
Hepinize iyi bayramlar papatyalarım nasılsınız;)
Bayram şekeri tadında bölüm bırakıyorum. İyi okumalar:)
_________________________________
İnsanlar, insanlar sizin kalp kırıklarınızı görmezler sadece acı haykırışlarınızı eleştirirler. Hâlbuki haykırmak bizim en doğal hakkımız. Rahatlamak, içimizi boşaltmak, bazen de kendimiz olmak.
Gözlerimi kararan havayla birlikte açtım. Zihnimde Hakan’ın sesi ve annemin sesi yankılanıyordu.
Tamamen kendime geldiğimde gözlerim hızlıca Asiye’yi aradı.
Hâlâ yerinde uyuduğunu görünce onu uyandırmamaya özen göstererek odadan çıktım ve aşağı kata indim.
Erel’i birazcık kaçırmış olabilirdim ama kız kardeşimi daha fazla erteleyemezdim.
Erel de biraz beklesin canım.
Mutfağa indiğimde cam kapının ardında, bahçede elindeki sigarasıyla oturan Poyraz abimi görmeyi ummuyordum açıkçası.
Tek elinin parmaklarının arasında sigara varken diğer elini dertli bir şekilde alnına yaslayarak hafifçe öne eğilmişti.
Daha fazla durmaya dayanamadığım için hafifçe camı açtım. Yüzüme vuran rüzgarla aynı sessizlikte içeri döndüm ve tekrar yukarı çıktım. Canım önündeki örtüyü alarak hızlı ama sessiz adımlarla tekrardan Poyraz abimin yanına gittim.
Örtüyü omuzlarına bırakıp sessizce yanına oturdum ve sadece çalıların olduğu taş duvara doğru baktım.
Poyraz abim hızla elindeki sigarayı söndürerek bana “Sen üşüyeceksin.” dedi.
Poyraz abimin sözlerine omuz silkmekle yetindim. İçim yangın yeri iken nasıl üşüyebilirdim ki? Ama onun yerine “bir şey olmaz.” Demeyi tercih ettim.
Poyraz abim eliyle örtüyü tutarken beni kendine doğru çekti. “Üşüme abicim.” dedi.
Başımı omzuna yasladım sadece.
Sessizliği bölen “bir şey mi oldu?” deyişim oldu.
Poyraz abim derin bir nefes çekti içine. Bu bile canının bir şeylere sıkıldığını alenen gösteriyordu.
“Ne zaman eskisi gibi ‘abi’ diyeceksin bana? Dedi en sonunda.
Kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. “Abi diyorum ya?” dedim. Poyraz abim yeniden iç çekerek “küçükken bir ‘abim’ deyişin vardı ki tüm dünyayı önüme serseler bu kadar mutlu olmazdım. Sonra bir gün sen aniden gittin ve benim bütün renklerim soldu, gülüşüm, mutluluğum seninle birlikte gitti. Bana her soğuk soğuk ‘abi’ dediğinde içim öyle bir yanıyor ki abim. ‘Olsun’ diyorum. ‘Ateşin de bir rengi vardır, olsun.’ ama bazen olmuyor be abim. Bazen olduramıyorum.”
Burnunu çekerek devam etti “Bazen keşke zamanı geri alabilseydim diyorum. Keşke zamanı geriye alabilseydim ne senin ne de benim gülüşümüz böyle solmasaydı.” Poyraz abim kafasını geriye atarak yutkundu.
“Çocuktun abi. Ne yapabilirdin ki?” dedim. Poyraz abim bana döndüğünde burukça gülümsedi gözleri kızarmıştı. Ağlamamak için kendini tuttuğunu fark ettim o an. Kollarımı abime dolayarak “Ağla abi, ben yanındayım. Çekinme benden” dedim. Fakat Poyraz abim tam tersini yaparak kahkalarla gülmeye başladı. “Büyümüş de abisine neler diyor.” Dedi. Sonlara doğru sesi kısılmış, gülüşü solmuştu.
“Özür dilerim.”
Ben daha nedenini soramadan Poyraz abim. “Erkenden büyümek zorunda olduğun için özür dilerim abim” dedi.
Başımı omzuma doğru eğerek “Abi, yapma bunu kendine. Sen ne yapabilirdin ki? Kendini suçlama bu kadar. Hem bak buradayım artık her şeyi telafisi etmemiz için önümüzde koca bir ömür var.” dedim.
Abim beni kendine çekerek “iyi ki varsın abim” dedi.
...
Gözümü açtığımda kendimi bambaşka bir odada buldum. Bu oda diğerinin aksine siyahlarla döşenmişti.
Ben etrafıma bakınırken kapının açılmasıyla o tarafa doğru döndüm. Poyraz abim kafasını kapıdan uzatarak “hadi gülüm kahvaltıya” dedi.
Başımla onaylayarak ayağa kalkarken Poyraz abime “Asiye uyandı mı?” diye sordum. Gülerek “aşağıdaki tek eksiğimiz sensin” dedi. Koşarak kolunun altına girdim “e hadi gidelim o zaman.”
Dün geceden sonra kendini daha fazla suçlamasını istemediğim için daha yakın davranmaya çalışıyordum.
Birlikte merdivenden aşağı inerken beni bunca basamak nasıl taşıyabildiğini sorguladım.
Yemek salonuna vardığımızda herkese kısaca gülümseyerek Cenk abim ile Poyraz abimin arasında kalan sandalyeye oturdum.
...
Kahvaltımızı yaptıktan sonra abimlerle birlikte bahçeye çıktık.
Asiye’yi bir an bile yanımdan ayırmıyordum. Minicik bir adım dahi atsam onu da yanıma çekiyordum.
Ön bahçeden arkaya doğru gittiğimizde karşıma çıkan şeyle gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.
Tanıdıktı ama bir o kadar da yabancıydı. Bu ev gibi, herkes gibi.
Arkamdan gelen Poyraz abim; bahçenin ortasındaki büyük, geniş, demirlerinde sarmaşık ve yapay çiçekler bulunan salıncağı göstererek “babam bizi rahat bırakmıyorsun diye sana almıştı. İsterseniz gidip sallanabilirsiniz.” dedi.
Onay almak için ilk önce Cenk abime baktım daha sonra Asiye’ye bakarak kafamı aşağı yukarı doğru hareket ettirerek elinden tuttuğum gibi salıncağa doğru koştum.
Salıncağa oturduğumuzda ayaklarımla birlikte salıncağı da geriye götürüyor sonrasında bırakarak salıncağın sallanmasına izin verdim.
Cenk abim, Poyraz abim ve Koray abimin arasına girerek “bizim şu meşhur fotoğraftan mı çeksek?” dedi.
Poyraz abim hafifçe gülerek “olur, yapalım” dedi.
Hep birlikte salıncakta oturduk. Poyraz abim adeta film çekercesine ‘Sen oraya geç, hayır olmadı biraz sağa kay’ gibi komutlar veriyordu ve ne hikmetse bu kişiler hep Cenk ve Koray abim oluyordu. Onlar da en sonunda dayanamayarak “Ulan yeter sağa, sola, aşağıya, yukarıya feleğimiz şaştı” dediler.
En sonunda hepimiz yerimize yerleşince Poyraz abim tripoda sabitlediği telefonundan zamanlayıcıyı ayarladı ve koşarak o da yerine oturdu.
Şu kısacık an dahi o kadar huzurlu hissettirmişti ki hiç bitmesin istemiştim.
Sevgisizliği tatmadan sevginin tadını alamazsın. Sevgisizliği öyle bir tatmıştım ki sevgi, çölde kalmış bir insana uzatılan bir yudum su misaliydi benim için. Bulduğum zaman kana kana içtiğim, yokluğunda harap olduğum bir duyguydu.
Hele ki anne sevgisi.
Abim babamın yokluğunu dolduruyordu belki ama peki ya anne sevgisi? Onu yapamamıştı abim. Nasıl yapsındı ki?
Aklımda dün gördüğüm rüya geldi. Neden annem ve Hakan’ı aynı anda görmüştüm.
Belki de o gün yaşanan olaylar ve annemi görmem bilinç altımda karışık bir şekilde işlenmiştir.
Kafamı sallayarak düşüncelerden kurtulmaya çalıştım ve başardım da.
Az sonra Sarp Bey yüzündeki gülümsemeyle yanımıza geldi.
Cenk abime attığı bakış gözümden kaçmamıştı. Ne yaptı bu adam size Sarp Bey? Sizin yerinize kızınıza o baktığı için mi bu öfke?
Az sonra yanına Banu Hanım, annem geldi. Kollarını Sarp Bey’in beline doladı. Sarp Bey ise aynı şekilde kollarını Banu Hanım’ın beline dolayarak yanağına küçük bir buse kondurdu.
Onları görünce tebessüm etmeden edemedim.
Sarp Bey hepimizde göz gezdirdikten sonra “kızımı kimin bizden kopardığını öğrenmeden durmayacağım.” sonra abime baktı “siz de durmayacaksınız.” dedi sert bir ifadeyle.
İstemsizce abimi korumam gerektiğini düşündüm ve abimin önüne geçerek Sarp Bey’e “neden sadece abime yükleniyorsunuz, onun suçu ne” diye çıkıştım.
Sarp bey tek kaşını kaldırarak bana baktı “Seni bizden saklayan kendisi ama” dedi.
Ben de onun gibi tek kaşımı kaldırarak ellerimi belime yerleştirdim “En azından o beni unutmadı” dedim.
Etrafta derin bir sessizlik çöktü. Cenk abim beni omuzumdan tutarak döndürdü ve bahçeden çıkarttı.
“abim, ne oldu sana? İsteyerek unutmadılar seni. Bunu sen de biliyorsun”
Kaşlarımı çatarak “ama abi sürekli senin üstüne geliyor. Çok biliyorsa adam akıllı güvenlik önlemi alsaydı.” dedim.
Abim kahkaha atarak “o zaman babama laf atmış oluyorsun prensesim.” dedi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.15k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |