
Momoi askerleriyle yola çıkmaya hazırlanırken Tokito Kortus tarafından saraya geri götürülmüştü. Yorgunluğu nedeniyle bir süre uyuya kalmıştı. Üç saatlik dinlenme ardından gözlerini açmaya başladı.
Sol tarafına başını çevirdiğinde Kortus sandalye üzerinde uyuyordu. Kalkıp masanın üstünde duran sürahiye yöneldi. Tahta bardağı ağzına kadar su doldurduktan sonra içmek için camın önüne doğru yürüdü.
Dışarı baktığında Momoi ve askerleri kapıdan dışarı çıkıyorlardı. Elindeki bardaktan suyu içtikten sonra gittiğini görünce aklına önemli bir şey gelmişti...
Tokito yola çıkmaları gerektiğini unutmuştu. Hatırlayınca Kortus'un yanına gitti ve onu kolundan tutarak salladı.
"Kalk aptal kadın, kalk!"
Kortus hafifçe gözlerini açtı. "Uyandınız mı efendim?"
"Başkente gitmemiz gerekiyor. Az zamanımız kalmadı mı?"
Biraz esnedikten sonra sandalyeden kalktı ve camdan dışarı baktı. Sabah olduğunu yeni fark etmişti. Camda gözüken sapsarı güneş gözlerini acıtmıştı.
"Sabah olmuş efendim."
"Bu bilgi için teşekkürler bayan bilgi deposu."
Kıyafetindeki kırışıklıkları düzledikten sonra efendisinin kıyafetlerini dolaptan çıkarttı. Büyük kırmızı yatağın üstüne kıyafetleri bıraktıktan sonra efendisinin pijamasını aşağı indirdi. Tokito'nun yüzü utançtan kıpkırmızı oldu.
"Ne yaptığını sanıyorsun Kortus?"
Hafifçe yüzünü yukarı kaldırdı. "Kıyafetinizi değiştirmek hizmetkârların görevidir."
"Ah, rahatladım. Bekle... Dur!"
Askerler gürültüyü duyunca kapıya tıklattılar. Tokito bir şey olmadığını söyleyerek Kortus'un kıyafetlerini giydirmesini izlemeye karar verdi.
Önce pantolonunu giydirdi ardından siyah gömleğini giydirdi. Kırmızı ceketini kollarından geçirdikten sonra sol kolunun üstünde duran aslan sembolünü geri taktı.
Tamamen hazır hale geldikten sonra Kortus efendisinin yüzüne baktı ve ona sarıldı. Sıkıca kollarıyla sarıldığında Tokito'nun yüzünde bir rahatlama olmuştu. Aynı şekilde ona sarılarak gülümsüyordu.
"Siz gerçekten çok büyüdünüz efendim." dedi Kortus hafif bir gülümsemeyle.
"Sizin sayenizde büyüdüm Kortus. Her zaman yanımda durdunuz."
"Bizler ölene dek yanınızda duracağız efendim."
"Tuzak olduğu vakit, eğitimime başladığım vakit, sizlere kötü şeyler yaptığım vakit gibi bir çok zamanda bana destek oldunuz."
"Babanızın yaptığı hataları yapmamanız için sizleri dikkatlice koruduğumuzdan emin oluyoruz."
Babasını duyduğunda duygulandığı için gözleri yaşla doldu. Hepsini eliyle sildikten sonra sarılmayı bıraktı ve yatağa tekrar oturdu.
Yatağın üstüne vurarak onu çağırdı. "Gel yanıma otur Kortus."
"Geleyim efendim."
"Sanırım bu sizin de gördüğünüz ekran dediğim şeyi hâlâ anlamadım."
"Onun ismi ekran değil efendim. Tüm herkes ona Palator ismiyle hitap eder."
"Tam olarak ne bu?"
"Bizimde bilgimiz kısıtlı efendim. Herkes doğduğunda bu şeye sahip olarak dünyaya geliyor."
"Anladım, onun isminin Palator olduğunu yeni öğrendim."
Bilgiyi aldığı için tatmin oldu ve yataktan kalktı. Kortus'un elinden tutarak onu da ayağa kaldırdı ve beraber kapıya doğru yürüdüler. Kapının kolunu aşağı indirdi ve kapıyı açtı.
Kanının önünde iki tane asker ve Nanagi bekliyordu. Efendisi çıktığında kapının önünden çekildi ve askerlerle beraber dizinin üstüne oturarak selam verdi.
"Günaydın Şeytan Kral."
"Günaydın Nanagi ayağa kalkabilirsiniz."
Ayağa kalktıktan sonra efendisinin sol kolundan tutunarak kendisini onun omzuna bıraktı. Kortus kıskandığı için oda sağ koluna girmeye karar verdi. O an kendisini en havalı erkek gibi hissetmişti.
Sağ kolumda kocaman göğüslü balık etli bir güzellik, solumda küçük ama utangaç bir anime kızı duruyor. Bu zamanlara kadar hep çalışmaktan gerçek hayata karşı gözlerim kapanmıştı... Sanırım isekai dedikleri şey o kadarda kötü değilmiş.
Hayır, kötü değil hatta muhteşem! Hayatımda değer verdiğim insanlar olması ve doktorluğumu yerime getirmem için tanrının bana verdiği karanlık şifa büyüsü... Tanrının meyvesi dedikleri şey bu olsa gerek...
Nanagi koridorda yürürlerken efendisinin ceketinden çekiştirdi ve yüzüne baktı. Tokito'nun yüzü mutlu görünüyordu ve neşeliydi. Rahatlamış bir şekilde bakarken oda ona bakmaya başladı.
"Bir şey mi oldu Nanagi? Neden gülümsüyorsun?"
Nanagi sol eliyle ağzını kapatarak hafif bir şekilde güldü.
"Asıl siz neden gülümsüyorsunuz efendim. Hahahah, çok komik duruyorsunuz."
"Huh? Ben hiç komik değilim bir kere."
Ardından Kortus'a dönerek. "Ben komik miyim Kortus?"
"Gerçekten komik duruyorsunuz efendim. Bir kral gibi değil bir arkadaş gibisiniz... Hiçbir kralda bu duyguları yaşamamıştık."
"Önceki krallar nasıldı bilmiyorum Kortus fakat ben buyum. Bana hizmet eden herkes değerlidir."
Nanagi efendisinin kolunu çekiştirirken Kortus'a bakış attı. Kortus karşılık olarak aynı şekilde ona sinirli bir bakış attı.
"Hah, keşke Kortus yerine ben sizin hizmetkârınız olsaydım. Bu koca göğüslü sizi sadece izler."
"Ne dedin sen? Efendim bu duvar göğüslü kadın sizin hizmetkârınız olmak istiyormuş."
İkisi birbirleriyle tartışırken Lilia ve Rodius el ele koridordaydılar. Tokito onları kollarından çekerek diğerlerinin yanına yürümeye başladı.
"Hey, Rodius ve küçük ejderha!"
Rodius kafasını arkasına çevirdiğinde efendisini ayakta gördü. Dizlerinin üstüne çöktüğünde aynı şekilde Lilia'da dizlerinin üstüne çöktü. Yanlarına gittiğinde ikisinin de başlarını okşayarak gülmeye başladı.
"Sizler burada ne yapıyorsunuz küçük kaçaklar?"
Lilia küçük kafasını kaldırarak "Rodius-san, Şeytan Kral çok büyük bir sarayda yatıyor gezmek ister misin dedi bende onayladım. Özür dilerim Şeytan Kral."
"Demek seni hizmetkârın bu yola itti. Ne kadarda kötü bir köle."
"Hayır bir kere Rodius-san beni çok seviyor. O çok tatlı bir aslan."
Kortus yelpazesini çıkararak bu saygısız davranışı cezalandıracaktı fakat Tokito onu sağ eliyle durdurarak gülmeye başladı.
"Hahahahah, bu gerçekten çok iyi olmalı sayın kraliçe."
"Kraliçe mi? Bunu iyi hissetmem için mi söyledin abi?"
"Hayır, neredeyse aynı yaşlardayız. Sen büyüdüğünde seni krallığımızın kraliçesi yapmak istiyorum."
Yanakları bir elma gibi kırmızı olmuştu. Rodius'a ardından Tokito'ya baktıktan sonra gözlerini kapatarak başını salladı.
"Benim gibi bir köylü sizin gibi yüce bir makamla olmaz. Hem ben bir ejderhayım."
"Bu yüzden seni istiyorum Lilia. Eh, sende bir ejderha olduğun için hızlı gelişeceksin."
Kortus ve Nanagi küçük kıza sinirli gözlerle bakıyorlardı. Efendilerinin açık sözlü olması hoşlarına gitmişti fakat onlar yerine küçük bir kızın seçilmesi hoşnutsuzluk oluşturmuştu. Tokito onların hislerini anladığı için ayrı bir şekilde konuşmak istiyordu.
Lilia şaşkınlıkla onun yüzüne bakarken başını hafifçe okşadı ve ellerini arkasına koyarak taht salonuna yürümeye devam etti. Rodius ve Lilia onlar giderken ters yönden sarayın içinde gezmeye devam ettiler.
Taht odasına yaklaştıkları esnada kırmızı zırh giyen bir şeytan diz çökerek önlerinde durdu. Tokito onun gözlerinin içine baktıktan sonra asker başını eğdi.
"Efendim ordunuz hazır. Artık yola çıkabiliriz."
"Pekâlâ, Kortus ve ben ordunun konuşlanacağı yerleri belirleyeceğiz. Sizler hazır bir şekilde şehir çıkışında bekleyin."
Asker emri anladıktan sonra ayağa kalktı ve geri döndü. Ardından diğerleri taht odasına doğru yürümeye devam ettiler. Kapıya ulaştıklarında muhafızlar kapıyı açtı. İçeri yeniden adım attığında artık bir bebek değildi o genç bir kraldı...
İçeri girdiğinde taht odasını koruyan muhafızlar dizlerinin üstüne çökerek efendilerini karşıladılar. Tahtına oturduğunda Nanagi ve Kortus kırmızı halının sağına ve soluna geçerek ayakta beklemeye başladılar.
"Sonunda buraya geri dönmeyi başardık. Çok şey yaşadık ve hiçbir zaman pes etmedik."
"Sizler Loropis tahtına layıksınız efendim."
Tokito bir anlık hayallere daldı. Tahtta oturduğunu hayal ediyordu. Hayal etmesi bile muhteşemdi onun için...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 253 Okunma |
40 Oy |
0 Takip |
57 Bölümlü Kitap |