
Momoi zehir nedeniyle zayıflamıştı. Vücudu zehre karşı dirense de mükemmel bir şekilde karşı koyamıyordu. Yattığı yerden tek yaptığı şey kanlanmış gözleriyle savaşan maceracıları izlemekti. Hepsi çok koordineli bir şekilde canavara karşı savaşıyordu.
Tank dedikleri türden savaşçı kalkanıyla canavarı kışkırtıyordu ve saldırıları kalkanıyla durduruyordu. Kılıçla savaşanlarda oyalanan canavarın ölümcül noktasını bulmaya çalışıyordu. Arkada bulunan büyücüler ve şifacılarda olası ölümleri engellemek için beklemede duruyorlardı.
Momoi o andan itibaren güçlü olmanın yetersiz olduğunu hissetmişti. B ve C seviye maceracılardan oluşan bir grup kocaman yılan canavarını ekip çalışmasıyla oyalıyorlardı ve zarar veriyorlardı.
“Bu zamana kadar sayısız düşmanımı savaş alanında öldürmeme rağmen gerçek gücün farkına vardım.”
Vücudu daha fazla zehre karşı gelemeyince sürünerek ordusunun yanına dönmeye çalıştı fakat önünde duran kertenkele vücutlu kız büyücü asasıyla karşısında durdu ve eğildi.
“Vikont Momoi henüz ayrılamazsınız. Bekleyin şifacılarımız sizi iyileştirecektir.”
Tatlı bir yüze sahip şeytandan gelen yardım talebi kaslarını gevşetmişti. Kafasını yere koyarak yatmaya başlamıştı. Şifacılar onun bedenini kaldırdılar ve bir ağaca yaslayarak iyileştirmeye çalıştılar.
Büyük üç başlı yılanı öldürmeye çalışan maceracılar o esnada büyük zorluk çekiyorlardı. Ormanın en güçlü canavarı başkaları tarafından uyandırılmıştı ve çok sinirliydi. Önde duran kalkanlıyı ileri fırlattıktan sonra sesli bir şekilde tıslayarak kuyruğunu yere vurmaya başladı.
“Lanet olsun şimdi işler kötü bir hal aldı. Tek vuruşta işini bitirmemiz lazım.” dedi kılıcını yere batırıp ayağa kalkarken.
Momoi yaraları iyileştiği için ayağa kalkarak savaşan maceracıların yanına gitti. Zehir artık vücudunda değil gibi görünüyordu. Elini grubun liderinin omzuna koyduktan sonra canavara bakmaya başladı.
“Sanırım epey güçlü görünüyor. Onu uyandıran ben olacaktım fakat birisi önce davranmış.”
Kafasını yana çevirip Momoi’nin yüzüne sinirle bakmaya başladı.
“Ne yani üç başlı yılanı siz mi uyandırdınız yani? Onun ne kadar güçlü olduğunu biliyor musun?”
“Evet, benim kendimce işlerim var maceracı. Bence senin endişelenmen gereken şey ne olacağı.”
“Onu bizim seviyemizdeki bir grup öldüremez. Özgür bırakırsak belki yuvasına geri döner.”
Momoi’nin başından beri istediği şey sonunda ona söylenmişti. Gülümseyerek maceracıya baktı.
Kılıcını kınına koyacakken yılan kuyruğuyla onu bir ağaca doğru fırlattı. Sarsıntının etkisiyle grubu yöneten maceracı bayılmıştı. Dostları onun halini görünce sinirlenerek saldırmaya çalışınca Momoi bağırdı.
“Aptalca hareketler yapmayın! Bu şekilde onu kurtaramazsınız.”
Hepsi Momoi’nin yüzüne baktıktan sonra haklı olduğunu kabul edip liderlerinin yanına koştular. Onu kollarından tutarak ayağa kaldırdılar ve savaş alanından uzaklaştırdılar. Momoi onları izlerken yılan tıslayınca bir anda zıpladı.
Bu zıplamayı anlamamışlardı fakat aslında yaptığı şey yılanın kuyruğundan gelecek saldırıyı atlatmaktı. Yere indiğinde yılan bu sefer yine üç kafasıyla beraber saldırmaya başladı. Her bir kafa delice saldırıyordu.
Momoi ondan bir kez saldırı aldığı için artık saldırı hareketlerini ezberlemişti. Canavarın her saldırısının sıklığını kavramayı başarmıştı fakat onu öldüremeyeceğini biliyordu. Canavarı yola yakın tutması gerekiyordu fakat onu tutacak kadar yeterli güce sahip değildi.
“Hey, sizler geri çekilin. Ben bu canavarı mağarasının yakınına çekeceğim.”
Liderlerini koruyan maceracılara seslendiğinde başlarını sallayarak onayladılar ve liderlerini taşıyarak Şeytan Kral’ın kullandığı yola doğru yürümeye başladılar. Momoi tek başına yılanla yüzleşmek üzere terk edilmişti.
“Sonunda askerlerim ortaya çıkabilir. Komutan!”
O aslında maceracıları canavara istediği planı yapmak için göndermişti. Emri duyan askerler ve komutan çalılardan çıkarak canavarın etrafını sardılar. Kırmızı deriye ve siyah zırha sahip komutan efendisinin yanına geldi.
“Efendim bizim uyandıracağımız canavar burada ne arıyor?”
“Keşke sorunun cevabını bilseydim fakat benimde bilgim kısıtlı. Birisi bu canavarı uyandırdı.”
“Şimdi onunla ne yapmayı planlıyoruz efendim?”
Momoi pençelerini çenesinin altına koyduktan sonra kanatlarını yeniden açtı ve komutanının yüzüne baktı.
“Sanırım onu mağarasına geri çekmeliyiz. Ardından siz üçünüz efendimin yolunu korumaya alın.”
Asker dizlerinin üstüne çöktü. “Siz o halde şüpheli komutanlarla oraya gideceksiniz.”
“Gerçekten siz üçünüz bu yüzden en iyi komutansınız. Evet Urf dediğin gibi yapacağım.”
“Başkentte dikkat edin efendim. Onlar her yerde olabilirler.”
Momoi mavi gökyüzüne bakarken derin bir nefes alıp verdi. Tekrar komutanının yüzüne baktıktan sonra tatmin olmuş bir yüz ifadesiyle ona bakarken buldu kendisini.
“Sanırım ölmek beni bu kadar sevindirmeyecek Urf. Efendimin yaşayacağı bir krallık yaratacağız.”
“Asırlardır size hizmet etmeme rağmen hiç sıkıldığım olmadı. Ölen her kral bizim için bir neşe kaynağıydı.”
“Söylesene Urf, sence yeni kral nasıl? Onu pek tanımamış olmana rağmen düşüncelerini istiyorum.”
Urf başını eğdikten sonra efendisinin tatlı yüzüne baktı. Kılıcına baktı ve ardından emin gözlerle yerdeki taşları tekmeledi.
“Söylediğim şeyler sizi memnun etmeyebilir fakat ben kralın hep siz olmanız gerektiğini savundum.”
Momoi’nin duyduğu şeyler yanaklarının utançtan kızarmasına sebep olmuştu. Kanatlarını açarak Urf’a sarıldı. Sıcacık vücudu onun yüzünü gülümsetmişti.
“B-Bana sarılmanız hiç iyi değil efendim.”
“Hadi ama sadece ikimiz varız Urf. Hem sen benim kral olmamı istiyormuşsun.”
“Sadece istiyordum efendim fakat olmayacağının farkındayım.”
Momoi karşısındaki sözünü bitirdiğinde canavara baktı ardından kan atlarını tamamen açtı.
“Eğer ben efendimize mutlak sadakatle bağlanmasaydım kral bendim Urf. Sizler gidin ben canavarı geri götüreceğim.”
Son söylediklerinin ardından sinirli canavarı peşine taktı ve onu yuvasına doğru geri götürdü. Urf efendisinin söylediklerini tamamen duymuştu fakat duyduklarından anladığı Momoi artık bir hizmetkârdı. Kalbi kırılsa da efendisinin mutlu oluşu bu kırığı umursamaması için yeterliydi.
Diğer askerleri topladıktan sonra Şeytan Kral’ın yolunu korumak için yola koyulmuştu. Şeytan Kral o yola çıktığında daha yeni olay yerine yaklaşıyordu. Atların toynaklarının sesi ve zırhlı askerlerin zırh sesleri duyulmaya başlamıştı.
Çalıların arasından onları izlemeye başlamışlardı. Her adımları takip ediliyordu fakat tuzak kurmak isteyenlere dair herhangi bir iz yoktu. Biraz daha yaklaşmak istediğinde Kortus onları fark etmişti. Komutanın dikkatini üzerlerine çekmeleri iyi olmamıştı.
Efendisinin çadırına doğru yolda olan Kortus fark ettiği gözleri dikkate alarak süvari komutanını yanına çağırdı. Atıyla hızlıca yaklaştığında Kortus onu kendisine yakıştırarak çok kısık bir sesle anlatmaya başladı.
“Orduyu takip eden birileri var. Muhtemelen Vikont Momoi’nin askerleri olmalılar. Orduya dikkatli olmalarını söyleyin.”
“Emredersiniz Komutan Kortus.”
Kortus emri verdikten sonra zıplayan göğüslerini elleriyle tutarak atı dahada hızlandırdı. Kırmızı arabaya yaklaştığında ordu ormanın içine girmeye başlamıştı. Atını bir askere emanet ederek at arabasının kapısına atladı.
İçeri girdiğinde efendisi cama yaslanmış bir şekilde ağaçları seyrediyordu. Yüzündeki sıkılmışlığı fark etmişti. Yanına oturarak ona sarıldı.
“Sizi rahatsız eden bir şey mi var efendim?”
Yavaşça kafasını çevirdi ve Kortus’un yüzüne baktı ardından oda sarılarak karşılık verdi. Gözünden yaş gelmiyordu fakat o bu yolculuğun sonuçlarından korkuyordu.
“Sence oraya gittiğimde her şey düzelecek mi? Kendimi hazır hissetmiyorum Kortus.”
“Sizin varlığınız bile yeterli olacaktır efendim. Krallığın geleceği için önemlisiniz.”
Tokito hâlâ tatmin olmamıştı. İçinden bir ses oraya gitmesi daha kötü şeylere neden olacak gibiydi. Bu düşünceleri unutmak için kabinin içinde ayağa kalktı ve ellerini sıkarak kararlı bir şekilde durdu ve Kortus’a baktı.
“O halde bu yolculuk sonunda hizmetkârımı çağıracağım. Sonra onu senin öğrencin yapacağım.”
“Efendim zaten siz kral olduğunuzda otomatik olarak hizmetkâr büyüsü aktif olacak.”
Tokito şaşırarak Kortus’un yüzüne bakmaya başladı. Biraz daha yaklaştı ve ellerini tuttu.
“Ne yani ben tahtı ele geçirirsem hizmetkârım mı olacak?”
“Evet efendim ardından beni öldüreceksiniz. Böylelikle yeni hizmetkâr o olacak.”
“Hayır bunu kabul edemem Kortus. Seni kral olunca hizmetkârım yapacağım. Böylelikle mutlu olacağız.”
Kortus şaşırdıktan sonra efendisinin yüzüne baktı ve o kararlılığı yüzünde gördü. Derin bir nefes aldıktan sonra efendisinin yüzüne baktı. Gülümsedikten sonra kapıyı açtı ve atına geri bindi. Ordunun yolculuğu yeni başlamıştı. Bu yolculuk sırasında Loropis’te hazırlıklar hâlâ devam ediyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 253 Okunma |
40 Oy |
0 Takip |
57 Bölümlü Kitap |