
Gece sessizliği… Her zaman huzurun değil, bazen de yalnızlığın, bazen korkunun habercisidir.
Ama şimdi, artık farklı. Derin’in küçük nefesleri, uykuya dalışındaki ritim, o evin duvarlarına işledi. Uyanıp evi dinlediğim o sessizlikte artık yalnızlık yok. Yerini umut aldı, sevgi aldı.
İçimde yıllarca taşıdığım yalnızlık ve korku kırıkları, Derin’in varlığıyla usul usul eriyor.
Daha önce hiç bilmediğim bir yerde duruyorum şimdi: kendi çocukluğumun gölgesinden sıyrılıp, yeni bir ışığa adım attığım yerde.
İlk gecemiz hâlâ dün gibi aklımda.
O minicik elini elime bırakmıştı. O anda, içinde bir kırılma yaşandı benim de.
Çocukluğumdaki kırgınlıklar, annemin o güzel sözü: “Sevgi korkuyu yener,” tekrar yankılandı kalbimde. Artık sadece bir söz değildi bu. Yaşıyordum, hissediyordum.
Sabahları mutfaktan gelen tost kokusu, Derin’in neşeli kahkahası… Evde hiç yokken şimdi var olan çocukluk. Ve onunla birlikte gelen yeni anlamlar. Semih’in, Derin’e bakarken gözlerindeki şaşkınlık ve hayranlık… Daha önce görmediğim bir sevgi şekliydi bu. Kendi kalbini bir başka kalple tamamlamak… O an anladım, baba olmak kelimelerle değil, yürekle öğrenilen bir şeydi.
Derin’in okula ilk gidişi, gözlerinde taşıdığı karışık duygular bana kendi küçük halimi hatırlattı. Korku ve umut… Bir el tutunmuştu ona, tıpkı bizim tutuşumuz gibi. Bu el ona “yalnız değilsin” diyordu.
Bense yıllarca güçlü olmak zorunda kalmıştım. Kendi korkularımı gizlemek için ayakta durmuş, hiç kimseye yük olmamaya çalışmıştım. Ama burada öğrendim ki, gerçek güç bazen yumuşaklıkta, bazen sadece yanında sessizce durabilmekteydi.
Bir akşam Derin okuldan döndüğünde yeni bir arkadaşından bahsetti: “Aslı bana ‘gel beraber olalım’ dedi.” O an anladım, onun da bir ailesi, bir desteği vardı artık. Birisi onun elinden tutuyordu, onun korkularını hafifletiyordu. İşte o anda, “aile” kelimesinin ne kadar derin bir anlam kazandığını fark ettim.
Gece olduğunda Semih kitap okurken, gözleri sayfalarda değildi. “Zeynep,” dedi, “baba olmak… gerçekten anlatılacak bir şey değilmiş.” Ona baktım, gözlerimiz buluştu. “Baba olmak,” dedim, “birine kan bağı değil, kalp bağıyla bağlı olduğunu fark etmektir.” Bu sözler sessizce aramızda dolaştı, yüreğimizi sardı.
O gece Derin’in odasının kapısını hafifçe araladım. Yorganını düzelttim, yerdeki oyuncak ayısını yerine koydum. Elini tuttum. Gözleri kapalıydı ama yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı. İçimdeki küçük Zeynep, o kırgın ve korkak kız, orada, o anda ilk defa gerçek bir huzurla gülümsedi.
Çünkü artık bir ev, sadece dört duvar değil; korkusuzca uyuyabileceğin, sevgiyle sarıldığın bir yuvaydı. Orası aileydi.
Derin’e bakarken kendi çocukluğumu gördüm. Küçük bir kız, her zaman diken üstünde, kimseye yük olmamak için sessiz kalmaya çalışan, fark edilmemek için saklanan. O sessizlik benimle yıllarca kaldı. Ama Derin farklıydı. O hâlâ umuda tutunabiliyordu. O umuda tutunabilmek, benim yıllar önce kaybettiğim bir duygu.
Semih’i izlemek… Derin’le vakit geçirirken açılan kapıları görmek… Saçlarını okşayışı, kitap okuyuşları, yemek yerken domatesleri tek tek ayıklaması… Bunlar öğretilen davranışlar değil. Bunlar kalpten gelen, sevgiyle yapılan hareketlerdi.
Yıllarca yalnız ve güçlü olmaya zorlanmıştım. Kimse bana “korkarsan elimi tut” dememişti. Ama şimdi ben bunu Derin’e diyebiliyorum. Ve bir çocuğun, bunu duyduğunda nasıl değiştiğini görmek… Bu kelimelerle anlatılamaz.
Bir gece sessizce Semih’in odasına girmeye çalıştım. Kapı aralıktı. İçerideki manzara beni durdurdu. Derin, Semih’in göğsüne yaslanmıştı. Semih ise kitabını bırakmış, onu dinliyordu. Gözlerindeki buğu, kelimelerin ötesinde bir duyguydu: “Ben buradayım. Bu kez terk etmeyeceğim.”
Bu sessiz söz, boğazımı düğümledi.
Derin artık gülebiliyordu bizimle. Ama geceleri bazen hâlâ uyanıyor. Terliyor, ağlamıyor, sadece tavana bakıyordu. Yanına gidiyorum, saçlarını okşuyorum ve kendi kendime tekrarlıyorum: “Bu sefer biri uyanacak ve yalnız olmadığını söyleyecek.”
Çünkü ben o çocukken kimse uyanmamıştı.
Her defasında Derin elimi tutuyor. Uykuda ya da uyanıkken. Ve ben içimden şu cümleyi tekrar ediyorum: “İyileşiyoruz.”
Geçmişin yaraları hemen geçmiyor. Bunu biliyorum. Ama artık bu evin duvarlarında çığlıklar değil, kahkahalar yankılanıyor. Çatlaklar hâlâ var belki, ama içeriye artık soğuk değil, sevgi sızıyor.
Ben Zeynep… bir zamanlar yalnız, korkan bir kızdım. Şimdi ise bir çocuğun annesi değil belki, ama güvendiği eliyim. Bir adamın sevgilisi değil belki, ama ruhunun evidir.
Ve kendimin annesiyim artık.
Kırık aynalara bakıp ağlayan küçük Zeynep’e sesleniyorum:
“Kırıldın, ama paramparça olmadın. Şimdi parçalarınla başkalarının yarasını sarıyorsun.”
Ve bu, benim yeniden doğuşumun sessiz sesi...
1 bölüm daha gelecek ardından final🥲 final yaptıktan sonra uzun uzun sohbet ederiz artııkk💃
Keyifli Okumalar❤️🩹
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.6k Okunma |
343 Oy |
0 Takip |
46 Bölümlü Kitap |