

İnsanlar sürekli bir arayış içindedir. Kimisi kendini bir satırda bulur kimisi bir şarkıda kimisi de bir insanda.
Ben kendimi Erel’de bulmuş gibi hissediyordum.
Söylediği kelimeler o kadar bendi ki...
Hayattan yine nefret ettim, bizi daha erken tanıştırmadığı için.
Tatlıları getiren garson ile ikimiz de anlaşmış gibi sustuk.
Garson ikimizin de önüne tatlıları koyduktan hemen sonra gitti.
“eğer canını sıktıysam özür dilerim” dememle Erel anında “hayır tabi ki de canımı sıkmadın aksine beni anlayan birinin olması iyi hissettirdi. Yani başkası olsa ‘ne anlatıyor bu çocuk?’ derler fakat sen sanki cümlelerimin devamını bilir gibi konuşuyorsun” dedi.
Utangaç bir şekilde başımı eğmem ile Erel çenemden tutarak “yanlış anlamanı istemiyorum gerçekten. Bunları sen kendini kötü hisset diye anlatmadım” dedi. “biliyorum ve sen de emin ol ki kendimi kötü hissetmedim, aksine ben de senin gibi içimi dökünce biraz rahatladım”
“Biliyor musun? Aslında senden çok güzel yazar olur. Hiç yazmayı falan denedin mi?”
Bir tarafım ona güvenmek istedi fakat kabuslarımdaki o ses buna engel olmaya çalıştı.
Özgür olmak isteyen tavrım anlat her şeyi derken prangalı olan tarafım ‘hayır’ dedi. ‘Güvenme yazdıkların sana özgün olsun’ dedi. Bu sefer ikisini de dinledim.
“aslında bir şeyler karalıyorum fakat bunları kimsenin bilmesini istemiyorum. Yanlış anlama sorun sen değilsin. Sorun benim, yani nasıl anlatsam içimden geçenleri birileriyle paylaşmaktan korkuyorum”
Erel, sorgular bir ifade ile kaşlarını çattı. “Sebebini anlatmak istersen dinlerim”
Teşekkür eder bir ifadeyle Erel’e gülümsedim. “onu da başka bir güne anlatırım ne dersin?” dememle Erel onaylarcasına başını salladı.
“tatlından yesene, hiç dokunmadın bile” diyen Erel’e başımla tabağı göstererek “senin de benden aşağı kalır bir yanın yok sanki ne dersin? Az önce öve öve bitiremiyordun” dedim.
Erel gülerek “sen yemeye başlarsan ben de yerim” diyen Erel’e ben de gülerek cevap verdim ve önümdeki tatlıdan bir çatal alıp yemeye başladım.
Benim yediğimi gören Erel de tatlısını yemeye başladı.
“cidden dediğin kadar varmış” dedim.
Erel kendini bilmiş bir tavır ile “ben sana dememiş miydim” dedi.
Gülerek cevap verdim.
“bundan sonra bir şey yemeden önce sana danışalım”
“biliyor musun arkadaşlarım bana genellikle ultra mega zevkli Erel diye hitap ederler” dedi.
Bilmiş bir edâ ile cevap verdim.
“tabi canım öyledir”
Erel sahte bir kızgınlıkla “ne yani bana inanmıyor musun?” dedi.
Biraz düşünür gibi yaptıktan sonra “yani inanmamak değil de...”
İçeri giren Volkan ve Asiye ile gözümü onlardan ayırmadım. Neye baktığımı merak eden Erel açıkça sormasa da bakışları ile ne demek istediğini az çok anlamıştım.
“Asiye yetimhaneden arkadaşım. Ablam gibidir kendisi. Volkan da tipik şımarık erkek kardeş. İkisinin arasında bir şey olduğu konusunda şüpheleniyordum ama şu an kesin eminim. Umarım bizi görmezler”
“Gel o zaman dışarı çıkalım”
Erel’in sözleri ile birlikte ikimiz de ayaklanarak dışarı çıktık ve bahçedeki masalardan birine oturduk.
“vay Ecem yeni iş olarak mobeseciliğe mi başladınız?”
“biraz öyle oldu ama bu tam anlamıyla mobesecilik değil. Emin olmam lazım”
“peki neden”
“dediğim gibi sadece merak”
Erel, peki öyle olsun dercesine omuzlarını indirip kaldırmıştı.
Ne düşünmüştü acaba?
Umarım yaptıklarımı yanlış anlamamıştır. Bunları birine söylemek için yapmıyordum ya da onları kıskandığım için değil. Gerçekten merak etmiştim. Ben de insandım, ben de merak edebilirdim değil mi?
Tatlılarımızı sessizce bitirdikten sonra Erel hesabı ödemek için yanımdan ayrılmıştı.
Gözüme çarpan başka bir tanıdık sima ile yerimde daha dik bir konumda oturmuştum. Gerçek miydi bu?
Gözlerimi birkaç kez kapatıp açmıştım ama hâlâ oradaydı.
Hani artık her şey bitmiş sayılırdı?
Hakan nasıl oradan çıkmıştı?
Doğru ya! O her seferinde nezarethaneye girer daha sonra içerideki adamları sayesinde yeniden çıkardı.
Peki bu sefer bunun acısını kimden çıkartacaktı?
Benden mi? Yoksa Asiye’den mi?
Gözleri etrafı kolaçan ettikten sonra sanki söylediklerimi duymuşçasına bana döndü.
Sanırım sorumun cevabını almıştım.
Bendim.
Hakan'ın acısını çıkartacağı kişi her zamanki gibi bendim.
Bazen Hakan’ın bir kızı olmadığına şükrediyordum.
Bize bunları yaşatan adamın kızına neler yapabileceğini düşünmek bile istemiyordum.
Ben bunları düşünürken yanıma gelen Erel ile birlikte rahatlamak istedim fakat onun da hayatının tehlikeye atma düşüncesi içten içe beni bitiriyordu.
“umarım seni çok bekletmemişimdir”
Erel’e karşı ilk kez maskemi kuşanarak sahte bir şekilde gülümsedim. “hayır çok bekletmedin ama artık kalksak mı?”
Erel sorgular bir şekilde kaşlarını çatmıştı.
“Yanlış anlama, sadece birkaç gündür doğru dürüst uyuyamıyorum bugün de uyku tutmadı diye erken kalktım”
Söylediklerim yalan değildi birkaç gündür Hakan yüzünden gözüme uyku girmiyordu ama eve gitmek isteme sebebim uykusuzluk değildi, tamamen Erel’i korumak istememden kaynaklanıyordu.
“Peki sen nasıl istersen”
Erel telefondan birilerini aradıktan sonra bana bakıp “Hasan abi birazdan bizi almaya gelir” dedi.
...
Erel’in beni eve bırakmasının üzerinden saatler geçmişti ama bendeki tedirginlik hâlâ devam ediyordu.
İşin kötü tarafı ahmaklık edip Asiye’yi orada bırakmış olmam.
Cidden bencil bir ahmağım.
Aklındaki düşünceler yüzünden bir türlü kendimi kitaba veremiyordum. Kelimeleri okuyorum ama hangi cümlede kaldığımı sorsanız söyleyemem.
Kitabı okuyamayacağıma karar verip, oflayarak bir köşeye koydum.
Yanıma gelen abim “hayırdır kitap sarmadı mı?” diye sorunca ona cevap olarak “kitap güzel ama benim aklıma bir şey takıldı” dedim.
Cenk abim kaşlarını çatarak “ söyle güzelim” dedi.
Ayaklarımı kendime çekerek bağdaş kurup abime doğru döndüm.
“şimdi Poyraz abim polis değil mi?”
Cenk abim sessizce onayladıktan sonra devam ettim.
“Hakan’ı daha dün yakalamadılar mı?”
Abimin git gide daha da meraklandığını bakışlarından anlayabiliyordum ama yine de sessize onayladı beni.
Adama alıştıra alıştıra söyleyelim ki kalbine inmesin.
“o zaman bu kadar çabuk nasıl çıktı?”
Abimin bakışlarındaki merak yerini korku alırken “sen bunu nereden biliyorsun?” dedi.
Ciğerlerime aldığım nefesi geri bırakırken “bu gün Erel ile otururken gördüm” dedim.
Abim panikleyerek “sana bir şey yapmadı değil mi?” dedi.
İçini rahatlamak istercesine gülümsedim “ yaklaşamadı bile. Zaten onu görünce Erel’e bir şeyler uydurup kalktım” dedim. Gülüşüm yavaşça solarken “ama Asiye ve Volkan hâlâ orada” diyerek cümlemi tamamladım.
“peki eve gelince Asiye’yi aradın mı?”
Başımı yere eğerek “aklıma hiç gelmedi ki” dedim.
Abim çenemi tutarak ona bakmamı sağladı “panik anında düşünememiş olabilirsin doğal”
“şimdi arayayım mı?” diye sordum. Abim sessizce onayladı.
Telefonumdan Asiye’nin numarasını bulduktan sonra uzun uzun çalmasını bekledim.
Nihayetinde telefon açıldıktan sonra bizim umduğumuzun aksine telefonu Asiye değil Hakan açmıştı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.15k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |