
Hayaller var olurdu, zihinlerde yaşardı ve sessizce ölürdü. Hiçbir hayalini gerçekleştiremeyen her canlının zihni, koskoca bir mezarlıktan oluşurdu. Arkalarından ağlayanları, onları hatırlayanları olmaz ve onlar sessizce hiçliğe karışırdı.
Tıpkı birkaç ay önce benim en büyük korkularımdan birisi gibi. Sessizce yaşayıp hiçliğe karışmak... Düşüncesi bile beni o zamanlar ürpertirken şimdilerde eski korkularımdan eser kalmamıştı. Değişmiştim ve her geçen gün gittikçe değişiyordum.
Tam bir sene olmuştu, Furkan hayatıma gireli bir sene olmuştu. Ona mesaj atmamın üzerinden bir sene geçmişti. Bugün ona ilk mesajımı attığım gündü.
Ben korktuğum için sürekli bırakmaya çalışsam da o beni bırakmamış, bana iyi gelmeye yemin etmiş gibi durmadan peşimden koşuşturmuştu. Onu biraz yorsam da hiçbir pişmanlığım yoktu bu konuda. İyi ki aramızda geçen tüm her şeyi yaşamış ve buralara gelmiştik. Bir daha dünyaya gelsem yine aynı şekilde, temellerini sağlam attığımız bir ilişki içinde olmamızı isterdim.
Bu süreçte çok şey değişmişti. Öncelerde herkesten korkup çekinirken şimdi durum çok farklıydı. İnsanların gözlerinin içine bile bakamayan ben, tüm herkesle haklı olduğumu savunduğum tartışmalara hiç düşünmeden giriyordum. Bastırılan taraf değil baskın taraf olmak için elimden geleni yapıyordum. Bana zararı dokunan ya da dokunacağını düşündüğüm bir insanı hayatıma sokmuyor ya da hayatımdan rahatlıkla çıkarabiliyordum. Kimsenin bana zarar vermesine izin vermiyordum.
Mesela babam beni hayatından çıkartmıştı. Beni sevmiyordu, hatta benden nefret ediyordu. Hâlâ arkadaşına iftira attığımı düşünüyordu. Bir kez olsun başkalarını bırakıp beni düşünmemişti. Çocukluğumdan beri kalbime hançer gibi saplanıp her hareketinde daha da acıtan bu tavrı artık bana acı vermiyordu. İstediğine inanabilirdi, istediğini yapabilirdi. Çünkü ben artık onu da annemi de bırakmıştım. Çocukken yaşadığım tüm anılarım bu yaşımda çıkıyordu su yüzüne. Bu yaşımda karar veriyordum beni hak edip etmemelerine. Beni kızı olarak görmeyen, Furkan'ın yanında kaldığım için beni iğrenç kalıplara sokan bir adam da beni hak etmiyordu.
Ama Furkan bana bu cümleleri unutturmuş ve daha güzel cümleler vermişti. O benim hayattaki en büyük şansımdı ve bugün ona sürpriz yapmak üzereydim.
Aylar sonra istediğim o sergiyi sonunda bugün gerçekleştiriyordum. Eski çizimlerim yoktu, bunun yerine aylardır kendimi odaya kapatıp yenilerini ve en güzellerini çizmiştim.
O bana çok iyi gelmişti ve ben de bugünlerde ona iyi gelmek istiyordum. O bu aralar iyi hissetmiyordu çünkü ajansıyla alakalı çok fazla sorunlar yaşamaya başlamıştı. Özellikle Onur'u kovmasından sonra işler iyice birbirine girse de Furkan'ın en iyisine karar vereceğini biliyordum. İşlerini bir süre aksatmıştı ama şimdi tekrardan sıkı sıkı sarılmaya çalışıyordu. Bu süreçte her zaman destekçisi olacaktım.
O yüzden sergi işini biraz daha öne çekmiştim.
Ona iyi gelecektim.
O her şeyin en iyisini ve en güzelini hak ediyordu.
"Mercan Hanım bunu nereye asalım?" Etrafa bakmayı keserek yanıma gelen iki çalışanın elindeki tabloyla karşımdaki duvarı gösterdim. "Buraya asar mısınız? Ama lütfen çok dikkatli olun olur mu?"
Onları kontrol etmeyi bırakarak arkamı döndüm ve son duruma baktım. Yaklaşık bir saatim vardı ve tüm her şeyim tamamdı. Normalde Furkan da burada benimle kalıp yardım etmek istese de programını ayarlayamamış ve bugün ajansa gitmek durumunda kalmıştı. Sanırım durum gördüğümden ve bildiğimden daha ciddiydi. Çünkü Furkan beni bu kadar ciddi bir durum olmasa asla yalnız bırakmazdı. Dün ajansa gitmek zorunda olduğunu öğrendiği telefon konuşmasından sonra, bütün akşam dudaklarını büzerek gezmiş ve ne söylesem cevap vermeden yalnızca çatık kaşlarıyla omuzunu silkmişti. Bana da bu tatlılığı karşısında dudaklarını öpmek ve yanaklarını ısırmak kalmıştı.
Aslında ona söylemesem de gelmemesi iyi olmuştu, yoksa tüm her şeyi önceden görüp tüm sürprizi mahvederdi.
Gözlerimi son kez etrafta gezdirirken çalan telefonumla cebime uzandım ve ekrana baktım, arayan sevgilimdi. Dudaklarıma bulaşan ve durmasına engel olamadığım gülümsemeyle aramayı yanıtlayıp telefonu kulağıma yasladım. "Furkan?"
"Sevgilim ben ajanstan çıktım, eve geçip duş alacağım sonra üzerimi değiştirip hemen geleceğim. En fazla yarım saat sürecek işim, otuzuncu dakikada yanındayım tamam mı?" Hızlı hızlı ve hararetli konuşmasıyla güldüm. "Tamam, bekliyorum. Yetişeceğim diye sakın hızlı gelme, daha bir saat var."
"Tamam, sen de yanında ben yokum diye üzülüp kalma oralarda, hemen yanında olacağımı haber vereyim diye aradım." Muzip çıkan sesiyle sırıtarak gözlerimi kapatmış ve kafamı geriye doğru atmıştım. Tatlılığı benim sonum olacaktı. "Bu duruma düşen genelde sen oluyorsun, haberin olsun. Üzüldüğümü hissetmiyorum şu an hiç."
"Çok kötüsün."
"Ajansta ne oldu?" Sorumla birkaç saniye sessizlikten sonra boğazını temizlediğini duymuştum. ''Sözleşmeyi feshettim.''
''Ne? Ne demek yani bu?''
''Merak etme bu kötü bir şey değil. Sadece ajans değiştireceğim. Uzun zamandır benimle çalışmak isteyen bir ajans ve menajer vardı. Onlarla çalışacağım ve emin ol her şey daha güzel olacak.'' Bir süre sessiz kaldım. Her ne kadar beni suçlamasa da tüm bunların temelinde yatan sebep bendim. Yıllardır çalıştığı yerden benim yüzümden ayrılıyordu, bu beni üzmüştü.
Bunu fark ettiğinde yüksek bir sesle konuştuğunu duydum. ''Bebeğim sakın bana dudaklarını büzerek öylece yeri izlediğini söyleme.'' Dudaklarımı düzelttim ve bakışlarımı yerden çekip tablolara çıkarttım. ''Hiçte bile.''
Kısık sesli gülüşünden sonra tekrar konuştu. ''Eminim öyledir. Üzülme ama tamam mı? Hem bugün senin günün, şu an üzülmen bugüne yakışmıyor. Üstelik üzülecek bir şey de değil. Ben kuş gibi hafifledim.''
''Tamam,'' desem de biraz buruk hissetmiştim. Derin bir nefes alarak etrafa baktım. Her şey hazır gibiydi. Tek eksik Furkan'dı. ''Ailen geliyor değil mi?'' diye sordum aklıma gelenle hemen. Onları da sergime davet etmiştim. Furkan ailesinden pek bahsetmese de ünlü bir sevgiliniz olduğunda çoğu şeyi internetten bile öğrenebilme gibi bir şansınız oluyordu. Gerçi Furkan uzun bir süre önce annesiyle tanıştırmıştı ama bir daha telefonla konuşmak dışında yan yana gelememiştik. Babasının da sesini duymuş hatta bana hatırımı sorarken biraz da sohbet etmiştik. Bir kız kardeşi olduğunu biliyordum ama onunla daha önce hiç konuşmamıştık.
''Benim sevgilim sergi açacak ve onlar gelmeyecek öyle mi? Reddederim.'' dediğinde gülerek göz devirdim. ''Of Furkan!''
''Oflanmaz sevgiliye.''
''Serhat geliyor mu?'' diye sordum bu sefer. Serhat'la geçenlerde tanışmıştım. Daha doğrusu o Furkan'ı almaya geldiğinde ayaküstü konuşmuştuk. Furkan'ın söylediğine göre Onur, Serhat ve Furkan çok yakınlarmış, Onur aynı zamanda Furkan'ın menajeriymiş. Daha doğrusu menajeriydi. Serhat ve Onur eskisi gibi olmasa da ara sıra konuşuyorlarmış. Furkan zaten bu konuda Serhat'a bir baskı yapmamıştı. Yalnızca kendi hayatından çıkartmıştı. Serhat'ı da Furkan'ın aracılığıyla davet etmiştim. Furkan'la çok yakınlardı çünkü.
''Gelmez olur mu, kuyruğum o benim.'' dediğinde güldüm ama Furkan bir süre sessiz kaldıktan sonra telaşla bağırdı. ''Ben onu ajansta unuttum! Seninle konuşmaya başladığımdan beri arayıp duruyor ben de niye arıyor diye sinirleniyordum! Adamı unutmuşum resmen!"
"Furkan koskoca adamı nasıl unutursun?!"
"Sen kendimi kaybetmediğime şükret, yolun sonunda sana kavuşacağım sonuçta." Mırıltısıyla istemsizce kıkırdamıştım. "Serhat neden ajanstaydı ki?''
''Kuyruğum diyorum ya! Velim gibi yanımda geldi resmen, Furkan yalnız değil imajı vermeye çalıştı aklınca. Bir elimden tutmadığı eksikti Mercan çok utandım!'' diye sonlara doğru sızlandığında tekrar gülmüştüm. ''İyi yapmış iyi, aferin ona. Hadi yavaş yavaş gel, sakın yetişmek için hız yapma tamam mı? Seni seviyorum, dikkatli ol.'' Telefonu arka arkaya konuşarak kapatmış ve derin bir nefes almıştım. Son kez hazırlıklara bakmam gerekiyordu.
Bu süreç içinde Furkan bir sevgilisi olduğunu resmi olarak duyurmasa da hayatında birisinin olduğundan haberdarlardı. Her şey albümünü yayınladığında başlamış, aylardır da sürüyordu. Artık ona bırakmıştım tüm her şeyi, isterse bunu inkâr bile edebilirdi, sorun etmezdim. Onun mesleğinde işlerin nasıl yürüdüğünü az çok anlamaya başlamıştım. Sevgilisinin olması onun şarkılarının, albümlerinin ve sesinin önüne geçerdi. Furkan'dan kısa zaman önceye kadar bunu açıklamasını istemediğim için soruları reddetmiyor yalnızca geçiştiriyordu. Ama artık istediği gibi cevaplayabilirdi. Dedim ya ona bırakmıştım.
Etraftaki koşuşturmaca devam ederken zaman dolmaya ve misafirler teker teker mekâna girmeye başlamışlardı. Bu ilk sergimdi ve o yüzden sanatsever insanları bulabilmem biraz zordu, bunda da bana hocalarım ve Furkan yardımcı olmuştu. Çok güzel bir reklamla insanları sergime davet etmiştim.
Gelen insanları selamlıyorken onlar tüm resimlerin başına geçiyor ve kendi aralarında konuşarak izliyorlardı. Paniklemeye başladığım ilk anda içeriye giren sevgilimle gülümsemiş ve sanki yarım saat önce onu istemiyormuş gibi havalar kesen ben anında dudaklarımı büzmüştüm. Şu an beni sakinleştirmesine o kadar ihtiyacım vardı ki.
Işıltılı gözlerini bana çevirdiği ilk anda gülümseyerek bana yürümüş ve iki adımda bir şey söylemeden beni kolları arasına almıştı. Kollarımı ona sararak burnumu boynuna dayamış ve nefeslenmeye başlamıştım. "Furkan," diye söylendim ağlamaklı bir sesle. "Ya kötü geçerse?"
"Güzel sevgilim," diyerek benden ayrılmış ve elleriyle yüzümü avuçlamıştı. "Kötü geçeceğini düşünüyor musun gerçekten? Senin parmaklarından çıkmış resimler nasıl kötü olabilir? Herkesi mest edeceksin, herkes sana hayran olacak ve ben de kıskançlıktan kendimi yiyip bitireceğim." Beni güldürmeyi başardığında o da gülmüştü. "İşte böyle gül, sana gülmeler yakışıyor."
"Teşekkür ederim," diye fısıldadığımda iki parmak ucuyla hep yaptığı gibi dudaklarımın üzerine vurmuştu. "Bir gün bu cümle yüzünden her yerini ısırık izi yapacağım, haberin olsun."
Kafamı iki yana sallayarak, "Çocuklarımı üzerine salarsam görürsün kimde daha çok ısırık izi olduğunu.'' dediğimde, "Isırırım şimdi seni, sus." demişti.
"Arkadaşlar cilveniz bittiyse müsaade edin de geçelim. Arkada sıra oluştu." Serhat'ın söyledikleriyle Furkan'ı kendimden itmiş ve arkasına bakmıştım. Serhat, Furkan'ın annesi, babası, kız kardeşi ve arkasında birkaç kişi sessizce içeriye girmeyi bekliyorlardı. Serhat ve Furkan'ın pis pis gülmelerini es geçip utançla geriye çekilmiş, özür dileyerek geçmelerini söylemiştim.
Serhat yüzündeki gülümsemeyle geçip giderken Furkan yanımdaki yerini aldı. İkimiz yan yana dizilmişken annesi bize doğru tatlı bir gülümsemeyle gelerek konuşmadan bana sarıldı. Benim de yüzümde bir gülümseme yeşerdiğinde kollarımı benden kısa bedene sardım. ''Hoş geldiniz.''
''Hoş bulduk kızım.'' diyerek geri çekildi ve elimden birisini tuttu. ''Bizi de davet ettiğin için teşekkür ederiz.'' Boştaki elimi ellerimizin üzerine bırakarak kısık sesle konuştum. ''Olur mu öyle şey? Biz artık bir aileyiz, değil mi?'' Annesinin yüzündeki gülümseme daha da büyüdüğünde Furkan'ın dişlerini sıktığını ve kendi kendine bir şeyler söylendiğini duydum.
''Öyleyiz.''
''Kendine hâkim ol hergele.'' diyen bir ses duyduğumda babasına baktım. Furkan'a bakarak konuştuktan sonra bana dönerek gülümsedi. Bana doğru yürüdüğünde sarılacağını anladım. Furkan boğazını temizleyerek dikkatleri üzerine çektiğinde, babasına bakarak kaşlarını kaldırıp indirdi. Rahatsız olacağımı düşünüyordu ama ben bunu yapabilirdim. Yapabilirdim. Bu yüzden duraksayan adama ben yürüdüm ve kollarımı ona saran ben oldum.
Ben bana zarar veren, kötülüğümü isteyen ve bana zerre sevgi beslemeyen kişilere karşı temas etmekten çekiniyordum. Ama onlar benim ailemdi. Bana zarar vermezlerdi. Zarar görmeni isteyen ve buna göz yuman kişiler değildi. Aile tamını yıllarca yanlış bilerek aile olmaktan korkmuştum ama ben aile olmak için yanlış kişilere güvenmiştim. İşte aile buydu, bu insanlardı.
Geriye çekildiğimizde, ''Hoş geldiniz,'' demiş ve bu sefer benden oldukça kısa ve küçük duran kıza geçmiştim. Heyecanla kollarını bana sararak, ''Abime yalvar yakar fake hesap açmayı öğrenmek zorunda bırakan kızı hep merak etmiştim.'' dediğinde utansam da bu söylediğine herkesle birlikte gülmüştüm.
Furkan'ın arkamdan eğlenceli sesini duydum bu sırada. ''Sadece onunla kalsa iyi, neler çektim bir ben biliyorum.'' Ayrıldığımızda ona dönerek ters ters baktım ama o yüzündeki sırıtmayla göz kırpmıştı. Kız kardeşi, isminin Nehir olduğunu Furkan'dan duymuştum, bana dönerek omzuma yalandan vurdu. ''Boş ver Mercancığım hepsi hak ediyor bunların.''
Furkan, ''Mercan abla,'' diyerek uyardığında benden gerçekten küçük olduğuna emin olmuştum. Nehir'e yaklaştım ve ''Mercan de.'' diyerek göz kırptım. Sırıtarak onayladığında ailesiyle birlikte tabloların olduğu yere doğru ilerlemeye başlamışlardı.
İşte o an gelmişti. Furkan'ın kolundan tutarak arkalarından çekiştirmeye başladım.
Birazdan o da resimleri görecekti.
Tüm tabloları görebileceği açıya geldiğimde durmuş ve arkamı dönmüştüm, onu izlemeye başlarken o bakışlarını benden çekti ve ona asla göstermediğim resimlere bakmaya başladı.
Bakışları ilk karşıdaki tabloda gezindiğinde gördüğü kendi resmiyle kaşlarını havalandırmış ve hayretle incelemişti. Daha sonra onun yanında duran tabloya geçmiş ve yine gördüğü kendi resmiyle duraksamıştı. Kirpiklerini birkaç kez kırpıştırdıktan sonra soluna döndü ve oradaki tablolara da bakmaya başladı. O resimlerin hepsinde yine kendisini gördüğünde bu sefer bir şey arıyormuş gibi hızla etrafında dönerek tüm tabloları kısa kısa incelemişti. Bir dakikaya ulaşan bu süre sonunda bana dönmüş dolan gözleriyle yanıma yaklaşmıştı. "Mercan, bunlar..."
"Evet, bunlar." Elimi yanağına koyarak sevdiğimde alt dudağını büzmüş ve yanağını elime yaslayarak bakmaya devam etmişti. Dokunsam ağlayacak gibiydi.
"Sen çizerken demiştin ki..."
"Bakma, hayal dünyamı çiziyorum." Sözlerini ben tamamladığımda dudaklarını birbirine bastırmış ve bana bebek gibi masum bakışlarla bakmaya devam etmişti. "Tüm dünyam sensin. Hem hayal dünyam hem gerçek dünyam. Bazen zihnimin oynadığı bir hayal ürünü gibi geliyorsun bana. Bu rüyadan uyanıp sensiz kalacakmışım gibi hissediyorum. Bu yüzden gidip sürekli seni çiziyorum, uyandığımda unutmamak için. Ama bu öyle bir rüya ki sonsuza dek sürecek gibi. Ne olursa olsun bu rüyadan hiçbir zaman uyanmak istemiyorum. Gerçek değilse bile bir önemi yok benim için. Ben çoğu kez hayallerimi öldüren birisiyim, yalnızca bir tanesiyle yaşasam tüm dünya benim olur. Oldu da, benim dünyam hayaliyle gerçeğiyle yalnızca benim oldu."
Gözlerimi tekrardan çizdiğim tablolarda gezdirdim. Her yer Furkan'la doluydu. Birinde tebessümle gökyüzüne bakıyordu, birinde yalnız, içe dönük. Diğerinde binlerce kişinin önünde bir yıldız gibi parlayarak şarkı söylüyordu. Birinde gözleri kısılmış, beni izliyordu. Birinde Milo'ylaydı, birinde Tarçın'laydı. Birinde sırtı dönük ama arka planda bir el vardı, benim elimdi. Ve daha onlarcası... Furkan'ın şahit olduğum her anını asmıştım duvarlara.
"İnsan içinde ağlayayım diye mi yapıyorsun bunu?" dedi boğuk bir sesle. "Çok fazlasın bana. Her şeyinle çok fazlasın. Kaldıramıyorum artık bu aşkı."
"Ağır geldiğinde benimle paylaş sevgilim. Altında ezilsem de sorun etmem." Sözlerimden sonra bana yaklaşan dudaklarla anında parmaklarımı dudaklarının üzerine koyup kafasını geri ittirdim. "İnsan içinde sırnaşmak yok Furkan, yaklaşma bana."
"Seni öpmek istiyorum ama." diye mızmızlandığında dudakları üzerine bir kez vurmuş ve etrafıma bakınmıştım. Sergideki herkesi tabloların önünde görmek beni gülümsetmişti. Ama en çok gülümseten şey, Furkan'ın cümleleriydi. "Ben seni hep sahne önünde hayal ettim Mercan, meğer en büyük sahnen tuvallermiş." Ona ışıltıyla bakan gözlerime bir bakış atmış ve sağ elimi kaldırarak üzerine küçük ama derin bir öpücük bırakmıştı. ''Artık beni sahneden izleyecek olan tek kişi sen olmayacaksın, ben de seni senin sahnenin önünden izleyeceğim.''
Dolan gözlerimi birkaç kez kırpıştırarak geri göndermeye çalıştım ve ona cümlelerimle bir karşılık veremesem de tüm içtenliğimle sarıldım. Aslında cümlelerimle de karşılık verebilirdim. Bu yüzden ondan uzaklaşarak kalabalığın önüne geçtim ve herkesin dikkatini çekmek için ikramlık olarak konulan bardaklarla ses çıkarttım.
Herkes teker teker bana dönmeye başladığında derin bir nefes aldım ve Furkan'ın bakışlarından güç almaya çalıştım. Bana öyle gururlu bir şekilde bakıyordu ki, onu böyle görmek için bile bunu daha önce yapmadığıma pişman olmuştum. İşte şimdi buradaydım Mercan Atabey olarak, herkesin gözü önünde tek başımaydım.
Hafifçe boğazımı temizledikten sonra herkesin gözlerinde teker teker bakışlarımı gezdirdim. Birçoğu merakla, birçoğu ise gülümseyerek beni izliyorlardı. Islattığım dudaklarımı aralayıp konuşmaya başladım. "Bu benim ilk sergim, ilk heyecanım, ilk deneyimim. Bu günüme ortak olduğunuz için çok teşekkür ederim. Bugün burada gördüğünüz resimler sadece bir yüzü anlatmıyor. Bir hayatı, bir hayalin içindeki gerçekliği anlatıyor. Bazen insan bir rüyaya, bir hayale tutunur, gerçek olmadığını bile bile... Ben de böyle tutundum."
Kısa bir duraksamanın ardından gözlerim Furkan'a takıldı. Yüzünden gülümsemesi eksik olmuyordu. Kocaman gülümsemeyle beni izliyordu. Farkında değildi ama bana güç veriyordu. Orada olmaya devam ettiği müddetçe ömrümün sonuna dek her anımı bu sahneyle geçirecek kadar büyük bir güce sahip olacaktım.
"Çizerken ona hep şöyle dedim, 'Bakma, hayal dünyamı çiziyorum.' Ama şimdi biliyorum ki hayal dünyamla gerçek dünyam aynı kişide birleşmiş. Onu çizdim çünkü unutmak istemedim. Onu çizdim çünkü korktum, uyanırsam kaybederim diye.'' Dolan gözlerimi fark ettiğimde yavaşça burnumu çektim ve derin bir nefes aldıktan sonra gülümsedim. ''Ama sonra fark ettim ki ben her tablonun içine biraz kendimi de çizmişim. Bunlar sadece onun portreleri değil. Bunlar benim onunla var olduğum dünyanın parçaları.''
Gözlerimden akan bir damla yaşı sildikten sonra tekrar Furkan'a döndüm. Kafasını yukarıya kaldırıp gözyaşlarını geriye ittiğini görmek beni güldürmüştü. "Ben bu tablolarla, yıllarca karanlıkta yürüyen, ne olmak istediğini bilmeyen, nasıl olacağını bilmeyen Mercan'a bir mektup yazdım aslında. 'Bak' dedim ona, 'Bir gün kalabalığın ortasında kendi kalbinin resmini asacaksın duvara.' Bugün o gün. Bu bir son değil ama ilk kez bir şeye 'Ben başladım.' diyebildiğim yer. Bugün bu duvarlara birini değil, bir hayatı astım. Ve o hayatın her çizgisinde, bir korku, bir umut, bir kırgınlık, bir sevda var. Ama en çok ne var biliyor musunuz? En çok inanılma arzusu var. Bu kez biri inandı bana, oysa en çok inanmalarını beklediklerim susmuştu. Belki de susmalarının nedeni, artık beni hak etmediklerini bilmeleriydi."
Gözlerim Furkan'ın annesine kaydığında yanaklarının ıslak olduğunu gördüm. Gözlerim bir ara arka taraflara takıldığında bana bu zamana dek yardım eden Aynur hocamın da tebessümle beni izlediğini görmek beni mutlu etmişti. Psikoloğum Lale Hanım, Hülya, Kemal, hatta bir aralar arkadaşım olan Jale bile buradaydı. Okuldan haberleri almış olmalıydı. Ne yaşarsak yaşayalım burada olmasına sevinmiştim. Ben şu an karşısında bambaşka bir Mercan'dım, umarım o da bambaşka bir Jale'ye dönüşmüştür diye umut etmiştim.
Gözlerim beni izleyen yabancı simalara döndü. ''Ben, hiçbir zaman bir mucize beklemedim. Ben sadece bir hayale inandım ve kendi hayalime ilk kez bu kadar cesur sarıldım." Derin bir nefes aldım, ıslak gözlerimle ve dimdik omuzlarımla Furkan'dan son defa güç aldım. Benim gibi yanakları ıslak ama gözleri ışıl ışıldı. Ona bakarak konuştum.
"Eğer bir gün biri bana 'Sen kimsin?' diye sorarsa, 'Ben, gözümle çizdiğim birine kalbimle inanan kızım.' diyeceğim. Ben Mercan'ım ve artık bu adı yalnızca içimden değil, yüksek sesle söyleyebiliyorum."
Ben Mercan'dım ve artık sessizce hiçliğe karışmayacaktım. Ben Mercan'dım ve hep adımı haykırmaya devam edecektim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 34.93k Okunma |
2.68k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |