
Okulun ilk günü ile başlayan sabaha küfürler yağdırarak uyandım. Banyoda rutin işlerimi hallettikten sonra anemin aşağıdan seslenmesi üzerine hemen aşağı indim çünkü geç kalırsam yiyeceğim fırçanın hesabını yapamıyorum.
Dışarıdan ne kadar mutlu aile gibi gözüksek de içerideki o mutsuz yüzleri, hiç bir şeyden memnun olmayan ailemi bir ben bilirdim.
Merdivenin son basamağında iken annemin sesi duyuldu " Erel! Nerde kaldın? "
Ellerim cebimde anneme cevap verdim "geldim anne" Annem uzun uzun beni süzdü ilk önce üzerimdeki sweete daha sonra altıma giydiğim gri eşofmana göz gezdirdi. Memnun olmamış bir ifade ile dudaklarını büktüğünde gelecek olan lafı çok iyi biliyordum. " Oğlum sen ülkenin en zengin ailelerinden birinin tek oğlusun ne bu halin düzgün giyin " dedi.
Bıkkınlıkla nefes verdim " evin içerisindeyim anne burada kimse beni bulamaz, fotoğrafımı çekemez, beni eleştiremez " kendi içinden cümlemi tamamladım ' sen dışında anne, sen dışında herkes beni kabullendi zaten.'
Üvey babam varlıklı bir insan olabilirdi evet ama bu bizi ünlü yapmazdı. Annem bu yalana kendini inandırmış, bizi de yalanına ortak etmişti.
Ellerimi cebimden çıkartıp masaya oturdum. Babam da geldiğinde evdeki hizmetliler servise başlamışlardı. Hızlıca kahvaltımı yaptım ve dışarıda beni bekleyen şoförümüz Hasan abi ile birikte okula doğru yola çıktık.
...
Okula vardığımızda, arabadan inmeden önce Hasan abiye teşekkür ettim ve içeri girdim.
Sınıfa girer girmez gözüm ilk olarak bizim grubu aradı. Nihayet duvar kenarı arka dörtlü sıraya baktığım zaman onları gördüm. Hızlıca yanlarına ilerledim ilk konuşan Buğra oldu "Vay! Erel bey sonunda gelebildiniz. Gözümüz yollarda kalmıştı doğrusu." gülerek Buğra' ya cevap verdim."çok da geç kalmış sayılmam aslında."
Buğra aramızdaki en olgun ve mantıklı düşünen kişiydi.
cevabımı duymayan ya da o an için önemsemeyen Alp "sana bir şey mi oldu? Yüzünden düşen bin parça." Dedi. Onun peşinden gözlüğünü düzelten Furkan "her zamanki hâli değil mi işte?" Diye sordu. Bu sefer cevabını yaslandığı duvardan sırtını ayıran Koray verdi. Dilini damağına vurarak "Yok bu gün ayrı bir suratsız olmuş." Dedi.
Az sonra çalan zil ile birlikte eş zamanlı giren matematik hocası tâbi ki de bizi şaşırtmamıştı. Adam bir saniye geç kalsa ölecek sanki! İşime de gelmişti aslında. Evdeki durumu en yakın arkadaşlarıma dahi anlatmak istemiyordum. Hayır onlara güvenmediğim için değil. Kendimle yüzleşmekten korktuğum için.
...
Ders çıkışında bizimkiler ile birlikte koridorda gezerken bağırış sesleri ile birlikte o sınıfa girdik. İnce, cılız sesli bir kız 'bana dokunmayın' diyerek âdeta kendini parçalıyordu. Kalabalığı dağıtmaya çalıyordum fakat 3 kişilik o kız grupu bir türlü çıkmak bilmiyordu. En sonunda dayanamayarak bağırdım. "çekilin şuradan!" Az sonra kızlar bana baktılar.
Bakmaz olsalardı. Diye içimden geçirdim çünkü karşımda gördüğüm kişiler Naz ve kendi gibi sinir bozucu arkadaşlarıydı. Oldum olası kızın hâllerinden memnun değildim. Gerçi okulda da hakkında iyi şeyler söylenmiyordu. Naz beni görür görmez kollarını açarak yanıma gelmek istedi fakat kendimi refleks olarak geri çekmem ile Naz da öylece durmak zorunda kaldı.
Fazla temasa gerek yoktu.
"Tekrar etmem mi lazım? Çekilin şuradan dedim! " Naz gözümde daha çok küçülmemek için mi yoksa o an uğraşmak istemediği için mi bilmesem de saçlarını savurarak aramızdan çekildiği zaman onu gördüm. Çaresizce ellerini başının üzerinde birleştirmişti ve tek söylediği şey bana dokunmayındı.
Ne yapmışlardı bu kıza? Nasıl kıymışlardı?
Turuncu saçlı kızın önünde eğildiğim zaman hâlâ aynı şeyi söylemeye devam ediyordu. "Tamam sorun yok gittiler, sana dokunmayacağım ama senin de sakinleşmen lazım." Dedim. Kız kafasını sallayarak "dokunma bana, git burdan" demeyi sürdürdü. Furkan "abi bekle bir de ben konuşmayı deneyeyim " dedi. Kafamı sallayarak onayladım ve geri çekildim. Fakat kız o kadar çok korkmuştu ki ne Furkan'ı, ne beni, ne de başka birisini duymuyordu. En sonunda belki bir tanıdığı çıkar umuduyla yeniden kıza yaklaştım " burada tanıdığın ve ya güvendiğin birisi var mı? Onu çağırmamı ister misin?" Fakat yine sesimi duyuramadım.
Az sonra içeri telaşla siyah saçlı kahverengi gözleriyle etrafı tarayan bir kız girdi. Beni kenara iterek turuncu saçlı kızın yanına oturdu "güzelim, yok bir şey bak ben buradayım. Cenk abi de gelecek şimdi. " dedi. Daha sonra bana ters ters bakmaya başladı.
Hayırdır kardeşim bir şey mi yaptık? insan gibi yardım etmeye geldik ne bakıyorsun ki.
"Siz mi bir şey yaptınız Ecem'e? "
Demek ismi Ecem...
Memnun oldum Ecem. Her ne kadar sen şu anki varlığımı idrak edemesen de memnun oldum.
"Alo! Kime diyorum ben?" Kızın sesi ile bir an irkildim fakat dışarı yansıtmadım.
"Bağırış seslerini duyunca merak edip geldik. Kimseye zarar vermek gibi bir derdimiz yok."
Kız tekrar sinirli sinirli bana bakıp geri önüne döndü. Daha fazla orada durmadan sınıfa geri döndük.
...
Okul çıkışı Hasan abi beni almaya gelmişti. Tam arabaya binerken onu gördüm. Ecem'i.
Kendine gel Erel! tamam gördüysen gördün ne olacak?
Fakat düşüncelerime zıt bir şey yaptım. Kıza selam verdim. Evet evet selam verdim.
Ulan Erel, daha az önce ne konuştuk biz !
Ecem ve yanındaki siyah uzun boylu eh biraz da kalıplı adam aynı anda bana döndüler. Abi o kaslar ne? Buram buram emek var bunlarda diyor.
Ecem'in yanındaki adam gibi adam anlamaz gözlerle bir bana bir Ecem'e bakıyordu.
Hasan amca da imayla "ooo" demeye başlayınca hızlıca arabaya bindim. Arabaya biner binmez Hasan amca kahkahalarla gülmeye başladı.
Yalvarırcasına konuştum "yapma Hasan amca! " Hasan amca kahkasını zor bela durdurarak "aşık olmam diyene bak! Utangaç utangaç el kaldırıp selam vermeler. Oho evlat biz o yollardan çok geçtik." Dedi.
"Ne alâka Hasan amca ya! Kızı sadece tanıyorum görünce de bir selam vereyim dedim, ne olmuş sanki? Hem daha arkadaş bile değiliz."
Hasan amca kendinden emin bir şekilde "Bilirim ben o selam vermeleri." Dedi. Daha fazla konuyu uzatmamak için bir şey demedim çünkü Hasan amcanın inadı inattı.
Kıza alt tarafı selam vermiştim ne olmuştu ki?
...
Eve geldiğimizde anneme görünmemeyi umarak merdivenlere yöneldim. Başarılı bir şekilde odama ulaştığım zaman derin bir oh çektim. Çantamı odanın köşesine atıp yatağıma uzandım. Annem görse bin kere söylenirdi ama şu an bu düşüneceğim son şeydi.
Gözlerimi kapattığım an aklıma onun yüzü geliyordu.
Hasan amca bu gün çok dalga geçti benimle eve gelene kadar onun hakkında konuştuk aklıma gelmesi doğal tâbi ki. Aklımdaki düşünceleri kovalayıp kendimi uykunun tatlı kollarının arasına bıraktım.
Ecem
Ağabeyim yol boyunca bana o çocuğu sorup durdu. Sorun şu ki çocuğu hiç tanımıyordum. Onun beni nereden tanıdığını da bilmiyorum.
Naz ve yanındaki yılanların sürekli bana dokunulamasından rahatsız olduğumu bildikleri ve bunu kendi eğlencelerine çevirmekten hoşlandıkları için 2 günde bir abim okula gelmek zorunda kalıyordu. Her seferinde aynı senaryoyu duymaktan o da bıkmıştı -yani bana göre- ama ne Naz ne de yanındakilere birşey olmuyordu. Abimi bunun için okula çağırmak istemiyordum artık.
Ağabeyim, elini benim omzuma atmış gidiyorduk. Ona dönerek "biraz parkta oturma şansımız var mı? Çekirdek kola yaparız ne dersin?" Diye sordum. Saçlarımı diğer eli ile karıştırarak "neden olmasın güzelim?" dedi. Birlikte yurda gitmek yerine parka gittik.
Parkın hemen yanında duran bakkaldan ağabeyim bizim için birşeyler alırken yanımıza Volkan geldi."
Volkan okulun belalı tipi olarak tanınsa da asla öyle değildir. Yumuş bir kalbi var hele ki Asiye'ye karşı.
"Bücür, abin nerede?" Diye sordu. Başımla içeriyi gösterdim. Volkan da "neyse o içeriden çıkana kadar ben bekleyeyim yanında olur mu?" diye sordu. Olumlu anlamda başımı salladım ve ağabeyimi beklemeye koyulduk. Ağabeyim dışarıya çıktığı zaman beni es geçip yanımdaki Volkan'a yöneldi "ooo Volkan bey nabersiniz?" el ele tutuşup kafa tokuşturdular "iyi abi, yoldan geçiyordum baktım bu bücür burada dedim geleyim." Volkan'a ters bir bakış attığım zaman ağabeyim ile birlikte gülmeye başladılar.
Ne yapayım yani bana bücür demesini sevmiyordum. O da benimle uğraşmaya bayılıyordu.
Ağabeyim kaş göz hareketi yaparak Volkan'a döndü "oğlum sen bu gün neredeydin?"
Volkan gayet kendinden emin bir şekilde "okuldaydım abi." dedi. Cenk ağabeyim ensesine Osmanlı tokadını yapıştırdı.
Kendimi tutamayıp güldüm çünkü Volkan, ağabeyimin mükkemel ötesi tokadından sonra iki büklüm olmuştu. "Puşt! Bana yalan söyleme demiyor muyum sana kaç kere?" Volkan ensesini ovuşturarak "ne yalanı abi?" Dedi. Haklıydı aslında. Birkaç dakika durmuştu okulda.
Ağabeyim parmağını Volkan' a doğru sallayarak "görüşeceğiz seninle sonra." Dedi. Volkan, yalvarırcasına bana bakmaya başladı bu sefer. Fakat maalesef Volkancığım ağabeyimin eline bir kere düştün bile sen.
Omuzlarımı yukarıya doğru kaldırıp alenen bir şey yapamayacağımı belli etmiş oldum. Volkan oflayarak önüne döndü.
Birlikte parkta çekirdek, kola yaptıktan sonra saat akşama geliyordu. Maalesef ki hiç gitmeyi istemediğim, içerisinde sadece korkunç anılarımın, duyulmayan çığlıklarımın, yalvarışlarımın, cehennemimin ve iblisinin bulunduğu o yurda geri döndük.
_______________________
Selamlar efendim hoşgeldinizzz✨ ben buralara pek alışamadım.
Sizleri yurdun soğuk kapılarında karşılıyor, karakterlerin (bazıları hariç) sevgi dolu kalplerinde misafir ediyorum.
Maceramiza hazırsan ne bekliyorsun?
Beni sosyal medya hesaplarından takip etmeyi unutma papatyam❤️🩹
İg: tinyyokur
Tiktok: kayıpparçaofficial
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.15k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |