
Hayaller, yaşadıkça ölüyordu. Hayır, aslında bu bir intihardı. Hayaller, yaşadıkça intihar ediyordu. Yaşandıkça, ölmesini tercih ederdim.
Benim de intihar eden düşlerim vardı. Hepsi birer bedene dönüşerek boynuna ipi dolarken onları yalnızca boş gözlerle izleyip bu intihara ortak olmuştum. En büyük suçum, ailemdi. Ailemle kurduğum düşler, gülüşlerdi. Ben bir hayali bir çok görmüştüm onlara.
Aile... Bir insanın nasıl olur da hem en muhtaç hem de defalarca öldürülen yeri olabilirdi? Asıl tuhaf olan şey ise, ölsekte toprağa gömülmüyorduk ve bu en acı verici şeydi.
"Gel bebeğim," Gözlerimi kocaman açarak incelediğim duvarları bırakıp bu sefer eliyle araladığı kapıyı gösteren Furkan'a döndüm. Gözlerinin içi kıpkırmızı, kirpiklerinin birçoğu birbirine yapışıktı. Gözlerini uzunca bir süre açık tutamıyor büyük ihtimalle acıdıkları için kırpıp duruyordu. Bunlara rağmen dudaklarını da esir alarak gözlerine ulaşan bir şefkat vardı. Ufaktı, belirsizdi ama onu öyle iyi tanımıştım ki zihninden dökülmeyen düşüncelerini bile anlayabiliyordum. "Geç hadi."
Bir kez daha beni içeriye geçmem için teşvik ettiğinde ondan farksız olmayan gözlerimi zemine indirdim ve kafam aşağıda bir şekilde küçük adımlarla yanından geçerek içeriye girdim.
Arkamdan kapı kapandığında derin bir nefes eşliğinde elinde tuttuğu küçük valizi kapının önüne bıraktı ve hafifçe eğildiği yerden doğrularak karşıma dikildi. Gözlerim bir suç işlemişim gibi ellerim arasında sıkıca tuttup karnıma bastırdığım montumdaydı. Ona bakamıyordum.
"Bakışlarını kaçırma. Ben gecelerce bu günlerin hayalini kurmuşken şimdi sakınma o güzel kahvelerini benden." Yumuşacık çıkan sesiyle gözlerimi sımsıkı kapattım ama acıyan canımla hızla geri açtım ve gözlerini onun gözleriyle buluşturdum. Her şeye rağmen dudaklarında masum bir tebessüm filizlendi ve ben tüm derdimi, tasamı unuttum, yeni doğmuş bir bebek gibi tüm günahlarımdan arındım.
Sanırım bugün anlamıştım, benim hayatım onun gülüşlerinde başlıyor gözyaşlarında ise son buluyordu.
"Ben, özür dilerim," diye mırıldandım çatlak ses tonumla. Uzun zamandır konuşmadığım için boğazım gıcıklansa da gözlerinin içine bakarak devam ettim. "Ben sana yaşattıklarım için gerçekten çok özür dilerim." Kaşları çatıldı ve dudakları aralandı anında elimi havaya kaldırarak sessizliğini sürdürmesini sağladım. "Seni de kendi cehennemimde yaktığım için özür dilerim Furkan. Sana zarar vermekten başka bir işe yaramayacağımı söylemiştim ve haklı çıktım. Birbirimizi göreli henüz ne kadar oldu ki? Bu kadar kısacık sürede bile canını yaktım, benim yüzümden ağladın sen. Sana en başından beri bunları anlatmaya çalışıyordum."
Gözlerim dolmuştu, hatta hepsi teker teker akmaya başlamıştı bile. Kimi zaman bu kadar güçsüz olmaktan nefret etsem de şu an karşımdaki Furkan'dı. Onun beni en savunmasız ve en güçsüz hâlimde görmesinden gocunmuyordum.
"Bitti mi?" diye sordu hâlâ çatık kaşlarıyla bana bakarken. Burnumu sertçe çekerken, "Bitmedi." diye mırıldandım.
"Benim için bitti," diyerek ellerini ıslak yanaklarıma koydu. "Öncelikle özürü yasaklıyorum sana, bir daha özür dilemeyeceksin anlaşıldı mı? İkinci olarak canımı yakan ne biliyor musun? Canının yanması. Ben senin yüzünden ağlamadım Mercan, ben senin için ağladım. Canın yandığı için, sen ağladığın için ağladım. Bu ikisinin arasında dünyalar kadar fark var. Eğer beni bir daha öyle görmek istemiyorsan, ben de seni öyle görmek istemiyorum. Son olarak; bana dert vermiyorsun, bana cehennem olmuyorsun sen. Öyle olsa bile senden gelecek bir derdi, bin dermana değişmem ben. Öyle de aşık bir adamım işte."
Son cümlesindeki muziplik kanıma işlerken istemsizce gülmüş ve gözlerimi kapatmıştım. Birkaç saniye süren sessizlikle göz kapaklarım aralanırken Furkan'ın gözlerinin kıvrılan dudaklarımda olduğunu gördüm. Gözlerimi araladığımı gördüğünde içli bir sesle konuştu. "Yanılıyorsun Mercan, sen sadece bana cennet oluyorsun."
Dudaklarımı birbirine bastırarak kafamı aşağıya eğdiğimde yanaklarımdaki elleri de kopup gitmişti. Sessizce ve hareketsizce zemini incelerken Furkan kısık sesle gülerek içeriye doğru adımladı. "Sen biraz orada utangaçlığını yaşa ben de şu bacaksızlara bakayım."
Aklıma o anda Milo ve Tarçın geldiğinde gözlerimi koskoca açarak elimdeki montu küçük valizimin üzerine gelişigüzel attım ve Furkan'ın arkasından koşarak ilerlemeye başladım. Bu sırada heyecanıma ve dudaklarımdaki gülüşe engel olamamıştım. Bu duygularım sesime de dolup taşmıştı. "Tarçın! Milo! Ben geldim!"
Furkan salon olduğunu düşündüğüm yere ilerlerken tam arkasında kıkır kıkır gülerek onu takip ediyordum. Bir anda durduğunda ben de yüzümü sırtına çarpmıştım ama hemen geri çekilerek bana dönen yüzüne baktım. Gözleri yüzümün her yerinde dolaştıktan sonra tekrar iç çekti ve önüne döndü. "Bir de sevimsizim, çirkinim bilmem ne diye zırvalıyor. Salak kafa!"
Cümlesine gülmek ve sinirlenmek arasında kalsam da en sonunda sinirlenmeyi seçerek kaşlarımı çattım. "Sensin salak kafa!"
"Hm-hm."
Beni alaya aldığı her hâlinden belli olurken ona cevap yetiştirmeye çalışacaktım ama bir anda parkede duyduğum tatlı ayak sesleriyle yerimde kalakaldım. Furkan arkasını dönerek benim üzerimden arkama baktı. "Benim odamdan mı çıktınız siz? Yine yatakta yatıyordunuz değil mi bacaksızlar?" Gözleri bana döndü. "Rahatlarına çok düşkünler, bunlarla ne yapacağız bilmiyorum."
Onun cümlelerini kaale alamadan arkamı döndüm ve yan yana durmuş aşağıdan bize bakan Milo ve Tarçın'la kısa bir çığlık attım. "Allahım!" Onlara doğru koştuğumda ikisi de küçük bir havlamayla gerilediler ama bu beni vazgeçirmedi. Bu sırada arkamdan Furkan'ın keyifli sesini duydum. "Korkmayın çocuklar, zararsızdır." Şu an ona laf yetiştiremeyecektim.
Yanlarına eğilerek ikisinin de kahvenin farklı tonlarına kaçan tüylerini karıştırmaya başladığımda Tarçın kısa bir duraksamanın ardından burnunu avcuma sürttü ve havlayarak üzerime atladı. Bunu beklemediğim için kalçamın üzerine düşerken ön patileri göğsüme yakın bir yerde duruyor dili ise yüzümde geziyordu.
"Seni tanıdı," dedi Furkan arkamdan. Gülümseyerek ondan kaçmaya çalışsam da o kadar kıpır kıpırdı ki onu tam anlamıyla tutamıyordum bile. Bu sırada Milo da zararsız olduğumu anlamış olacak ki o da Tarçın gibi üzerime atladı. Onun boyu küçücük olduğu için yalnızca karnıma dek ulaşabiliyordu. Bir elimle onu yakaladım. "Seni bir defa tanıyan bir daha nasıl unutabilir ki zaten?"
"Furkan orada romantiklik yapmaya bir son versen de bana yardım mı etsen acaba? Her tarafım sırılsıklam oldu."
"Kendin kurtul."
"Ya Furkan!"
Kendi kendine homurdanarak tepemize dikildikten sonra küçük bir ıslık çaldı ve ikisinin de odağını kazandı. "Geri çekilin, o benim." Ben gözlerimi devirirken eliyle bir hareket yapmış ve ikisinin de kucağımdan geri çekilmesini sağlamıştı. Bu sırada sol elini uzattı ve yerden kalkmama yardımcı oldu.
Karşı karşıya kaldığımızda gözleri yalnızca gözlerime odaklanmıştı. Bakışlarını hiç kaçırmadı, bu sayede gözlerindeki ifadenin yavaş yavaş sertleştiğine şahit olmuştum. Yine de bozuntuya vermedi. Bu hâlinin yalnızca bir maske olduğunu biliyordum. Saatler önce yaşadığımız olayı henüz atlatamamıştı. Yalnızca hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordu, benim yıllardır yaptığım gibi.
Usulca gülümsedi ama bu sefer gülümsemesi gözlerine ulaşamadı, dudaklarında asılı kaldı. "Benim şimdi işime gitmem gerekiyor, çok geç kalmadan gelirim. Evde yemek yok bu yüzden çıkmadan dışarıdan yemek söyleyeceğim senin için. Akşam için de yoldan gelirken alırım." Gözlerini evin içinde dolaştırdı. "Ev senin, tamam mı? Ne istersen, canın ne yapmak istiyorsa onu yap. İstersen uyu, yatak odamda uyuyabilirsin. Bir şeyler atıştırmak istersen mutfaktaki çekmeceleri biraz karıştır, orada sana yetecek kadar abur cuburlar var. Film ya da dizi izlemek istersen salonda da yatak odamda da televizyon var. İkisi de internete bağlanıyor, istediğin her şeyi aç oradan. Çizim yapmak istersen çalışma odamda kalem ve boş kağıtlar var. Çizim yapmak için çok iyi araç gereçler sayılmaz ama yine de sana şimdilik yardımcı olur. Kitap okumak istersen çalışma odamda bir kitaplık var, oradan istediğin kitapları alabilirsin." Kısa bir an duraksadı. "Başka yapmak istediğin ne olabilir bilmiyorum ama istediğin her şeyi yapmakta özgürsün Mercan, tamam mı? Hiçbir şeyden çekinme, burası, buradaki her şey senin. Ben de dahil." diyerek göz kırpmış ve koridorda ilerlemeye başlamıştı. Çok geçmeden yatak odası olduğunu düşündüğüm yere girdi ve kapıyı kapattı.
Derin bir nefes almış ben de ona arkamı dönmüştüm. Adımlarım salonda bulunan büyük cama gittiğinde kaşlarım yavaşça havalandı. Furkan'ın biz mesajlaşırken beni sinirlendirmek için 'hayallerindeki benden' bahsederken betimlediği yer tam da burasıydı. Kendi kendime güldüm. Çok tatlıydı.
Salonla birlikte yalnızca beş tane kapı görmüştüm. Birisi az önce girdiği yatak odasıydı, birisi bahsettiği çalışma odasıydı, diğer ikisi de banyo ve tuvalet olmalıydı. Salonun solunda ise amerikan mutfak yer alıyordu. Onun gibi büyük paralar kazanan birisine göre tahmin edilemeyecek kadar küçük bir evdi.
"Bebeğim ben çıkıyorum," Bakışlarımı etraftan çekerek salonun eşiğinden gelen sese çevirdim. Üzerini değiştirmişti. Altına siyah bir pantolon üzerine ise aynı renkte bir tişört giyimişti. Bu havada kısa kollu bir şey giyimesine şaşırsam da sesimi çıkartmadım. Ona doğru küçük adımlarla yaklaşmaya başladığımda pantolon cebine telefonunu sokuyordu. "Ev yemekleri yapan bir yerden sipariş verdim. Neredeyse her şeyden söyledim, hepsini azar azar da olsa mutlaka ye tamam mı? Akşam için gelirken istediğin bir şey var mı? Yemek ya da yemek dışında?"
"Sen," dedim yüzümdeki dinginlikle. Bunu beklemediği için şaşırdığında kendime bir cesaretle onay verdim ve elimi omzuna koyarak parmak uçlarıma çıktım. Dudaklarım sol yanağını bulmuş ve yavaşça orayla buluşarak biraz oyalanmıştı. Furkan'ın kaskatı kesildiğini ilk saniyeden fark etmiştim. Birkaç saniyenin ardından geri çekilmiştim ama bu sessiz olmamış ufak bir öpücük sesi de bana eşlik etmişti.
"Sadece seni istiyorum. Sen gel, yeter bana." dedim gözlerimi gözlerine diktiğimde. Yavaşça kafasını aşağı yukarı sallamış ve bir adım gerilemişti. Ne yapacağını bilemez bir hâlde etrafa baktıktan sonra tekrar bana döndü. "Tamam ben gelirim," Gülmemeye çalışarak kafamı aşağı yukarı salladım ve onunla alay ettiğimi belli eden bir ses tonuyla konuştum. "Mutlaka gel ama."
"Tamam gelirim."
Çok geçmeden ceketini giyip evden o salak hâliyle çıkıp gittiğinde koskoca bir kahkaha attım ve kendimi salondaki koltuğun üzerine bıraktım. Gün kötü başlasa da hayatımdaki en mutlu güne evrilerek devam ediyordu.
Burayı hayallerimde çoğu kez canlandırmıştım ama tahmin bile edemeyeceğim bir yerdi. Burası yıllardır sığınamadığım o sımsıcak yuvaydı.
Furkan Demir Erbilek benim yuvamdı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 34.93k Okunma |
2.68k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |