60. Bölüm

final.

sudedgbkn

 

 

Furkan Demir Erbilek;

 

Mercan, yalnızca Mercan, hep Mercan...

 

Bir zamanlar bana yabancı ama şimdi tüm zerresine hâkim olduğum Mercan. Erbilek yapmak için zaman saydığım Mercan...

 

Mercan, tek kelimeye sığdırılmış bir isim değildi, o kelimenin altında yaşanan fırtınaları, bekleyişleri, sabırları yalnızca ben biliyordum. O bile farkında değildi, o bile çoğu zaman kendinin farkında değildi ama ben onu aldığı nefesten bile tanıyordum.

 

Onun ismini söylemek bir dua gibi, bir nefes, bir yuva gibi. Sığındığım, güvendiğim, sırtımı yaslayabileceğim tek yuva gibi. Mercan, yaşamak gibi... Yaşama tekrar dört elle tutunmak, hayata karşı umut beslemek, hayatı sevmek gibi.

 

Şimdi yanımda dertsiz ve huzurlu bir şekilde uyurken bana onu izleyip gülümsemekten başka bir şans bırakmıyordu. Ellerim saçlarında ve yüzünde gezinirken arada bir huylanarak yüzünü buruşturuyordu ve ben onunla oyun oynamaktan vazgeçemiyordum.

 

İlk günlerimizi düşünüyordum, öylesine ürkek ve umutsuz bir kız çocuğuydu ki zihninde hükmünü çoktan vermiş, ona göre yaşıyordu. İnancı yoktu bana, hayata. Tüm her şeyin onu inciteceğine inanıyordu. Ve inandığı gibi oluyordu, hayattaki her şey onu durmadan incitiyordu.

 

Ona önce kendisini incitmemeyi öğrettim. Eğer hayatta kendimizi üzen ilk kişi biz olursak herkesin bizi üzeceğini öğrettim. Daha sonra kendisini sevmeyi öğrettim ona. Ben sevdim, incitmekten uzak, korkarak, çekinerek, kırılacak bir şeymiş gibi yaklaşarak sevdim. Önce benden öğrendi sevmeyi, daha sonra beni taklit etti ve tıpkı benim gibi sevdi kendisini.

 

Ona uçmayı öğretmek için sadece kanatlarını taktım, kanat çırpmayı kendisine bıraktım. Ve o öyle güzel kanat çırptı ki gökyüzünde kendinden başka izleyebileceğim hiçbir şey bırakmadı.

 

Mercan büyüdü, hem de öyle güzel büyüdü ki, avuçlarım arasında değilmiş gibi özgür, avuçlarımın arasındaymış gibi güvenle büyüdü.

 

Bir zamanlar kim olduğunu bile sorgulayan o sessiz kız çocuğu, şimdi adımlarını yere sağlam basan bir kadına dönüştü. Ömrümün sonuna dek onunla gurur duyan ve ayağa fırlayıp alkışlayan ilk kişi ben olacaktım.

 

''Furkan?'' Uyku mahmurluğuyla mırıldandığında eğilerek yüzüne bir öpücük kondurdum, yetmeyince bir kez daha öpüp geri çekildim. Onu öptüğüm hiçbir an yetmiyordu bana. ''Efendim bebeğim?''

 

Bana doğru döndü ve gözlerini bir an bile açmadan uykulu bir şekilde konuşmaya devam etti. ''Saat kaç? Dersim var.'' Henüz hava yeni aydınlanıyordu, beni uyku tutmadığı için onu izleyerek gün doğumunu karşılamak istemiştim. Parmaklarım saçlarında gezinirken dudaklarımdan gülümsemeyi bir türlü atamıyordum. ''Dersine daha var, uyu ben seni uyandıracağım.''

 

Vücudunu tamamıyla bana çevirdiğinde gözlerim üzerindeki yorgandan dışarıya çıkmış çıplak kollarını buldu. Kollarıyla beraber, bakışlarım yavaşça göğüs oluğuna tırmanırken, giydiği askılı takımın, yan yattığı için göğsünün olduğundan daha fazlasını açıkta bıraktığını gördüm. Bu manzaraya karşı sert bir nefes alarak kafamı geriye atmış ve gözlerimi beyaz tavana dikmiştim.

 

Haftalar önce tam da bu yatakta güneş doğana dek birlikte olmuştuk.

 

O bana gelene dek beklerdim, hep bekledim ama onun bana gelmesini o adamı hapse attırdığımız gün beklemiyordum. O gün, tam da o gün Mercan'ın tamamıyla değiştiğini daha iyi anlamıştım. O artık eski Mercan değildi, o artık bir kuş kadar özgür, zincirlerini kendi elleriyle kırmış bir tutsak kadar güçlüydü. Ve ben her zerremle onunla gurur duyuyordum.

 

Bir an onunla tanışmasak hayatım nasıl olurdu diye düşündüm. Muhtemelen ev ve iş arasında koşup hayattan zevk alamayan, yalnızca işine odaklı, robotlaşmış birisine dönüşecektim. Ama şu an bu özelliklerin tam tersini taşıyordum. Mercan sayesindeydi, o bir zamanlar bana sadece dert ve sıkıntı verdiğini düşünüp bunun endişesi içinde kavrulurken bana yaşamam için hayat enerjisi verdiğinden bihaberdi.

 

Dedim ya, Mercan, hep Mercan, her daim Mercan...

 

''Furkan?'' Mırıltısını duyduğumda başımı indirip kafamı tekrar yastığa koymuş ve ona yaklaşmıştım. Gözleri aralanıp tekrar kapanıyordu ve onu böyle ayılırken izlemek hayatımın en keyifli sahnesiydi. Bazen haberi olmasa bile bu anı kaçırmamak için önceden uyanmaya çalışıyordum. Hiçbir anını kaçırmamak için gözlerim daima üzerinde geziyordu. ''Efendim güzelim?''

 

''Neden uyandın?'' diye sordu gözlerini kapatarak. Hiç uyumadım desem bana kızacağını bildiğim için, ''Uykum bitti,'' demiş ve onu gözleri kapalı bile olsa kıkır kıkır güldürmüştüm. Ben de onun gülmesine istemsizce gülümseyip elimi yanağına uzatarak sevmeye başlamıştım. ''Ne gülüyorsun öyle tatlı tatlı?''

 

''Tatlı olan sensin! Uykum bitti ne demek? Çok şirin! Ben de bunu kullanacağım artık!'' Abartılı bir şekilde konuşsa da evet, hâlâ gözleri kapalıydı ve bana bu sevimli hâliyle onu ısırmaktan başka bir çare bırakmadı. Elimin yerini dişlerim alırken, ellerim bu sefer beline sarılmış ve onun kaçmasını önlemişti.

 

''Ya yapma! İmdat! Bırak beni vampir!'' diyerek çığlık atarken beni itmeye çalışıyordu. Onu daha sıkı tuttum ve canını acıtmamaya çalışarak dişlerimi yanağında gezdirmeye devam ettim. ''Bırakamam, ben sevgiyle beslenen bir vampirim.''

 

Hareketleri durdu ve gülümseyerek kollarını bir anda boynuma sarıp gözlerini araladı. ''Sevgi ben miyim?'' Kedi gibi tatlı bir mırıltıyla konuştuğunda dişlerimi çekerek yerini öpücüklerimle doldurdum. Bu sırada her kelimemden sonra dayanamayıp onu öpmeye geri dönüyordum. ''Sadece sevgi değilsin, huzursun, neşesin, özlemsin, yuvasın, dönüp dolaşıp gelmek istediğim yersin, aşksın.''

 

İçli bir nefes alıp sessiz kaldığında tamamıyla ayıldığını görüp kendime biraz kızmıştım çünkü henüz çok erkendi, onu da uykusundan etmiştim. Ama bugün güzel bir gündü, özel bir gündü ve bunun heyecanı tüm vücudumda gezinirken bunu onunla paylaşamamak beni yiyip bitiriyordu. Neyse ki her şeyi saatler sonrasında yaşayıp öğrenecekti.

 

''O kadar güzel konuşuyorsun ki, muhtemelen yanağım kızardı ama sana kızamıyorum.'' dediğinde kızaran yanağına göz gezdirdim. ''Hiç kızarmamış.'' Yalan söylediğimi bildiği için gözlerini kapatarak güldü. Tekrar konuştum. ''Yine ısırabilir miyim?''

 

''Hayır ya!'' diyerek beni itmiş ve elleriyle yanaklarını kapatıp kaşlarını çatmıştı. ''Defol git başımdan çakma vampir!''

 

''Kırıldım.'' diyerek kafamı yastığıma atıp geri çekilmiştim. Birkaç saniye sonra kafasını göğsümün üzerinde hissederek gülümsedim ve onu kendime çekerek sıkıca sarıldım. ''Kırdığım yerden öpmesini de bilirim ben Feda Bey!'' Bir an duraksayıp devam etti. "Ya neden Feda senin ismin? Söylesene artık!"

 

Son cümlesini umursamadan, "Feda Bey diyen ağzını var ya!'' diyerek kafasından tutmuştum ve dudaklarımı sertçe dudaklarına bastırarak onu sert ve uzun bir öpüşmenin içine çekmiştim. Ona asla doyamıyordum, her an her dakika dudaklarımı teninde gezdirmek, burnumu boynunda dolaştırmak ve parmak uçlarımla tenine dokunmak istiyordum. Ona doymak bir yana her gün ona daha da susuyordum.

 

Dakikalar sonra kendimi onun üzerinde bulmuş ve bunu kesmeden devam ettirmiştim. Ona gönül rahatlığıyla dokunabilmek beni cenneti bulmuşum gibi mutlu hissettiriyordu. O çok büyük bir yol katetmişti, çok uğraşmıştı ve sonunda kabuğundan çıkıp benim avuçlarıma sığınmıştı. Benim avuçlarım ona yuva olurdu, sığınak olurdu, kaçtığı yer olurdu ama asla bir hapishane olmazdı. O istediği her an uçup tekrar bana geri dönebilirdi. Yıllar sürse de onu beklerdim, tek bir an için ömrümü verirdim.

 

Bedenimiz birbirine yaslanmış, kalp atışlarımız tıpkı içine hapsettiğimiz aşkımız gibi bir ritimde çarpıyordu. Dudaklarımız buluştuğunda zaman her daim olduğu gibi durmuştu, her öpücükte biraz daha ona ait oluyordum.

 

Sıcaklığı içime işliyor, teni tenime değdikçe içimdeki o derin boşluk doluyordu. Parmaklarım saçlarında gezindi, o ise boynuma dudaklarını yasladığında tüm bedenim baştan aşağı titredi. Onunla olmak sadece bir temas değildi, bir sığınmaydı, dünyadan kaçıp yalnızca onun göğsüne düşmek istiyordum.

 

Dünyadan kaçtım ve yine onun göğsüne hapsoldum. Sadece bedenim değil, tüm ruhumla. Ruhlarımızı birbirine bağladık ve bir daha çözmemek için birbirimize bir söz verdik. Bu sessiz bir yemindi; ne dudaklarımız konuştu ne sesimiz çıktı ama ikimiz de duyduk ve eşlik ettik.

 

Sonsuza dek...

 

 

|||

 

 

''Hazır mısın?'' diye soran yeni menajerim Emre'ye bir bakış atmış ve gözlerimi tekrar aynaya çevirmiştim. Dudağımda alaycı bir gülüş oluşurken, ''Ben sahneye doğuştan hazırım.'' diye cevap vermiş ve onu güldürmüştüm.

 

Aslında dışarıya ukala bir tavır sergilesem de heyecandan ölmek üzere gibi hissediyordum. En son böyle hissettiğimde yine bir konsere çıkıyordum ve sonunda Mercan'ı görecektim. Şimdi ise işler tamamıyla farklıydı, hem de çok farklıydı. Ve kendime de itiraf etmeliydim ki şu an daha heyecanlıydım.

 

''Furkan!'' Aynaya bakıp kendime çekidüzen verirken duyduğum sesle hızla arkamı dönmüş ve bana koşar adımlarla gelen sevgilimi görmüştüm. Bu ona son sevgilim diye seslenişlerimdi ama bunu şimdilik bilmese de olurdu.

 

Gülümseyerek kollarımı açtığımda hemen adımlarını hızlandırmış ve göğsüme sığınarak bana sıkıca sarılmıştı. Yanağımı başının üzerine yaslamış ve bir süre sakinleşmek için kokusunda dinlenmiştim. Kalbim deli gibi atıyordu ve umarım göğsümün üzerine yasladığı kulağına dek ulaşmazdı bu ses.

 

Benden ayrılmak istediğinde dudaklarımı saçlarının üstüne bastırıp geri çekilmiş ve onun gülen yüzüyle karşılaşmıştım. "İlk konserin mi? Ne kadar heyecanlısın öyle Furkan? Çömez misin sen, hm?" Benimle dalga geçtiğinde kaşlarımı yalandan çatmış ve bu oyununa eşlik etmiştim. Yoksa gözlerinin önünde birazdan bayılıp yüm karizmamı yerle bir edebilirdim. Bugünü ömrümüzün sonuna dek böyle hatırlayıp bir de benimle alay etmesini istemiyordum.

 

"Konsere çıktığım için değil, seni görünce hızlandı ama sen dalga geçiyorsun benimle!" Küskün bir tavırla söylediklerimle kahkaha attı ve kalbimin üzerine dokundu. "Söyle sakinleşsin, beni her gün görüyor sonuçta."

 

Ağzım şaşkınlıktan beş karış açılırken bu sefer bu küskün tavrım gerçeğe dönmüştü. Kaşlarım daha da çatıldığında yüz ifadesi resmen benimle alay ediyor gibiydi! "Senin beni görünce kalbin hızlanmıyor mu yani?! Çok kötüsün Mercan! Artık beni sevmiyorsundur da sen!" Abartılı cümlemle herkesin gözlerini üzerimizde hissetsem de kimseye dönmemiş yalnızca cevabını beklemiştim. O da beni şaşırtarak kimseyi umursamadı ve kulağıma yaklaşıp beni şaşırtacak daha büyük bir şey söyledi. "Sabah seni sevip sevmediğimi yeterince gösterdiğimi düşünüyorum."

 

Bunu ben bile beklemiyordum.

 

Ağzım aralık bir şekilde kalakaldığımda geri çekildi ve çeneme ufak bir baskı uygulayarak ağzımı kapattı. Hâlâ benimle dalga geçer gibi bakıyordu. Resmen kendi ellerimle bir canavar yaratmıştım!

 

"Sen çok fena bir şey oldun," diye fısıldayarak onu kendime çektiğimde etrafta gözlerini gezdirmiş ama çok geçmeden bakışlara aldırmadan kollarını boynuma sararak dudaklarım üzerine fısıldamıştı. "Körle yatan şaşı kalkar, bilirsin."

 

Alt dudağımı ıslatarak arsızca sırıtmış ve onu öpmek için bir atak yapmıştım ama kulisin diğer tarafından gelen, "Furkan Bey, sahneye çıkmanıza beş dakika kaldı." diye seslenip tüm ortamı mahvetmişti. O kişiye ters ters baksam da Mercan'dan dudaklarıma yediğim yumuşak bir tokatla bakışlarımı düzelttim ve geri çekildim. İnsanlara bakışlarıma bile karışıyordu hanımefendi.

 

"Hadi hemen git sen, ben yerime geçeceğim ve herkesi kendine hayran bırakan sevgilimi izleyip kıskançlık krizine gireceğim." dediğinde tepki vermeden alt dudağımı ısırmış ve dilimin ucuna gelenleri bir süre söyleyip söylememek arasında kalmıştım. Mercan kaşlarını havalandırıp beklediğini işaret ettiğinde derin bir nefes aldım. "Bebeğim, sana bir loca ayırttım çoktan. İstersen oraya geç, kalabalığa karışma."

 

Sözlerimle yavaşça gülümsemiş ve bana yaklaşarak alttan alttan ışıltılı gözlerle bakmaya başlamıştı. O kadar sevimli duruyordu ki bazen onu içime sokup orada saklayasım geliyordu. O bu düşüncelerimden bihaberken, "Ben localarda gizli saklı seni izlemek yerine, en önde, en yakınında izlemenin hayallerini kurdum Furkan. Bugün seni sevgilin olarak değil, en büyük hayranın olarak izleyeceğim. Bunun hayaliyle ne zamandır yatıp kalktığımı bilseydin bana bunu söylemeye utanırdın salak kafa!"

 

Cümleleriyle içimi rahatlatmaya çalıştığını anladım ve ona istediğini vererek gülümsedim. "Yine de, bir loca boş tamam mı? Rahatsız hissettiğin tek bir an bana bunu işaret et, gerekirse konseri bırakır seni oradan çıkartıp kendi ellerimle locaya götürürüm."

 

"Delirme!" diye yükseldi bir anda. Konseri bırakma kısmına takıldığını anlamıştım. Yine aynı şeyleri, hatta daha kötülerini yaşayacağımı bilsem yine de yapardım. Bunu ona söylemedim, konser öncesi azarlanmak istemiyordum. "Hem diyelim ki rahatsız oldum ve işaret ettim. Nasıl görebilirsin ki? O sıra sahnedesin ve şarkı söylüyorsun şapşal!"

 

"Benim gözlerim yalnızca senin üzerinde olacak ve ben tüm şarkılarımı sana söyleyeceğim bebeğim."

 

"Furkan Bey, son iki dakika!"

 

Sessiz kalarak benimle yalnızca göz temasında bulunduğunda serseri bir tavırla gülmüş ve göz kırparak kapıyı işaret etmiştim. "Hadi en büyük hayranım, göster bakalım hayranlığını." Bir şey söylemesine izin vermeden sahnenin giriş kapısına ilerlerken cebimdeki kutuyu avuçlarım arasına alarak sımsıkı tutmuştum.

 

Çok geçmeden sahneye çıkıp büyük bir coşkuyla karşılandığımda söylediği gibi en öndeydi ve beni yüzündeki büyük gülümsemeyle izliyordu. Rahatsız hissetmiyor, yalnızca gözlerini üzerimde gezdiriyordu. Ben de gözlerimi ondan çekmedim ve söylediğim gibi tüm şarkılarımı ona okudum. Son bir şarkı dışında.

 

"Bu güzel gecenin sonuna gelmeden önce sizinle daha önce paylaşmadığım bir şarkım var. Bu şarkı benim için çok özel, en güzel kişiye yazıldı." Gözlerim onun üzerinde dolaşırken benim sulu göz sevgilimin yine rahat duramayıp o koca gözlerini doldurduğunu görmüştüm. Yavaşça ona doğru yaklaştım. "Bu şarkıları onun için söyledim ama bu şarkıyı onunla birlikte söylemek istiyorum." Bu sırada yere diz çökmüş ve elimi uzatarak onu sahneye çıkması için davet etmiştim. "Kabul eder misin sevgilim?"

 

Herkesten koca alkışlar ve çığlıklar yükselirken bunu beklemediği için yerinde kalakalmıştı. Gözlerini kocaman açarak bana bakıyor ve ne tepki ne de cevap veriyordu. Sırıttım ve elimi salladım. "Hadi, herkes seni bekliyor!"

 

Gözlerinden anlık bir sinir geçtiğini gördüğümde sırıtışım büyümüştü. Ona haber vermediğim için bana sinirlense de beni kırmayacağını biliyordum. Hem onu ağzında her gün her saniye bu şarkıyı mırıldanırken buluyordum, evdeki gibi söylerse herkese kendini hayran bırakırdı. Ve daha iyisini söyleyeceğinden zerre şüphem yoktu.

 

"Mercan, Mercan," diyerek ritim tuttuğumda herkes buna eşlik etmiş ve onu beklediğini göstermişti. Mercan, "Sen bittin!" diye dudaklarını oynatmış ve ardından elimi tutarak davetimi kabul etmişti. Heyecanım katlanırken ayaklandım ve elini bırakmadan ona yanıma gelene dek eşlik ettim. Merdivenlerden çıktıktan sonra parmaklarımızı birbirine geçirdim ve bir mikrofon daha konulan sahnenin ortasına yürüdüm. Dizlerim bile titriyordu.

 

"Ya yapamazsam?" diye sordu Mercan panik olmuş bir şekilde. Gözlerim arkadaki orkestradayken benden işaret beklediklerini görerek onlara bir işaret vermiştim. Onlar introya girdiklerinde Mercan'a döndüm ve parmaklarımı ondan ayırmadan sıktım. "Yanındayım, güvensesin ve yapabileceğinin sen de farkındasın. Gözlerimin içine bak, yalnızca biz varız burada, tamam mı bebeğim?" Derin bir nefes alarak mikrofonu sertçe kavradığında tuttuğum elinin terlediğini hissederek ellerimizi kaldırdım ve üzerine bir öpücük kondurup biraz daha cesaret vermeye çalıştım. "Seni zor bir duruma sokmayacağımı biliyorsun, sorun yok. Bana eşlik et yeter."

 

Kafasını salladığında şarkıya girmiş ve yalnızca onun gözlerinin içine bakarak söylemeye başlamıştım. "Umudumsun, simsiyahken her yanım umudumsun." Elinin tutuşunu sıkılaştırdığımda mesajı alarak bu sefer o söylemişti. Yalnızca gözlerime bakıyordu. "Uçurumsun, atlasam karanlığına adım unutulsun."

 

"Evim ol, kurtar beni," diyerek tekrar ona bıraktığımda, "Sonum ol." demişti ve nakaratı birlikte söylemeye başlamıştık. "Dilerim ki, dilerim ki asla caymazsın benim olmaktan. Dursun zaman, kalsın yerim derinlerinde saklanan..."

 

Yalnızca biz vardık, yemin ederim binlerce kişinin olduğu, bangır bangır müzik sesi gelen bir ortamda yalnızca o ve dudaklarından dökülen kelimeler vardı. Beni aşkla, sevgiyle sarıp pamuklara sardığı bakışları vardı. Şefkatle yanağımı okşadığı, başımı sevip beni göğsüne sakladığı cümleleri vardı. Her şeyden önemlisi dudaklarından taşan gülümsemesi vardı, olduğum yeri, olduğum kişiyi unutturan, aklımı başımdan alıp yine kendine esir bırakan o gülümsemesi. Orada unuttum her şeyi, yalnızca onu düşündüm, onun için var oldum ve onun için söyledim o şarkıyı. Öyle ki kendime geldiğimde Mercan heyecanla etrafa bakıyor ve alkışlarla yerinde ufak ufak zıplayarak bu anın tatlı heyecanını içinden taşmasına sebep oluyordu.

 

Kendime engel olmaya çalışırken, Mercan'ın benim sohbetime yazdıklarını hatırladım. Bir insanın zihninde yaşarken yaşadığını düşünüyordu. Bir insanın bu dünyadan göçüp gitse de arkasından hatırlayanlarının onu daima yaşatacağını, onu hatırlayan son insan da öldüğünde işte o zaman tamamıyla ölmüş olacağını düşünüyordu. Ben de ona herkesin yıllarca hatırlayacağı ve bizi birlikte anacağı bir an hediye etmek istedim ve belinden tutarak, binlerce insanın, yüzlerce kameranın önünde öptüm.

 

Bir süre şaşırarak bana karşılık vermese de çok geçmeden beni itmedi ve kollarını boynuma sararak bu ana o da eşlik etti. Kulaklarımı sağır edecek kadar gürültü gelse de yalnızca dudaklarında kavrulmaya odaklandım. Bu dudaklar beni her defasında öldürüp tekrar hayata döndürüyordu. Ve ben son nefesimi burada vereceğimi bilsem de asla ondan vazgeçmezdim.

 

Ondan yavaşça ayrılırken elim cebimde saatlerdir orada batan kutuyu tutmuş ve çıkarmak için hareketlenmişti ama o an hiç beklemediğim bir şey oldu. Mercan, dudaklarımın üzerine fısıldadı. "Furkan, evlensene benimle."

 

Elim cebimde öylece kalakaldığında kaskatı kesildiğimi biliyordum. Yemin ederim nefes bile alamadan öylece döndüm kaldım. Mercan birazdan söyleyeceğim cümleleri tam da şu an dudaklarımın üzerine fısıldamış ve beni her zamanki gibi alaşağı etmişti.

 

Derin bir nefes alarak alt dudağımı ısırdım ve cebimdeki kutuyu da çıkartarak bir anda yere tek dizimin üzerine çöktüm. Bu sefer yerinde donakalan o olmuştu. Gözleri kocaman açıldığında benim aksime gözleri dolmaya başlamış ve bir elini şaşkınlıkla ağzına götürmüştü. Bunu az önce bana yaşattığı için onu eve gidince mahvedecektim. Resmen az önce rol çalmıştı!

 

Mikrofonu kenara bıraktım ve kutuyu aralayarak yüzüğü ona tuttum. O kadar büyük bir gürültü vardı ki muhtemelen kendi ağzımdan çıkan cümleleri bile duyamayacaktım ama önemli değildi. O beni tek bakışımla bile anlıyordu. Dudaklarımı araladığım sırada ellerimin titrediğini hissettim. "Ben seninle evlenirim, sen benimle evlenir misin?"

 

Sağ gözünden akan yaşla kafasını geriye atarak güldükten sonra kafasını aşağı yukarı sallamış ve "Ben de seninle evlenirim." diye mırıldanmıştı. Tuttuğum nefesimi dışarıya verdiğimde hızla ayaklandım ve ona canını acıtacak kadar sıkı sarıldım. Evleniyorduk, hem de birbirimizle evleniyorduk! Mercan eşim olacaktı! O kadar uçuk bir hayaldi ki bazen hayal olarak kalacağını düşünsem de şimdi gerçekleri yaşıyorduk.

 

Bir zamanlar acıdan canı yanıp bir yerlere bu acısını dökerek biraz olsun yarasını hafifletmeye çalışan bu kadın, şimdi yüzünde dünyadaki en güzel gülücüklerle burada, bu sahnede benimle evleneceğini söylüyordu. Hiç tanımadığım, bir yerlerde nefes aldığını bile bilmediğim bir kadın bana bir mesaj atmış ve nefesim olmuştu. O gün o mesajları meraklanıp okumaya devam ettiğim için tekrar şükrettim.

 

Yalnızca bir mesaj bir insana yaşama isteği vermiş, bir insana da nefes olacağı kişiyi bulmasına vesile olmuştu.

 

Bu hikayede perdeler kapanmadı, ışıklar sönmedi ama biz her zaman o sahnede, tüm gözlerin önünde varlığımızı ve hayallerimizi yaşamaya devam ettik. Mercan benim sahnemde notalarımı resmederken, ben onun renklerinde şarkılar söylemeye devam ettim. Çünkü bizim sahnemiz, kalplerimizin birleştiği yerdi ve biz nefes aldığımız sürece var olacaktı.

 

Bunu ona son kez sevgilim olarak söylüyordum, ben bir kadına aşık oldum, o bana hayatın en güzel melodisini verdi, biz ise o melodinin notalarında sonsuza dek dans ettik.

 

|||
 

Bölüm : 30.05.2025 16:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...