değildi. Sesimdeki telaşı belli etmemeye çalışarak
‘‘ Beni buradan çıkarmak için bir planın var mı Akçalı?’’ diye sordum. Gayet ciddi bir ses tonuyla ‘‘ Seni kurtarmaya çalışıyorum zaten, sabret biraz Karaca’’ dedi.
‘‘ Ne kadar biraz?’’
‘‘ Üç dakika’'
‘‘ Yabei üç dakikada yem ederlerse?’’ Biraz saçmaladım farkındayım ama napayım telaşlıyken ben ben değilim. Tam o sırada radarımdan sinyal geldi. ‘‘ KAraca, uçağını hafif sağa kır ve irtifayı koru.’’ Eray’ın sesindeki ciddiyetin farkındaydım. Onun dediklerini yaparak uçağımı hafif sağa kırdım. ‘‘ Bu taktik işe yarayacak mı Akçalı?’’
‘‘ Yaramak zorunda Karaca.’’ Tam o sırada telsizden başka bir ses geldi. Sert ve otoriter bir ses. ‘‘ Yüzbaşı Asel Karaca, hva sahasını terk et, hemen !’’ Ses İlker Komutana aitti.
‘‘ Bende onu söylüyordum Komutanım ama dinlemedi ki.’’ Eray’ın sesi yakalanmış olmanın telaşıyla yumuşamıştı. Göstergeler tekrar baktım, Düşman uçağı bana doğru dönmeye başlamıştı. ‘‘ Çıkış rotam kapalı komutanım ’’
‘‘ Biliyorum Karaca.Sadece sana verilen emirlere uy. En iyi yaptığın şeyi yap ve onu imha et.’’ Gözlerim tekrar uçağımda ki babamın resmine kaydı. Iraklılara onu bende koparmıştı. Ben o gün canımın bir yarısını kaybetmiştim. Ve şimdi onun intikamını almak zorundaydım. Bana doğru yaklaşan uçak iyice dibime girdiğinde ani bir harekete tekrar uçağı bir tık daha yukarı kaldırdım ve uçak tam benim uçağımın altına girdiğinde uçağı sola atıp sert bir şekilde çarptım. Uçak sertçe yere çakılırken benim uçağımda da hasar vardı ama onunla üsse gidince ilgilenecektim. Bu hareketimden sonra telsizden iki ses beraber duyuldu. ‘‘ Helal olsun Karaca’’..
***
‘‘ Lan oğlum beni delirtmeyin ‘‘ İkimizde de araba yok’’ ne demek lan.’’ Ayaz yolda hızlıca yürürken bir yandan da telefonda Mert ile konuşuyordu. ‘‘ Ayaz Komutanım valla benim arabanın aküsü bitti, Hako’nunki de bakımdaymış dolmuşla geldik valla’’
‘‘ Hay ben sizin yapacağınız işe Merdo ya. Benim evin ordan dolmuşta geçmiyor ki. Neyse kapat hadi oyalama beni kapat’’ Ayaz telefonu hıza cebine koyup sokakta hızlı adımlarla yürümeye başladı. Tam sokağın sonunda sola döndüğü sırada bir kadınla çarpıştı. Kadının elindeki kahve fırladı, dosyalar yere saçıldı. Kadın bir adım geriye çekildi. ‘‘ Önüne baksana be adam.’’ dedi sinirle bağırarak. Ayaz ise montunu düzeltip sabahın getirdiği gergin bir bakışla karşısındaki kadına baktı. ‘‘ Hanımefendi, siz benim önüme çıktınız yalnız.’’ Kadın kaşlarını çattı. ‘‘ Karşıma çıkan sensin, ben dümdüz yürüyordum.’’ dedi.
‘‘ Hayır, sen önüme çıktın.’’ Karşısında ki gözlerini devirdi ve yerdeki dosyalarına uzandı. Ama Ayaz daha hızlı davranıp yerdeki birkaç dosyayı aldı. ‘‘ Savcı mısın sen?’’ diye sordu elindeki dosyalara bakarak. Kadın gözlerini kıstı ‘‘ Nerden anladın?’’ diye sordu tüm ciddiyetini koruyarak. Ayaz elindeki dosyaya bakmaya devam etti.
‘‘ Bu dosyalar ya bir avukatın ya da bir savcının elinden çıkar. Eğer avukat olsaydın sabahın köründe bu kadar agresif olmazdın.’’ Kadın dosyaları Ayaz’ın elinden çekip aldı. ‘‘ Vay vay, bir de zekisin sen.’’
‘‘ Haddim olmayarak sormak istiyorum. Sabah sabah niye bu kadar sinirlisiniz Savcı Hanım?’’
‘‘ Çünkü sabah sabah adliyeye yetişmeye çalışırken önüme koca cüsseli bir çıktı ve kahveden oldum.’’
Ayaz yüzüne hafif bir sırıtış yerleştirdi. ‘‘ Cüsseli dediğin adam 1.85 boyunda fit vücutlu bir adam.’’ Ayaz’ın lafları üzerine kadın daha fazla dayanamadı ve hafif bir kahkaha atıp Ayaz’ın baştan ayağa süzdü. ‘‘ Fit mi? Sen mi? Eminim ki öğle aranda duble iskender falan gömüyorsundur.’’
‘‘ Ayda yılda bir. Ama bence konumuz şu an benim öğle aramda n yediğim değil.’’
Karşısındaki kadın çantasını tekrar koluna taktı ve Ayaz’a bir adım daha yaklaşıp gözlerinin içine baktı. ‘‘ Sen bana adını söylesene. Şikayet ederken doğru yazayım.’’
Ayaz yine yüzündeki gülümsemeyi söndürmeden kadına baktı. ‘‘ Üsteğmen Ayaz Yılmazer. Ânka Timi.’’
Eylem bir an durdu. nka Timi, ona yabancı bir işim değildi. Asel’in bir kerede olsa bahsettiği, Eray’ın başında olduğu timdi. Sonra kaşlarını kaldırdı. ‘‘ Pilot musun’’
‘‘ Yok, uzay mühendisiyim. Tabi ki pilotum.’’
‘‘ Uçak kullanırken de böyle dikkatsiz misin yoksa sadece yoldan geçen insanlara karşı mı böylesin?’’
Ayaz hafifçe sırıttı. Ardından Eylem’e doğru bir adım attı. ‘‘ Hayır, havada çok daha dikkatliyim. Sonuçta konu vatan. Ama bence bu konuşmayı daha fazla uzatmayalım, ben sana yeni bir kahve ısmarlayayım barış ilan edelim.’’
‘‘ Suçunu kabul ediyorsun yani.’’
‘‘ Hayır. Bu konu daha fazla uzamasın diyorum.’’
Eylem başını hafifçe salladı. ‘‘ Peki Teğmen. Normalde bir kahveyle asla birini affetmem ama madem teklif ettin, reddetmem.’’
Ayaz gülümsedi. ‘‘ Önden buyurun Savcı Hanım.’’
Eylem hafifçe gülümsedi ve ayazın önünden yürümeye başladı. Ayaz’a Eylem’in yanında yürümeye başladı. Bir süre sonra Ayaz Eylem’e baktı. ‘‘ Peki Savcı Hanım, kahve konusunda seçici misiniz? Yoksa sıradan bir kahve yeterli mi?’’
Eylem gözlerine devirecek ona baktı.‘‘ Ciddi misin sen? Benim içtiğim kahveye sıradan diyen benim açımdan hukuk sistemine hakaret etmiş sayılır.’’
Ayaz kahkaha attı. ‘‘ Allah aşkına kahvede ne kadar seçici olabilirsin?’’
Eylem kollarını kavuşturdu ve yüzüne ciddi bir ifade takındı. ‘‘ Kahve bir kültürdür Üsteğmen. Çekirdeğin kavrulma süresi, öğütülme inceliği, demleme yöntemi… Bunların hepsi önemli. Ben, kahvesine krem şantiye koyanlarla aynı ortamda birdakika bile durmam.’’
‘‘ Sandığımdan fazla seçicisiniz Savcı Hanım.’’
‘‘ Evet, öyleyimdir. Benim gibi kahvesever bir insan olsaydın ne demek istediğimi anlardın. Senin kahve kültürün ancak uçakta uyumamak için içtiğin kahve koklatılmış şu ile sınırlıdır.’’
Ayaz omuz silkti. ‘‘ Eğer uyanık tutuyorsa işini görüyor demektir.’’
Eylem başının iki yana salladı. ‘‘ Sana inanmıyorum. Tam bir gurmesizsin.’’
Ayaz şaşkınlıkla Eylem’e baktı. ‘‘ Gurmesiz mi?’’
‘‘ Evet , gurmesiz. Yani bir şeyin gurmesiz olmayan insan.’’ Ayaz başını geriye atıp hafifçe güldü. ‘‘ Tamam tamam. O zaman san bir soru. Şimdi ben bu muhteşem kahve zevkine sahip Savcı Hanımı memnun edecek bir yer bulamazsam, idam cezasına mı çarptırılacağım?’’
Eylem düşünür gibi yaptı. ‘‘ Şanslısın ki idam cezası 20 yıl önce kaldırıldı. Ama dikkat et, hukukta her zaman bir açık vardır.’’
‘‘ O zaman en iyisi, kahve konusunda seni tatmin edecek bir yer bulmak.’’
Eylem başını salladı. ‘‘ Aferin. En azından öğreniyorsun.’’
Ayaz eliyle köşede bulunan bir kafeyi işaret etti. ‘‘ Bak, şu köşedeki yer iyi görünüyor.’’
‘‘ Bakalım. Önce menülerine bakmam lazım. Yoksa bir pilotu seçimlerine güvenecek değilim.’’
Ayaz başını iki yana salladı, ardından kafeye yöneldi. Sessizce ama Eylem’in duyabileceği bir ses tonuyla ‘‘ Bu kadın kesin benim başıma bela olacak.’’ dedi.
Eylem arkasını dönerek ona seslendi.. ‘‘ Duydum’’
‘‘ Duy diye söyledim zaten Savcı Hanım.’’
İkisi de gülümsüyerek içeriye girdi. Ama her ikisi de içten ie bu kahvenin bir başlangıçta çok daha fazlası olacağını biliyordu. Ayaz kapıyı açıp Eylem’in eliyle buyur etti. ‘‘ Önden buyurun sayın savcım.’’
Eylem sırıtarak içeri girdi. ‘‘ Birden fazla mı kibarlaştın Üsteğmen, yoksa kahve konusunda hüküm giymekten mi korktun?’’
‘‘ Senin yargılamanla uğraşacak vaktim yok. Kahve seçimini yap da, ne kadar zor beğendiğini göreyim.’’
Eylem menüyü eline aldı ve gözlerini kıstı. ‘‘ Hmm, burada tek orijinali çekirdekten yapılan bir kahve yok. Soğuk demleme de yok.’’
‘‘ Anlaşıldı buradan sağ çıkamayacağız.’’
Tam bu sırada garson yanlarına geldi. ‘‘ Hoş geldiniz. Ne alırsıız?’’
Eylem derin bir nefes aldı. ‘‘ Bana sert ve yoğun bir kahve. Ama bayat değil, taze çekilmiş olsun.’’
Garson şaşkınlıkla başını salladı. ‘‘ Tabii. O zaman isterseniz ben size espresso getireyim.’’
Eylem başını yukarı aşağı salladı. ‘‘ Tamam. Ama çift shot olsun. Ve lütfen yanında küçük bir bitter çikolata olsun.’’
Garson not aldı, ardından Ayaz’a döndü. ‘‘ Siz ne alırsınız?’’
Ayaz içini çekti. ‘‘ Bana da sade Türk kahvesi. Ama Savcı Hanım kadar detaylıca değilim, nasıl isterseniz öyle yapın.’’
Garson not alıp yanlarından ayrıldı. Eylem ise kollarını kavuşturup arkasına yaslandı. ‘‘ En azından kahveyi şekersiz içiyorsun. Bu iyi bir haber.’’
Ayaz sırıttı. ‘‘ Savcı Hanım’dan kahve konusunda onay almak, hayatımdaki en büyük başarı olabilir.’’
Eylem gözlerini devirdi. ‘‘ Abartıyorsun’’
Ayaz masaya yaslanıp gülümseyerek ona baktı. ‘‘ Senin gibi zor beğenen birini ikna etmek kolay değil, Savcı Hanım. Ama ben zoru severim.’’
Eylem Ayaz’ın bu sözleri karşısında kısa bir an duraksadı. Onun kendinden emin ifadesini görünce hafife gülümsedi am hemen ciddiyetine geri döndü. ‘‘ Bu sadece bir kahve seçimi Üsteğmen. Zoru sevdiğini daha büyük bir alanda kanıtlaman lazım.’’
Ayaz kollarını kavuşturdu. ‘‘ Merak etme, o günlerde gelir.’’
Eylem başını eğip ona baktı. ‘‘ Göreceğiz Üsteğmen.’’
O an garson kahvelerini getirdi. Ayaz fincanını kaldırıp Eylem’e baktı. ‘‘ Bakalım adalet meleği kadar iyi bir damak tadım var m?’’
Eylem gülümsedi. ‘‘ Zamanla öğreneceksin.’’
Ayaz kahvesinden bir yudum aldı. Eylem’in yüzüne dikkatlice baktı. ‘‘ Savcı Hanım, sen hep böyle ciddi misin, yoksa mesleki deformasyon mu?’’
Eylem kaşlarını kaldırdı. ‘‘ Ciddi olmak kötü bir şey mi?’’
Ayaz omuz silkti. ‘‘ Yok, değil. Sadece merak ettim. Seni gülerken ya da kahkaha atarken hayal edemedim.’’
Eylem kahvesinden bir yudum aldıktan sonra tekrar Ayaz’a döndü. ‘‘ Ben de bazen gülerim Teğmen. Anma o anları çoğu kişi görmez.’’
‘‘ Demek özel bir kulübe üye olmak gerekiyor öyle mi?’’
‘‘ Aynen öyle. Ama bu kulüp, herkese açık değil.’’
Ayaz başını yukarı aşağı salladı ve arkasına yaslandı. ‘‘ Peki, o zaman seni biraz daha tanıyalım Savcı Hanım. En sevdiğin yemek?’’
Eylem bir an duraksadı, sonra konuşmaya başladı. ‘‘ Anneannemin yaptığı kuru fasulye.’’
‘‘ Güzel seçim. En sevdiğin film?’’
‘‘ Godfather.’’
Ayaz kahvesini masaya bırakıp hayranlıkla başını saladı. ‘‘ Vay be. Savcı Hanım’dan böyle bir seçim beklemiyordum’’
Eylem kollarını kavuşturdu. ‘‘ Beklemediğin daha çok şey var Yılmazer.’’ Ayaz gülerek devam etti. ‘‘ Peki, en sevdiğin renk?’’
Eylem kaşlarını çattı. ‘‘ Bunu niye merak ediyorsun?’’
Ayaz omuz silkti. ‘‘ Öylesine.’’
Eylem gözlerini devirdi. ‘‘ Lacivert.’’
‘‘ O zaman neden hep siyah giyiniyorsun?’’
Eylem kahvesinden bir yudum aldı. ‘‘ Çünkü siyah her ortama uyar.’’
Ayaz başını salladı. ‘‘ Mantıklı. Ama şöyle bir şey var ki, sen hâlâ adını söylemedin Savcı Hanım.’’
Eylem arkasına yaslandı ve gözlerini Ayaz’a kilitledi. ‘‘ Neden söyleyeyim ki?’’
‘‘ Çünkü adını bilmeden seni nasıl sinir edeceğimi bilemem.’’
Eylem başını iki yana salladı. ‘‘ Sen tam bir baş belasıymışsın.’’
Ayaz gülümsedi. ‘‘ Huyum kurusun.’’
Eylem iç çekti, sonra tekrar bakışlarını Ayaz’a dikti. ‘‘ Eylem, Eylem Çetiner.’’
Ayaz ismi duyunca şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. ‘‘ Eylem ha? Beklediğimden daha havalı.’’
Eylem şaşkınlıkla Ayaz’a baktı. ‘‘ Ne bekliyordun mesela?’’
Ayaz omuz silkti. ‘‘ Bilmem, daha klasik bir şey bekliyordum. Ayşe, Fatma, Hayriye…’’
‘‘ Haydi çifte telliye. Onlar nasıl isim beklentisi Allah aşkına.’’
‘‘ Ne bileyim. Anadolu çocuğuyuz sonuçta etrafım bu isimlerle dolu.’’
‘‘ Bende Anadolu çocuğuyum.’’ dedi Eylem garipser bir bakış atarak.
Ayaz şaşkınlıkla Eylem’e baktı. ‘‘ Memleket nere?’’
‘‘ Karaman. Senin?’’
‘‘ Konya. Karamanın bir zamanlar Konya’nın ilçesi olduğunu hatırlarsak, hemşeri sayılırız Savcı Hanım.’’
‘‘ Öyle.’’
Vakit ilerledikçesohbetleri dha da samimileşti. Tesadüfen gerçekleşen bir çarpışma, aralarında gerçekleşecek dostluğun, hatta belki de daha fazlasının habercisiydi…
***
7. Ana Jet Üssü
Çok şükür sağ salim dönmeyi başardığım görevimden sonra nihayet üsse gelebilmiştim. Tuvalette elimi ve yüzümü yıkadıktan sonra tam köşeyi dönüyordum karşımda kollarını göğsünde birleştirmiş, pis pis sırıtan Akçalı’yı gördüm. Onunla konuşmaya hiç mecalim yoktu ama onun çenesinden kurtulamayacağımı da biliyordum. Mecburen yanına gittim. Hafif alaycı bir sesle ‘‘ Karaca, sonunda döndün demek.’’ dedi. Gözlerimi sinirli bir şekilde ona dikerek ‘‘ Ne yan, gelmeyeceğimi mi düşünüyordun Akçalı?’’ dedim.
‘‘ Yani, o uçağı emiralmadan düşürünce İlker Komutandan kaçarsın diye düşünüyordum.’’
‘‘ Komutanın gazabından bir tek ben mi nasibimi alacağım sanıyorsun. Senin de sicilin pe temiz değil açıkçası Akçalı.’’
‘‘ O konuyu hallederiz ya. Sen onu bunu bırakta sen o manevrayı nasıl yaptın ya?’’
Biraz durgunlaştım ve cılız çıkan sesimle ‘‘ Babam öğretmişti. Sürekli anlatıp dururdu. İşe yarıyormuş demekki.’’
Eray gözlerini kaçırdı. ‘‘ Sağlam adamdı rahmetli.’’
‘‘ Öyleydi. Yoksa bu kadar başarılı olur muydum?’’ Eray tekrar eski alaycı haline döndü.
‘‘ Bilmem. Ama hâlâ bazı konularda eksiksin Karaca.’’
Sanki senin her şeyin tam anasını satayım. Neyse Asel, sakin ol kızım. Akçalı’nın kafasını zemine sürtmek ve hastanelik etmek doğru birdavranış değil. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi ona kilitledim. ‘‘ Hangi konuda eksiğim?’
‘‘ Sabır Karaca, sabır.’’
‘‘ Ben sabırsız mıyım lan?’’ Evet, belki bir tık sabırsız olabilirim, çabuk sinirlenip milletin içinden geçiyor olabilirim. Ama bu sabırsız olduğumu göstermez. Ben bunları düşünürken Eray konuşmaya devam etti. ‘‘ Kesinlikle öylesin. Ba mesela şu an o kadar sinirlendin ki kafamı zemine sürtmek istiyorsun’’ Aklımımı okuyor lan bu benim.
‘‘ Yok, onu daha yapmam. Ama biraz daha sabrımı sınarsan seni simülatöre sokup kusana kadar döndüreceğim.’’
Eray kahkaha attı. ‘‘ Tehditlerin bile teknik içeriyor, harikasın Karaca.’’ Başımı iki yana salladım. Arkamı dönüp giderken ‘‘ İyi günler Akçalı.’’ dedim ve timimin yanına doğru yürümeye başladım…
Eray Akçalı
Asel gittikten sonra bende timin yanına gittim. Kapıda içeri girdiğimde içeride Ayaz’ın olmadığını fark ettim. Normalde sabahın 7’sinde uyanırdı ve bugüne kadar bir kere bile geç kalmamıştı. Meraklı gözlerimi Hakan ve Mert’e çevirdim. ‘‘ Beyler Ayaz nerede?’’
Hakan bilgisayardan başını kaldırdı ve bana baktı. ‘‘ Valla komutanım Merdo en son bir buçuk saat konuştuğunda dolmuşla ya da başka şekilde gelmeye çalışacağım diyordu ama bilmiyoruz haber yok.’’
‘‘ Allah Allah nerde bu adam ya. Dur ben bir arayayım şunu.’’ Telefonu çıkarıp Ayaz’ın numarasına tıkladım. İki çalışan sonra açtı. ‘‘ Efendim devrem?’’
‘‘ Devrem neredesin sen ya saat kaç olmuş. Bir buçuk saattir yokmuşsun daha yeni haberim oldu.’’
‘‘ Devrem sorma ya. Benim arabanın ön tarafı göçmüştü ya kaç gündür tamirde. Hakanın ki bakımda, Mert’inkinin aküsü bitmiş, benim evin oradan dolmuşta geçmiyor. Bir buçuk saattir yürüyorum hâlâ varamadım dalağım malağım falan hep şişti.’’
‘‘ Devrem bak çabuk gel sana ihtiyacım var. İki deliyle başbaşa bırakma beni.’’
‘‘ Tamam tamam geliyorum hemen. Bir taksi falan bulursam üssün yakınında bir yerde iner gelirim hemen. Hadi kapattım ben’’ dedi ve suratıma kapattı. Bari bir ‘‘ Görüşürüz’’ deseydin be öküz. Telefonu cebime koyduktan sonra tekrar Hakan ve Mert’e döndüm.
‘‘ Beyler, bizimkine bir şeyler oluyor.’’ İkisi de bilgisayarlarından başlarını kaldırıp bana baktılar. Mert şaşkınlıkla ‘‘ Ne gibi şeyler komutanım?’’ dedi.
‘‘ Ayaz’ın aradım ya. Normalde sapasağlam bir ‘‘ Ne var lan?’’ demesi gerekirken, gayet yumuşak ve sakin bir şekilde ‘‘ Efendim devrem?’’ dedi.’’
Hakan kollarını bağladı. ‘‘ Nasıl yani, meselabaşına iş almış olabilir mi diyorsunuz?’’
Başımı yukarı aşağı salladım. ‘‘ Kesinlikle. Çünkü bildiğiniz gibi bizim timde biri durgunsa ya ölüm döşeğindedir, ya da başına iş almıştır. Ayaz hâlâ hayatta olduğuna göre…’’
Mert ayağa kalktı ve kolunu Hakan’ın omzuna attı. ‘‘ O zaman kesin başına çok büyük bir iş aldı demektir.’’ Derin bir nefes aldım ve ‘‘ Bunu öğrenmezsek bu gece rahat uyku uyuyamam dedim.’’ Kısa süreli bir sessizlik oldu. Üçümüzde birbirimize baktık. Sonra Hakan gülerek ellerini ovuşturdu. ‘‘ Komutanım, operasyon emrini veriyseniz, başlayalım.’’
‘‘ Verdim gitti. Hedef: Teğmen Ayaz Yılmazer, Görev: Ne haltlar ettiğini öğrenmek.’’
Mert başını salladı. ‘‘ Yalnız Ayaz Komutanım birazcık tanıyorsa biliyoruz ki, bize asla bir şey anlatmayacak. O yüzden klasik yöntemler işlemez.’’
Hakan sırıttı ‘‘ O zaman klasik olmayan yöntemler deneriz.’’
Ayağa kalktım, telefonu cebime koydum.
‘‘ Beyler, savaş başlıyor…’’
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |