57. Bölüm

elli yedi,

sudedgbkn

 

Mutluluk neydi, neredeydi ve ona ulaşabilmek için neleri feda etmeliydik? Ya da mutluluk gelmek için fedakarlık bekleyen bir duygu muydu?

Eskiden cevabını bile veremeyeceğim bu duyguyu şimdi tadıyordum. Mutluluğun aslında ulaşılması gereken bir şey değil aksine gelip bizi bulan bir şey olduğunu şimdi anlayabiliyordum.

Çok uğraşmıştım, mutlu olabileceğime inandığımda canımdan bile vazgeçmiştim ama hayat mutluluğu ayağıma getirmişti. Sonra anlamıştım mutluluğun ne demek olduğunu; mutluluk kazanılması gereken bir ödül değildi. Bir varış noktası ya da bir madalya değil, geçtiğimiz yolların kenarında açan çiçeklerdi. Tatmak için başarmaya gerek yoktu, yalnızca durup hissetmek gerekiyordu.

Furkan'ı kazanmak için bir başarım olmamıştı aksine hep itmiştim ama o bir şekilde beni bulmuştu. Çünkü inadımdan vazgeçmiştim, onu itmeyi bir kenara bırakıp hissetmeyi seçmiştim.

Mutluluk Furkan'dı, mutluluk çocuklarımdı, mutluluk yuvamdı. Mutluluk şu an yaşadığım küçük ve tatlı andı.

''Hayır yüzümü yalamayacaksın, patini vereceksin delirtme beni!'' Tabii şu an Furkan için çok mutlu bir an mıydı, tartışılırdı. ''Pati ver,'' diye söylenip tekrar Tarçın'a elini uzattığında sürekli yüzünü yalayan Tarçın bu sefer kafasını eğerek elini yaladığında sinir krizi geçirerek kendisini koltuğa atmış ve ağlarmış gibi sızlanmaya başlamıştı. ''Etrafımdakilerin köpeği evin alışverişlerini bile yapıyorlar, bir de bunlara bak! Pati veremiyor çocuk ya, pati alt tarafı pati!''

Daha fazla bu sahneye dayanamayarak yerimden kalktım ve Furkan'ın bu dramını masumca izleyen çocuğuma kocaman sarılarak başının üzerine bir öpücük bıraktım. ''Ona bakma sen güzel oğlum, sen özgür bir bireysin istediğini yapabilirsin,'' dedikten sonra tekrar bir öpücük bırakıp ondan ayrıldım ve Furkan'ın tepesine dikilip ellerimi belimin iki yanına koydum. ''Alışverişi sen bile düzgün yapamıyorsun, nasıl onun yapmasını isteyebilirsin?''

''Bir pati için değdi mi kalbimi kırmaya?'' diyerek doğruldu ve hala alttan onu izleyen Tarçın'a ters bir bakış attı. ''Alışveriş yap demedim zaten, alt tarafı pati uzat dedim.'' dedikten sonra onu şikayet edermiş gibi tekrar bana döndü. ''Ama onu bile anlamıyor Mercan ya!''

''Anlamak zorunda değil,'' diyerek ona ters ters bakmış ve Tarçın'ın poposuna vurmuştum. ''Hadi git kardeşinle oyna.'' Söylediğimi anlamış olacak ki bize arkasını dönerek salonun kapısına doğru ilerlemeye başlamıştı. O çıktığında Furkan üzerindeki şımarıklığı üzerinden atmış ve boğazını temizleyerek doğrulmuştu. Onu çocuklara bulaşmaması için azarlamaya hazırlanırken bu ciddi haliyle karşılaşmak beni korkuttuğunda belimin iki yanına yerleştirdiğim ellerimi yavaşça indirdim.

''Yanıma gel,'' diyerek eliyle yanındaki boşluğu pat patladığında derin bir nefes alarak yanına oturdum ve çekinceli bir tavırla ona döndüm. Elleri yavaşça ellerimi avuçları içine alarak önce okşamış ardından parmaklarımızı birbirine geçirip kendi bacağı üzerine bırakmıştı. Bir şey söylemeden öylece beklediğinde elimi hareket ettirerek bedenini az da olsa sarsmıştım. ''Söyle hadi, hazırım!''

''Korkulacak bir şey yok güzelim,'' dedikten sonra gözlerini gözlerimden kaçırmış ve ağzının içinde mırıldanmıştı. ''Yani umarım.''

''Ya Furkan!'' diye sızlandım endişeyle. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki, eminim ayakta olsaydım dizlerimin titrediğini bile hissederdim. Kötü bir şey olmaması için içimden dua etsem de Furkan'ın yüz ifadesi öyle umutsuz ve sıkıntılıydı ki iyi bir haber vereceğine olan tüm inancım yok oluyordu.

''Kemal aradı sabah,'' dediğinde nefesimi tuttum. Kemal Milo'nun doktoruydu. Konunun Milo'yla alakalı olduğunu anladığımda tüm bedenimden bir titreme geçti. Kötü bir haber duymak istemiyordum. Onu haftalar önce yerde baygın bir şekilde bulduğumuzdan beri zaten diken üstündeyken ve ona karşı tüm ilgim daha artmışken şimdi kötü bir haber duyamazdım. Her şey yoluna girmeye başlarken şu an olmazdı. ''Biliyorsun tüm değerlerini o takip ediyor. Bir konu hakkında konuşmak için bugün mutlaka uğramamı istedi, acilmiş.''

''Kötü bir şey değildir,'' dedim gülümsemeye çalışarak. Elleri arasındaki ellerim sıkılaştı ve etrafta dönüp dolaşan gözlerini yakalamaya çalıştım. ''Kötü bir şey değildir sevgilim. İyi haberler vermek için çağırmıştır. Eminim buna,'' diyerek duraksadım ve kafamı aşağı yukarı sallayarak tekrar konuştum. ''Eminim.''

O da bu cümlem üzerine gülümsemeye çalışarak dudaklarını yaklaştırmış ve şakaklarımın üzerine bastırarak alnını aniden omzuma koymuştu. ''Yoruldum,'' dedi derin bir nefes eşliğinde. Ellerim ellerini bırakıp omuzlarına daha sonra da sırtına doğru kaydığında o da belime sarılarak başını çevirdi. Yüzü boyun girintime gizlendiğinde, ''Savaşmayı seviyorum, hatta yara almayı bile seviyorum ama bazen çok yoruluyorum Mercan. O zamanlarda dinlenmek istiyorum.'' dedi.

Dudaklarımda şefkatli bir gülümseme oluşurken sırtındaki bir elim ensesine gitmiş ve oradaki saç tutamlarını yavaşça okşamaya başlamıştı. ''Yorulduğunda, başını rahatça yaslayıp dinlenebileceğin bir omuz olmak istiyorum.'' dedim onun eskiden bana söylediği cümlelerden alıntı yaparak. Nefes seslerinden gülümsediğini anladığımda devam ettirdim cümlelerimi. ''Mutlu olduğunda ya da deli gibi kahkaha atmak istediğinde yüzünden silinmeyen gülümsemen olmak istiyorum. Ağlamak istediğinde, önüne geçerek seni herkesten sakınıp rahat olmanı sağlayacak bir göğüs olmak istiyorum.'' Yavaşça kulağına eğilip fısıldadım. ''Sen neye ihtiyaç duyarsan o olmak istiyorum.''

''Sen zaten ihtiyacım olan her şeyimsin.'' dedi boynuma bir öpücük kondurduktan sonra. Belimdeki elleri sıkılaştığında ben de tutuşumu sıkılaştırarak başımı başına yasladım. Gözlerim yavaşça kapadığında, ''Olsun, daha fazlası olmak istiyorum.'' dedim kısık bir sesle. Sesini çıkarmadı ama boynuma bahşettiği öpücüğü yetti onu anlamama.

Dakikalarca süren sarılmamız ikimizi de rahatlattı. Bedeninin her geçen saniye yavaş yavaş gevşediğini ve kendini toparladığını anlıyordum. Saçlarındaki ellerim ve başının yanında duran dudaklarım da buna eşlik etti. İyi olduğunda, kendini geri çekip eğlenen sesiyle, ''Demek her söylediğim cümleyi ezbere biliyorsun. Yoksa her gece konuşmalarımızı mı okuyorsun?'' diye dalga geçti.

Bu ruh haline anında eşlik ederek kaşlarımı havalandırdım ve tek kaşımı kaldırıp ona baktım. ''Niye, sen okumuyor musun yoksa?'' Gülen yüzü yavaş yavaş solarken ne söyleyeceğini bilemez bir halde bana bakmasına az kalsın gülecektim ama kendimi tuttum. Karşımda böyle şaşkın ve ne yapacağını bilemez bir halde afallamasını izlemek hoşuma gidiyordu.

''Okuyorum.'' dedi gözlerini kırpıştırarak bana bakarken. Birkaç saniye konuşmadan bakıştığımda gülmeye başlamamla tuttuğu nefesi bırakarak bana atıldı ve ''Benimle alay edersin ha?!'' diye bağırarak karnımın kenarlarını gıdıklamaya başladı. Koltuğa boylu boyunca uzanıp ondan kaçmaya çalışırken bir yandan kahkahalarla gülerek durmasını söylüyordum. Onun durmasını sağlayan şey çalan telefonum oldu.

Nefes nefese durarak kafamı kaldırdım ve sehpanın üzerindeki telefonuma baktım. Furkan benden ayrılarak telefonuma uzandı ve ekrana baktıktan sonra bana uzattı. Aynur hocam arıyordu ve neden aradığını biliyordum. Aramayı cevaplamadan önce Furkan'a kaçamak bir bakış attım. Şu an bu konuyu onun yanında konuşmak istemesem de çok dikkat çekmemek için yavaşça doğruldum ve boğazımı temizleyerek aramayı yanıtladım. ''Efendim hocam?''

''Merhaba Mercan, aramışsın yeni gördüm. Bir sorun mu var?'' Evet saatler önce aramıştım ama cevaplamamıştı. ''Merhaba hocam, hayır bir sorun yok. Bir şey danışmak için aramıştım ama yüz yüze konuşmak daha iyi olacak. Bugün okulda mısınız?'' Furkan'ın bakışları üzerimdeyken çekinerek konuşsam da karşı taraftan aldığım onaylamayla rahatlayarak kısa bir vedadan sonra telefonu kapatmış ve ayaklanmıştım. ''Hadi hazırlanıp çıkalım. Önce kliniğe uğrayalım sonra beni okula bırakırsın.''

''Ne görüşeceksin hocanla? Bir sorun mu var?'' diye sordu ayaklanırken. Gülümsedim ve bir şey çaktırmamak için sakin kalarak konuşmaya çalıştım. ''Derslerle alakalı sevgilim, bir sorun yok.'' Bir süre inanmamış gibi yüz ifademden okumaya çalışsa da kendimi ele vermemek için kendimi sıktım ve elimi yüzüne götürerek yanağını parmaklarım arasına sıkıştırıp kafasını iki yana salladım. ''Ne bakıyorsun, yürü!''

''Yemiş gibi yapıyorum.'' diyerek salondan çıktı. Arkasından bakarak gülümsemeye devam ettim. Onu neyin beklediğini bile bilmiyordu, şapşal.

Çok geçmeden hazırlandıktan sonra üzerimize, ne kadar kaçmaya çalışsak da bir endişe çökmüş bir halde evden ayrıldık. Furkan bu endişeli halini her şekilde belli ediyordu, korkuyordu ve bunu benden saklamıyordu hatta aksine belli edip benden bir destek ve söylediği gibi bir omuz bekliyordu. Onun aksine ben daha sakin kalmaya ve hislerimi içimden yaşamaya çalışan taraftım. Eğer o sığınma ihtiyacı hisseden tarafsa ben her zaman ona göğüs olur ve tüm duygularımı patlayana dek içimde yaşayabilirdim. Söylediği gibi yaptım ve ona hem sözlerimle hem de tenine dokunarak yol boyunca destek oldum.

Arabadan indiğimizde bu sefer parmaklarımızı birbirine geçiren kişi ben olmuştum. Veteriner kliniğinden içeriye girerken Furkan'ın avuç içlerinin terlediğini ve parmaklarımı da durmadan sıktığını hissetsem de bu durum karşısında sesimi çıkartmadım. Tek yaptığım şey boştaki elimi parmaklarımı sıkan elinin üzerine koyarak yavaşça okşamak olmuştu. Her şeyin yoluna gireceğini hissediyordum. Milo iyi olacaktı.

Furkan yolunu bildiği odaya doğru ilerlerken ben de ona sessizce eşlik ettim. Kalbim deli gibi atarken nefesimi düzende tutmaya ve sakin kalmaya çalışıyordum.

Furkan odanın önüne gelerek duraksadı ve boştaki elini yumruk yaptı. Derin bir nefes alıp verdiğinde varlığımı tekrar hissettirdim. Çok geçmeden yumruk yaptığı elini kapıya kaldırıp hafifçe tıklattı ve bir cevap beklemeden kapıyı araladı. Odada gördüğüm ilk şey Kemal'in bilgisayarından kafasını kaldırıp bize baktığıydı. İçeriye girerken sandalyesinde doğrularak hafifçe gülümsedi. ''Hoş geldiniz, ben de sizi bekliyordum.''

''Güzel bir şeyler söyle Kemal,'' dedi Furkan beni sandalyeye oturturken. Elimi bıraktığında Kemal ellerini önünde birleştirdi ve kafasını eğerek yavaşça güldü. Bu tavrı içime bir nebze su serpmişti. Direkt başımı yanımda hala ayakta olan Furkan'a çevirdim. Az önceki ifadesinin aksine yüzünde bir rahatlama oluşurken istemsizce gülümseyerek tekrar Kemal'e döndüm. Tek bir gülüşüyle korkumuzu biraz bile olsun çekip almıştı.

''Ayakta dikilme de otur,'' diyerek tam karşıma yerleştirilmiş sandalyeyi eliyle gösterdiğinde Furkan hızla oraya oturup Kemal'e döndü. ''Evet, seni dinliyoruz.''

Nefesimi tutarak tekrar Kemal'e döndüğümde bir süre ikimize bakarak bilgisayarına döndü ve güldü. ''Rahatlayın, Milo savaşçı çıktı.'' Furkan'la aynı anda birbirimize dönerek şaşkın bir şekilde baktıktan sonra tekrar Kemal'e döndük. Kemal çok rahattı ama bizim de açıklamaya ihtiyacımız vardı.

''Değerlerini düzenli olarak kontrol ediyorum biliyorsunuz, Milo gibi bir vakaya nadiren rastlanır. Sayısız ameliyat, sayısız ilaç, yoğun bakım süreçleri... Ama artık bir alternatifimiz var. Henüz deneme aşamasında olan, deneysel bir tedavi. Klinik onayları yeni alındı. Bu bir tür kök hücre tedavisi. Karaciğer hücrelerini yenilemeye, hasarlı dokuyu onarmaya yardımcı oluyor. Şu ana kadar sadece birkaç merkezde uygulandı ve umut vadeden sonuçlar elde edildi. Kabul ederseniz, Milo bu tedaviyi alan ilk köpeklerden biri olabilir. Elbette riskleri var. Ama bugüne kadar gösterdiği direnç, onun bu tedaviyi kaldırabilecek kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Bu, belki de onun için son ama en gerçek umut."

Alt dudağımı ısırarak gülümsemiş ve Furkan'a dönmüştüm. Bir umut vardı, Milo için bir umut vardı. Ben her ne kadar böyle düşünsem de Furkan başka tarafına takılmış, dinmeyen endişesiyle Kemal'e bakmaya devam ediyordu. "Bu riskli değil mi? Yani... deneme aşamasında dedin. Ya bir şey olursa? Ya bu da onu daha kötü yaparsa?"

Heyecanla kalkan omuzlarım bu cümlelerin üzerine tekrar umutsuzca inmişti. Haklıydı ama düşünmek istemiyordum. Eğer kötü ihtimallere geçit verirsem bir daha toparlanamayacağımı biliyordum. Ama Furkan bunu önemsemiyordu, yalnızca sonuçlarını net bir şekilde duymak istiyordu.

Kemal derin bir nefes alarak sandalyesine yaslandı ve Furkan'ın gözlerine baktı bir süre, ardından dudaklarını araladı. "Furkan, sormasan da söylemesen de ne düşündüğünü biliyorum. Senin yerinde olsam ben de aynı soruyu sorardım." Bir süre sesini çıkarmadan onu izleyen Furkan'a bakarak duraksadı. Kemal için de ne kadar zor olduğunu anlayabiliyordum. O da Milo'ya değer veriyordu, bu bakışlarından bile kendini belli ediyordu. ''Ama bir şeyi bilmeni istiyorum. Bu tedavi, çaresizliğe karşı çıkmak için elimizdeki en güçlü şey. Evet yeni, evet bazı riskleri var ama bu hiçbir şey yapmamaktan çok daha güvenli. Onu tanıyorsun... Milo sayısız ameliyatı atlattı, onlarca tedaviyi geride bıraktı. Hâlâ burada, hâlâ pes etmedi.'' Bakışları bu sefer beni de bulmuştu. ''Ona güvenin, bırakmayacak ailesini.''

Kemal'e ufak bir gülümseme verdim. İçimizi yani en azından benim içimi rahatlatarak konuşuyordu. Ben Milo'ya inanmaya çoktan hazırdım ama Furkan kötü ihtimalleri duymaya bile tahammül edemiyordu. Biliyordum, yıllarca Milo'yla birlikte bu hastalıkla mücadele etmekten yorulmuştu. Onu anlayabiliyordum, artık dinlenmek istiyordu.

"Ya bu da son şansıysa? Ya bu sefer,'' Duraksayarak derin bir nefes aldı. Sağ dizini titretirken üzerine bıraktığı yumruğunu sıkıp gevşetiyor ve bunu durmadan tekrarlıyordu. Sertçe yutkundu. ''Pes ederse?"

Daha fazla yerimde duramadan ayaklandım ve yanına giderek hemen oturduğu sandalyenin yanındaki sandalyeye oturup elimi koluna atarak okşamaya başladım. Bana dönmedi ama boştaki elini kolunun üzerindeki elimin üzerine bıraktı. Kemal ikimize tebessüm ettikten sonra tekrar Furkan'a döndü.

"Pes etmeyecek çünkü ailesi onun yanında. Ben, biz buradayız ve sana söz veriyorum, elimden gelenin en iyisini yapacağım. Hiçbir detayı atlamayacağım. Bu onun iyileşme şansı. Gerçekten bir ihtimal var, Furkan. Lütfen sadece izin ver ve tedaviyi başlatalım.''

Kısa bir sessizlik yaşandığında başımı Furkan'ın omzuna yasladım ve kolunu okşarken fısıldadım. ''Bu son Furkan, son defa buraya geliyoruz. Milo iyi olacak, ona güven ve onayı ver. Onun iyi olabilmesi için bu son şansı.'' Başımı kaldırıp bu defa omzuna çenemi dayadım ve onunla göz göze geldim. ''Hm?'' Bir süre gözlerime baktıktan sonra dudaklarını alnıma bastırdığında gözlerimi kapatarak gülümsedim. Kabul etmişti.

Furkan dudaklarını çektikten sonra dikkatle bizi izleyen Kemal'in bakışlarından utanarak kendimi geri çektim, bu sırada Furkan da geriye çekilerek Kemal'e döndü. ''Buraya son gelişim Kemal,'' dedi kararlılıkla. ''Kurtar onu.''

Kemal hızla başını sallayarak gülümsedi. ''Söz veriyorum, kurtaracağım.''

|||

''Ben de geleyim,'' diyen Furkan'a ters bir bakış attıktan sonra çantamı düzelterek kapıyı araladım ve ''Uslu dur.'' diyerek arabadan indim. Arkamdan bir şeyler söylense de umursamadan ilerlemeye devam ettim.

Klinikten sonra okula gelmiştik. Burada hocamla konuşmam gereken bir şey vardı. Henüz Furkan'ın haberi yoktu. Bu konuyu hep konuşuyorduk ama zamanından ve her şeyden önce kendimden emin olamayıp Furkan'ı delirtmiş olsam da bir süredir aklımda yalnızca bu dönüyordu. Bu sefer korkusuzca yapmak istiyordum.

Ben çocukluktan beri hep bastırılan ve karakterimi tanımayan birisiydim. Neyi sevip sevmediğim konusunda bile çoğu zaman emin olamazdım. Fakat şimdi kendimi yeni yeni keşfetmeye başladığım zamanlarda bu isteğimi daha fazla görmezden gelmek istemiyordum. Başaracaktım, şu an olmasa bile bir gün mutlaka başaracaktım.

Kendime güveniyordum ama başaramadığımda ve düştüğümde yanımdaki kişinin varlığı, beni düşeceğim yerden kaldıracağını bilmek beni daha da cesaretlendiriyordu. Furkan canımı sıkan durumları ortadan kaldıramadığında biliyordum ki tüm sıkıntımı, yüklerimi altında ezileceğini bilse bile kendi sırtlanırdı.

İşte bu yüzden daha fazla beklemek istemiyordum, Mercan'ı herkesin tanımasını, kim olduğumu bilmesini istiyordum. Ben Mercan Atabey, artık saklanmak istemiyordum.

Binadan içeriye girerek Aynur hocanın odasını buldum ve kapıyı tıklatarak içeriye girdim. Daha odaya adım atar atmaz günlerdir uğraşıp didindiğim ve içimi yiyip bitiren cümlelerimi bir heyecanla dilimden döküverdim. ''Hocam, kendime ait bir sergi açmak istiyorum.''

Bölüm : 04.05.2025 21:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...