
Hayaller, bilinenin aksine çok pahalıydı. Zihinde yaşanması kolay olan bir durumu gerçeğe dönüştürmek çok zordu çünkü. Her hayal gerçekleşmiyor, umudu yavaş yavaş yiyip bitirip yerine koskoca bir hayal kırıklığı bırakıyordu.
Umut bittiğinde geriye kalan tek şey, hayal kırıklığı ve o hayal kırıklığı koskoca bir insanın yıkımıydı. Bu yıkım ise koskoca bir ömre mâl oluyordu.
Furkan beni bulduğunda hayal kırıklığı içinde nefes alamayacak bir hâldeydim. Kırgınlıklarım bir cam parçasına dönüşerek boğazıma dek dayanmıştı. Konuşamıyordum, anlatamıyordum ve her şeyden önemlisi bir çıkış yolu bile aramıyordum. Sanırım en kötü olanı buydu. Kurtulmak için çaba bile göstermiyordum.
Ama o beni kurtarmıştı. Çekip almıştı beni o karanlığın içinden. Ben ona tüm karanlığımla gelmiştim ama o beni gökkuşağının içine çekmişti.
Şimdi de bunu duyurmak istediğini söylüyordu bana. Herkesle beni paylaşmak istiyor, benimle çıkıp el ele dolaşabilmek istiyordu. Bu bile beni ne kadar sevdiğini gösterse de bana, konuşmaya başladığımız ilk günden beri öyle umut aşılamıştı ki söyledikleriyle tatmin bile olamamıştım.
Artık hep daha fazlasını istiyordum çünkü en iyisini hak ettiğime inandırmıştı beni.
Evet, onunla duyulmak istememiştim çünkü ben Furkan'ın sevgilisi olmak yerine Mercan Atabey olarak tanınmak istiyordum. Beni gördüklerinde ya da benimle karşılaştıklarında Feda'nın sevgilisi demelerindense işimde başarılı olup beni bu başarılarımla tanımalarını istiyordum.
Ve bunun için çalışmalarıma başlamıştım ama henüz Furkan'ın bundan haberi yoktu. Bir süre bilmesini de istemiyordum, ona sürpriz yapmak istiyordum.
Şimdi ise beni annesiyle tanıştıracak olmasının gerginliğiyle evin içinde bir oraya bir buraya dönüp duruyordum. Beni sever miydi, birlikte yaşamamızdan rahatsız olur muydu, anlaşabilir miydik... Kendi kendime sorup durduğum sorular beni daha da strese sokuyordu. Heyecanın yanında ufak bir korku da vardı ama Furkan'a güveniyordum. Eminim ki daha önce annesine benden bahsetmişti. Eğer annesi benimle ilgili ters tepkiler verseydi bizi değil tanıştırmak, bunun konusunu bile açmazdı.
Furkan benim üzerime titriyordu, göz göre göre beni üzecek bir şey yapmayacağını biliyordum. Bu yüzden tek gerginliğimin yaptığım browninin kıvamını tutturup tutturmadığım olmalıydı.
Aynadan son kez giydiğim siyah kazağı ve siyah bol pantolonuma bakarak saçlarımı geriye attım ve koşa koşa mutfağa ilerledim. Giyinmek için fırının başından ayrılmıştım ve şimdi kıvamını kontrol etmem gerekiyordu.
Fırını açtığım gibi elimde tuttuğum kürdanı önümdeki browniye batırdım fakat geri çıkardığımda tertemiz olmasıyla yüzüm ağlamaklı bir hâl almıştı. Ben kek değil, akışkan bir browni yapmak istemiştim.
Silikon tutacakların birisiyle cam kabı çıkarttım ve tezgaha bırakarak ağlamamak için kendime gelmeye çalıştım. Heyecanım, gerginliğim ve her zaman yaptığım browninin kıvamını bu sefer tutturamamam ağlamak için yeterliydi. Ama kapıda duyduğum anahtar sesi beni kendime getirmeye yetmişti.
Yaslandığım tezgahtan alelacele ayrılarak ne yapacağımı bilemeden etrafımda iki defa dönmüştüm. Bu sırada yanıma gelip benimle oynamak için bacaklarıma sürtünen Tarçın'ı bile görmemiştim.
"Mercan, neredesin?" Furkan'ın seslenişiyle elimi kalbime koyarak sakinleşmeye çalışmış, ardından adımlarımı kapıya doğru ilerletmeye başlamıştım. Bacaklarım titrese de bir şey belli etmemek için iki elimi de arkama saklayarak yumruk yapmıştım. Oradan güç almaya çalışıyordum.
"Geç anneciğim," Furkan annesinin üzerindeki ceketi alarak askıya asarken annesi ayakkabılarını çıkarıyordu. Gözlerim onlara seslenmeden önce annesinin üzerinde gezindi. Kısa, küt saçları, kızıla boyalıydı. Hafif kilolu ve Furkan'dan epey kısaydı. Açık ten renkli yüzü sert değil aksine tatlı bir ifadeye sahipti. Pekala, bu beni biraz olsun rahatlatmıştı.
Furkan arkasına döndüğünde benimle göz göze gelmiş ve duraksamıştı. Annesi o sırada ayakkabılarıyla uğraşırken bana sırtı dönüktü. Furkan'la bir süre göz göze kaldığımda bakışları yavaşça yumuşadı ve bana gülümsedi. Gözleri annesini kontrol edip tekrar bana çıktığında sadece dudaklarını oynatarak, "Sana bayılıyor." demişti. Kaşlarım şaşkınca havalandığında gözlerini bir defa kapatıp açarak söylediğini onaylamıştı.
Annesi terlik giyip ayaklandığında arkasını döndü. Göz göze geldiğimiz ilk anda ben heyecanla yerimde kıpırdanarak, "Hoşgeldiniz." demiştim. Sesim farkında olmadan çok coşkulu çıktığında bundan anında utansam da ikisi de gülümsemişti.
Annesi elindeki siyah kol çantasını yere bırakarak yanıma doğru gelmeye başladığında ben de ona küçük bir adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattım. Dudakları gibi gözleri de gülümsüyordu ve bu beni büyük oranda rahatlatmaya yetmişti.
Karşıma geldiğinde benden birkaç santim kısa olmasıyla başımı biraz eğmiştim. Bu sırada arkamda duran kollarımı yavaşça yakaladı ve ellerime ulaşana dek okşadı. Gözlerimi kırpıştırarak nefesimi tutmuş ona bakarken, "Furkan temastan hoşlanmadığını söyledi ama sana sarılmak istiyorum. Sarılabilir miyim?" demişti.
Gözlerim hızla Furkan'a çıktığında gözleri zaten bende olduğundan göz göze gelmiştik. Gözlerini çekmeden, "Anne," diye konuşmaya başladığında önümdeki kadına dönerek onun sözünü kestim. "Evet, sarılabiliriz."
Ve uzun zamandır ilk defa Furkan dışında birisine sarıldım.
Boynuma sarılan kadının belini sardığımda gözlerim istemsizce dolmuştu. Anneme bile böyle rahatça sarılamazken sevgilimin annesine sarılabilmiştim. Annem hiçbir zaman benden böyle bir istekte bulunmamışken hayatımda ilk defa gördüğüm kadının ilk cümlesi bana sarılmak istemesiydi.
Saniyeler geçip giderken benden ayrılmasıyla ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi açarak ona gülümsedim. Bu sırada o da bana sıcak bir gülümseme vermiş ve arkasını dönmüştü. "Ben bir lavaboya gideyim dışarıdan geldik, geliyorum birazdan."
Onu onayladığımda o çoktan bildiği kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı. Bu sırada gözlerim bir omzunu duvara yaslayıp beni izleyen Furkan'a kaymıştı. Annesi lavaboya girip kapıyı kapattığında omzunu ittirerek doğruldu ve bana doğru geldi. Onun o şefkatli bakışıyla ister istemez gözlerim tekrar dolmaya başladığında kollarını iki yana havalandırdı ve beni göğsüne hapsetti. "Benim biriciğim,"
"Furkan," dedim istemsizce. Sadece ismini söylemek istemiştim, o da farkında olacak ki başımın üzerine bir öpücük kondurmuştu. Birkaç saniye öylece sarıldığımızda geriye çekilmek istese de beline sardığım kollarımı daha da sıktım. "Yüzünü görmek istiyorum," diyerek tekrar ayrılmak istedi, bu sefer izin vererek geriye çekildim ama koyabildiğim tek mesafe çenemi göğsüne yaslayacak kadar küçücük bir uzunluktaydı.
Gözlerim onunla kesiştiğinde istemsizce gülümsemiştim. Bir süre sadece yüzümü izlemiş ardından bana doğru eğilmişti. Dudakları dudaklarıma değdiğinde kırık gülüşümden öptü ve tüm kırgınlıklarımı alıp götürdü.
Onun tek gülüşü, bakışı, öpüşü, dokunuşu yetiyordu zaten. Kendimden geçiyordum da onda can buluyordum.
Geriye çekildiğinde istemsizce kıkır kıkır gülmüş ve başımı göğsüne saklamıştım. Benim gülüşümle onun da göğsünün hareketinden güldüğünü anlamıştım. Elini başımın arkasına götürdü ve saçlarımı okşadı yavaşça. "Neden gülüyorsun tatlı tatlı, hm?"
"Mutluyum çünkü, ondan." dedikten sonra başımı geri çekerek tekrar göğsüne çenemi yaslayarak ona alttan baktım. "Gülemez miyim?"
"Gül bebeğim, her zaman gül." dedikten sonra gözlerimi gözlerinden çekmeden tekrar gülümsedim. Ona her baktığımda huzur doluyordum. Dudaklarım istemsizce iki yana çekiliyordu. "Gözlerinden dökülen yıldızları değil, dudaklarının kenarında açan çiçekleri seviyorum. O çiçekleri öpmeyi seviyorum."
Alt dudağımı ısırarak gözlerimi kaçırmış ve tekrar deli gibi gülümsemiştim. Resmen iki dakika içinde onunla tanışmadığım günlerden daha çok gülmüştüm.
Furkan acıyla inlediğinde geri çekilerek telaşla ona bakmıştım. O bu sırada tek ayağını kaldırarak yüzünü buruşturdu ve söylendi. "Annenle iki oynaşalım diyoruz yaptığına bak," Tam bu sırada aşağıda dolanan Tarçın'ı görmüştüm. Sanırım bacağını ısırmıştı. Furkan devam etti. "Yoksa acıktın mı? Annen mama vermedi mi?"
Kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Tabii ki verdim Furkan! Onları aç bırakır mıyım ben? Aşk olsun!" Küskün bir tavırla konuşurken Tarçın'ın önüne eğildim ve tüylerini sevdim. Bu sırada Furkan'ın buruşturduğu yüzü anında düzelmiş yerini sırıtmaya bırakmıştı. Tıpkı benim gibi yere eğildi ve bana sırnaştı. "Olsun, hep aşk olsun."
Sinirim anında dağılırken gözlerimi ona kaldırdım ve tatlı bir sesle, "Aşk yok mu zaten?" diye mırıldandım. Bana yaklaşarak burnunu yanağıma yasladı ve yavaşça kulağıma doğru kaydı. Bu hareketiyle gözlerim anında kapanırken boştaki bir elim onun koluna tutunmuştu. Kulağımın altını uzunca öptükten sonra fısıldadı. "Var, hem de her zerremde."
Boğaz temizleme sesiyle anında kendime geldiğimde hızla Furkan'ı itmiş ve onun yere oturmasına sebep olduktan sonra ayaklanarak bize doğru gelen annesine bakmıştım. Tüm vücudum utançtan cayır cayır yanarken Furkan'ın kalkmak için hareketlenmediğini aksine bana aşağıdan alayla baktığını görüp ona ters bir bakış attım. Sırıttı.
"Şey, biz de tam Tarçın'ı seviyorduk o yüzden öyle yan yana duruyorduk," Annesi güldüğünde Furkan da başını eğerek yüzünü benden gizledi. Hareketlenen omuzlarına bakılacak olursa o da gülüyordu. Çok sinir olmuştum ona bugün!
Boğazımı temizleyerek kolumla salonun yönünü gösterdim, "Salona geçelim, ayakta kaldınız." Yüzündeki gülümsemeyle başıyla onaylayarak yanımızdan geçtiğinde anında suratımdaki ifadeyi silerek kızgın bir şekilde Furkan'a döndüm. "Beni sinir etme Furkan ya!"
"Sinirini yerim senin."
"Of defol git salak!" diye söylenerek salona yürüdüm. Arkamdan, "Seni de yerim!" diye seslendiğini duyduğumda gülmemek için alt dudağımı ısırıp kendime engel olmaya çalıştım. Yine iki sözüyle sinirim geçmişti işte.
Salona girdiğimde annesinin tam karşına oturduğumda Furkan da çok geçmeden gelmişti. Ben annesinin yanına oturacak diye düşünsem de o yanıma gelerek annesinin tam karşısına oturdu. Bu beni utandırmıştı.
"Mercan nasılsın?" diye sorduğunda sertçe yutkundum. "İyiyim, siz nasılsınız?"
"Seni gördüm, daha iyi oldum." dediğinde gülümseyerek başımı eğmiştim. Furkan'ın bakışlarını üzerimde hissetsem de ona bakmadım, yüzüm kıpkırmızıydı farkındaydım.
"Oğlum sen nasılsın? Günlerdir bir şeyler oluyor, senin haberlerinden geçilmiyor magazin programları." Furkan'ın bu sırada bakışlarını üzerimden çekerek sıkıntıyla ofladığını duydum. "Bir şey olduğu yok, her zamanki gibi yalan yanlış haberler yapılıyor."
"Peki," dedi kafasını aşağı yukarı sallarken. Gözleri ikimiz üzerinde gezinirken kendime engel olamayarak yine başımı eğdiğimde Furkan tekrar beni sinir edecek şekilde gülmüş ve "Bak ya!" diye söylenmişti. "Nasıl kedi gibi oturuyor." Ona ters bir bakış attım.
"Furkan, kızımı utandırmasana." Kızımı... Başım anında bu kelimeyle kalkarken ona nasıl bakıyordum bilmiyorum ama gözleri şefkatle doldu. Daha sonra eliyle yanındaki boşluğa vurdu. "Sen gel biraz yakınıma sohbet edelim." Gözleri Furkan'a döndü. "Sen de bize çay, kahve bir şey getir."
Furkan'ın yine çocukluğu tutmuş olacak ki omuz silkti. "Çay uzun sürer, kahveyi de ben sevmiyorum."
"Bize getir dedim zaten."
Annesinin cevabıyla istemsizce gülerek ayaklandığımda Furkan gözlerini kısarak bize baktı. "İki dakikada dışlandım resmen." diye söylenerek ayaklanarak mutfağa doğru yürüdü. Bu sırada ben de annesinin yanına oturarak ona dönmüştüm. Elleri ilk geldiği gibi ellerimi buldu ve sıkıca tutarak kucağına bıraktı.
"Furkan senden çok bahsetti biliyor musun?" Kaşlarım havalansa da bunu az çok tahmin etmiştim. Ama nasıl bahsettiğini çok merak ediyordum. Merak etsem de soramadım ama bu sorumu cevapsız bırakmadı. "Senden ilk haberim olduğunda konseri yarıda bıraktığı zamandı. Ona nedenini sorduğumda sebebim var dedi. Nasıl bir sebep diye sordum, çok güzel bir sebep olduğunu söyledi. Şimdi ona hak veriyorum." dediğinde utançla gözlerimi kapatmıştım. Bugün utançtan ölmezsem bir daha ölmezdim sanırım.
Annesi güldükten sonra elimin üzerini baş parmağıyla okşadı ve devam etti. "Sonraki zamanlarda da telefon konuşmalarımızda hep senin adın geçti. O gün ne yaptıysanız, sen ne yaptıysan onu anlatmaya başladı. Bir defa bizi ziyaret etmek için eve geldi ve susmadı Mercan. Oturmadı bile. Ayakta oradan oraya dolaşarak durmadan seni anlatıp durdu. O yüzden seni bildiğinden çok daha fazla tanıyorum."
Titrek bir nefes alarak buz tutan ellerimi hareket ettirdim ama elimin üzerini okşamayı bırakmadı. Kalbim yerinden çıkmak üzereydi.
"Furkan kısa bir zaman önce çok zor zamanlar geçirdi. Gözlerinde en ufak bir yaşam ışığı bile yoktu. Bizimle konuşmazdı, yemek yemezdi, uyumazdı, gülmezdi. Onu çoğu zaman göremiyorduk. Canını bile verecek kadar çok sevdiği işini bile bir kenara bırakmıştı. Evden de çıkmamaya başlamıştı. Onun bir daha toparlanamayacağını düşünürken şimdi gözlerinin içinin bile gülmesi, sürekli kıpır kıpır olması, gülmesi, eğlenmesi senin sayende. Bizim başaramadığımızı sen başardın. Onu hayata döndüren kişi sensin. Birbirinize iyi geldiniz."
Bunları bilsem de gözlerimin dolmasına engel olamadım. Onun da kötü hissettiğini, acı çektiğini duymak istemiyordum. O hep gülmeliydi, hep mutlu olmalıydı.
Onun da gözleri dolu dolu olduğunda elimden birisini bıraktı ama diğerini tutmaya devam etti. Elimin üzerine diğer elini de koydu. "Sen beni bir abla, teyze istersen de anne olarak gör ama ben seni her zaman kendi kızım gibi göreceğim." Boştaki elimi yüzüme kapatarak ağlamamak için direndim ama yaşlarımın dökülmesine engel olamadım. Bu sırada elimi kendine çekerek bana tekrar sarıldığında ona yine karşılık verdim.
Hayatımda hiç görmediğim anne şefkatini ilk defa bu kadar çok hissetmiştim.
"Aaa!" diye bağırma sesiyle geriye çekilerek yüzümü sildiğimde Furkan'ın bize kaşlarını çatarak geldiğini gördüm. "Anne, beni çekiştirin de iki gülün diye sizi yalnız bıraktım hemen de ağlatmışsın sevgilimi!" Furkan'ın gözleri üzerimde dolaşırken burnumu çektim ve kıpkırmızı gözlerime rağmen ona gülümsedim, yine de yumuşamadı.
Elindeki tepsiyle yanımıza gelerek içindeki kahveyi bize vermek için eğildiğinde ikimiz de istemsizce kıkırdamıştık. Tamam, Furkan evde iş ya da yemek yapmaktan kaçan birisi değildi ama böyle türk kahvesini tepside bize getirip bir de eğilmesi komik gelmişti. Ya da sinirlerim bozulmuştu, bilmiyorum.
"Delirdiniz mi siz?" diye söylendiğinde kahveyi aldım ve ortadaki büyük masaya bıraktım. Bu sırada boş tepsiyle gidip tekrardan benim yaptığım keklerle geri dönmüş yine almamız için eğilmişti. Tekrardan kendimize engel olmadan güldük.
Furkan karşımıza geçip oturduğunda yaptığım keki yerken durmadan övmüş beni utandırmıştı. Sadece bununla da kalmamıştı, sürekli bana iltifatlar ediyor kızarıp bozarmamı da sırıtarak izliyordu. O gün çok uzun sürmedi sohbetimiz çünkü annesinin eve gitmesi gerekiyordu. Gitmeden önce beni kendi evine de davet etmişti.
Furkan'ın o gün bana sadece bir hayat vermediğini, gönül rahatlığıyla sarılacağım, şefkatini ve en önemlisi varlığını hissedeceğim bir anne verdiğini de fark etmiştim.
|||
çok seviyorum bu şapşalları 💗🌸
bölüm yazmam gerek ama finale o kadar az kaldı ki onlardan ayrılmak istemediğim için uzatıyorum yazma süremi 🥲
çok özleyeceğim sizi…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 34.93k Okunma |
2.68k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |