43. Bölüm

kırk üç,

sudedgbkn

 

Bir insan çoğu kez sevebilirdi, çoğu kez nefret edebilir, birisine çoğu kez merhamet duyabilir, çoğu kez acıyabilirdi fakat insan hayatında sadece bir kez aşık olurdu.

 

Aşk; öyle düşüncesiz, öyle merhametsiz bir duyguydu ki, kimde yeşerdiğini önemsemezdi. Meyve dolu bir ağacın dalında da filizlenebilirdi, yaşlanmış gövdesi pul pul dökülen bir ağacın kavuğunda da. Yalnızca kavuşmayı arzular gerisiyle ilgilenmezdi.

 

Aşkın karşılığı bende Mercan'dı. Aşk, onda yeşermişti. Geleceğimiz ne olacaktı, geleceği bırak bir dakika sonramız ne olacaktı bunu bile düşünmemiştim. Yalnızca onu düşünüyordum, onunla yatıp kalkıyordum, tüm hayatım o olmuştu. Hayatım Mercan'dan öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılmıştı. O hayatıma girmeden önce kimdim, neredeydim, neler yapıyordum bu bile zihnimden silinmişti. Hiçbir şeydim, Mercan'dan önce hiçbir şeydim.

 

Yalnızca o gelmişti ve tüm dünya benim olmuştu.

 

Sıkıntılı bir nefes vererek kafamı iki elim arasına alarak koltukta biraz daha öne eğildim. Kafam patlayacak gibiydi. Zihnimde birbirine değmeden geçip giden yüzlerce düşünce olsa da bir zaman sonra geriye kalan sadece Mercan oluyordu.

 

İlk defa aramıza soğukluk girmişti ve bu beni çok tedirgin ediyordu.

 

Olayın üzerinden yaklaşık altı saat gibi bir süre geçse de her şey bir saniye gibi bir sürede gerçekleşmişti. Konserde mesajını görüp her şeyi göze alarak oradan inip kırk beş dakikada Sakarya'dan dönmem ve Mercan'ı kapıda ağlarken görmem... Kafamı arkaya atarak gözlerimi sımsıkı kapattım ve o anları bir kez daha düşündüm.

 

|||

 

"Kendimi dağıttım problem bende mi?!"

 

Tüm herkes şarkıya eşlik ederken elimdeki mikrofonu havaya kaldırarak eski şarkılarımdan birisi olan Travma'yı daha yüksek sesle söylemeye devam ettim. Gözlerim de tam bu sırada kapalıydı, şarkı söylerken gözlerimi kapatmak daha iyi söylememe neden oluyordu.

 

Tabii son zamanlarda gözlerimi kapattığım esnada orada karanlık yerine bir çift göz beliriyordu. Bu bana eskisinden daha iyi hissettiriyordu.

 

Son kez nakaratı da söyleyerek şarkıyı bitirdim ve onlardan çığlık çığlığa bir alkış kazandım. Tüm kalabalığa gülümseyerek baktıktan sonra bir su molası vermek için sahnenin arka tarafına doğru ilerledim. Orası orkestranın olduğu bölümdü ve benim olduğum yerden daha karanlıktı. Kenardaki suyumu kafama diktiğimde yavaş yavaş bir sonraki söyleyeceğim şarkının introsunu çalmaya başlamışlardı.

 

Suyumu içip şişeyi yere bıraktıktan sonra tekrar sahnenin önüne ilerleyecekken hem arkadaşım hem de menajerim olan Onur'un telefonumu işaret ettiğini görerek kafamı iki yana salladım. Bu sırada bu seste duyulmayacağıma emin olduğu için sahnenin arkasından "Mercan mesaj atmış," diye konuştu. Yüzümdeki o boş ifade yerini büyük bir gülümsemeye bıraktığında tekrar konuştu. "Bir-iki dakika mola verip mesajına dönden mi acaba?"

 

Bir anda içime düşen sıkıntıyla yalnızca kalbimi dinleyerek adımlarımı ona yönlendirdim ve artık karanlıktan görünmeyen kısma ulaştım. Elimdeki mikrofonu hızla ona verip telefonu aldığımda göğsüne çarpan mikrofondan tok bir ses duyulmuştu. Onur mikrofonu kapatırken ben ekranı açtım ve ekrana düşen bildirimle yerimde kaskatı kesildim.

 

Sana ihtiyacım var

 

Kötü bir şey olmuştu.

 

Zarar görmüştü. Mercan zarar görmüştü.

 

Bir saniye bile beklemeden hızla yanından koşarak geçtim ve kulisin sonuna doğru ilerledim. Arkamdan Onur'un bağırışlarını ve insanların şaşkın bakışlarını görsem de hiçbirini umursayacak durumda değildim. Yalnızca bir kişi umurumdaydı ve onun da bana ihtiyacı vardı.

 

Kalbim sıkışıyor gibi hissetsem de kendime hakim olmaya çalışarak arabamı buldum ve anahtarı bana veren çalışanın elinden sertçe aldım. Kapıyı açıp binerek hızlıca aracı çalıştırdım. O an direksiyonu sararken ellerimin titrediğini fark etsem de sımsıkı kavradım ve sürebildiğim kadar hızlı sürerek onlarca ceza yedim. O an benim için kilometrelerce uzaktan gelen hayranlarıma ilk defa ihanet ettim. O an kariyerime kendi ellerimle bir darbe yaptım ama hiçbiri Mercan'ın gözlerinden düşen bir damla kadar umurumda olmadı.

 

|||

 

Gözlerimi aralayarak bir süre tavanın boşluğuna baktım. Boş değildi, Mercan'ın gülüşleri, Mercan'ın konuşmaları, Mercan'ın uyuyuşları, Mercan'ı öpüşlerim, Mercan'a sarılışlarım, Mercan'ın ağlayışları... Her yerde Mercan vardı, delirmiştim. Beni delirtmişti. Beni öyle güzel delirtmişti ki tüm hayatımı bir kenara atarak yalnızca kendinden ibaret bırakmıştı.

 

İlk zamanlar Mercan'a nasihat veren o Furkan'ın şimdi nasihate ihtiyacı vardı.

 

Gözlerim yavaşça salonun kapısına kaydığında sıkıntılı bir nefes daha çekmiştim içime. Mercan'la bu şekilde olmak canımı sıksa da bunun olması gerektiğini düşünmüştüm o an. Ben onun için her şeyi bir kenara atıp kendi isteğimle onun yanında olmuşken karşımda bana zarar verdiğini zırvalaması beni sinirden delirtmişti ve ilk defa kendime hakim olamamıştım.

 

Mercan karşımda sonu yokmuş gibi ağlıyordu, evime kadar gelip Mercan'a zarar vermeye çalışan bir orospu çocuğu vardı, durmadan beni azarlamak için arayan baş belası bir manejerim vardı ve magazinlerde boy boy fotoğraflarım gösterilip sosyal medyada linç ettiriliyordum. Bir de tüm bunların üzerine Mercan karşımda saçmalarken iradem dışında sesimi yükseltmiştim. Sonrası ise kendi isteğimle gerçekleşmişti. Belki de biraz uzak dursak ve kafamızı toparlasak daha sağlıklı konuşabilirdik.

 

Yaklaşık bir saat geçmişti onu o yatakta tek başına bırakalı. Bir saattir kendimi yiyordum gitmemek için ama ondan ayrı kalma sürem bu kadardı. Üzgündü, zor bir gün geçirmişti ve şu an kafasındaki düşüncelerinin de onu yiyip bitirdiğini biliyordum. Yeterince sakinleşmiştik ve artık gönül alma vaktiydi.

 

Yerimden kalkacakken durmadan arayan ve mesaj atan olduğu için sesini kıstığın telefonumun ekranının yandığını görüp duraksadım. Annemin aradığını okuduğumda açıp açmamak arasında kalsam da onu merak ettirmemek için önümdeki sehpaya uzanarak telefonu aldım ve koltuğa yaslanarak aramayı cevapladım.

 

"Efendim anne?"

 

"Furkan iyi misin?" Telaşlı sesini duyduğumda istemsizce tebessüm etmiştim. "İyiyim, sen nasılsın?"

 

"Bırak zevzekliği şimdi! Ne oluyor böyle herkes seni konuşuyor? Sahneden çekip gitmişsin, hiç senin huyun değil bu. Ödüm koptu sana bir şey oldu diye, arıyorum açmıyorsun. Çok şükür Onur var da ona ulaştım iyi olduğunu söyledi."

 

"Sakin ol anne," dedim onun sesine tezat bir tonla. Bu kadar telaşlanmasını anlayabiliyordum çünkü bu benim yapabileceğim bir şey değildi. Benim hayatım işimden ibaretti, onunla yatıp onunla kalkıyordum ama şimdi işler değişmişti ve ben hiçbir zaman ona bundan bahsetmemiştim. "Beni tanıyorsun, sence ben böyle bir şey yapar mıyım?"

 

"Yapmazsın oğlum, zaten şaşırdığım şey bu." dediğinde biraz daha sakinleşmiş gibiydi. Ben anneme hep haksızlık yapmıştım ama beni bu hayatta en iyi tanıyan kişi oydu. Birkaç dakika içinde her şeyi çözeceğinden emindim. "Bir sebebin vardır mutlaka."

 

"Sebebim," diyerek istemsizce gülümseyerek kafamı eğdim. Aklıma her geldiğinde tüm derdimi ve tasamı unutturarak beni gülümsetmesine artık alışmıştım. "Sebebim var."

 

Uzun bir sessizlik oldu. Annemin bir şeyleri çözmesini beklerken dudaklarımdan gittikçe taşan gülümsemeyle sebebimin bir adım yanımdaki odada olmasının mutluluğunu yaşadım. Kırgın ya da öfkeli olsakta aynı çata altındaydık, nefeslerimiz ve kokularımız birbirine karışıyordu.

 

"Sebebin var," dedi düşünceli bir sesle. Onu ufak bir mırıltıyla onaylayarak konuştum. "Anne o öyle güzel bir sebep ki her gördüğümde, her baktığımda kendimi kaybediyorum. Ona her dokunduğumda alev alev yanıp küle dönüşüyorum ama onunla göz göze geldiğimiz ilk anda yeniden doğuyorum. Öyle güzel bir sebep ki, tüm hayatım bir yana, o bir yana."

 

"Kimmiş bu sebep?"

 

"Çok güzel birisi."

 

"Anladım onu oğlum," dedi gülümsediğini hissederken. Bana destek olacağını biliyordum ama bunu hissetmek beni öylesine rahatlatmıştı ki bir anda sanki kalbimin üzerindeki ağırlık yük olmuştu. "O da isterse, müsait olduğunuz bir zaman tanışmak isterim."

 

İkisini tanıştırdığımı hayal ettim kısa bir süreliğine. Biliyordum ki annem onu çok güzel bularak durmadan iltifat edecekti ve Mercan kızarmış yanaklarıyla kafasını eğip minik minik teşekkür edecekti. Ben de bu anı keyifle izleyecektim. Hayali bile kafayı sıyırtırdı.1

 

"Gelmeyebilir çünkü bana kırgın ve ben de ona birazcık öfkeliyim." dedim üstü kapalı bir şekilde. Öfkeliydim çünkü kendisini değerli görmüyordu ama farkında değildi, o bu dünyadaki en paha biçilemez şeydi. Karşısına neyi, kimi koyarsam koyayım onun saçının tek bir teli bile etmezdi.

 

"Eğer o da sana, senin hissettiğin gibi hissediyorsa her şey hallolur oğlum. Sen ince bir adamsın, eminim onu kırdığın konu sudan sebepler değildir. O da bunu anlar ve seni affeder. Ama öncesinde biraz süründürür umarım, haddinizi bilin biraz." diyerek sonunu şakaya vurduğunda istemsizce güldüm. "Tanıştığımızdan beri süründürüyor zaten."

 

Annem bir kahkaha koyverdiğinde yavaşça ayaklandım ve salonun sonuna doğru ilerledim. Bu sırada kısık sesle konuştum. "Daha sonra konuşuruz olur mu? Şimdi beni süründürmesi gereken küçük bir kedi var." Söylediğime gülmüş ve ardından benimle vedalaşarak kapatmıştı.

 

Telefonu rastgele bir yere koyarak salondan çıktım ve sakin adımlarla yatak odamıza ilerledim. Uyuyup uyumadığını bilmiyordum bu yüzden çok ses çıkartmamaya çalışarak kapıyı araladım. Tam bu sırada sırtı bana dönük olan beden bir anda hareketlenmeyi kestiğinde alt dudağımı ısırarak gülüşümü gizledim.

 

Kapıyı kapattığımda Milo'nun ve Tarçın'ın yatağın üzerinde yattığını görerek dışarıya doğru üfledim. Bana yer bırakmamışlardı resmen. Yapacak bir şey olmadığı için ikisini de dürterek uyandırdım. Gözlerini açarak benimle göz göze geldiklerinde kaşlarımı çattım. "Burada ne işiniz var bacaksızlar? Gidin kendi yatağınıza, hadi!"

 

İkisi de öylece suratıma baktıklarında bedenlerini teker teker havaya kaldırarak yere bırakmış ve daha sonra gidip kapıyı açmıştım. "Yatak odamızda rahat verin bari, özelimiz kalmadı resmen!" İkisi de istemeyerekte olsa benim ittirmelerimle dışarı çıktıklarında yorganın altındaki bedenin ufak hareketlenmelerinden güldüğünü anladım ve gidip yanında yattım. Sağa doğru dönerek sol kolumu karnına geçirdim ve onu kendime doğru çekerek bizi bir bütün hâline getirdim.

 

Vücudu kasıldı ve nefes sesleri bıçak kesildi.

 

Avcum yorganın üzerinden karnına, başım ise tam da başının arkasına, hemen ardından ise yükünü vermeden şakağının üzerine yerleşmişti. Burnumu hafifçe boynuna sürterek kokusunu solurken dudaklarım ise ufak ufak öpücükler bırakıyordu tenine. Vücudunun hafif titreyişlerini hissettiğimde kulağına yaklaşarak fısıldadım. "Kalbi kırık güzelim," Titrek bir nefes verdi. "Bu sefer kendi kırdığım kalbi onarmaya geldim."

 

"Kırılmadım," derken bile sesi öyle kırgın çıkmıştı ki az önce annemle konuşurken yerine gelen keyfim yerini büyük bir sıkıntıya bırakmıştı. Yanağına birkaç öpücük kondurdum arka arkaya. "Kırıldın," dedim kısık sesle. "Seni herkesten koruyup kollamaya çalışırken kendim kırdım."

 

"Haklıydın," dediğinde bir öpücük daha kondurmuştum. "Seni öpüp sevmek hoşuma gitmiyor değil ama bu konuyu sen benimle yüz yüzeyken konuşmak istiyorum. Bana döner misin bebeğim?"

 

Yalnızca omuz silktiğinde alt dudağımı ısırarak bir süre ona baktım. Demek annemin söylediği gibi, hanımefendi beni biraz süründürecekti. Hay hay.

 

Geriye çekilmeden dudaklarım saçlarının üzerine yerleşti ve bu sefer oraya öpücükler bırakmaya başladı. "Özür dilerim canımın içi," Bir öpücük daha. "Özür dilerim biriciğim, her şeyim." Ve onlarcası daha... "Ben seni kırmak ister miyim? Ben o gözyaşlarının, kalbinin acısının sebebi olmak ister miyim? Bu ilişkide tek sebep var, o da sensin."

 

"Ne?"

 

Derin bir nefes aldım. "Hiç. Hadi dön bana, göreyim güzel yüzünü. Berbat bir gün olsa da güzel bitireyim, hm?" Bir süre sessiz kaldığında bu sefer diğer tarafa dolanıp yere çökmeyi düşünürken hareketlenerek kollarım ona dolandığı için zor da olsa bana döndü.

 

Gözlerim ilk olarak kıpkırmızı olan gözlerine takıldığında içim gitti. Bu gözlerin sebebi bendim. Benim yüzümden bu hâldeydi. Benim yüzümden saatlerce ağlıyordu. Ben üzmüştüm, ben kırmıştım onu.

 

Bana döndüğünde karnından beline çıkan elimi kaldırarak yavaşça yanağına doğru uzattım. Mercan'ın gözleri havadaki elime kaydığında benim de gözlerim orayı bulmuş ve ufak ufak titrediğini görmüştüm. Mercan gözlerini kapatarak derin bir nefes almış ve konuşmuştu. "Ben seni çok seviyorum Furkan. Her şeyden, tüm herkesten daha çok seviyorum. Bana öyle iyi geldin ki sen aylar önce nefesimin çoktan kesilmesi gerekirken şimdi seninle yeniden nefes almaya başladım. Sen nasıl bana-"

 

"Mercan,"

 

"Ben konuşmak istiyorum," diyerek beni susturduğunda dişlerimi birbirine geçirerek sessiz kaldım. Ölümden bahsetmesinden nefret ediyordum. Devam etti. "Benim hayatımı değiştirdin, ben her şeyi seninle öğreniyorum Furkan. Nefret ettiğim her şeyi seninle seviyorum, korkularımı seninle yeniyorum, hayata daha farklı bakıyorum ve en önemlisi ben artık yaşamak istiyorum. Tüm bunlar senin sayende olmuşken ben sana zarar veriyor gibi hissediyorum. Bana kızacaksın ama kariyerin zarar gördü. Kabul etmesen de benim yüzümden oldu-"

 

"Eğer ayrılalım diye bir kelime kullanırsan..."

 

Duraksadı. Kaşları belli belirsiz çatıldıktan sonra dudaklarını büzdü. "Ne yaparsın?"

 

"Seni öyle bir öperim ki ağladığın tek şey dudaklarının sızısı olur." dedikten sonra gözlerim yavaşça dudaklarına indi. "Gerçi öpmem için o kelimeye ihtiyacımız yok." dedikten sonra hızla dudaklarına atılarak sertçe öpmeye başlamıştım.

 

Bu atağıma şaşırdığı için bana karşılık veremeden kalakaldığını fark ederek ellerimi yüzüne sardım ve onu kendime daha da bastırdım. Ufak ufak karşılık vermeye çalışsa da benim hızıma yetişemediği için duraksayıp bekliyordu. Bir elim yanağında dururken diğerini beline atarak onu sırt üstü yatırdım ve üzerine çıktım. Duraksadı ama ellerini yavaşça omuzlarımdan sürterek boynuma dolandı ve bana tıpkı benim gibi karşılık vermeye başladı.

 

Alt dudağını ısırarak emdikten sonra son kez sertçe emerek bu sefer üst dudağına geçtim ve onu da canını acıtacak kadar sert emdim. Bu sırada o da benim alt dudağımla ilgilenirken acısını hissetmiş olacak ki ufak bir inleme çıkartmış, onunla birlikte tırnaklarını boynumun arkasına geçirmişti. Orada ufak bir sızı hissetsem de kendimi bozmadım.

 

Yaklaşık bir dakikalık bir öpücüğün ardından geri çekilmeye çalışmasından nefesinin tükendiğini anlayarak son kez iki dudağını da dudaklarım arasına çekerek emmiş ve geri çekilmiştim. Başını nefes nefese yastığın üzerine attığında bu dağılmış hâline bakarak gülümsedim ve kendimi yanına atarak alaylı bir tavırla konuştum. "Ee ne diyordun?"

 

Başı bana döndüğünde kaşlarını çatarak birkaç defa göğsümle omzuma vurmuş ve "Defol git salak!" diye bağırmıştı. Onu sakinleştirip göğsümde uyutmam ise yalnızca birkaç dakikamı almıştı.1

Bölüm : 14.12.2024 19:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...