28. Bölüm

yirmi sekiz,

sudedgbkn

Furkan Demir Erbilek benim miladımdı.

 

Bir evin sağlam durabilmesi için kolona, bir bebeğin büyüyebilmesi için annesine, bir insanın yaşayabilmesi için ise oksijene ihtiyacı vardı. Benim tüm ihtiyacım Furkan'dı. O varsa vardım, o var olduğu sürece var olacaktım.

 

Birisine bağlanmak, onu sevmek, onu özlemek benden çok uzak duygulardı. Kendimi tanıyamıyordum, uzun süredir. Ama bundan rahatsız değildim, böyle olmayı kendim seçmiştim. Ona kendim güvenmiştim, onunla bu şekilde olmaya kendim izin vermiştim.

 

Şimdi düşünüyorum da, hayatımdaki tek doğrum ona kanarak konuşmaya devam etmekti. Eğer onu tam da bana cevap verdiği o noktada engelleseydim hayatım bundan daha farklı olacaktı. İyi ki, mesaj attığım kişi oydu.

 

Beni bambaşka bir Mercan'a dönüştürmüştü.

 

Mesela şimdi kalbim ağzımdaymış gibi atarken odamda bir o yana bir bu yana dolaşıp onun telefonunu beklemek eski Mercan'a göre değildi. Ben herhangi birinin telefonunu heyecandan ölecekmişim gibi beklemezdim. Ama o farklıydı.

 

Titrek bir nefesi havaya saldıktan sonra avuç içlerimi üzerimdeki gri eşofmanımın kumaşına sildim. Saç diplerimden avuç içlerime dek her yerimde ter damlaları hissediyordum. Vücuduma büyük bir yangının içine düşmüşüm gibi bir sıcaklık yayılmıştı. Pencerem sonuna dek açık olsa da, içeriye sızan sert rüzgarları tenimde hissedemiyordum.

 

Bana dakikalar önce, "Bu gece mesajlaşmak değil, sesini duymak istiyorum," diye bir mesaj atmıştı. Sohbete giriş cümlesi bile yoktu, yalnızca bu kelimeler vardı. Ona numaramı yazarak bir cesaretle göndermiştim. Daha sonra kısa bir çığlıkla elimdeki telefonu yatağıma atarak odamda gezinmeye başlamıştım. Delirmiş olmalıydım. Kalbimin bu derece atmasının başka bir anlamı yoktu. Ona delirmiştim.

 

Aynamın karşısına geçerek saçlarımı sanki beni görebilecekmiş gibi düzelmiştim. Sadeliğimden küçük bir rahatsızlık duyduğumda ise aylar önce beğenip aldığım fakat hiçbir zaman takmadığım tavşan figürlü tokayı saçlarımın sol köşesine geçirdim. Pekala, şimdi kendimi daha iyi hissediyordum.

 

Aynada kendimi uzunca süzdüğümde bir şey fark etmiştim. Göz bebeklerimde, bakışlarım sayesinde etrafa yayılan bir ışıltı vardı. Eskiden sönük ve donuk olan gözlerim şimdi gecenin karanlığında bana eşlik edebilecek kadar ışığa sahipti. Eskiden güzel olmaktan korkarken bugünlerde aynaya her baktığımda kendime inanılmaz derece güzel geliyordum.

 

Şimdi anlıyordum, benim korkutuğum güzel olmak değildi. Eğer güzel olursam Furkan'ın beni 'güzelim' diye sevememesiydi. Furkan bana her 'güzelim' dediğinde ben biraz daha güzelleşmiştim.

 

Bana sonsuza dek böyle seslenecek, ben her geçen gün daha da güzelleşecektim.

 

Aynadaki yansımama küçük bir gülümseme verdiğimde, uzun süredir sesini unuttuğum telefonum çalmaya başlamıştı. Telefonuma doğru ilerleyerek ellerimi kızarmaya başlayan yanaklarıma koydum ve derin nefesler almaya başladım. "Sakin ol, bir şey olmayacak. Her şey çok güzel geçecek. Bekletme onu daha fazla, aç telefonu..."

 

Telefonuma uzanarak ekrandaki yabancı numaraya bakmış ve son kez kendimi sakinleştirmek için büyük bir nefes almıştım. Titreyen parmağım ekran üzerinde iradem dışında kaydığında gözlerimi kapatarak yerimde iki kez zıpladım ve telefonu kulağıma dayadım.

 

"Güzelim?" Furkan'ın çoğu kişiye göre kalın ve derin sesini duyduğumda boştaki elimin avcunu dudaklarım üzerine örttüm. Sesimi çıkartmak istesem de bunu yapamamış yalnızca ağlamamak için kendimi kasmıştım. Sesimi duymayınca tekrar konuştu. "Mercan, orada mısın?"

 

"Merhaba Furkan,"

 

Zor da olsa bir cesaret konuştuğumda dudaklarım üzerinden çektiğim elimi delirmiş gibi atan kalbimin üzerine dayayıp onun konuşmasını bekledim. Fakat saniyelerce sesi çıkmadığında bu sefer aynı cümleyi titreyen ses tonumla ben sordum. "Orada mısın?"

 

"Ben buradayım," dedi sertçe boğazını temizledikten sonra. Dizlerimin de titrediğini hissettiğimde yavaşça yatağa çöktüm. Derin bir nefes aldığını duydum, daha sonra cümlesine devam etti. "Ben buradayım fakat aklım çoktan uçtu gitti."

 

Kafamı aşağıya eğerek ayaklarımı hızlı hızlı sallamaya başladım. Gülümsememek için kendimi kasmış ve sonunda başarılı olmuştum. "Nereye gitti ki aklın?"

 

"Belki yanına uğramıştır, hm?" dediğinde elimde olmadan kıkırdamıştım. Avcumu yatağa yaslayarak, heyecanlı bir şekilde oraya vururken Furkan'ın sesini duydum. "Ah!" diye inlermiş gibi bir ses çıkarttı önce. "Bu kadar güzel olacağını tahmin bile edememiştim."

 

Sözlerinden sonra dudaklarımı hızla birbirine bastırarak gülüşümle birlikte nefes almayı da kestim. Utandığım için sessizce ayaklarımı izlerken o da bir süre sessiz kalmıştı fakat bununla beraber birkaç hışırtı duyulmuştu ahizeden. Adım sesleri de o hışırtıya eklendiğinde tüm dikkatimi ona verdim. Saniyeler sonra küçük bir havlama duyduğumda gülümsedim. "Milo mu o?"

 

"Evet," dedi derin bir nefes verirken. "Yaramazlığı tuttu yine beyefendinin. Ceza verip geliyorum hemen."

 

"Hayır," dedim gülüşlerimin arasından. Daha kaç saniye olmuştu telefonu elime alalı, bu kaçıncı gülüşümdü? Duraksadığını hissettiğimde devam ettim. "Ceza verme Furkan, bırak yaramazlık yapsın."

 

"Bir daha söylersen, düşünebilirim." dediğinde neyden bahsettiğini anladığım için alt dudağımı ısırıp gözlerime sürtünen saçlarımı geriye ittim. Sessiz kaldığım için söylemeyeceğini düşünmüş olacak ki adım sesleri devam etti. "Pekala, minderinin arasına sıkıştırayım ki hareket edemesin."

 

"Furkan," dedim yavaşça. Beni dinlediğini bildiğim hâlde ayağa kalkarak odamla gecenin karanlığı arasında perde olan pencereme ilerledim. Boş sokağın sessizliği ve korkutucu tenhalığını izlerken derin bir nefes aldım. Öyle içliydi ki ben bile birkaç saniyeliğine şaşırmıştım.

 

"Sonsuza dek, sana isminle seslenebilirim Furkan. Dudaklarım arasından yalnızca senin ismin dökülebilir ve ben bundan zerre gocunmam. Seninle konuşmaya başladığımız zamanlarda çekindiğim ve korktuğum her an için tekrar tekrar söyleyebilirim. Sensiz yaşadığım tüm yıllar için ömrümün sonuna kadar yalnızca senin adını söyleyebilirim." Dalgın bir şekilde söylediklerimi fark ettiğimde duraksayarak hızla arkamı döndüm ve gözlerimi telaşlı bir şekilde odamda gezdirirken ekledim. "Öyle işte."

 

"Neden beni daha önceden bulmadın?" dedi bir anda. Ses tonundaki sitemi fark ettiğimde şaşırmıştım. Ben bir şey söylemek için hareketlenmedim, o da zaten benim konuşmamı bekliyormuş gibi değildi. "Neden daha önce bulmadın beni Mercan? Neden 27 yıllık hayatımda sadece son birkaç haftamın tamamlanmışım gibi hissettirmesine sebep oldun?"

 

"Belki de, daha önce seni bulsaydım birbirimizden nefret edecektik," dedim. Tekrar, yavaş ve sakin adımlarla yatağıma ilerliyordum. Sokak lambasının ışığı dışında odada bir aydınlatma yoktu. Genelde geceleri odamın ışığına değil, sokakları aydınlatan ışıklara sığınırdım. "Belki, birbirimize en ihtiyacımız olan zaman oydu ve ben tam o anda sana mesaj attım. Birbirimizi geç tanımamızın mutsuzluğunu yaşamak yerine, ne olursa olsun birbirimizi bulduğumuza sevinmeliyiz belki de."

 

Gülümsediğini hissettim. Yemin ederim bu his öyle bir çarptı ki kalbime birkaç saniye kendime bile gelemedim. Gülüşü yoktu ya da gülümserken konuşmadı. Ben yalnızca içime dolan bir hisle dudaklarının kıvrıldığını anladım. Bu çok farklı ve yeni bir duyguydu. Ona bu kadar bağlandığımı fark etmek korkutucu derece güzeldi.

 

Saniyeler yavaşça dakikaya dönüşürken, "Ben olmuşsun," dediğini duydum kısık bir sesle. Ses tonundan gülümsediğini kendime kanıtladığımda kalbim sanki hiç atmıyormuş gibi daha da hızlanmaya başlamıştı. Onu görmezden gelmek ve ara ara sertçe yutkunmaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu. Devam etti. "Farkında mısın Mercan, bu normalde benim cümlelerim olmalıydı. Fakat bu sözleri söyleyen sensin. Yavaşça birbirimize karıştığımızın farkında mısın?"

 

"Bu kötü bir şey mi?" diye sordum tıpkı onun gibi kısık bir tonda. Aniden, sanki sesimizi duyacaklarmış gibi sessizleşmemiz hoşuma gitmişti. Benim bu düşüncelerimi duymuş gibi küçük oyunumuzu sürdürmeye devam etti. "Sana karışma düşüncesi mi?" Benimle alay eder gibi güldü. "Bu soruyu sorarken delirmiş olmalısın."

 

Cümlesi bittiğinde göz devirmiştim. "Bir soru sordum, neden dalga geçiyorsun ki, of!" Sonunda kendimi tutamadan kaşlarımı çatmış ve sessizliğimi bozmuştum. Ona karşı yükselen ufak sinirim birkaç saniye sürmüştü çünkü duyduğum kalın tınılı kıkırtısı tüm beynimin infilak etmesine sebep oldu.

 

"Mercan, o kadar tatlısın ki bazen yüz yüze olduğumuzda sana nasıl dayanacağımı düşünüyorum." Cümleleri bittiğinde sesli bir gülüş çıkarmamak için kendimi sıkmaya başlamıştım. Nasıl olur da sürekli gülümsememe sebep olabilirdi, çözemiyordum. En başından beri kendimi biliyordum, ben soğuk bir insandım fakat onun yanında bambaşka birisine dönüşüyordum. Sürekli gülüp kahkahalar atmak istiyordu. Oradan oraya çocuk gibi koşuşturmak istiyordum.

 

"Sana bir şey sorabilir miyim?" dedi benden cevap çıkmayınca. Bakışlarımı karşımdaki pencereden dışarıya çevirdiğimde onu onaylamak için kısa bir mırıldanma çıkarmıştım. Ona dikkat kesildiğimi anladığında devam etti. "Neden güzel olmaktan ya da güzel şeylerden hep çekindin? Neden güzel kelimesi bile sana hep korkutucu geldi? Neden benden önce kaçıyordun tüm bunlardan?"

 

Cümleleriyle nefesim hızlanmaya başlamış, kalbim bu sefer korkuyla kasılmıştı. Boştaki elimi yatağımın üzerine koyarak yorganıma sertçe asıldım. Gözlerimin önüne bir bir sahneler düşerken göz kapaklarımı sımsıkı örterek bunlardan kurtulmaya çalıştım. Furkan bu sessizliğe dayanamamış olacak ki, bana seslendiğinde dudaklarımı aralayıp kendime cesaret vermeye çalışmıştım. Kelimeler dudaklarıma dolanmış fakat dışarıya taşamamıştı. Tekrar denedim. Ondan artık hiçbir şeyi saklamak istemiyordum. Ondan kaçmak istemiyordum. Kendimi zorlayarak tekrar denedim ve fısıltıya benzer sesimle konuşabildim. "Çünkü o bana hep öyle seslenir."

 

Cevap gelmedi. Biraz önceye kadar büyük ihtimalle elinde oynayıp durduğu eşyanın sesi de kesilmişti, karşı taraf büyük bir sessizliğe gömülmüştü. Zihnine akın akın dolan kötü olaylarla boğuştuğunu biliyordum. Benim neler yaşadığımı tahmin etmişti, o zeki bir adamdı. Fakat bunu sürekli erteliyor ve kabul etmiyordu. Bu düşüncelerini ben kendi ağzımla onaylayana kadar kabul edeceğini de sanmıyordum.

 

"Kim?"

 

"Uyuyalım mı?" dedim onun sorusunu umursamadan. "Saat gece üçü geçiyor, yarın çok erkenden dersim var. Eminim senin de işlerin vardır." Kapatmasını ümit ederek konuştuğumda sessiz kaldı. Kendisiyle küçük bir iç savaş verdiğini anlayabiliyordum. Üzerime gelmekle bana uymak arasında bir seçimin içindeydi. Daha fazla düşünmemesi için tekrar tatlı bir ses tonuyla konuştum. "Lütfen Furkan, çok uykum geldi."

 

"Beni nasıl alt etmen gerektiğini çözmen çok korkunç." dedi birkaç saniye sonra. Cümlesinin altındaki ses tonu yenilmişliğin kalıntılarını taşıyordu. Hep yaptığı gibi yine üzerime gelmedi, daha birkaç gece öncesinde 'bu son kaçışın' demesine rağmen yine bana ayak uydurdu ve konuyu değiştirmeme izin verdi. "En korkuncu da, bir şey yapmana bile gerek kalmadan sana sürekli yenilmem."

 

Bu sefer gülüşümü ondan gizlemedim. Sesli bir kıkırtının ahizeyi geçip onun kulaklarına ulaşmasını sağladığımda ilk duyduğunda olduğu gibi iç çekti. Bu hareketi beni utandırsa da, hoşuma gitmişti. "Mesajlaşırken güldüğünü söylediğin zamanlar hep böyle miydi ses tonun? Uzun zamandır kendi hayal dünyamda oynatıp durduğum gülüşüne sığınırken, şimdi gerçeğini duymak istediğimde nereye sığınacağım?"

 

"Bana," dedim bir cesaretle. Kalbim ağzımda atmıştı bu cesur cevabımla. "Ne zaman duymak istersen bana sığın Furkan. Çünkü ben de şarkılarındaki ses tonun dışında, kulağıma fısıldadıklarına sığınacağım artık."

 

"Mahvediyorsun beni," dedi. "Mahvediyorsun ama sonra geri toparlayan yine sen oluyorsun."

 

"Sen bana ne yapıyorsan, ben de aynısını yapıyorum." dedikten sonra bir anda üzerime bastıran uykuyla esnememeye çalıştım fakat kendime engel olamadım. Bunu duyduğunda küçük bir gülüşle, "Pekala, gerçekten uyumalıyız sanırım." dedi.

 

"Güzel rüyalar gör Furkan," dedim yatağıma uzanırken. Yatağımdan çıkan hafif bir gıcırtı sesi odama yayıldığında onun da birkaç adım attığına şahit olmuştum. Muhtemelen yatağına gidiyordu. Birkaç saniye içinde uzandığını anladığımda, uyuyana kadar sürekli zihnimde oynatıp düşüneceğim cümlelere bir yenisini daha eklemişti.

 

"Seni göreceğime emin olabilirsin, bebeğim."

Bölüm : 10.12.2024 17:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...