
Henüz darbe girişimleri başlarken Tokito’nun ordusu Loropis’e yakın bir ormanda kamp kurmuştu. Çadırında darbe girişiminin haberi çıkmıştı. Bunu öğrenir öğrenmez bir plan kurmaya çalışıyordu. Dışarıda bulunan Kortus işini bitirince çadırın kumaşını kaldırarak içeri girdi.
Efendisini gördüğünde masanın üstünde bulunan haritaya bakarken gördü. Elinde bulunan tabağı masanın üstüne koydu ve efendisinin omuzlarına masaj yapmaya başladı.
“Sorun nedir Şeytan Kral? Hiç bu kadar çok düşüncelere daldığınızı görmemiştim.”
“General Guter’in krallığı savaşa sürükleyeceğini tahmin edemedim. Her şeyi yapar ama kan dökmez sandım. Ne kadarda aptal bir kralım.”
“Biraz daha rahatlayın efendim. İsterseniz kucağıma oturun.”
Beraber içi yünle doldurulmuş minderin üstüne oturdular ardından Tokito kafasını onun yumuşak bacaklarının üstüne koydu. Efendisinin saçını okşarken o daha önemli şeylerin cevabını arama peşindeydi.
“Kortus, General Guter kazanırsa bana ne olacak?”
“Kim bilir… Sizin olmadığınız bir krallığın kaderi umurumda olmazdı.”
“Bana bir ordu lazım. Bir dakika… İblis Krallığı’ndan ordu alabilirim. Bu fikre ne dersin Kortus?”
Kortus onların ismini duyduğu anda dişlerini sıktı ve ardından efendisinin hayatı için susma kararı aldı.
“Sanırım son çaremiz bu gibi görünüyor efendim. Sizinle geleceğim.”
Tokito ayağa kalktı ve kıyafetini düzeltti. Masanın üstünden kılıcı alarak üstüne kuşandı. Kortus arasından kalktığında önünde durdu ve ellerini arkasına koydu.
“Ben tek başıma gideceğim Kortus. Sen burada ordunun başında durmalısın.”
“Sizin yalnız gitmenize izin vermeyeceğim. O krallıkta üzerinizde her şeyi yapabilirler hem de her şeyi…”
“Hahahah, benim hakkımda endişelenmemelisin Kortus. Sence ben güçsüz müyüm?”
Kortus buna cevap vermek için dizlerinin üstüne çöktü. Efendisini aşağıladığını sanmıştı. Tokito eğildi ve sağ omzunun üstüne elini koydu. Kortus’un çenesini kaldırdı ve yüzüne baktı.
“Merak etme beni eleştirebilirsin Kortus. Ben eski krallar gibi olmayacağım. Ordunun sana ihtiyacı var. Ben yokken kuşatma ordusunu yönetmelisin. Sana güvenebilir miyim?”
Kortus efendisinin tatlı yüzüne baktıktan sonra kendine geldi ve ayağa kalktı. Ona sarıldı ve kokusunu içine çekti. Tokito İblislerin olduğu krallığa tek başına gidecekti. Bunun olması gerektiğini biliyordu.
“Sizi bekleyeceğim efendim. Zaferiniz için ne gerekiyorsa yapacağım. Babanızı koruyamadım fakat sizi koruyacağım ne olursa olsun.”
“Hahahahah, işte ruh budur Kortus! Sen her zamanki gibi orduyu yöneteceksin ve arkamı temizleyeceksin. Bende kral görevimi yerine getirip krallığımızı koruyacağım.”
Birbirlerine sarıldıktan sonra Tokito uzun sürecek yolculuğu için yanına iki tane asker aldı ve yola çıktı. Gözcülerin göremeyeceği yollardan geçmesi gerekiyordu.
Ormanların gölgelik kısımlarından atlarla koşturuyorlardı ve önlerine çıkan canavarlardan kaçıyorlardı. Yanına silah dahi almamıştı. Kendi vücudunu kullanarak anlaşmayı planlıyordu.
Dört gün geçtikten sonra Vikont İris’in bölgesindelerdi. Şehri uzaktan gördüklerinde şehirde kaosun hakim olduğunu görmüşlerdi. Vikont İris olmadığı için kraliyet ailesini savunanlar garnizon askerlerine karşı ayaklanmışlardı.
Alevlerin yükseldiği şehre girmek onun için tehlikeliydi bu yüzden kılık değiştirmek zorundaydı. Kıyafetini askerlerden birine verdi ve ona şehrin dışında beklemesini emretti. Kendisi askerin kıyafetini giydi ve garnizon askerlerine karışmak için kendisini yaraladı.
Yenilenmesini kullanmadan manasını sakladı ve kırmızı bir aura yaydı. Kolunu tutarak şehir girişinin önüne geldiğinde kapıyı koruyan askerler mızraklarıyla onu durdurdular. Attan aşağı indi ve bir anda yere yığıldı. Asker onu kaldırdığında kan tükürerek konuştu.
“K-Köylerde ayaklanma var. Bölüğümü tamamen öldürdüler.”
“Merak etme hemen iyileştireceğiz seni. Kapıyı açın yaralı bir asker var!”
Askerin bağırması ardından şehrin demir kapısı aralandı. Onu kucağına alan asker içeriye taşıdı ve arkasından kapı kapandı. Kendisi uyanıktı fakat bayılış gibi davranıyordu. Mükemmel bir şekilde şehre sızmayı başarmıştı.
Garnizon askerleri çok fazla zaiyat vermişlerdi. Her bir asker yere yığılmış bir şekilde hareketsiz kalmışlardı. Erzaklar tükeniyordu ve halk ellerindeki silahlarla garnizon askerlerinin toparlanmasını büyük ölçüde yavaşlatıyorlardı.
Tokito’yu bir sedyeye yatırdılar ve iyileşmesi gerektiğini şifacılara söylediler. Şifacı büyücü gelip yarasını kapattığında yavaş yavaş gözlerini açmaya başladı.
“B-Ben neredeyim? Ordum nerede?”
Garnizon komutanı elleri arkada bir şekilde kapıdan girdi. Kertenkele kuyruklu, uzun dilli, pullarla kaplı bir deriye sahip bir şeytan içeri girdi. Tokito onu görür görmez komutan olduğunu anladı. Kendisine yaklaştığında yalan söylemeye hazırdı.
Amacı garnizonu korumak değildi şehrin düşmesini sağlamaktı. Bunu yapmak için halkın savaşı kazanıp garnizonu esir alması gerekiyordu. Orduyu parçalamak için öncelikle güvenlerini almalıydı.
“Demek köylerin olduğu bölgeden gelen sensin. Neler oldu anlat bakalım.”
Yaralarından yeni kurtulduğu için yavaş yavaş dik konuma geldi. Şifacı askerlerden su istedi ve komutanın yüzüne baktı.
“Ben, Korekiyo vikontu Vikont Momoi’nin komutanıyım. Devriye sırasında bölgemize yakın köyünüzde bazı hareketlenmeler duydum ve 50 askerden oluşan birliğimle yola çıktım. Köylerinizdeki köylüler tarafından birliğim katledildi.”
“Senin gibi güçlü bir komutan nasıl kaybetti? Ben bile seni bu hale getirmekte zorlanabilirdim.”
“İçlerinde bir tane lider gibi birisi vardı. Yüzünü tam göremedim bir anda saldırdı. Ayağa kalktığımda kendimi ölü askerlerin arasında buldum.”
“Bu anlattıkların doğruysa burada kapana kısıldık. Gönderdiğimiz ulaklarda ölmeye başladı.”
Zırhını giyen Tokito bulunduğu sedyeden ayağa kalktı ve komutanın önünde durdu. Gözlerinin içine baktı ve onu bir güzel süzdü. Saf bir komutana benzemiyordu. Kandırmak yerine halka karışması gerekiyordu. Böylelikle halk baskın gelebilirdi.
Tokito bu bölgedeki yangın ateşini körüklerken krallığın birçok yerinde kraliyet ailesi yanlıları tarafından isyanlar başlatıldı. Krallık hiç olmadığı kadar ateşe sürükleniyordu. Bunu durdurmak için öncelikle sınırdaki iletişimi bozması gerekiyordu.
“Eğer izin verirsen buradaki halkın isyanını bastırmak isterim. Eğer güçlerini geri itmeyi başarırsam askerlerin bir kısmını almama izin ver. Çevre isyanları durdurmam gerekiyor.”
Komutan elini kılıcının üstüne koyduktan sonra bir süre düşünmeye başladı. Ordunun bir kısmıyla isyan bastırılırsa en azından bir şekilde darbenin başladığı başkente gidebilirdi. Kıpkırmızı elini Tokito’ya uzatarak onun yardımını istemişti.
Komutan henüz farkında değildi fakat bu yaptığıyla şehri tamamen Tokito’ya emanet etmişti. Son umut dediği şeyden tatmış olması onu böyle bir karara itmişti…
“Doğru kararı verdin. Kralımız Guter’in başa gelmesi için isyanları bastırıp şehirleri kontrol altına almalıyız.”
“Sence gerçekten hâlâ şansımız var mı? Özellikle halktan gelen askerleri halka karşı örgütlemek doğru mu?”
“Kimse verdiğin kararları sorgulamaz. Asker dediğin emirleri yerine getiren bir savaşçıdır. Sorgulamazlar.”
Tokito’nun hastalarında kullandığı sakinleştirme yöntemiyle karşısındaki komutan artık avucuna düşmüştü. Fırsatı kullanmak için askerleri aldı ve barikatlara doğru yola koyuldu. Gönderilme amacı merkez kaleye girmek ve oradan devam ederek şehri zapt etmekti.
Kılıcıyla halkın bulunduğu yerlere daha çok yaklaşmıştı. Garnizon askerleri kendi halkıyla savaşmak istemiyordu. Onları komuta zincirinden kurtarmak için önder olmayı planlıyordu. Henüz bir genç şeytan olması normalde tecrübesiz olması demekti.
Tokito, genç gibi görünen zeki bir doktorun bilincine sahipti. Üstelik okuduğu kitaplardan dünyasındaki sayısız stratejileri öğrenmişti. Ordunun moralleri yerdeyken tek yapması gereken sadıkları esir almaktı. Bunu yapmak için elinde bir kolye bulunduran şeytanın yanına gitti.
Kendisi komutanı görünce kolyeyi sakladı ve yürümeye devam etti. Tokito onun kalbine dokunmak istiyordu bu yüzden çok kısık bir sesle askere seslendi.
“Ailen isyan edenlerin arasında değil mi? Onları kurtarmak ister misin?”
“B-Ben komutanın emrini yerine getirmeliyim efendim.”
“Sikmişim emirleri hepsi bir avuç budala. Yanına senin gibi ailesine kılıç kaldırmayacak askerleri al ve onlara bizim etrafımızı sarmalarını emret.”
“Fakat bunu yaparsam biz birer hain oluruz. Krallığa ihanet edemeyiz.”
“Ahhh, sanırım kulaklarım duymuyor ve gözlerim görmüyor. İhaneti görmeyecek bir haldeyim.”
Asker efendisinin söyledikleri üstüne onunda ondan olduğunu düşünerek emri aldı ve iletmek için yanına tanıdığı askerleri alarak halka haber vermek için yol değiştirdiler. Tokito onların gidişini gözleme olarak lanse ederek olayları sakladı.
Tokito’nun emrindeki 327 asker ilerledikleri süre boyunca isyancıları görmemişlerdi. Tüm halk gönderilen gözcüler tarafından haber edildi. Hepsi toplanarak onların etrafını sarmaya çalışıyorlardı.
Sivil halka atılan büyüler sonucu yanmaya başlayan evlerin oradan geçen ordu yavaş yavaş savaşma isteklerini kaybetmişti. Tokito bunu fırsat bilerek yavaş yavaş orduyu savaşmaktan vazgeçirmeye çalıştı. Kansız gördüğü bu yöntemin aynısını kendi şehrinde deneyecekti.
Kaleye yakın olan şehir meydanına geldiklerinde hâlâ halk gözükmüyordu. Kaleye doğru gitmek üzere olan ordu uzaktan atılan oklar sonucu hazır duruma geçmişti. Çoğu titreyerek kılıçlarına sarılmışlardı.
Çok geçmeden gözlem için ayrılan askerler ve arkalarında halk belirmeye başladı. Hepsi bulabildikleri tüm kesici aletleri almışlardı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 253 Okunma |
40 Oy |
0 Takip |
57 Bölümlü Kitap |