Kelimelere dökülemeyen hisler, gözlerde ele verir kendini...
Yıllar önce bir kitapta geçen bu sözü, altını çizmeye gerek duymadan üstünkörü okuyup geçmiş bir daha geri dönmemiştim bile. Fakat zaman geçtiğinde ve eskiden değersiz gelen her cümle ileride hayatına yön verecek kadar değerlenince, hiçbir şey anlamadığın o sözlerde, koskoca bir anlam buluyordu.
Gözler kalbin aynası derlerdi. Kalbinden geçenler daima gözlerine yansır derlerdi. Karşındakinin niyetini, hislerini, dudaklarından dökemediklerini, korktuklarını yalnızca gözlerine bakarak anlayabiliyorduk.
Dudaklar bile kimi zaman yalan söylemek için tetikte beklerdi fakat gözler yalan söylemeyi beceremezdi.
Furkan'ın gözlerine her baktığımda gördüğüm şey şefkat olurdu. Bana dokunmaya bile kıyamayacak şekilde bakar, dudaklarının kenarları kıvrılmak için dudaklarımı aralamamı beklerdi. Sinirlendiğinde ya da hoşuna gitmeyen bir şey olduğunda kaşlarını çatarak huysuzca kenarda otururdu. Mutlu olduğunda işler çok değişirdi çünkü içinde heyecanla anlatmak için bekleyen cümleler onun bir türlü oturmasına izin vermez, karşımda bir oraya bir buraya dolanırken ellerini havada sallaya sallaya gülerek konuşurdu.
Biliyordum, yalnızca bana karşı böyleydi.
"Üf çok sıcakladım!" diye mırıldandım uykulu bir sesle. Üzerimde Furkan'ın kollarını ve bizi saran yorganın ağırlığını hissederken yerimde kıpırdandım. Alnımdan şakağıma yavaşça kayan ter damlasını hissettiğimde gözlerimi aralamaya çalıştım. İlkte başaramasam da tekrar açarak görüntümü netleştirdim.
Furkan'ın nefeslerini ensemde hissettiğimde kafamı kaldırarak ne hâlde olduğumuza baktım. Bir kolunu boynumun altından geçirip bana yastık olmuş, diğer koluyla da belimi sıkıca sararak göğsünü sırtıma dayamıştı.
Başımı geri koluna yaslayarak yapışan saçlarımı geriye atmaya çalışsam da bunu başaramadım. Kalkmak için hareketlensem de Furkan'ın belimdeki kolu buna engel olmuştu. Bu sefer daha sert bir şekilde kalkmayı denedim ve ondan huysuz bir homurtu işittim. Ama bu sefer kolları gevşemiş pozisyonunu değiştirerek yüzüstü dönüp kollarını yastığın altından geçirmişti.
Yanağını yastığa bastırdığı için dudakları öne doğru büzülerek dudakları birbirinden ayrılmıştı. Birkaç saniye onlara göz gezdirerek alt dudağımı ısırmıştım. Saatler önce beni öylesine sert öpmüştü ki hâlâ o dudaklarının baskısını hissediyordum. Şiştiklerine emindim, ufak sızılar da bunu işaret ediyordu.
Yataktan yavaşça ayaklandım ve pemcereye doğru ilerledim. Bu sırada sol elimle yüzüme ve boynuma hava yapmaya çalışıyordum. Perdeyi kenara çekerek dışarıya baktığımda havanın kızıllaştığını gördüm ve bir süre öylece dışarıyı izledim.
Birkaç ay önce gecenin karanlığı bana öyle iyi geliyordu ki gecelerce uyumaz sabahlardım. Yapayalnızdım, karanlık benim sığınağımdı, kaçtığım yerdi, benim evimdi. Fakat şu an korkmadan güneşin doğuşunu izliyordum, arkamdaki yatakta sevdiğim adam uyuyordu ve ben onunla birlikte yaşıyordum.
Hayatıma hiç beklenmedik bir anda girmiş ve beni yaşatmıştı.
Gülümseyerek perdeyi kapattım ve yatağın kenarından dolandım. Odadan çıkmadan önce Furkan'ın üzerini örttüm ve terleyip terlemediğini kontrol ettim. Neyseki o benim gibi terlememişti.
Odadan çıktığımda banyoya ilerleyerek yüzümü güzelce yıkamıştım. Bu saatte uyandığım iyi olmuştu çünkü bugünkü sınavıma çalışmalıydım, dün yaşananlardan sonra hiç ders çalışamamıştım.
Banyodan çıkarak kendime kahve yapmak için ısıtıcıya su koydum ve terlediğim için tişörtümü değiştirmeye karar vererek odamıza doğru ilerlemeye başladım. Bu sırada koridordaki uzun ayaklı sehpanın üzerinde Furkan'ın telefonunu görerek duraksadım. Çalıyordu ama sessizdeydi.
Kötü şeyler olduğunu biliyordum ama görünüşe göre Furkan bunu düşünmeyi ısrarla erteliyordu. Ama ben onun hayatındaki olayları erteleyemezdim, bu yüzden bir anlık içime dolan cesaretimi kaybetmeden telefonu açıp kulağıma yasladım.
"Alo, Furkan?! Sen neredesin saatlerdir?! Delirtecek misin beni?! Mercan rahatsız olmasın diye evine de gelemedim ama artık kapına dayanmama ramak kalmıştı! Saatlerdir ajansla uğraşıyorum, sabah oldu hâlâ bir gram uyuyamadım götünü kurtarmak için! Ben sana ne dedim en başında, ha?! Her şekilde senin arkandayım, istediğini yap ama medyaya düşme demedim mi?! Sahneyi terk etmek ne demek? Sahneyi terk edip gitmek ne demek Furkan? Yıllarca it gibi çalıştın, geceni gündüzüne kattın, bunun için miydi? Bir kız için ömrünü verdiğin kariyerini, ailenin emeklerini, benim emeklerimi ve kendi emeklerini heba etmeye değer mi?"
"Cevap versene! Beni delirtecek misin sen?! Nasıl kaybettin kendini böyle?! Rakip ajanslar yalan yanlış haberler çıkartıp olayları daha da alevlendiriyor. Sen bunca yıldır ilk defa böyle bir açık verdin, sana ne oldu böyle? İşinle yatıp kalkan birisiyken nasıl bu hâle geldin?"
Telefonu kapatarak göğsümün üzerine yasladım ve derin nefesler alıp vermeye çalıştım. Ağlamamak için kendimi sıkarken bir yandan kulağımda çınlayan seslerle baş etmeye çalışıyordum. Aldırmamaya çalıştım.
Onun kariyerine zarar vermiştim ama Furkan bunu sorun etmiyordu. Furkan beni suçlamıyordu, o yanıma her şeyi kabullenerek gelmişti.
Telefonunu kenara bırakarak salona koşturdum ve kendimi telefonumu alarak koltuğa oturdum. Arama motoruna onun ismini arattım ve tüm haber başlıklarını teker teker okumaya başladım.
Feda'dan beklenmeyecek hareket!
O sanatçının hayranlarına kötü haber!
Ülkenin en sevilen sanatçısı Feda herkesi şok edecek bir hareket yaptı!
Feda'dan hayranlarını kızdıran hareket!
Feda öyle bir şey yaptı ki herkesin gözünden düştü!
Oradan çıkarak instagrama girdim ve Feda'nın haberlerini paylaşan sayfayı arattım.
|||
yorumlar
|||
Gördüğüm yorumlarla telefonu koltuğun üzerine bırakarak avuçlarımı koltuğun kenarına sardım ve sakinleşmeye çalıştım. O bu günleri için yıllarca emek vermişti ama benim yüzümden her şey mahvolmuştu.
Hayır, benim yüzümden demeyeceğim. Furkan bu cümleyi duyduğunda üzülüyor, o her şeyi bilerek geldi yanıma. Kariyerine zarar vereceğini bilerek geldi. O kabul etti. O benim için kariyerini riske atmayı kabul etti.
O beni ömrünü verdiği mesleğinden bile çok seviyor.
Gözlerimi kapatarak derin nefesler aldım. Sakin kalmalıydım. Furkan'a bunu belli etmemeliydim. Onu üzecek başka bir hareketten kaçınmalıydım. O nasıl zor zamanlarımda yanımda olup beni gülümsettiyse ben de onu gülümsetmeliydim, ona iyi gelmeliydim.
"Bebeğim?" Salonda Furkan'ın uykulu sesi duyulduğunda irkilerek arkamı döndüm ve onu kapıdan gözleri yarı açık bir hâlde girerken gördüm. Yavaş adımlar atarak bana doğru geliyordu. "Ne yapıyorsun burada?"
Yavaşça gülümseyip ayağa kalktım ve telefonuma doğru eğildim. "Bugün sınavım var ya, biraz erken kalktım. Kahve suyu koymuştum uykum dağılsın diye, o ısınırken gruptakilerin mesajlarını okuyordum." derken hepsini hızlıca arka arkaya söylemiş ve ekrandan bildirimlere bakmıştım. Gerçekten de gecenin bir vaktinde sınıftakilerin konuştuğunu gördüm, az önce o telaşla fark etmemiş olmalıydım. Tüm mesajlara göz gezdirdiğimde bugünkü sınavın iptal edildiğini gördüm. Hoca birkaç saat önce duyuru yapmıştı ama ben görmemiştim.
"Sınavım iptal olmuş." diyerek alt dudağımı büzdüm. Bu sırada Furkan karşıma dikilmiş ve benimle göz göze gelmişti, daha doğrusu gelmeye çalışmıştı çünkü gözlerini açamıyordu bile. İstemsizce gülmüş ve elimi yanağına uzatmıştım. "Hadi gidip uyu sen."
"Birlikte uyuyalım. Hatta tüm gün uyuyalım, film izleyelim, yemek yapalım sonra yiyelim, sonra yine uyuyalım. Tüm günümüzü evde geçirelim. Olmaz mı?" dediğinde yanağını elime bastırarak çoktan gözlerini kapatıp konuşmaya başlamıştı bile. Bu sevimli hâline gülümsemek istesem de bugün onun da dışarı çıkmayacağını yani ajansa gitmeyeceğini anlayarak elimi geri çektim. Gözleri aralandığında konuştum. "Sen de mi gitmeyeceksin?"
Bir süre gözlerime bakarak sessiz kaldı. Bu konuyu dillendirmeyecek, bana hiç açmayacaktı ama konuşmak zorundaydı. Kaçarak olmayacaktı, konuşmalıydık.
Ciddileşen suratı yavaşça gevşerken yalancı bir küskünlükle dudaklarını büzdü. "Tüm gün senin olmamı istemiyor musun? Evden göndermek mi istiyorsun beni? Kabalığın gittikçe kırıcı olmaya başladı."
"Uyuyalım Mercan," dedi ciddi sesimle o da aniden ciddileşirken. "Sadece uyuyalım."
"Kaçamazsın sevgilim," dedim yumuşak bir tavırla. İki elimi de yanaklarına koyarak parmak ucuma çıktım ve ona yakın olmaya çalıştım. "Kaçtığın şey seni er geç yakalayacak."
"Senin yanında dünyadan soyutlanıyorum ben," dedi belimin iki yanından tutarken. Ben ne olduğunu anlamadan beni kaldırarak çıplak ayaklarımı kendi çıplak ayaklarının üzerine koydu ve burunlarımızı birbirine sürttü. "Senin yanında olduğum hiçbir an başka şeylerle ilgilenemiyorum. Zihnimi rahatlatıyorsun o yüzden en azından kaçabildiğim kadar kaçmama yardım et." Kafasını yavaşça eğerek göğsüme yaslandı ve belimi daha sıkı kavradı. "Burası bana cenneti yaşatıyor."
Ellerimi yanaklarından çekerek kafasına getirdim ve ben de ona sarıldım. Sessiz kaldım, eğer ona bu şekilde iyi geliyorsam konuyu açmazdım ve onu bir süreliğine de olsa hayattan soyutlardım.
Bir süre yalnızca birbirimize sarıldıktan sonra Feda kafasını kaldırıp beni belimden tutarak havalandırdı. Kısa bir çığlık atmış olsam da ona sıkıca tutundum ve bacaklarımı beline doğru doladım. "Salak haber versene."
Bu sırada ben ona sımsıkı sarılı hâldeyken salonun çıkışına doğru ilerliyordu. Ondan biraz daha yüksekte olduğum için saçlarının üzerine bir öpücük kondurdum ve ona yukarıdan tatlı bir bakış attım. "Hayır en çok salak sensin ve ben bu konuyu burada kapatıyorum."
"Evet en çok salak benim, konu kapandı." Neşeyle gülerek bu sefer eğildim ve yanağına kocaman bir öpücük bıraktım. O da bana gülümsemiş ve sonunda odamıza girmişti. Beni kendiyle beraber yatağa yatırdıktan sonra terlediğimi söylememe rağmen bana sıkıca sarılarak birkaç saat daha uyumuştu.
Fakat benim her dakika yenilenen o yorumlardan sonra gözüme bir gram uyku bile girmedi. Sadece onu izledim ve bazen de dayanamayarak küçücük öpücükler bıraktım yüzüne. Saatler akıp geçmiş o sağına dönmüş bir hâlde yatarken ben de soluma dönerek dirseğimi yastığa bastırmış, avucumu da yanağıma koymuş bir şekilde üstten onu izlemeye devam etmiştim.
Bir ara dudaklarını hafifçe öne büzmüş ve ardından düzelterek uykusuna devam etmişti. Yine dayanamamış ona yaklaşarak dudaklarımı uzunca dudaklarına bastırmıştım. Kendimi geri çekip pozisyonumu geri aldığım anda Furkan'ın gözleri yavaşça aralanarak benimle göz göze geldi.
Gözlerimi kocaman açmış ve birkaç saniye sessizce onunla bakışmıştım. Ta ki o konuşana kadar. "Uykumda ırzıma mı geçildi az önce?"
Yüzümü utançla kapatarak ayaklandım ve koşar adımlarla odadan çıktım. Tamam onu öpmek artık daha az utanç vericiydi ama uykusunda öperken yakalanmak korkunç hissettirmişti. Kendimi camdan aşağı atmak istemiştim ama evin tek katlı olduğunu hatırlayarak salona koşturdum. Bu sırada Furkan arkamdan keyifli bir şekilde bağırmıştı. "Gel kapattım gözlerimi, geç istediğin gibi nereme geçiyorsan!"
"Sus!" diye bağırarak hemen çocuklarımın yanına gittim ve yanlarına oturdum. Furkan'ın ayaklandığını ve tuvalete girdiğini duyduğumda oturarak boş boş bana bakan Milo ve Tarçın'a yaklaşarak fısıldadım. "Eğer benimle dalga geçerse üzerine atlayarak ısırın her yerini, tamam mı? Geçen size öğrettiğim gibi."
İkisini de uzun uzun öpüp sevdikten sonra yüzümdeki kızarıklığın bir nebze azaldığını hissederek ayaklandım ve karşımdaki mutfağa ilerledim. Kahvaltı hazırlayacaktım. Sabah kahve yapmak için koyduğum suyun üzerine biraz daha su ekleyerek ısıtıcıyı çalıştırdım ve buzdolabına ilerledim.
"Buraya gel kaçak," Furkan salondan içeriye girerek seslendiğinde ona sırtımı döndüm ve tezgâhın üzerinde bir şeylerle uğraşıyormuş gibi yapmaya başladım. Tek yaptığım şey önümdeki bardağı sağa sola kaydırmaktı. Mutfağa girip bana yaklaştığını hissettiğimde sertçe yutkundum. "Nerede o ırz düşmanı? Kedi kesilmişsin."
"Hayır sensin ve bu sefer ben kapatıyorum konuyu." dediğinde kaşlarımı çatarak arkamı döndüm ve onunla cenkleşmeye çalıştım. "Ben kapatmıyorum! Sen de beni öptün kaç defa hem, ben de hissettim uyurken!"
Bana yaklaşarak ellerini iki yanımdan geçirmiş ve tezgâhın kenarlarına tutunmuştu. "Ama ben aslan gibi arkasında durdum, senin gibi kaçmadım." Burnunu burnuma sürttüğünde tüm irademi kaybetsem de daha kısık bir sesle konuştum. "Kaçmadım ki, kahvaltı hazırlamaya geldim."
"Seni yerdim ben, ne gerek var kendini yormaya?" diye mırıldandığında onu omuzlarından ittirerek kendimden uzaklaştırdım ve buzdolabını açtım. "Senin için değil ki, kendim için."
"Sen az önce doymuşsundur bence." diye konuştuğunda kenardaki silikon tutacağını kafasına fırlatarak bağırdım. "Defol git buradan!" Kahkaha attıktan sonra kafasına çarpıp yere düşen tutacağı almış ve kenara koymuştu. Hâlâ gülerken beni belimden ve dizlerimin altından tutarak kaldırmış, bir bebek gibi kucağına almıştı. Dudakları boynumla yanağım arasına giderek arka arkaya sertçe öptü. "Canımın içi."
Ellerim yavaşça boynuna sarılarak gülümsememek için alt dudağımı ısırdım ve beni öpmesini bekledim. Normalde nazik olsa da bazen hızını alamayıp böyle sert öpüşleri ve sevişleri oluyordu ve itiraf etmeliyim ki bu benim daha da hoşuma gidiyordu.
"Beni oyuncak bebek gibi kullanamazsın ama," diye sızlansam da yerimden ve olduğum durumdan son derece memnundum. Alt dudağımı büzdüğüm için gözleri dudağıma inmiş daha sonra da oraya inen dudakları olmuştu. Kısa ve sert bir öpüşten sonra ıslak bir sesle geri çekildi. "Sen benim bebeğimsin ama."
Kendime engel olamayıp güldüğümde arkamızdan ufak bir ses duyarak ikimiz de kafamızı oraya çevirdik. Milo ve Tarçın ayakta dikilerek gözlerini dikmişler bizi izliyorlardı. Furkan buna güldükten sonra tekrar eğilerek dudaklarımdan öptü. "Ne oldu? Kıskandınız mı bacaksızlar?" Tekrar öptü. "Benim o," Tekrar ve tekrar. "Sadece ben öpebilirim, anca izlersiniz öyle."
Bu tatlı hâline gülerek kafamı boynuna sokmuş biraz orada kalmıştım ama çok geçmeden aklıma gelen şeyle bağırarak geri çekildim. "Furkan, mamalarını vermedik aç kaldı çocuklarım! Onun için bakıyorlar! Çabuk mama!"
|||
Dizlerimi kendime çekmiş bir şekilde elimdeki kumandayla filmleri gezerken alt dudağımı da istediğimi bulamamış olmanın verdiği mutsuzlukla bükmüştüm. Bir film izleyecektik ama hâlâ ne izleyeceğimize karar verememiştik. Daha doğrusu ben karar verememiştim çünkü Furkan bana bırakmıştı. O atıştırmalık hazırlayacağını söyleyerek mutfağa girmişti ve dakikalardır ben aynı pozisyonda ne izleyeceğimizi arıyordum.
"Sen hangisini istersen." Soruma verdiği cevapla omuzlarım daha da çöktü. Kafamı ona çevirip mırıldandım. "Ben ne istediğimi bilmiyorum."
Gülerek yanıma oturduktan sonra elime uzandı ve kumandayı aldıktan sonra boşalan avuç içime bir öpücük bırakıp televizyona döndü. Benim gözlerim ise ona takılı kaldı. Bacaklarını iki yana açarak rahat bir şekilde oturmuştu. Kumandayı tutan eli baldırının üzerinde gelişigüzel dururken diğeri kolçağın kenarına tırmanıp oraya dirseğini yaslamıştı.
Derin bir nefes alarak önüme döndüm.
Bugünden beri Furkan'a karşı içimde normalden daha farklı bir sevgi vardı. Bu farklı bir sevgiydi, histen ziyade fiziksel bir sevgi, bir istekti. Neler olduğu konusunda bir fikrim olmasa da çok iyi durumda olduğum söylenemezdi.
"Bu nasıl?" diyerek yabancı bir romantik film gösterdi. Zaten kararsız olduğum için kafamla onaylayarak o filmi açmasına neden oldum. Çok geçmeden sırtını biraz daha koltuğa yaslamış ve aşağıya kaymıştı. Bacakları da bu sayede daha da açılmıştı. Gözlerimi tekrar ekrana çevirdim.
Bugün birlikte çoğu şey yapmıştık. Sabah çocukları besledikten sonra benim de kahvaltı hazırlamama izin vermemişti. Beni tezgâha oturtarak ara sıra öpücük vermiş ve her şeyi kendisi hazırlamıştı. Kahvaltımız bol kahkahalı geçmişti. Daha sonra evi temizlemeye karar vermiştik. Birlikte temizlik yapmak bile öylesine eğlenceli ve keyifli gelmişti ki ondan bu eve sürekli temizlik için gelen çalışanlar yerine kendimiz temizleyeceğimizin sözünü almıştım. Sözünü tutacağını çok düşünmesem de şimdilik inanmaya karar vermiştim.
Ben resim yapmıştım ve o beni izlemiştim. Daha sonra kendi kendine bir oyun üreterek bana belirli dakikalar vererek önüme getirdiği her eşyayı çizmemi istemişti. Cezayı da öpücük olarak belirlemişti. Çizemediğim her an onu öpüyordum, daha doğrusu o beni öpüyordu ve dakikalarca bırakmıyordu. Bunun oyun olmaktan çıktığını kendisini çizmemi istediğinde ve buna da süre olarak otuz saniye verdiğini gördüğümde anlamıştım.
Daha sonra akşam yemeği yapmıştık birlikte. Aslında güzel bir sofra kurmak istesekte ikimiz de buna üşenerek kremalı mantarlı tavuklu bir makarna yapmıştık ve buna benim tek katkım sıcak suyun içine makarnaları dökmek olmuştu. Her şeyi kendisi yapsa da yemek boyunca beğendiğine dair sesler çıkartarak benim elim değdiği için bu kadar güzel olduğunu söyleyip durmuştu.
Şimdi ise film izlemeye karar vermiştik ve artık saat gece yarısına dayanmıştı. Dışarısı karanlık, sessiz ve yağmurluydu. Yağmur sesleri yavaşça pencere camına vurarak televizyon ışığının aydınlattığı odanın içine dek ulaşıyordu.
Tekrar bakışlarımı Furkan'a çevirdiğimde bakışlarının dalgın bir hâlde televizyon konsolunda olduğunu gördüm. Gözleri düşüncelerinin ağırlığından yavaşça aşağı kaymış olmalıydı. Tüm gün kendisiyle çok iyi baş etmişti çünkü gözlerim hep onun üzerindeydi ve o bir an bile dalgın ya da düşünceli değildi. Beni güldürmüş ve bana gülmüştü.
Hiçbir şey yokmuş gibi davransa da buraya kadar dayanabilmişti.
Yerimden yavaşça ayaklanarak vücudumu ona çevirdim. Bakışları diktiği yerden bana kayarken yerinde biraz daha dikleşti. "Bir şey mi istiyorsun bebeğim? Sen otur ben getiririm." Yerinden kalkmak istediğinde omuzundan bastırarak sağ dizimi sol baldırının yanına, sol dizimi ise sağ baldırının yanına atarak kucağına oturdum.
Elleri şaşkınlıkla iki yanda kaldığında buna takılmadım. Takılırsam utanırdım ve kaçıp giderdim buradan. Ellerimi iki yanağına yaslayarak dudaklarımı dudaklarına bastırdım ve onun dün gece beni öptüğü gibi sertçe onu öpmeye başladım. Ellerim dudaklarıma tezat bir şekilde nazikçe yanaklarını okşarken onun şaşkınlığı yavaş yavaş azalarak ellerinden birini belime diğerini ise başımın arkasına yasladı ve dudaklarımı öpmeye başladı.
Benim öpüşüm onun yanında hiçliğe dönerken bütün kontrolü eline alarak iki dudağımı dudaklarına içine alarak emmişti. Birkaç saniye sonra ıslak bir sesle ayrıldıktan sonra alt dudağıma geçmiş ve başını çevirerek daha rahat bir şekilde öpmeye başlamıştı. Benim ellerim boynuyla omuzu arasında gidip gelirken o belimi okşamaya başlamıştı.
Saniyeler içinde alt dudağımı bırakıp üst dudağıma geçti ve beni kucağında kendine doğru çekti. Altındaki sertliği kalçalarımda hissettiğimde duraksasam da tekrar kendime gelerek boynuna sıkıca sarıldım ve onun benim üst dudağıma ettiği eziyetleri ben onun alt dudağına yapmaya başladım.
Furkan'ın başımın arkasındaki eli yavaşça omuzlarımdan aşağıya kayarak kollarıma en son da elime dek ulaşmış ve parmaklarımızı birbirine kenetlemişti. Diğer eli ise belimi okşamaya devam ediyordu. Nefesimin kesilmeye başladığını hissettiğimde son kez al dudağını emmiş ve kendimi Furkan'dan kurtararak geri çekmiştim.
Nefes nefese gözlerine baktığımda o diliyle dudaklarının üzerinden geçerek kısık gözleriyle beni izliyordu. Gözlerimi sımsıkı kapatarak kendime gelmeye çalışmış ardından konuşmuştum. "Benim yanımda benden başka hiçbir şey düşünemezsin."
"Öyle mi yapmışım?" dedikten sonra kenetlediğimiz ellerimizi kaldırıp elimin üzerine bir öpücük kondurup ayırmıştı. "Halt etmişim ben." dedikten sonra beni tek hamleyle koltuğa yatırmış ve üzerime çıkarak tekrar öpmeye başlamıştı. Ellerimi tekrar omuzlarına çıkararak ona karşılık vermeye çalışsam da henüz nefeslenemediğim için birkaç saniye içinde nefesim kesilmiş ve onu itmiştim. Tekrar derin nefesler almaya başladığımda onun dudakları boynuma inmiş ve oradaki bir noktayı emmeye başlamıştı.
Yerimde kasılarak ellerimle omuzuna sertçe tutundum. Dudakları tüm boynumda gezmeye devam ederken gözlerimi sımsıkı kapatarak içimdeki hissi bastırıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
'Bu izlerim silindikçe hepsini yenileyeceğim.'
'İzlerini kapatıp durma, bana ait olduğunu herkes bilsin güzelim.'
Sakin ol, o sevdiğin adam. Sana zarar vermiyor, sana aşk izleri bırakıyor.
'Bu izlerim sana hep beni hatırlatacak.'
"Hayır!" Gözlerimin önünde beliren görüntülerle üzerimdeki bedeni iterek ellerimi yüzüme getirdim ve tekrar çığlık attım. "Yapma! Hayır!" Kalbim korkuyla atarken bana seslenildiğini fark etsem de ağlamalarım da titremelerim de durmadı. "Hayır, hayır, istemiyorum!"
"Mercan, sakin ol!" Ellerimin üzerindeki eller yüzümü açığa çıkarmaya çalışsa da engel olmaya çalıştım. "Mercan benim, bak bebeğim benim. Bana bak, sana zarar vermeyeceğim."
"Dokunma bana!" Cümlemden sonra bir sessizlik hemen ardından ise ellerim üzerinde bir soğukluk hissettim. Üzerimdeki ağırlıkta yok olduğunda parmaklarım arasından karşıma bakarak Furkan'ın tepkisizce beni izlediğini gördüm. Furkan'dı. Furkan'dı işte. Bana zarar vermiyordu, beni seviyordu.
Ellerimi yüzümden çekerek titrek bir nefes aldım ve omzumdaki kumaşla yüzümü sildim. Yerimden yavaşça doğrularak oturur pozisyona geldiğimde titreyen ellerimi onun yanında duran sol eline uzattım. "Furkan-" Sözümü kesen şey elini elimden kaçırması olmuştu.
Ellerini iki yana kaldırıp benden bir adım uzaklaştığında elim havada yaşlı gözlerim ise onun gözlerinde kalakalmıştı. Yavaşça konuştu. "Dokunmuyorum. İyi misin şimdi?" Ne hissedeceğimi şaşırmıştım, onun ne hissettiğini de anlayamıyordum. Sadece iyi hissetmiyordum. Ona rağmen kafamı yavaşça aşağı yukarı salladığımda sıkıntılı bir nefes alarak saçlarını sertçe karıştırdı.
Arkada çalan filmin sesi ve onun aydınlattığı loş odada ben otururken o ise ayakta öylece kalakaldık bir süre. Ben sadece ona baksam da o yüzünü sıvazlıyor ve saçlarını sertçe çekiştirip duruyordu. Benimle bir süre göz göze gelmedi, geldiğinde ise şunları söyleyip salondan çıkmıştı.
"Özür dilerim Mercan, ben sana iyi gelemiyorum. Senin bir psikologla görüşmen daha iyi olacak."1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
10.23k Okunma |
1.44k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |