41. Bölüm

kırk bir,

sudedgbkn

 

Mutlu ve güçlü hissediyordum.

 

Ben yaşadığımı idrak ettiğim o günden itibaren hep huzursuzdum, mutsuzdum, üzgündüm, dünyayla aramda hep bir savaş vardı benim. Ama o savaşta kendimi korumak için hiçbir şey yapmıyordum, tek taraflı bir savaştı. Zarar veren taraf hep o oluyordu, zarar gören ise ben. Fakat bu Furkan ile tanıştıktan sonra değişmişti.

 

O beni daha iyi, daha mutlu, daha güzel ve her şeyden önemlisi daha güçlü hissettirmek için uğraşmaya başlamıştı. Öncelerde sözleriyle iyi gelse de şimdi maddi ve manevi tüm gücünü ortaya koyarak yapıyordu bunu. Bana kendimi güçsüz ve kötü hissettiren her şeyi yok ediyor ve onlarla güzel anılar bırakıyordu.

 

Yüzümdeki gülümseme düşüncelerimden dolayı sürüp giderken cebimdeki telefonumun sesiyle duraksamış ve elimi cebime uzatmıştım. Telefonu çıkartıp ekrana baktığım ilk anda yüzümdeki gülümseme sesli bir kıkırtıya dönüşmüştü. Furkan arıyordu ve bu bugün bu beşinci arayışıydı.

 

Bu hafta vizelerim başlamıştı ve ben az önce bugünlük son sınavımı vermiş eve gidiyordum. Furkan ise bugün Sakarya'ya konser vermeye gitmişti. Beni de çok götürmek istese de, ona vize haftamda olduğumu net bir dille anlatmıştım. Çünkü 27 yaşındaki kazık kadar adam küçük bir çocuk gibi sürekli huysuzlanıp durmuştu.

 

Ve bugün beni özlediği için durmadan arayıp duruyordu.

 

Elimdeki kitabımı göğsüme daha da bastırarak adımlarımı yavaşta olsa atmayı sürdürdüm ve aramayı cevapladım. Ben dudaklarımı bile arayamamışken onun mızıldanmalarını işitmiştim. "Hasretine dayanamayıp az önce hastaneye kaldırıldım, belki bilmek istersin."

 

Az önceki sesli gülüşüme nazaran daha büyük bir gülüş çıkarttım. Etraftakilerin şaşkınlıkla beni izlediklerini biliyordum. Çünkü ben bu okulun itici, suratsız ve mutsuz kızıydım. Eskiden.

 

"İstersen serumlu kol fotoğrafı at bana, daha çok ilgi gösteririm belki." diye cevapladığımda bir süre oluşan sessizlikle gülüşümü anında kestim. "Furkan saçmalama."

 

"Sen hiç sensiz kalmamışsın ki nereden bileceksin sensizliği?" Acıklı ve biraz da tripli çıkan sesiyle kafamı iki yana salladım. "İflah olmazsın cidden."

 

"Evet öyle? Noldu beğenmiyor musun yoksa bu hâlimi? İflah olmadan sevmez misin beni? Cevap? Mercan acil cevap?" Arka arkaya sorduğu sorularla elimde olmadan tekrar kahkaha atmıştım. Bu sırada sesi kesildiğinde gülüşümü durdurarak içli bir sesle söylendim. "Çok aşığım sana."

 

"Gerçekten hastanelere düşmeme ramak kaldı."

 

"Ya düzgün konuşsana!"

 

"Tamam, düşmüyorum hastanelere."

 

"Ben de sana çok aşığım desene!"

 

"Ben de sana çok aşığım Mercan'ım." diye cevap verdiğinde onunla biraz daha uğraşmak için tripli bir ses tonuyla konuştum. "Niye ben söylemeden söylemedin? Ben sana ben söylemeden söyle dememiş miydim?"

 

"Özür dilerim bebeğim, bir daha sen söylemeden söyleyeceğim." Kafamla onu onayladım. "Aferin sana."

 

"Kendimi fino köpeği gibi hissediyorum," İstemsizce kaşlarım çatıldığında devam etmişti. "Yakında havlarım gibi duruyor."

 

"Saçmalama Furkan, ben böyle bir şey istemem senden."

 

"Çok teşekkür ederim bebeğim çünkü bunu benden istersen kendime engel olamayıp havlarım diye korkuyorum." Bu cümlesiyle yerimde durarak herkesin dikkatini çekecek kadar büyük bir kahkaha atmıştım. Tatlılığından delirmek üzereydim artık. O da delirmişti. "Delirdin mi sen?"

 

"Evet, kafamdakine," Kahkaham yavaşça gülümsemeye dönerken içli bir şekilde devam etti. "Kalbimdekine, sana, Mercan'a..." Küçük bir sessizlik olduğunda yanaklarımın kızardığını biliyordum. Alt dudağımı ısırarak adımlarımı tekrardan küçük küçük ilerletmeye başlarken bakışlarım da yerdeydi. Sessiz kaldım ve o beni anlayıp konuyu değiştirdi. "Nasıl geçti sınavın?"

 

"Çok iyiydi. Muhteşemdi Furkan."

 

"Bak dün son işlediğiniz konulara yetişemedin diye ağlayıp duruyordun bir de benim akıllı ama kendinden bihaber olan sevgilim." Dün aklıma geldiğinde dudaklarımı öne büzdüm. Çalışmalara biraz geç başladığım için son konuyu çalışmaya yetişememiştim ve sınava bunun moral bozukluğuyla girmiştim. Kötü alacağımı düşünürken sınavda o konunun çıkmaması bir anda moralimi düzeltmiş ve kendime güvenimin yerine gelmesine neden olmuştu. Tüm hepsini yapmıştım, şimdi sırada diğer sınavlarım vardı.

 

"Ağlamamıştım bir kere, sadece gözlerim doldu. O da kendime sinirlendiğim içindi. Daha erken başlasaydım her şey daha güzel olabilirdi ama neyse ki bu sefer evren benim yanımda oldu. O konu vizede çıkmadı ama finalde kesinlikle çıkacak. Bu yüzden çok fazla çalışmalıyım."

 

"Gözlerinin dolması bile kalbime nasıl bir acı veriyor görebilseydin bu cümleyi kurmaya utanırdın." Tüm cümlelerimi duymayıp yalnızca bir cümleme takılmasıyla göz devirdim. "Neyse ki sözlerimin bitmesini bekliyorsun."

 

"Dudaklarından dökülen tek bir kelime bile benim için çok önemli. Böyle de aşık bir herifim işte." Tekrar gülerek kampüsün sonuna baktım. "Şapşal."

 

"Neredesin şu an? Çıktın mı?"

 

"Evet, kampüste yürüyorum şu an."

 

"Kampüsün sonunda seni bir şoför bekliyor bebeğim. Yalnız gitme tamam mı?" Cümlesiyle duraksayarak kaşlarımı çattım. Tam buna gerek olmadığını söylemek için dudaklarımı aralamışken bana karşı ilk defa kullandığı baskın ve net ses tonunu duydum. "O arabaya binilecek Mercan, itiraz yok. Otobüsleri kullanmıyorsun, taksiyle git diyorum onu da istemiyorsun, ben bırakırım diyorum 'olmaz birisi görür' diyorsun. Bunca yolu her gün kendi başına yürümene izin verecek değilim. O senin yeni şoförün tamam mı? İstediğin her yere o götürecek seni."

 

Derin bir nefes versem de cevapsız kaldım. Bir adamla o kadar küçük bir ortamda yalnız başıma kalamazdım ve o bunu iyi biliyordu. Buna rağmen beni buna zorlaması kalbimi kırıp sessizleşmeme neden oldu. Bu zamana kadar beni bir şeylere zorlamasını hep sineye çekmiştim çünkü benim kötülüğümü istemiyordu ama bu bambaşka bir şeydi.

 

Büyük bir mutlulukla açtığım telefondan hayal kırıklığıyla uzaklaşarak kuru bir, "Tamam," kelimesini dudaklarımdan salıvermiş ve telefonu kapatmıştım. Kötü hissediyordum. Midem bulanıyordu ve kalbim hızla atmaya başlamıştı bile.

 

Adımlarımı atabildiğim kadar yavaş atmaya başladığımda cebime tıkıştırdığım telefonumdan yükselen zil sesini duysam da açmak için bir harekete geçmedim. Bu kırgınlığımı içimde halledene kadar onunla konuşmak istemiyordum. Yanlış bir şey söylemem ikimizi de üzerdi.

 

Kampüsün sonuna geldiğimde dişlerimi sertçe birbirine geçirdim ve kafamı yerden titrek bir nefes eşliğinde kaldırdım. Gözlerim anında odağını bulduğunda bakışlarım saniyelerce oraya bakakaldı. Kalbimin ritmi bu sefer yavaşça korku yerine heyecandan atmaya başlamıştı.

 

Karşımdaki beden yavaşça gülümseyerek siyah son model bir otomobilin arka kapısını araladı ve eliyle geçmem için işaret etti. "Buyrun Mercan Hanım."

 

"Siz... Siz mi götüreceksiniz beni eve?" diye sordum saf bir sesle. Pürüzsüz ve oldukça beyaz yüzü tekrar yavaşça gerindi ve dişlerini de ortaya sererken kafasını salladı. "Evet, bundan böyle sizin özel şoförünüzüm. Gitmek istediğiniz her yere ben eşlik edeceğim."

 

O bir kadındı.

 

Ben hâlâ ona saf saf bakarken telefonunun çalmaya başlamasıyla özür dileyerek aramayı cevapladı ve birkaç saniye içinde konuştu. "Evet geldiler Furkan Bey," Gözleri bana dönüp yavaşça yüzümü süzdü. "Şaşkın görünüyor," Furkan birkaç şey söylemiş olacak ki tekrar konuştu. "Hayır mutsuz durmuyor."

 

Derin bir nefes alarak kafamı başka bir yöne çevirmiş ve gözlerimi sımsıkı kapatarak aptallığımı düşünmüştüm. Çok aptal ve düşüncesiz biriydim ben. Furkan tüm detayları ince ince işlerken ben neler düşünmüş bir de telefonu yüzüne kapatmıştım. Dünya üzerindeki en büyük aptal bendim.2

 

"Peki Furkan Bey," diyerek telefonu kapattıktan sonra bana döndü. "Furkan Bey, aramalarına dönmenizi istedi."

 

"Hangi yüzle?" diyerek ağzımda geveledikten sonra açtığı kapıya yönelerek koltuğa oturmuştum. Kapıyı kapattıktan sonra kitaplarımı dizime yaslayarak kafamı cama çevirdim ve kocaman ofladım. Çoğu öğrencinin gözleri üzerimdeydi ama bundan daha büyük bir problemim vardı, gerçi problemim olmasa da onlar artık umurumda bile değillerdi.

 

Koltuğa geçerek arabayı çalıştırdıktan sonra yavaşça kampüsten çıktığında boğazımı temizledim. "İsminiz neydi acaba?"

 

"Hülya, Mercan Hanım."

 

"Mercan diyebilirsiniz." Bir şey söylemedi, sessiz kaldı. Sanırım bu olumsuz bir cevaptı. Devam ettim. "Özür dilerim, amacım yargılamak değil ama sizi gördüğümde biraz şaşırdım. Bir erkek bekliyordum." Gözleri dikiz aynasından bana döndüğünde gülümsedi. "Yıllar geçmesine rağmen hâlâ bana garip gözlerle bakanlar var. Bu yüzden alıştım ve aslında hak veriyorum. Benden önce, ben de hiç kadın bir şoföre rastlamamıştım. Fakat son aylarda sayımız artmaya devam ediyor, bunu görmek beni çok sevindiriyor açıkçası."

 

"Evet öyle," derken kafamı aşağı yukarı salladım. "Yıllar geçmesine rağmen dediniz, ne kadar zamandır bu işi yapıyorsunuz peki?"

 

"Yaklaşık yedi sene oldu. Bildim bileli Furkan Bey'in yanında çalıştım. Önce ona, daha sonra annesine ve kız kardeşine özel şoförlük yaptım. Ama bugünden itibaren sizinle olacağım." derken gözleri yalnızca yoldaydı. Bu sayede aynadan biraz onu inceledim.

 

Orta yaşlı olduğu belli olsa da yaşıtlarından daha genç durduğuna emindim. Gözlerinin kenarlarında ufak kırışıklıklar ve alnında beliren uzun bir çizgi dışında onu büyük gösteren hiçbir özelliği yoktu. Ten rengi beyaz, saçları ise sarı ile beyaz arasında bir renge sahipti. Tatlı ve güler yüzlü bir kadındı. Direksiyondaki ellerine baktığımda yüzük parmağındaki alyans ise evli olduğunu belli ediyordu.

 

Daha fazla konuşmayarak kafamı sağa çevirdim ve akan yol eşliğinde aptallığımı düşündüm. Furkan az önceki tavrımın nedenini sorduğunda nasıl bir cevap vereceğimi sorgulayıp durdum. Çok kırılacaktı, üzecektim onu. O beni elinden gelen tüm imkanlarla mutlu etmeye çalışırken ben düşüncesizliğimle üzecektim onu.

 

Kendi kendime düşünürken biten yolu Hülya'nın beni uyarmasıyla fark ederek teşekkür ettim ve indim araçtan. Önce burada bekleyeceğini söylese de bugün dışarı çıkmayacağımı tüm gün ders çalışacağımı söyleyerek onu gitmesi için ikna etmiştim.

 

Yorgun ve yavaş adımlarla bahçenin içinden ilerleyerek anahtarımı çıkarttım ve kapıyı açarak anahtarı çektim. Tam bu sırada bahçe kapısından bir ses ve ardından adım sesleri duyduğumda istemsizce duraksayarak kafamı arkama çevirmek için hareketlensem de ben çeviremeden kolumdan tutan koca ve tanıdık bir el tüm vücudumu kendisine çevirdi.

 

Buz kestim.

 

Gördüğüm yüzle elimdeki tüm eşyalarım anında yere düşerken çığlık atarak ondan uzaklaşmaya çalıştım ama bana izin vermeden dirseğimdeki elini canımı acıtacak kadar sıkı kavradı, diğer elini de ağzıma dayayarak çığlık atmamı engelledi.

 

"Demek zengin bir piç buldun kendine ha?! Bu yüzden eve gelmiyorsun günlerdir?!" Her zamanki sert sesi kulaklarımda çınladığında kendimi geri çekmeye çalıştım ama bana izin vermedi. Gözlerim çoktan yaşlarla dolup akmaya başlarken vücudumdaki titremeler ayakta durmama bile engel oluyordu.

 

"Nereye gidersen git benden kaçamayacaksın güzelim," diyerek yüzünü benim yüzüme yaklaştırdı. Ayakta bile duramayacak bir hâldeyken kapının arkasından arka arkaya bir havlama sesi duydum, hemen ardından görüş açıma Tarçın girdi. "Sen daha da güzelleş-Ah!"

 

Tarçın havlayarak karşımdaki bedenin üzerine atlamış beni bırakmasına neden olmuştu. Ondan uzaklaştığım gibi ağzımda biriken tüm hıçkırıklar arka arkaya kaçarken elimi kapının kenarına yaslayarak ayakta durmaya çalıştım.

 

Bu sırada Tarçın onu ısırırken Haluk'un inleme seslerini ve ardından bana birkaç şey bağırarak bahçeden koşar adımlarla çıktığını gördüm. Bana söylediklerini bile algılayamamıştım. Kendimde değildim.

 

Zangır zangır titreyen vücudumu kontrol edemediğim için kendimi yavaşça yere atarak kapının girişine oturdum. Hıçkırıklarımın kesilmesini, ağlamamı durdurmayı ve kalbimin hızının yavaşlamasını sağlamak için uğraşsam da yapamadım. Kendi başıma kendime gelemiyordum.

 

Ona ihtiyacım vardı.

 

Yanımda durup beni izleyen Tarçın ve Milo'yu fark etsem de onlara bakmadan titreyen ellerime rağmen çantama uzandım ve telefonumu çıkarmak için uğraştım. Tüm gücüm çekildiği için telefon bir defa elimden düşse de tekrar alarak Furkan'ı aramıştım. Ama açmamıştı. Tekrar aradım ama yine açan olmadı

 

Gücümün sonlarına gelirken kendimi zorlayarak ona yanlış harfler bastığım 'Sana ihtiyacım var' mesajını atmıştım. Bu bile içimin rahatlamasına neden olurken kafamı arkaya attım ve derin nefeslerle kendime gelmeye çalıştım.

 

Geleceğini biliyordum ama bize getireceklerini bilseydim ona bu mesajı atmazdım.

Bölüm : 14.12.2024 19:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...