
Hayat her zaman mucizelere gebeydi. Neyi imkansız olarak görürsek görelim hayat o kadar da imkansız olmadığını bize önünde sonunda gösteriyordu. Belki de hiçbir şey imkansız değildi, sadece istediğimiz şeyi gözümüzde büyüten, ona ulaşılamayacak kadar büyük anlamlar yükleyenler bizlerdik.
Mesela benim imkansızım Furkan'dı. Birine aşık olmak, birine güvenmek, birine, hayatımı zindana çeviren kişiye karşı gelecek kadar güvenmek ve evimden o kişiye duyduğum güven ve sevgi sayesinde ayrılmak... Tüm bunlar benim için bir zamanlar imkansızlığın tanımıydı. Ama beni unuttuğuna kendimi inandırdığım dünya, bir süreliğine de olsa benim için dönmüştü. Tüm yaşattıklarının karşılığında bana Furkan'ı vererek beni mutlu etmek istemişti.
Hayatımın en güzel zamanları birkaç gündür onun evinde kaldığım şu günlerdi. Ah, aslında kaldığım demekte yanlış olurdu çünkü onda kalmıyor, onunla burada yaşıyordum. Evimdeydim, yuvamdaydım ve en önemlisi hayatımda ilk defa sımsıcak hissediyordum.
"Bitmiş mi maman bebeğim?" Kafamı kaldırıp karşımda uluyarak bana bir şeyler anlatmaya çalışan Tarçın'a cevap niteliğinde bu cümleyi kurmuştum. Ben çizim yaparken içeriye girmiş ve masamın karşısında dikilerek bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Cümlemle kafasını havaya kaldırarak uzunca tiz bir ses çıkarttığında elimdeki kalemi bıraktım ve ayaklandım.
Furkan evde değildi. Bugün kaydetmesi gereken şarkıları olduğunu söyleyerek evden çıkıp gitmişti ve şu an hava kararmak üzereydi. Giderken gecikeceğini söylese de her saat başı ne zaman işinin biteceğini belirten mesajlar atıyor ve beni durmadan gülümsetiyordu.
Mesela yaklaşık bir saat önce iki saatlik işi kaldığını söylemişti, iki saat önce ise üç saatlik... Muhtemelen birazdan tekrar mesaj atar ve bir saat sonra evde olduğunu belirtirdi.
Furkan tanıdığım hiç kimseye benzemiyordu. Ona aşık olduğum için mi böyle hissediyordum bilmiyordum ama zaten bu tavırlarını görerek ona aşık olmuştum. Beni gülümsetebiliyordu. Beni gülümsetmek, en önemlisi kalbimi ısıtmak kolay bir iş değildi. Daha önce arkadaşlarım olsa da hepsi 'suratsız, sevimsiz ve itici' olduğumla ilgili cümleler kurarlardı. Gülerdim ama içten değildim, bu yüzden 'yapmacık' damgası bile yemiştim.
Ama bu Furkan için hayattaki en kolay şeydi. Tek bir kelimesi, bir bakışı ve bir gülümseyişi yetiyordu gülümsemem için. O beni ne kadar sevimli buluyorsa ben de onu o kadar sevimli buluyordum. Her cümlesi, her kelimesi onun tüm vücudunu ısırık izi yapmak isteyeceğim kadar şirin geliyordu.
Beni görüyordu, dinliyordu ve en önemlisi anlıyordu. Beni benden bile daha iyi biliyordu. Beni geçiştirmiyor, ağzımdan çıkacak tek bir kelimeye bile pürdikkat kesiliyordu. Ve bunu yaparken gözüme sokmuyordu, tavırları 'bak ben senin için bunu yapıyorum' diye bağırmıyordu. Aksine tüm tavırları bana sevildiğimi iliklerime kadar hissettiriyordu.
Derin bir nefes alarak odanın kapısına ilerleyen Tarçın'ın arkasından gittim. Tarçın ve Milo bu birkaç günde bana fazlasıyla alışmıştı. Tabii bu durum Furkan'ın pek hoşuna gittiği söylenemezdi. Çünkü onlar bana çok yakın oluyorlardı, Furkan'dan bile.
Furkan'ın bazı çekinceleri vardı ve bunun farkındaydım.
Bu zamana dek bana yaklaşmak için bir adım atmamıştı. Ona ilk sarılan konserdeyken bendim, bu eve ilk geldiğimde yanaklarından öpen yine bendim. Ufak sarılmalar ve yanaklarımıza kondurduğumuz masum öpücükler dışında onunla hiçbir temasım olmamıştı.
Eve ilk geldiğim o günün gecesi Furkan bana kendi yatağını vermiş ve kendisi salondaki koltuklardan birisine gideceğini söylemişti. Hem onu yerinden etmek istemediğim için hem de onunla uyumak istediğim için utana sıkıla birlikte yatabileceğimizi söylemiştim. Fakat Furkan bunu kabul etmemiş ve gidip o gece koltukta uyumuştu. Ertesi gece ise benim ısrarlarımla o da yanıma uzanmıştı, benden uzak durmaya çalışmasıyla sarılabileceğini söylemiş, bunu benim de istediğimi belirtmiştim. O gece bana karşı gardını indirmiş ve gece boyu bana sarılarak uyumuştu. O günden sonra bunun hakkında bir söz geçmemişti aramızda. Fakat bazen uykumdan, üzerimdeki eller dolayısıyla bilinçsizce sıçrayışlarım oluyordu. O zamanlar beni sakinleştiriyor ve uyusam da parmak ucuyla dahi bana dokunmuyordu.
Onu anlıyordum beni düşünüyordu fakat benim ona karşı hiçbir çekingem olmamıştı bu zamana dek. Ondan kaçmamıştım, saklanmamış ve kendimi geri çekmemiştim. Başka insanlara parmak ucumla bile dokunmaktan haz etmezken onun kollarına atlayan bendim. Ama o henüz bu durumu aşabilmiş değildi.
Bu yüzden ona zaman veriyordum.
"Milo nerede? Milo! Mama vakti!" İçeriye doğru bağırdıktan sonra salona doğru ilerleyerek mutfak dolabının en altından aldığım mama paketini kaplarına döktüm ve tekrar içeriye doğru ilerledim. Milo da mamanın kokusunu üç saniye içinde alıp küçücük patileriyle parkelerin üzerinde kaya kaya koşuşturarak gelecekti, ki birkaç saniye içinde öyle olmuştu.
Tekrar resim çizmek için odaya girdiğimde kapının önünde birazcık duraksadım ve etrafta göz gezdirdim. Furkan burayı bana ayırmıştı. Önceden kendi çalışma odası olsa da, zaten bir stüdyosu olduğunu söyleyerek burada vakit geçirmemi tembihlemişti. Hatta çok yakında benim için birlikte alışveriş yapacağımızı da söylemişti. O bu aralar biraz yoğundu çünkü çok yakında albümü çıkacaktı.
Ona belli etmiyor olsam da ben de biraz heyecanlıydım bunun için.
Birazdan biraz daha fazla.
Aniden çalan zil sesiyle heyecanla salona doğru koşuşturarak koltuğun üzerindeki telefonumu almış ve ekrana bakmıştım. Yüzümdeki gülümseme tıpkı vücudum gibi buz keserken dişlerimi birbirine bastırdım. Yine o arıyordu, babam.
Günlerdir beni arıyordu ama ben hâlâ onunla karşı karşıya gelebilecek gücü bulamıyordum kendimde. Ona sinirliydim, kırgındım ve en önemlisi de onu hayatımdan çıkartmak istiyordum. Ama o bir zamanlar beni görmeye bile tahammül edemezken şimdi sanki meraklanmış gibi arayıp duruyordu.
Telefonunu bir gün açacaktım ama bugün değildi. Ben en güçlü olduğum zamanda yapacaktım bunu.
Bu yüzden telefonumun sesini kıstım ve aniden üzerime çöken ağırlıkla oturduğum ikili koltuğa uzandım. Bugün erken kalksam da derslerim iptal olmuştu ve ben bir daha uyumamıştım. Furkan gelene kadar birazcık kestirebilirdim.
Odağımı kafalarını önündeki kaplara gömmüş iki tatlı popoya çevirdim. İkisi de kuyruklarını sallayıp durduklarına göre keyifleri yerlerindeydi beyefendilerin. Bunun rahatlığıyla gözlerimi yumdum.
Birkaç saniye sonra yanağımda hissettiğim dokunuşla gözlerimi araladığımda koltuğun başında diz çökmüş yüzümü okşayan Furkan'la şaşkınlıkla kalakaldım. Dirseğini koltuğun kolçağına yaslamış, elini de oradan yüzüme yaslamış bir vaziyette beni izliyordu.
"Ne zaman geldin?" diye sordum çatallı bir sesle. Ufakça gülümseyerek iç çekti ve gözlerini tüm yüzümde usul usul gezdirdi. Yeni uyanmış olsam da bana kendimi her daim güzel hissettirmeyi başarıyordu. "Epey oldu aslında, baktım benim uykucum uyanmıyor mecbur rahatsız etmek zorunda kaldım."
Gözlerim üzerinde dolaştığında sabahki kıyafetlerinin yerini ev eşofmanlarının aldığını gördüm. Kaşlarım yavaşça çatılırken doğrulmak için hareketlendim, bu sırada o da geriye çekilerek ayaklanmıştı. "Az önce uyudum ben."
"Bir iki saat içinde diğer güne geçeceğiz bebeğim ama sen öyle diyorsan öyledir." Alaylı tavrıyla gözlerimi kötü kötü bakmak için ona çevirsem de anlık bir göz kaymasıyla saatle bakıştığımda dumura uğramıştım. Saatin gece on olmasını beklemiyordum. Bu yüzden sessiz kaldığımda ufak bir kahkaha attı ve ellerini birbirine çarptı. "Hadi kalk bakalım uykucu şirine, sana bir şey göstermem gerekiyor."
"Ne göstereceksin?"
"Kalkarsan kendi gözlerinle göreceksin."
Hızla ayaklanarak karşısına dikildiğimde gülümseyerek elimden tuttu ve parmaklarımızı birbirine kenetleyerek ilerlemeye başladı. Ben yönümüzün salonun çıkışı olduğunu anlarken o kolumu kolunun altından geçirerek hiç duraksamadan elimin üzerini birkaç defa öpmüştü. Gülümseyerek kafamı aşağı eğdim.
Yatak odamıza girdiğimizde parmaklarımı bırakmadan yatağın kenarında yeni gördüğüm ayaklı abajura ilerledi ve derin bir nefes alarak kenarındaki tuşa bastı. Tam da o anda odanın içi dönen mor ışıklarla dolduğunda kalakaldım.
Yatak odamız mor ışıklar içindeydi.
Furkan bana döndü ve parmaklarımı bir kez sıktıktan sonra yavaşça gülümsedi ve bir tuşa daha bastı. Bu sefer o dönen ışıklara yıldızlar da eşlik etmeye başlamıştı.
Gözlerim yavaş yavaş dolmaya başladığında yönünü bana çevirdikten sonra iki elimi de avuçları içine alarak kafasını hafifçe eğdi. "Burası bizim evrenimiz bebeğim. Burada yalnızca aşk var, huzur var, sevgi var, biz varız. Kötülük, acı, üzüntü yok. Burası yalnızca bizim içinde olduğumuz bir evren, bize ait bir evren. Burada istediğimiz her şeyi yapabiliriz, istediğin her şeyi yapabilirsin. Seni incitecek, üzecek ya da yargılayacak hiç kimse yok. Burada rahat ol, kendin ol ve en önemlisi mutlu ol."
Gözlerimden akan ilk yaşı hissettiğimde elini yanağıma getirerek baş parmağıyla yaşı usulca silmişti. "Ah, söylemeyi unutmuşum burada tek bir kural var, o da bu evrendeki tek yıldızların duvarlarımızda gezinen yıldızlar olması. Ben gözlerinden kayan değil, göz bebeklerini ışıl ışıl gösterek yıldızlarını seviyorum."
"Furkan," diye sızlanarak gözlerimi tekrar etrafta gezdirmeye başladım. "Ben, ben ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Ağlamaktan başka bir şey yapamıyorum biliyorum ama bana ağlamaktan başka bir şans vermiyorsun ki sen," dedikten sonra burnumu çekerek gözlerimi onun gözlerine çevirdim. Her zamanki gibi dikkatle bana bakıyordu. "Furkan, benim vücudum çoğu zaman morluklarla dolup taşardı. Kendimi o kadar... o kadar iğrenç hissederdim ki derimi kazıyarak atmak için uğraşırdım ama yetmezdi." Hıçkırdığımda gözlerini kapayarak kafasını yukarı kaldırdı ve derin bir nefes aldı. Dişlerini sıktığı çenesindeki kaslardan belli olurken ellerini okşayarak sözlerime devam ettim. "Ama en zoru neydi biliyor musun, vücudumdaki kırmızılıkları görmek. Çünkü bu, bu demek oluyordu ki o adam... o adam dakikalar önce yanımdaydı. Ben," diyerek sustum ve konuşamadım bir süre. Kalbim deli gibi çarpıyordu, nefesim kesiliyor gibi hissediyordum. "Ben bu iki renkten nefret ettim. Hayatımdan çıkartmak için uğraştım hep. Vücudumda yeteri kadar görüyorum, bari etrafımda görmeyeyim, görmeyeyim ki daha da kötü hissetmeyeyim istedim."
"Mercan,"
"Sen bana bu hayatta verilmiş bir şanssın sevgilim." Gözleri gözlerime çıktığında ifadesinin sarsıldığını gördüm. Gözyaşlarım aksa da mutluluk gözyaşlarıydı, bu yüzden dudaklarıma da bu mutluluğun bulaşmasını istedim ve gülümsedim. "Sen benim tüm acılarım karşısında verilmiş bir ödülsün. Tıpkı söylediğin gibi bir evren yaratıp içine bizi hapsettiğin için teşekkür ederim. Bir zamanlar inkâr etmeme rağmen söylediğini yaparak hayatta nefret ettiğim şeyleri bana kendinle birlikte sevdirdiğin için sana çok teşekkür ederim. İyi ki varsın, Furkan ve iyi ki sensin."
Bir şey söylemedi çünkü bana ağlama dese de onun da gözleri dolu dolu olmuştu. Bir şey söylemese de bana çok şey söyledi. Bir elini başımın arkasına koyarak diğer elini belime sardı ve bana sarıldı.
Furkan o gece bana mor ışıkların altında, bizi hapsettiği evrenin içinde sarıldı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 34.93k Okunma |
2.68k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |