
"Milo! Oğlum!" Furkan'ın telaşla yerdeki Milo'ya doğru koşuşturması girdiğim şoktan çıkmama neden olup ona eşlik etmemi sağlamıştı. Furkan hızla yere çökerek birkaç kez Milo'yu sarsmaya başlamıştı. "Milo! Milo uyan!"
"Furkan! Neyi var, noluyor?!" Sesim titrerken sorduğum soruyu duymamış ya da duymazlıktan gelerek küçük bedenini havalandırmış ve bir kez daha sarsmıştı. "Milo, uyan lütfen uyan!" Onun da sesi titremeye başlamıştı.
Korkudan tüm bedenin baştan aşağı titrerken onlara biraz daha yaklaştım ve Milo'nun yüzüne daha yakından baktım fakat bu uzun sürmedi çünkü Furkan aniden ayaklanarak, "Hastane, Kemal, Kemal'i aramam gerek..." diye yarım yamalak bir şeyler söylendi. Gözlerindeki dolulukla bana doğru dönerek yanımdan geçti ama aniden duraksadı.
"Milo!" dediğinde yanına yaklaştım ve gözlerini yavaşça aralayan Milo'yla derin bir nefes aldım. Şükürler olsun ki iyiydi. Yüzüme rahatladığımı gösteren bir tebessüm yerleştiğinde bakışlarımı Furkan'a çevirdim ama onun benim aksime ağlamaklı olduğunu görerek elimi koluna koydum. "Furkan,"
Kucağında küçücük kalan Milo'yu kendine sıkıca bastırarak sarıldığında gözünden akan yaşla benim de gözlerim dolmuştu. "Furkan,"
"Milo çok hasta Mercan," dedi gözleri kapalı bir şekilde. Kalbime aniden büyük bir ağırlık çöktüğünde ona biraz daha yaklaştım. Araladığı gözlerini bana çevirdiğinde ıslak kirpiklerini gördüm. "Sayısız ameliyat oldu ama iyileşemedi, iyileşemiyor. O benim ailem, onu kaybedersem mahvolurum. Onu kaybetmek istemiyorum, onsuz bir hayat istemiyorum."
Titreyen elimi yavaşça havalandırarak gözyaşının akarak ıslaklık bıraktığı yanağını avcum içine aldım ve yavaşça sevdim. "Ona bir şey olmayacak, uzunca bir süre daha bizimle yaşayacak sevgilim." Bir şey söylemese de bunun onu rahatlatmadığının farkındaydım. Yalnızca bana biraz daha yaklaşarak alnını omzuma yasladı ve dakikalarca Milo ona, o da bana sığınmış bir şekilde kaldı.
Geriye çekildiğinde gözlerindeki yaşlar kurumuş ve biraz daha toparlanmış görünüyordu. Yalnızca dudakları arasından veterinere gideceği döküldüğünde sessiz bir onaylama vermiş ve onu takip ederek onunla gideceğimi belli etmiştim. Sessiz bir yolculuktan sonra veterinere gelmiştik.
İçeriye girdiğimizde bizi Furkan'ın Kemal diye bahsettiği adam karşılamış ve Milo'yu bizden alarak bir odaya girmişti. Bazı testler yapacağını söyleyerek bizim dışarıda durmamızı istediğinde Furkan itiraz etse de koluna dokunarak ufak bir temasla onu rahatlatmaya çalışmıştım, işe yaramış olmalı ki uysullaşarak yalnızca başıyla onaylamıştı.
Şimdi ise koridordaki rahatsız koltuklarda sonuçları bekliyorduk. Furkan kafasını duvara yaslamış öylece karşısına bakarken ben de sessizce onu izliyordum. Öyle boş bir ifadesi vardı ki saatler önce yaşadıklarımızı bilmesem ruh hâlini anlayamazdım bile.
"Furkan," dedim kısık bir sesle. Cevap vermedi, ifadesini de bozmadı. Ona biraz daha yaklaştım ve sol elini ellerim arasına alarak yavaşça okşamaya başladım. "Sevgilim, Milo iyi olacak."
"Yıllardır iyi değil," Bu cümlesini beklemediğim için duraksadığımda kafasını duvardan ayırmadan bana döndü. "Yıllardır iyi değil, sadece hiçbir şey yokmuş gibi davranıyoruz. Sayısız ameliyat geçirdi ama karaciğerindeki onu yiyip bitiren kistten kurtulamadık, kurtulamıyoruz." Derin bir nefes alarak tekrar önüne döndü. "Kendimi bildim bileli yanımdaki tek kişi o Mercan. O benim her şeyim. O olmazsa ben nasıl..."
"Furkan," diye azarlar bir tonda konuştum. "Böyle düşünme, o çok güçlü bir köpek. Kendin söylüyorsun yıllardır pes etmedi diye, etmeyecekte. Ama sen pes ediyorsun. Eve bir gidelim onu doldurup üzerine salacağım, o zaman göreceksin sen." Sonunu şakaya vursam da yüzündeki ifadede bir değişiklik olmadığında dudaklarımı büzerek kafamı omzuna koydum ve onun sessizliğine eşlik ettim.
Saniyeler yavaşça dakikalara dönüp aktığında önünde beklediğimiz odanın kapısı açıldı ve ikimiz de anında ayaklanarak odadan çıkan Kemal'in karşısına dikildik. "Durumu nasıl?" Kemal uzunca bir süre sessiz kalıp derin bir nefes aldığında elim duyacaklarımızı anladığım için Furkan'ın eline gitti ve ona sımsıkı tutundu.
"Durumu aynı, değişen bir şey yok ne iyi ne daha kötü. Son kontrolünden sonra bir farklılık olmamış." Furkan boştaki elini yüzğne götürüp sertçe ovuşturduğunda gözlerim dolmaya başlamıştı. Furkan'a destek olmak için güçlü durmaya çalışsam da Milo'ya bir şey olacak diye içim içimi yiyordu. O en az Furkan kadar benim de çocuğumdu.
"Ne yapacağız Kemal? Bana bir akıl ver, kafayı yiyeceğim ben artık. Bana dünyanın bir ucundan getirtmemi istediğin ilaçları söyle dakikasında önüne sereyim. Tedavisi için başka bir yere, yurt dışına mı götürmeliyiz bana sadece ülke ismi ver. Bana bir şey söyle artık, söyle ki artık bu hastalığı atlatsın artık."
Furkan'ın yalvarır gibi söyledikleriyle başımı önüme eğerek ağlamamı saklamaya çalıştım. Bedenim titrediği için bunu çok başaramasam da sessiz kalmak için çabalıyordum.
"Ameliyat etmeliyiz," dedi Kemal. Bu ses tonu hoşuma gitmediği için bulanık bakışlarımı ona doğru kaldırdım ve sıkıntılı bir ifadeyle karşılaştım. Bu sefer konuşan kişi uzun bir sessizlikten sonra Furkan oldu. "Ama... son ameliyatta bedeni bir ameliyatı daha kaldıramaz demiştin." dediğinde ilk hıçkırığımı ortaya salmıştım.
Bir sessizlik olsa da başımı aşağıdan kaldırmadım. Furkan'ın elime yaptığı baskıyı hissettiğimde Kemal, "Milo bu gece burada kalsın. Bu konuyu sonra daha detaylıca konuşuruz. Görüşürüz daha sonra." demiş ve çıktığı kapıdan geri girmişti.
Furkan elimi bırakarak elini kafamın arkasına koymuş ve beni göğsüne hapsetmişti. Ellerim beline sarıldığında başımın üzerine dudaklarını bastırdığını hissederek kısık sesle sordum. "Kaç defa ameliyat oldu da... bedeni bir ameliyatı daha kaldıramaz ki?"
"Çok kez, sayamayacağım kadar çok..." dedi o da kısık bir sesle. Küçücük bedeninin çektiği acıları düşündüğümde alnımı göğsüne daha sert bastırdım. "Ama o minicik, nasıl dayandı bunlara?"
"Az önce söylediğin gibi, o çok güçlü." Az önce aksi durumdayken şimdi Furkan'ın bana teselli verdiğini fark ettiğimde burnumu çekerek kollarımı belinden ayırmadan kafamı geri çektim ve ona aşağıdan bakmaya başladım. Göz göze geldiğimizde bakışları yanaklarımda dolaşmış ve yavaşça gözlerini kapatmıştı. "Beni daha da üzme bebeğim, lütfen."
Ağlamamdan söz ettiğini anladığım için hızla gözlerimin altındaki ıslaklığı silmiştim ama Furkan ellerimi tutarak parmaklarımı tenimden uzaklaştırdı ve daha nazik bir şekilde sildi. Daha sonra bana doğru eğilerek gözlerimin altına küçük birer öpücük bıraktı. "O burada biraz dinlensin, biz de evimize gidelim. Yarın ilk iş gelip alırız onu, tamam mı?"
Kafamı aşağı yukarı salladığımda bu sefer alnımın ortasına hafif ama şefkat dolu bir öpücük bırakarak geri çekildi. Eli yavaşça parmaklarım arasına dolanarak birbirine kenetlediğinde ona kısa bir bakış atarak önüme döndüm ve onun adımlarına eşlik etmeye başladım.
Hayatımda çok fazla kişi yoktu, dolayısıyla benim için değerli olacak kişilere de sahip değildim. Daha önce çoğu kişiyi kafamda öldürsem de gerçek anlamda yalnızca annemi kaybetmiştim ve bunun nasıl ağır geldiğini biliyordum.
Bu hayatta benim için değerli olan yalnızca üç kişi vardı; Furkan, Tarçın ve Milo... Onlar benim ailemdi. Eğer birisine bile bir şey olursa toparlanamazdım. Tıpkı annemden sonra yıllarca toparlanamadığım gibi. Her şeyden önemlisi ise Furkan'ı da toparlayamazdım.
Aklıma gelen tüm kötü ihtimalleri geri ittim. Ona bir şey olmayacaktı ve biz sonsuza dek mutlu olacaktık.
Belki de masallara fazla inanıyordum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 34.93k Okunma |
2.68k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |