23. Bölüm

23.Bölüm

Sudenaz
sudeimisim

Ayyyy ne kadar az kaldı bitmesine çok fazla uz atmicam hemen bölüme geçelimmm

 

                             🖤

Araf yanımda ayakta ben koltukta rahatça yayılmış. Halis Keskin ise önümüzde ecel terleri döküyo.

 

" Sana bi hikaye anlatıcağım. Otur lütfen ayakta kalma. " Dedim işim geniş geniş sırıtarak. Halis'in ise dediğimi yapmaktan başka şansı yoktu. Ortadaki sandalyeye titreye titreye kendini bıraktı

 

" Bir varmış bir yokmuş bi gün küçük bi kız çocuğu evde ailesiyle kahvaltı yaparken kapı çalmış. Bi sürü adam kapıya dizilmiş kızı ailesi odasına göndermiş. Kız odasına çıkmış ben çağırana kadar gelme demiş. Kız tamam demiş çıkmış yukarı. Sonra iki el silah sesi gelmiş ve kızı annesi hiç çağırmamış falan filan. Kız o gün yemin etmiş onun ailesini elinden alabiliyor kişinin canını kendi elleriyle alacakmış. Kader bizi bir araya getirdi Halis sen yoksun sonuna geldin. " Dediğimde, Halis etrafa çaresiz bakışlar atıyordu. Onu tanımasam pişman olduğunu falan düşünüp salardım.

 

" Asena yemin ederim sadece işim buydu. " Dediğinde kocaman bir kahkaha attım.

 

" Şu an o kadar acınası duruyorsun ki Halis. " Dedim sesim duygulardan oldukça uzaktı. Kafamdaki uğultular bir türlü susmuyordu. Annemin ve babamın sesi beynimin her bir miliminde yankılanıyordu . Artık bedenim benden bağımsız haraket ediyordu ayaklanıp Halis'in ensesinden kavrayıp kafasını geriye doğru yatırdım. Ve kulağına doğru eğildim.

 

"Tık tak zaman doldu Halis oyunu senin tarzınla bitiriyorum. " Dediğimde elimdeki bıçağı kaldırarak Halis'in boğazına dayadım. Ve tam o anda karnımdan akan sıvıya doğru baktım karın boşluğunda Halis Keskin'in bıçağı vardı. Yere oluk oluk kan akarken ayaklarım bedenimi daha fazla taşıyamadığu için yere yığıldım. Araf endişeli adımlarla yanıma geldi. Sesler oldukça uğultulu geliyordu. Arag'ın bir adamının Halis'i vurduğunu bulanık da olsa görmüştüm.

Son perdedeydik hissediyordum. Vücudumdaki acı katlanılamaz bir noktadaydı nefes alışım düzensiz ve yavaştı artık.

 

"Araf kazandığım iddianın Ödülü olarak hayatına kaldığın yerden devam etmeni istiyorum. Yasımı tutma sevgilim senii her zaman izliyor olacağım. " Dediğim sırada konuşmak kendime eziyet etmekten farksızdı. Neler olmuştu ne yaşanmıştı idrak edemiyordum. Fakat beni ısrarla içine çekmeye çalışan bi karanlık vardı.

"Sevgilim Umut'umun kulesini tamamlar mısın. " Dediğimde göz yaşlarım yere teker teker damlıyordu. Çektiğim acı hem fiziksel hem de ruhsal anlamda inanılmaz bi boyuttaydı. Artık zamanım dolmuştu son kez zorlukla uzanıp Araf'ımın dudağına bi öpücük kondurdum. Araf bana doğru eğilip

"Kuzgun kalbi sendin sevgilim. " Dedikten sonra gözlerinin içine bakarak kendimi uykuya teslim etmiştim.

 

 

                            🖤

cenaze günü

 

ilahi bakış açısı:

Araf, sevdiği kadının cenazesinde gözyaşları içinde duruyordu. İçinde tarifi imkânsız bir boşluk vardı. Nefesi düzensiz, kalbi ağır bir taş gibi göğsüne oturmuştu. Siyahlar içinde toplanmış kalabalık, birbirine yaslanarak sessizce hıçkırıyordu. Toprağın keskin kokusu, çiçeklerin solgunluğuyla birleşerek hüznü daha da derinleştiriyordu. Yağmur ince ince çiseliyor, sanki doğa bile bu kayba gözyaşı döküyordu.

 

Cenaze töreni ilerledikçe, Araf çevresindekilerin acısını paylaşıyor ama bir yandan da içindeki tarifsiz yalnızlık hissiyle başa çıkamıyordu. Herkes hüzünlüydü; bazıları gözyaşlarını tutamıyor, bazıları ise sessizce dua ediyordu. Ancak bir kişi vardı ki diğerlerinden farklıydı. Hazal… O da üzgün görünüyordu, fakat gözlerindeki hüzne karışan başka bir şey daha vardı—garip bir dikkat çekme çabası, hafif ama belirgin bir merak.

 

Araf, farkında olmadan ona bakmaya başladı. Hazal’ın gözleri, sanki acıyı paylaşmaktan çok başka bir şey anlatıyordu. Önce bunu ortak bir kaybın getirdiği bir bağ olarak düşündü, ama zaman geçtikçe Hazal’ın bakışlarında ve hareketlerinde ince, neredeyse kasıtlı bir oyun olduğunu fark etti. Bakışlarını kaçırmıyor, Araf’a doğru hafifçe eğiliyor, sözleri her zaman olduğundan biraz daha nazik, biraz daha davetkâr çıkıyordu.

 

O anları düşündükçe Araf’ın zihni bulanıyordu. Yas içindeki kalbinin bir köşesinde Hazal’ın varlığı belirginleşmeye başlıyordu. Oysa sevdiği kadının yokluğunun açtığı yaralar henüz tazeydi. Kendi acısını tam olarak idrak edememişken, başka birinin gözlerinde yankılanan bu tuhaf ışık onu rahatsız ediyordu.

 

Zaman geçtikçe Hazal’ın her fırsatta yanında olmaya çalıştığını fark etti. Önce bunu tesadüf sandı. Belki de o da aynı acıyı yaşıyordu ve teselliyi birbirlerinde bulmaya çalışıyorlardı. Ancak zamanla bu durum bir alışkanlığa dönüştü. Nerede olursa olsun, Hazal hep Araf’ın yakınındaydı. Cenazeden sonraki taziye günlerinde, acı dolu sessizliklerin içinde usulca yanına sokuluyordu. Önce birkaç kelimeyle başlayan konuşmalar, zamanla daha uzun, daha derin sohbetlere dönüşmeye başladı. Hazal’ın sesi, garip bir şekilde huzur veriyordu. Kimi zaman Araf’ın koluna hafifçe dokunuyor, kimi zaman göz göze geldiklerinde küçük, anlayışlı bir gülümsemeyle bakıyordu.

 

Günler geçtikçe, Hazal’ın varlığı daha da belirginleşti. Onun olduğu ortamda Araf kendini yalnız hissetmiyordu. Ama bu yalnızca bir dostluk muydu? Yoksa Hazal’ın yaklaşımı bilinçli bir çekim miydi? Araf, duygularını analiz etmekte zorlanıyordu. Acısı hâlâ tazeydi ama Hazal’ın varlığı, yüreğinde yeni bir kıpırtı oluşturuyordu. Her buluşmalarında, her anlarında, Hazal’ın gözlerinde parlayan ışığın daha da belirginleştiğini fark etti. Bu, saf bir teselli değil, belki de bir davetti. Hazal’ın kelimeleri bazen fazlasıyla düşünceli, bazen beklenmedik şekilde sıcak ve içtendi. Küçük bir dokunuş, ince bir gülümseme, en umulmadık anlarda gelen cümleler… Tüm bunlar Araf’ı bir girdaba sürüklüyordu.

 

Öyle ki, yasın ağırlığı içinde kaybolduğunu düşündüğü anlarda bile aklında beliren tek şey Hazal’dı. Onun varlığı, içindeki boşluğu doldurmaya mı çalışıyordu? Yoksa bu hisler, Hazal’ın bilinçli olarak fısıldadığı kelimelerin, gözlerinde parlayan o garip ışığın bir yansıması mıydı? Kendini, hislerini, içinde büyüyen karmaşayı anlayamıyordu. Tek bildiği şey, kalbinin yas ile arzu arasında ince bir çizgide titrediğiydi.

 

 

 

Adam, sevdiği kadının cenazesinde başka birine aşık olduğunda, bu sadece bir duygu değildir—bu, insanın ne kadar zayıf ve çelişkili olduğunu gösteren bir imtihandır. Tanrı'nın huzurunda sevgi kutsaldır, ama sadakat de öyledir. Belki bu yeni his, ruhunun derinliklerinde saklı duran bir günahın yankısıdır; belki de şeytanın, insanın en savunmasız anında ona fısıldadığı bir aldanıştır.

 

Bu, aşkın saf mı yoksa kusurlu mu olduğu sorusunu doğurur. Eğer adam, yeni hislerini bir teselli gibi kucaklarsa, sevdiği kadının anısını çiğnemiş olur mu? Yoksa bu aşk, ilahi bir cezaya mı dönüşür? Kim bilir, belki de bu ihanetin bedeli, adamın ömrü boyunca vicdanıyla savaşmasıdır—çünkü bazen en ağır cezalar, insanın kendi ruhunda yankılanan pişmanlıklardır.

 

   

 

                            🖤

Bölüm ne kadar hoşunuza gitti bilmiyorum daha ki bölümü Araf'ın ağzından yazacağım cenaze günü yazmak istemiyorum çünkü bu konu üzerinde durmak beni de üzüyo . Zaman atlmaası olacak ve kitap biticek amacım aceleci bitirmek değil öyle bi amacım olsaydı bu bölüm için bi hafta beklemezdim ama bana da ayrılamk zor geliyor öyle işte hadi iyi okumalar 🤧🎀✨🗿

 

Burada asıl soru şu: İlahi adalet, böyle bir aşkı nasıl yargılar? Bir zaaf olarak mı, yoksa kaçınılmaz bir kader olarak mı?

 

 

Bölüm : 02.04.2025 01:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...