
Mert’le Hakan göz göze gelip birbirlerine piç smile atınca bir an kendimi gerçekten CIA ajanı gibi hissettim. Çünkü benim timim, gerçekten çok gevşek. Ayağa kalktığım gibi Ayaz’ın bir fotoğrafını elime aldım. ‘‘ Plan şu; Bu psikopat şey yani Kıdemli Üsteğmen Ayaz Yılmazer her sabah saat beşte uyanır.’’
Mert şaşkınlıkla gözlerini belertti. ‘‘ Daha horoz ötmeden?’’
Hakan da ona destek attı. ‘‘ Vardiyaya kaldığı günler üç saat mi uyuyor bu adam?’’
Başımı iki yana sallayıp omuz silktim. ‘‘ Dedim ya, psikopat işte. Neyse devam ediyorum. Yataktan kalkar, beş dakika tıraş olur, üç dakika aynaya bomboş bakar, sonra gider mutfağa kahvesini içer, dolapta sekiz ya da on günlük yemek varsa onu yer, ki hâlâ nasıl zehirlenmedi midesiz herif bilmiyorum. Sonra beş buçukta evden çıkar. Arabası varsa arabasına biner, yoksa yürür ya da dolmuşa biner. Üsse gelince de işle meşgul olur, operasyon varsa ona gider.’’ Fotoğrafı masaya bıraktım ve ve onlara döndüm. ‘‘ Yani bu adam eğer üsse bizden sonra geldiyse iki ihtimal var. Ya biriyle buluştu, ya da bıçaklandı. Umarım birincidir.’’
Mert kafasını kaldırıp bana baktı. ‘‘ Hadi diyelim biriyle buluştu. Ben diyorum ki benim sizin arabayı alalım, telefonundan yerini bulup takip edelim.’’
‘‘ Pardon, niye benim arabamla gidiyoruz.?’’
Hakan sırıtarak bana baktı. ‘‘ Komutanım bizde araba yok. İkisi de bakımda.’’
‘‘ OĞLUM BENİM ARABAM DOLMUŞ MU LAN!?’’ diye sert bir şekilde çıkıştım Hakan’a. Hakan bir tarafa sinerken, Mert Hakan’ın haline güldü ve bana döndü. ‘‘ Yok Komutanım, Hakan öyle demek istemedi. Sadece… Bizim arabalar bakımda ya, e malum buradan yürüyemeyiz de.’’ Sert bakışlarımı Mert’e çevirdim. ‘‘ Sen hele hiç konuşma Merdo. Biri takıldığı kadınları benim arabamla gezdirir, diğerinin arabasını görmedik bile.’’ Tekrardan Hakan’a döndüm. ‘‘ Oğlum, senin araba güzellik yarışmasına mı hazırlanıyor, ha. Maşallah bakımdan çıktığı yok. Benim annem bile bu kadar süslenmiyor la!’’ Sesimin gereğinden fazla sesli çıktığını fark ettiğim de derin bir nefes aldım.
‘‘ Bakın kuş beyinliler. Ben bu arabayı alacağım diye aldığım maaşa yedi ay boyunca hiç dokunmadım. Yedi ay boyunca her gün yağmur suyuyla beslendim, kendi besinimi kendim ürettim.’ Siz benim neler çektiğimi nereden bileceksiniz?’ Ben kendimi fazla kaptırmışten Mert öne doğru eğilerek gözlerini bana dikti. ‘‘ Komutanım, neler çektiğiniz tabi ki biliyoruz. Çünkü yedi ay boyunca bizden geçindiniz.’’ Evet, belki birkaç kez onların maaşlarına çökmüş, evlerine ortak olmuş olabilirdim. ‘Valla Merdo haklı Komutanım. Af buyurun ama sırf fatura gelmesin diye evinizdeki elektrik, su ve doğalgazı kestiniz siz ya.’’
‘‘ Evet yaptım, hesap mı vereceğim.’’ Takındığım Bülent Ersoy tribünden çıkıp tekrar eski Eray Akçalı ölüme büründüm. ‘‘ Tamam. Araba işi iptal. Hako şu bilgisayarını aç, Ayaz’ın telefonundan konumunu bul, bulunca d haber ver bana, ben bir boy yürüyeceğim.’’ Kapıya doğru yürüdüğümde aklımda tek bir soru vardı. Ayaz ne işler çeviriyordu…
***
Asel Karaca
Nefesim düzensizdi, ellerim kumun içinde kayıyordu ama pes edemezdim. Neden mi? Çünkü pes edersem bütün tim şınav çekmeye sıfırdan başlayacaktık. Ve ne diğerlerinin, ne de benim hiç mecalim yoktu. Bir anda İlker Komutanın sesi duyuldu.
‘‘ Başladığınız gibi beraber bitireceksiniz. Bitireceksiniz’’
Başlamak kolay da bitirmek çok zor be Komutanım. Bir de başlamak bitirmenin yarısıdır derler. Bence başlamak bitirmenin yüzde beşi. Alnımdan gözüme düşen ter damlaları, yanan omuzlarım ve titreyen ellerim her ne kadar beni zorlasa da devam etmek zorundaydım. Kendi kendime ‘‘ Devam’’ diye fısıldadım. Bu sırada yanımda olan Arda birden yere kapandı. Yüzü bembeyazdı. O an tabi ki hiç şaşmaz, İlker Komutanın sesi duyuldu. ‘‘ Yıldırım, baştan.’’
İçimden bir of çektim ama bunu belli etmedim. Alnımdaki teri sildim, derin bir nefes aldım ve tekrar şınav pozisyonuna geçtim.
‘‘ Bir,iki…’’
Bu sırada çaktırmadan Arda’ya fısıldadım. ‘‘ Arda, kalk ve devam et. Bize borcun var’’.
Bana baktı. İlk başta korku dolu, sanki eğitim bitince kafasını gözünü patlatacakmışım gibi bakıyordu. Ama bilmiyor ki ben bu hayatta sadece teröristlerin ve Akçalı’nın kaşını gözünü patlatırım. Sonra utanarak başını salladı, son güç kırıntılarıyla şınav çekmeye devam etti. Onun titreyen kollarına bakınca aslında sadece onun değil, bizim de ne kadar kırılgan olduğumuzu anladım. Ama bizim farkımız şuydu; Biz kırılınca parçalanmıyor, aksine birbirimizi toparlıyorduk. İlker Komutan bizi dikkatle izliyordu.
‘‘ Yıldırım! Birlikte düşeceksiniz, birlikte toparlanacaksınız. Bireysel başarı peşinde koşan ne burada, ne de hiç bir yerde barındırmazlar!’’ İşte biz bu yüzden Yıldırım’dık. Ve hiç bir güç, bizi yerle bir edemezdi…
***
Hakan parmaklarını klavye üzerinde ustalıkla gezdiriyordu. Ekranda Ayaz’ın telefonunun sinyali bir harita üzerinde bir şekilde yanıp sönüyordu. Gözlerini kısmış, tüm dikkatini ekrana vermişti. Ekrandaki nokta sabitlenince dudaklarında zafer kazanmış gibi bir gülümseme belirdi. ‘‘ Benden kaçamadınız Ayaz Komutanım.’’
Konum şehir merkezine yakın bir kafeyi işaret ediyordu. Ayaz’ın hareket geçmişine baktı. Son konum yarım saat öçnceydi. Ayaz şehir merkezine yakın bir yerde bulunan bir kafeden çıkmıştı ve üsse geliyordu. Telefonunu çıkardı ve Eray’ı aradı. ‘‘ Komutanım. Kayıp bulundu.’’
Eray ‘‘ Geliyorum.’’ dedi ve telefonu kapattı. Bir kaç dakika sonra Hakan ve Mert’in yanına geldi. ‘‘ Neredeymiş kaçak?’’
Hakan yüzünü ekrandan ayırmadı. Mert ise Eray’a döndü. ‘‘ Yarım saat önce konum hareketliliği başladı. Üsse yaklaşıyor Komutanım. ’’ Bu sırada kapıda tanıdık bir silüet belirdi, Ayaz. Hakan panikle bilgisayarını kapattı, Mert ise sandalyesini hızlıca masasına doğru sürdü ve sanki çalışıyormuş gibi davrandı. Bu sırada Ayaz içeri girmiş ve onların yanına gelmişti. ‘‘ Ne yapıyorsunuz siz?’’
Hakan kekeleyerek ‘‘ Y-Yok bir şey Ko-Komutanım.’’ Ayaz Hakan’ın yalan söylediğini hemen anladı. Eray ise Hakan’ın bu durumdan kurtarmak için Ayaz’a göz teması kurdu.
‘‘ Sen bizim ne yaptığımız boşver devrem de, sen iki saattir nerdeydin.?’’
Ayaz gayet rahat bir tavırla. ‘‘ Trafik vardı.’’
‘‘ Evet trafik vardı, ama sende araba yoktu devrem.’’ Eray’ın cümlesine karşılık Ayaz yalan söylemeyeceğini anladı. Geçreği söylese de dalga geçeceklerini biliyordu ama korkunun ecele faydası yoktu. ‘‘ Buraya gelirken sokakta savcı bir kadınla çarpıştım, kahvesini döktüm, sonra hatamı telafi etmek için bir kafeye gittik. Sonra işte havadan sudan falan konuşurken dalmışız işte.’’
Mert yüzüne gevşek bir gülümseme yerleştirdi. ‘‘ Zamann nasıl geçtiğini anlamayacak kadar sizi büyüleyen biri demek Ayaz Komutanım.’’
Mert’e Hakan destek çıktı. ‘‘ Yani kadından sadece özür dileyip, bir kahve ısmarlayın gidebilirdiniz Komutanım.’’
Eray’dan onlara destek oldu. ‘‘ Yoksa aşık mı oldun lan kadına?’’
Ayaz’ın çene kaşları gerildi. ‘‘ Abartmayın. Sadece arkadaşız.’’
Ayaz’ın lafı diğer üçü için tetikleyici bir cümleydi. Mert ve Hakan ayağa kalkıp Eray’ın yanına geçtiler ve Ayaz’ın karşısına dikildiler. Ardından üçünün ağzından şu sözler çıktı.
Gizli saklı buluşmalar
Ama şimdi saklamalıyız
Soran olursa, neyse ne
Ya gören olursa
Sadece arkadaşız
‘‘ Lan kesin şunu.’’ dedi Ayaz ama nafile. Ânka timinden birinin başına dalga geçilecek bir şey geldiyse sonuna kadar dalga geçilirdi. Şarkıyı söylemeye devam ettiler.
Kalplerimiz patlayacak
Ama şimdi susmalıyız
Sorana biz yalanlarız
Gören olursa da
Sadece arkadaşız
***
Asel Karaca
Son şınav çekip yere kapandığımızda vücudum bitmişti. Saçlarım bağlı olmasına rağmen tüm saçlarım terden alnıma yapıştı. Sıfırdan başladıkları sırasıyla topladığımız tam tamına beş yüz yirmi yedi şınav çekmiştik. Beş yüz yirmi yedi şınavı ben yirmi yedi yıllık ömrümde çekmedim lan. Kum, ter ve yorgunluk iç içe geçmişti. İlker Komutanın sesi bir kez daha yükseldi. ‘‘ Yıldırım. Paydos.’’
Başımı kaldırıp baktım. Gözlerinde sertliğin arkasına gizlenmiş bir memnuniyet vardı. Bu adam bizim içimizden geçiyordu. İçimizden geçiyor biraz hafif kaldı, resmen anamızı ağlatıyordu. Ama aynı zamanda bizi güçlendirmek istiyordu. İlker Komutan bir kaç adım ileri geldi. Hepimizin elleri dizlerimizin üstünde, nefes nefeseydik. O işe ayakta, dimdik ve gayet memnun bir şekilde duruyordu. Bu sırada bir titreşim sesi duyuldu, İlker Komutan sesi kapattı ve tekrar yanımıza geldi. ‘‘ Asel Yüzbaşı. Yanıma gel.’’ Zorlanarak ayağa kalktım, ritmik adımlar atarak karşısına dikildim. Selam verdim. ‘‘ Emredein Komutanım.’’ İlker Komutan başını hafifçe salladı. ‘‘ Timini iyi toparlıyorsun. Arada tabi ki çürükler çıkıyor ama, onları da birbirine kenetlemeyi öğrenmişsin.’’
Göğsüm kabardı. Timimin emeği, benim liderliği açıkça görünüyordu. Bıraksalar içimdeki Adanalı’yı çıkarıp ‘‘ Eyvallah Komutanım.’’ diyecektim ama sesimi normal tutmayı başardım. ‘‘ Onlar benim ailem Komutanım. Birbirimize sahip çıkmazsak, ayakta kalamayız.’’ Yüzünde neredeyse fark edilmeyecek bir tebessüm belirdi. ‘‘ Güzel bakış açısı.’’ dedi ve müdür yardımcısı gibi telefonlarımı toplayıp sakladığı yere gitip benim telefonumu getirdi. ‘‘ Arkadaşın Aden aradı, bence bir konuş.’’ Başımı sallayıp telefonumdan Aden’in numarasını çevirdim. Üçüncü çaldırışta açtı. ‘‘ Efendim Aden hocam?’’ dedim kinayeli bir sesle. O ise benim bu şakalarından bıkmış bir sesle ‘‘ Bana şöyle diyip durma.’’ dedi.
‘‘ Hoşuma gidiyor ama. Neyse ne diyecektin?’’
‘‘ Önemli bir şey değil. Şu müdür var ya, sürekli yürüyüp duruyor bana. Kaç kere şikayetçi oldum da bir boka yaradığı yok.’’
‘‘ Böyleleri ceza meza almıyor ki anam.’’
‘‘ Aynen öyle. Okul değiştirecek okulda bulamıyorum ki, değiştireyim.’’
‘‘ Haklısın. Neyse sen kafana takma bunları. Senin burada aslan gibi arkadaşın var gerekirse yakarım sicilimi ağzıyla gözünü yer değiştiririm şerefsizin.’’
‘‘ Çok sağol. Neyse şimdi kapatmam lazım derse gireceğim. zaten stajyer öğretmenlerde gelecek şimdi. Sende yorulmuşsundur tutmayayım seni.’’
‘‘ Tamam canım görüşürüz.’’ Telefonu kapattıktan sonra hızlıca Akçalı’nın numarasını çevirdim. ‘‘ İşim düştü sana.’’
‘‘ Sana da selam Karaca.’’
‘‘ Bir kere de laf sokmasan olmaz dimi. Neyse senden bir şey isteyeceğim.’’
‘‘ Söyle.’’ Derin bir nefes aldım.
‘‘ Benim tarih öğretmeni bir arkadaşım var, Aden. Onun çalıştığı okuldaki müdür sürekli kızı taciz ediyor. Senin timden birileri yani tabi işleri yoksa, bir gidip bakabilirler mi?’’
‘‘ Tamam ben halledeceğim onları.’’ Tamam mı dedi o. Valla kabul et edeceğini gram düşünmemiştim.
‘‘ Sağol Akçalı. Kabul edeceğini düşünmemiştim.’’
‘‘ Saçmalama Karaca. Kaç yıllık hukukumuz var şurada.’’ Doğru diyor.
‘‘ Tamam. Görüşürüz.’’
‘‘ Görüşürüz Karaca.’’ Telefonu kapattım ve timdeki diğerlerinin telefonlarını t-yanına koyup atış talimi için yanlarına gittim…
***
Eray Akçalı
Telefonu kapattıktan sonra masamdan kalkıp Mert ve Hakan’ın yanına yürüdüm.
‘‘ Size bir görev. Şimdi size konumunu göndereceğim okula gidiyorsunuz, sivil gidiyorsunuz. Okuldaki öğretmenlerin tavrını, davranışları, tiplerini bir inceleyip geliyorsunuz özellikle de müdürün.’’
Mert şaşkın gözlerle bana baktı. ‘‘ Emredersiniz Komutanım ama, Biz… Askeriz’’
‘‘ Ay sen ciddi misin Merdo. Ben sizi üçüncü türden bir varlık sanıyordum sağol ya. Gerizekalı, eski bir arkadaşım rica etti o yüzden gideceksiniz.’’ dedim sinirli bir şekilde. Hakan onaylar gibi başını salladı. ‘‘ Emredersiniz Komutanım.’’
‘‘ Emredersiniz Komutanım. Hako biz çıkalım o zaman.’’
‘‘ Çıkalım Merdo, çıkalım.’’
Hakan ve Mert ayağa kalktılar. Evet bazen çok kızıyordum, çok sinirleniyordum, bazen aşırı derecede boğasım geliyordu onları ama yine de iyi çocuklardı…
***
Hakan ve Mert Aden’in çalıştığı, aynı zamanda Malatya’nın en belalı okulunun bahçesine girdiklerinde içlerinde bir ürperti vardı. Öğrenciler ve öğretmenler derste olmasına rağmen o ürpertici hava okulun bahçesinde yayılıyordu. Okul binasına girdiler ve koridorda yürümeye başladılar. ‘‘ Lan Merdo burası çok tekinsiz lan.’’
‘‘ Biliyorum bilader, biliyorum’’ Yürümeye devam ettiler. Mert, Hakan’ın bilinçsizce yürüdüğünü fark edince arkasından ensesine bir tokat yapıştırdı. Hakan hızla arkasını dönüp ‘‘ Ne yapıyorsun lan!’’ diye bağırdı.
‘‘ E oğlum melül melül yürüyorsun. Ne önüne baktığın var ne arkana.’’
‘‘ Lan oğlum seni var ya.’’ dedi Hakan ve Mert’e sert bir tokat geçirdi. Mert’e Hakan’a karşılık verince koridorda bir kavga başladı. Bir kaç dakika sonra, Mert Hakan’ın boyun kilidine alacakken birden bir sınıfın kapısına çarptılar ve kapı açıldı. Sınıfın içine aldıklarında önce bir kaç saniye sessizlik oluştu. Ardından sınıftaki öğretmenin sorusuyla ikisi de şok oldu. ‘‘ Siz şu stajyer öğretmenlerini dimi?’’
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |