Benim içim hayal kurmak; uçurumdan düşmek demekti. Bir hayale tutunarak tüm hayatını ya da hayatının bir bölümü onun için harcardın ama o sana nankörlük ederdi. Ben sürekli düştüğüm halde düşmekten korkan bir kızdım. Hayal kurmaktan bu yüzden çekinmiştim. Korkularım vardı, çekincelerim vardı ve ben düşmekten geri çektim kendimi.
Ama sonra hiç hesapta olmayan bir şey oldu. Hayatıma o girdi, Furkan Demir Erbilek. Bana korkunun da endişenin de ne kadar normal olduğunu öğretti. Bana uçurumdan düşmenin her zaman düşmek olmadığını, bazen de bunun uçmak olduğunu öğretti. Bana umut oldu ve elime iki kanat verdi. Birisi korku birisi ise umuttu. Bana o iki kanatla uçmayı öğretti.
Şimdi ise o iki kanatla uçuyordum. Hayallerimi kuruyordum, seviyordum, seviliyordum ama hiçbir zaman düşmüyordum.
''Mercan?'' Sessizce odaya girerek bana fısıldar gibi seslendiğinde uyku ile uyanıklık arasında olduğum için ufak bir mırıltı bırakmıştım. Duyuyordum ama tepki verecek bir halim yoktu. Ama o uyumadığımı anlayınca yatağın kenarına gelerek sanırım önümde diz çöktü. Çünkü nefeslerini tam yüzümde hissetmeye başlamıştım. Çok geçmeden elinin birini yastığımın yanına diğerini ise yan döndüğüm için üstte kalan sol bacağımın üzerine koydu. ''Uyanman gerek.''
Onu onaylamaz bir sesle reddederek derin bir nefes aldım ve yastığıma sarılarak uyumaya devam ettim. Uyumak için o kadar zorlamıştım ki saatlerdir debelenip duruyordum yatakta, o zaman gelmemişti ama tam uyumak üzereyken uyandırmaya geliyordu beyefendi. Gözlerimi bile açmazdım bundan sonra.
Dudaklarını yüzümde hissettim. ''Hadi bebeğim, uyan hadi lütfen.'' diye konuştu yanaklarımı arka arkaya yumuşak öpücükler bırakırken. Sızlanarak yüzümü çektim ve arkama döndüm. Uyumak istiyordum ve konuşmaya bile hâlim yoktu. Ben ona sırtımı çevirince onun da sızlanmalarını duymuştum. ''Hadi Mercan, ne olur uyan çok önemli bir şey göstermem lazım.''
''Git başımdan!'' diye bağırmaya çalışsam da sesim fısıldar gibi çıkmıştı. Bunu duyduğunda üzerimden atladı ve yatağın boş tarafına geçerek uzandı. Bu sefer parmaklarıyla göz kapaklarımı açmaya çalıştığında yüzümü yastığa bastırarak ağlar gibi sesler çıkardım ama asla bana aldırmıyordu. ''Hadi güzelliğim, beni kırma lütfen.''
''Kafanı kıracağım!'' diye konuşarak huysuz bir yüz ifadesiyle kafamı kaldırdım ve zar zor da olsa gözlerimi açarak onun heyecanla gülümseyen yüzünü gördüm. Tüm kızgınlığım anında yok olurken, önce bu hevesli hâlini süzdüm ardından kaşlarımı çattım. ''Neden uyandırdın? Ne güzel yeni yeni dalıyordum uykuya Furkan, of ya!''
Sızlanmama gülerken üzerime eğildi ve başımın üzerine arka arkaya öpücük bıraktı. ''Ama bunu görmen gerekiyordu.'' diyerek bir öpücük daha kondurmuş ve hızlıca yataktan kalkarak pencerenin yanına gidip perdelerin kenarlarını tutmuştu. Aynı hevesle bana bakarken, ''Hazır mısın?'' diye sormuştu. Bu heyecanı ufak ufak bana da geçmeye başladığında bir anda ayılmış ve yatakta doğrularak kafamı aşağı yukarı sallamıştım.
Perdeyi sonuna dek açtığında dışarıda yağan karı gördüm. Yılın ilk karıydı ve gecenin bu vaktinde yağdığı için el değmemişti.
Yataktan doğrularak koşar adımlarla pencerenin kenarına gittim ve kocaman kocaman yağan karı izlemeye başladım. Ben en son yatağa girdiğimde saat gece ikiydi ve ben uzunca bir süre uyuyamamıştım. Şu an saat üçü çoktan geçmişti ama dışarısı bembeyazdı. O kadar beyazdı ki, insanların ona tek bir müdahalesi olmamıştı. Her yer tertemizdi.
''Sevdin mi?'' diye sorduğunda ona dönerek tekrar kafamı salladım ve istemsizce kıkırdadım. Kar yağışı beni çok mutlu ediyordu. ''Çok güzel görünüyor Furkan.'' Perdeyi bırakarak kolunu belime sardı ve beni bir anda kendisine çekerek başını boynuma gömdü. ''Evet, o yüzden şimdi sıkı sıkı giyiniyoruz ve dışarıda bir yürüyüşe çıkıyoruz.''
Heyecanla kendimi geriye çekerek yüzüne bakmaya çalıştığımda tenimin üzerine bir öpücük bırakmış ve bana bakabilmek için kendisini geriye çekmişti. Kolu hala belime sarılı olduğu için bir elimi kolunun üzerine, diğerini de göğsünün üzerine koydum. ''Gerçekten mi Furkan? ''
''Gerçek tabii ki huysuz kedi. Nasıl da eridin kar deyince, az önce kafamı kırmaktan bahsediyordun?'' Dalga geçer gibi konuştuğunda ona aldırmadım ve iki elimi anında yüzüne sararak kendime yakınlaştırdım. Dudaklarının üzerine onun yaptığı gibi arka arkaya iki tane sesli öpücük bırakmış ve neşeyle dolabıma koşuşturmuştum. Kendim için kazak ve pantolon seçerken arkamdan bir şeyler mırıldandığını duydum ama ona da aldırmamıştım.
''Ben kapının önünde bekliyorum, çabucak giyinip gel yoksa tek başıma giderim.'' diyerek kapıya doğru ilerlerken gözlerimi üzerinde gezdirdim. Gideceğimize o kadar emindi ki çoktan kıyafetlerini giyinmişti. Gözlerimi gözlerine çıkarak onun cümlelerine alayla güldüm. ''Bensiz su içmeye bile gitmeseydin belki inanabilirdim buna.''
Söylediklerimle duraksamış ve elini kapı koluna atmış bir şekilde bana dönmüştü. Seçtiğim tüylü ve gri bir kazağı elime alırken gözlerim ondaydı. İçli içli bir nefes aldı ve sahte bir üzgünlükle mırıldandı. ''Ne yapayım? Sensiz hiçbir şeyden zevk alamıyorum. Bana büyü yaptın, değil mi?!''
Sonda dehşete düşmüş gibi konuştuğunda bir tane de pantolon seçerek dolabın kapağını kapattım ve oraya yaslanarak gülümsedim. ''Büyüledim.'' Oyuncu tavrından yavaş yavaş sıyrılarak o da bana gülümsemişti. ''Büyüledin, evet ve ben isteyerek teslim oldum. Hiç bozulmasın bu büyü.''
''Çözülürse kafanı kırabilirim zaten.'' diyerek bu havayı dağıttığımda gülmüş ve kafasını iki yana sallayarak kapı kolunu indirmişti. Odadan çıkarken söylenmeyi de ihmal etmiyordu. ''Bu evde ya şiddet görüyorum ya da kapıdan içeriye alınmıyorum zaten.'' Kıkırdarken o çoktan çıkmış ve arkasından kapıyı kapatmıştı. Hızlıca giyinerek ben de hemen arkasından çıkmıştım ve gerçekten montunu giymiş bir şekilde kapının önünde beklediğini görmüştüm. Ama yere eğilmiş Milo ve Tarçın'la konuşuyordu.
''Hayır siz gelemezsiniz,'' Bunu söylerken aynı zamanda boştaki eliyle Tarçın'ın kafasını okşuyordu. Milo küçük bir havlamayla karşılık verdiğinde ciddi bir tavırla kafasını salladı. ''Evet, üşürsünüz babacığım. Hem,'' dedikten sonra kendi kendine hiddetlenmişti. ''Evde kuyruğumuz gibi dolaşıyorsunuz. Müsaade edin de iki özel anımız olsun. Her anımızda siz varsınız ulan!''
Tarçın havlamış, ardından da Milo havlamıştı. Furkan bir yandan onlara laf yetiştirirken bir yandan ayaklanmış da ''Ben şam babası değilim, bana cevap vermeyin!'' diye söyleniyordu. Ortalık gittikçe alevlenirken artık müdahale etmem gerektiğini hissettiğimde yanlarına giderek eğilmiştim. İkisinin de tüylerini yavaş yavaş okşama başladığımda sakinleşerek oturmuşlar ve beni izlemeye başlamışlardı.
Bu uslu hâllerine gülümseyerek, ''Aferin size.'' diye konuştuğumda Furkan ikisine ters ters bakıyordu. ''Tarçın, Milo'yu da kendine benzetmiş, o da sevmiyor beni artık Mercan,'' Cümlesiyle gülerek ayaklandım ve onunla yüz yüze geldim. İspiyonlarmış gibi ikisini işaret etmişti. ''Beni yiyeceklerdi Mercan, gördün değil mi?''
Kahkaha atarak portmantoya ilerledim ve montumu üzerime geçirerek fermuarı çektim. Bu sırada o hala üç yaşında çocuk gibi onlarla atışıyordu. ''Size mama vermeyeyim de görün gününüzü.'' Muhtemelen, onun takmam için bıraktığı siyah bereyi alarak kafama geçirirken kendi kendine konuşmaya devam ediyordu. ''Yok, aç bırakırsam bu sefer kesin yerler beni.'' Onlara dönerek parmağını tehdit eder gibi salladı. ''Bunu unutmadım, size ceza vereceğim haberiniz olsun. Bu burada kapanmadı.''
Gülerek parmağını indirmiş ve alttan uslu uslu onun bu hâllerini izleyen çocuklarıma baktım. Onlar Furkan'dan daha büyüktü, kesinlikle emindim!
''Çocuklarıma ceza falan vermeyeceksin, yoksa seni bu sefer ben yerim.'' diye konuştuğumda gözleri bana dönmüş ve duraksamıştı. Bakışlarındaki ifade yavaş yavaş muzipleştiğinde tekrar onlara döndü ama bu sefer eğlenen bir sesle konuştu. ''Kesinlikle bir ceza geliyor.''
''Of! Konuşma da hadi gidelim!'' diye bağırdığımda gülerek yanıma yaklaştı ve fermuarımı çenemin altına dek çekerek kolunu portmantoya uzattı. Berenin takımı olduğunu düşündüğüm bir atkıyı da boynuma dolayarak burnumun üzerine kadar çekti. Arkasından şişme montumun şapkasını da örttüğünde ofladım. ''Nefes alamıyorum ya!''
''Alırsın, alırsın.'' diyerek kendine de bir bere taktığında kapıyı aralayarak uslu uslu oturup bizi izleyen çocuklarıma atkıyı indirip bir öpücük attım. ''Bizi beklemeyin, uyuyun tamam mı?'' Furkan kendi kendine homurdanmaya başladığında onu umursamadan botlarımı da ayağıma geçirerek evden ayrıldım. Çok geçmeden o da arkamdan gelerek kapıyı kapatmış ve anahtarı cebine sıkıştırmıştı.
O an Furkan'a ne kadar güvendiğimi bir kez daha anlamıştım. Yanıma ne telefon, ne para, ne de anahtar almıştım. Yalnızca giyinmiş kendimi dışarıya atmıştım. Yanımda o olduğu müddetçe hiçbir şeyi düşünmeme gerek yoktu, o benim yerime de düşünüyordu.
Az önceki kar yağışı biraz daha azalmış olsa da hala usul usul yağıyordu. Yılın ilk karıydı ve gece saat çoktan üç buçuğu geçmişti. İlk defa basan kişiler biz olacaktık. Kıyamasam da benim yerime başka kişilerin kıyacağını bildiğim için bunu sorun etmedim.
Furkan yanıma gelerek o da benim gibi birkaç saniye kar yağışının güzelliğine bakmıştı. İçim huzurla dolduğunda elimin üzerindeki sıcaklıkla ona döndüm. Parmaklarımızı birbirine kenetlemiş ve beni arkasından sürükleyerek ilerlemeye başlamıştı. Furkan'ın neden beni dışarıya çıkardığını o an anlamıştım.
Furkan her ne kadar medyaya ilişkimizi açıklamak istese de bunu hep reddetmiştim. Çünkü eskiden bunlardan pek anlamasam da Furkan'la tanışmaya başladıktan sonra artık bu konuları az da olsa anlamaya başlamıştım. Furkan şu an ülkenin en gözde sanatçılarından biriydi ve bir ilişkisinin olması bu başarısının önüne gölge düşürürdü. Ben onun sonsuza dek yanında olacaktım ve bir gün zaten istese de istemese de açıklanacaktı. Şimdilik yalnızca bu başarısının tadını çıkartsın istiyordum. Zaten son zamanlarda benim yüzümden işleri iyice karışmıştı, aynısının tekrarlanmasını istemiyordum.
İşte böyle düşündüğüm için onunla dışarıda zaman geçiremiyorduk. O anlamadığım bir şekilde rahat olsa da ben birilerinin bizi görmesinden çekindiğim için Furkan her dışarıya çıkmayı teklif ettiğinde kendimi geriye çekiyordum. Biliyordum, dışarıda benimle vakit geçirmek istediğini, el ele dolaşmak istediğini, her şeyi biliyordum. Ben de istiyordum, bu yüzden isteğini geri çevirmemiştim.
Furkan'la ilk konuşmaya başladığımızda hep gecenin bir vaktinde, herkes derin bir uykudayken sohbet ederdik. İkimiz de gecenin sessizliğinde yalnız kalmaktan hoşlanıyorduk ve o anın içine yalnızca birbirimizi dahil ediyorduk. O zamanlar dünyada yalnızca ikimizin kaldığını hissederdim. Sanki tüm dünya derin bir uykudaydı ve yalnızca biz ayaktaydık, birlikte zaman geçiriyorduk.
Şimdi, tıpkı o zamanlar gibi derin sessizliğin içinde ayaklarımızın altında parçalanan karın ve birbirimiz için atan kalbimizin sesi duyuluyordu. O zamanlardan tek farkı; ellerim soğuk bir ekranda dolaşmak yerine onun sıcak avuçları içinde hapsolmuştu.
Kendi kendime gülümseyerek atkının izin verdiği kadarıyla derin bir nefes aldım. Ölmek için gün sayan, elimde iple gezen ve yaşamaktan nefret eden bir kız çocuğuyken; şimdi yaşamak için çabalayan, hayaller kuran ve kalbimi yanımdaki adama emanet eden bir kadına dönüşmüştüm. Mutluydum, yaşadığım hayattan da, beni bu zamana getiren anılarımdan da mutluydum. Her çekilen zorluğun sonunda bir ödül olduğunu anlamıştım.
Ödülüm de Furkan'dı. O ödül bana tüm her şeyi unutturarak, yepyeni bir hayat vermişti. Şimdi tek yapmam gereken onunla paylaştığım bu hayatı kendi çabalarımla çok daha iyi bir yer yapmaktı.
''Kocaman bir ressam olmak istiyorum.''
Dudaklarımdan dökülen cümleyle duraksasa da bunu çabucak toparladı ve parmaklarına sarılı olan parmaklarımı bir kez sıktıktan sonra kafasını bana çevirdi. ''Ressam olmak istediğine mi karar verdin?'' diye sordu. Güzel sanatlar öğrencisi olarak okulumu bitirdikten sonra hangi mesleğe yöneleceğim konusunda uzun süredir kararsızdım ve bunu Furkan'la paylaşmıştım. Yorum yaparak benim kararlarımı yönlendirmek istemediğini söyledi. Yalnızca ne yaparsam yapayım her zaman destek olacağını söylemişti. Bu cevap benim için yeterli olmuştu.
Şimdi ise ressam olmak istediğimi söylemiştim çünkü ben resim çizerek rahatlıyordum. Ben tüm hayatımı resmime döküyordum. Çocukluğumdan beri çizim yapmaktan başka hiçbir şey yapmıyordum, işte bu yüzden bunu meslek olarak yapmak benim için daha mantıklı bir karardı.
''Evet, ressam olmak istiyorum.'' diyerek ona döndüğümde o da adım atmayı kesmiş ve bana dönerek birleşik ellerimizi dudaklarına götürmüştü. Elimin üzerine bir öpücük bıraktığında gülümsedim, o da gülümsedi ve üzerime doğru eğildi. ''Ressam olabilirsin ama hiçbir zaman kocaman olmayacaksın. Sen her zaman benim minik sevgilim olarak kalacaksın.''
Atkımı aşağıya çekerek dudaklarımın üzerine minik bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekilmiş ve atkımı tekrar yukarıya çekmişti. Ona gözlerim kısılacak kadar kocaman gülmüş ve göğsüne doğru eğilip sevilmek ister gibi kafamı sürtmüştüm. Boştaki eli şapkamın üzerine giderken, ''Kedi.'' diyerek gülmüştü.
Geri çekildiğimde bitişik ellerimizi cebine sokmuş ve öyle yürümeye devam etmişti. Huzurluydu, az önce evde çocuklarımıza söylenip duran tavrı yerini dinginliğe bırakmıştı. Sessizce yürürken bazen başını havaya kaldırıyor ve yüzüne çarpan kar tanelerini gözlerini kapatarak teninde hissetmeye çalışıyordu. Sanırım onu ilk defa böyle görüyordum.
''Hep bu anda kalamaz mıyız? Hiç kimse yok Mercan, hem de hiç kimse. Tüm sokaklar bize ait. Tüm karın üzerine izlerimizi bırakıyoruz ve el eleyiz. Bundan daha güzel bir an var mı?'' Bu cümleleri bile yavaş ve yüzündeki minik tebessüme tutunarak söylemişti. O kadar mutlu duruyordu ki bu bile gözlerimi doldurmaya yetmişti. Sadece gecenin bir vaktinde herhangi bir sokakta yürüyorduk ama bu bizim hayatımız boyunca unutamadığımız anlardan biri olacaktı.
Aşk böyle bir şey miydi gerçekten? Her gün yaptığımız küçük ve basit bir anı sırf yanımızda sevdiğimiz kişi olduğu için yüreğimizin ortasına yerleştirerek ona en değerlimiz gibi saklamak mıydı? Aşk, Furkan'la her geçen gün bir anlam daha kazanıyordu.
''Biliyor musun sevgilim, kar taneleri yeryüzüne her düştüğünde bir sır bırakırmış derler,'' Adımlarımı durdurdum ve ona dönerek atkımı çenemin altına doğru çekiştirdim. Kirpiklerimin ucuna asılan kar tanelerini hissediyordum. ''Az önce omzuna düşen tanenin sırrını öğrendim. Onu seninle paylaşmamı ister misin?'' Yavaşça yutkunduktan sonra gözleri dudaklarıma inmiş, ardından gözlerime çıkmıştı. Kafasını aşağı yukarı salladığında yüzümdeki gülüşle kulağına doğru eğildim. ''Sana aşığım.''
Gülümsediğini onu görmeden bile hissetmiştim. Ellerimizi cebinden çıkarttı ve elimi bırakmadan kolunu belime doğru sardı. Benim kolum da onun gibi belime dolandığında bana doğru eğilmişti. "Peki benim sırrımı duymak ister misin?'' diye sorduğunda titrek bir nefesle ben de başımı aşağı yukarı salladım. Islak dudaklarını yanağımda hissettiğimde elimi tutan elini sıkabildiğim kadar sıkmış ve gözlerimi yummuştum. ''Bundan daha güzel bir gün yaşatacağım sana. Yine bembeyaz bir günde ama tek beyaz sen olacaksın.''
Nefesim kesildi. Göğsüm öyle hızlı çarpmaya başladı ki bu hız bir anlığına canımı yakmıştı. Tüm bedenim ayakta durmakta zorlandığında onun bedenine tutunarak ayakta kalmaya çalıştım. Evlilikten bahsediyordu! Benimle evleneceğini söylüyordu!
''Nefes al bebeğim,'' dedi eğlenen bir tavırla. Beni bu duruma sokmaktan zevk alıyordu resmen! Kendimi geri çektiğimde ona kaşlarımı çatarak bakmıştım. O ise bu halime daha da gülmüş ve yanağıma uzun ve sesli bir öpücük bırakmıştı. Benden ayrılırken yüzüme dalga geçer gibi bir bakış atmış ve elimden tutarak beni çekiştirmeye başlamıştı.
''O kadar şey yaşadık diye seninle evlenirim mi sandın?'' diye çıkıştım sinirle. Benden bir adım önden yürüdüğü için sarsılan omuzlarını görmüş, kıkırdama seslerini de beraberinde duymuştum. ''Biraz ümitlendim hâliyle.''
Tüm sinirim puf olurken ben de istemsizce kıkırdamaya başlamıştım. Resmen bana evlenme teklifi etmişti. Hayır hayır, bu teklif bile sayılmazdı. Resmen 'bir gün evleneceğiz, haberin olsun' demişti. Salak!
Çevremizdeki evlerden uzak bir yere geldiğimizde elimi bıraktı ve cebinden telefonunu çıkarttı. Onun ne yaptığına bakmadan gözlerimi etrafta gezdirdim. Burası manzarası olan, yan yana banklar dizilmiş büyük bir yerdi. Tam sokak lambasının altında olduğumuz için, etrafımız aydınlıktı. Kar taneleri ise hafif hafif yağsa da kendini lambanın altında daha da belli ediyordu.
Furkan telefonuyla birlikte bana döndü ve ekrana son kez bastıktan sonra ekranı kapatıp cebine sıkıştırdı. Tam o anda, melodisini ilk defa duyduğum bir şarkı etrafımızı sardığında elini bana uzattı. Ne yaptığını anlayamadığım için önce gözlerimi ona dikerek şaşkın şaşkın ona baktım ama bu uzamadan Furkan tekrar güldü ve elimi tuttu. ''Seni dansa kaldırmaya çalışıyorum saf.''
''O zaman 'benimle dans eder misin' diye sorsana salak!''
Furkan bu sitemimi takmadan beni kendine çekti çekti ve ellerini belime sardı. Benim de ellerim boynuna sarıldığında göz göze geldik. Gözlerinin içindeki ışıltı, kalbime dek ulaşıyordu. Onun gözlerindeki her duyguyu ben tam kalbimin üzerinde hissediyordum. Kalbim, onun duygularına göre şekilleniyordu.
Bir kulağım ilk defa dinlediğimiz bu şarkıdayken, bir yandan ellerimle beresinin altından ensesindeki saçlarıyla oynuyordum. Göz göze yerimizde ufak ufak sallanırken, şarkıya sözler girdiğinde gözlerim kocaman açılmıştı. Bu Furkan'ın sesiydi!
''Umudumsun, simsiyahken her yanım huzurumsun. Uçurumsun, atlasam karanlığına adım unutulsun.''
''Şşt, dinle.'' diyerek beni susturmuş ve belime daha sıkı sarılmıştı. Ben de kollarımı sıkılaştırarak alnımı omzuna dayadım ve cebinden yükselen şarkıyı bu sefer tüm dikkatimle dinlemeye başladım.
''Evim ol, kurtar beni. Sonum ol, ol... Dilerim ki, dilerim ki asla caymazsın benim olmaktan. Dursun zaman, kalsın yerim derinlerinde saklanan...''
Bana yazmıştı. Bu şarkısını da tıpkı diğerleri gibi benim için yazmıştı. Sözünü tutuyordu, bana 'bundan sonra her şarkımı sana yazacağım' demişti ve her şarkısını bana yazıyordu. Evim ol diyordu, benim olmaktan cayma diyordu. Ama haberi yoktu, evim değil yuvamdı o benim. Ben ona mesaj attığım ilk dakikadan itibaren onundum, tıpkı onun da benim olduğu gibi.
''Furkan, söz veriyorum sonun olacağım ama biz öyle bir son yazacağız ki bu sonsuz olacak.''2
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
10.44k Okunma |
1.45k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |