
• Selamlar papatyalarım umarım iyisinizdir.
•Cuma gelecek dedim ama dayanamayıp bu gün attım uzun bir bölüm oldu açıkçası yaz yaz bitmedi.
• bölüm sonu sorularını atlamayın lütfen ☺️
• lafı çok uzatmadan sizi bölüme bırakıyorum iyi okumalar ✨
.
.
.
Kanadı kırık bir kuş uçamıyorsa suç onun değil, kanadını kıranındır. Bir insan konuşamıyorsa suç onun değil, onu susturanındır.
Abim kahkaha atarak “o zaman babama laf atmış oluyorsun prensesim.” dedi.
Anlam veremeyerek abime baktım “pardon? ‘Babam’ derken?” Dedim.
Abim tekrardan beni önüme döndürerek “sonra konuşuruz” dedi.
Derince bir nefes aldım. “Yine mi abi?” Dedim.
Rabbim cidden bana sabır versin. Şu adamın bir şeyleri erteleme huyu beni bitirmişti çünkü.
Birlikte eve girdiğimizde abim salondaki koltuklardan birine oturdu ve elini yan tarafındaki boşluğa vurarak beni de yanına çağırdığını belli etti.
“Bak abicim, ben bugün varsam yarım yokum o yüzd-”
Abimin sözünü keserek devam ettim.
“Yarın yokum ne demek abi? Beni bırakacak mısın?” dedim.
Abim derin bir nefes aldı, tavana ufak bir bakıştıktan sonra tekrar bana döndü. “Olacak olan bu prensesim, her zaman buydu. Sadece zamanı uzatmaya çalışıyorum ama senin evin burası, ailen burada. Seni daha fazla bundan mahrum edemem.” Dedi.
Ne demek evin burası? Bu beton yığını benim evim olamazdı. Benim evim de yuvam da abimdi. Aniden beni bırakıp gitme hakkını kim vermişti ona?
“Sakın bana Sarp Bey yüzünden gideceğini söyleme!” dedim. Cenk abim bana dönerek “birincisi Sarp Bey değil, baba diyeceksin çünkü o senin baban. İkincisi öyle bir şey yok.” dedi.
Hiç inanasım gelmemişti açıkçası.
Bu adamın abime bakışları bile bakış değildi ki.
Sevememiştim.
Abim hiç beklemediğim anda hiç beklemediğim bir soru sordu. “Erel ve sen ne iş?” dedi.
Olduğum yerde kaldım “A-Arkadaşım” dedim. O esnada telefonuma gelen mesaj ile birlikte ikimizin de bakışları telefonuma kaydı.
Erel: kapının önüne çıkma şansın var mı?
Ah be çocuğum bu mesaj şimdi mi atılır?
Telefonumu kaptığım gibi koltuktan fırlayarak dışarıya koştum. Neden bunu yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu ama kötü de hissettirmiyordu bu yüzden koşmaya devam ettim.
Büyük kapının önüne geldiğimde soluklanmak için ellerimi dizlerime koyarak öne doğru eğildim. Güvenlikte duran adamın bakışlarını umursamadan hiçbir şey olmamış gibi kapıyı açmasını isteyerek sanki az önce koşan ben değilmişim gibi sakince dışarı çıktım.
Erel'in dışarıda olduğunu bilmeme rağmen kalbimin teklemesine engel olamamıştım.
Neler oluyordu bana?
Bu ben miydim?
Daha da önemlisi Erel ne zamandan beri kalbime hükmeder olmuştu?
“Bu kadar çabuk geleceğini beklemiyordum aslında” diyen Erel’e “aslında abimin sorgusundan kurtardığın için teşekkür ederim.” diyerek alakasız bir cevap vermiştim.
Bu hallerimi umursamayan Erel “biraz yürüyelim mi?” diye sordu.
Kafamı sallayarak onu onayladım ve yanında yerimi alırken birlikte evin –pardon sarayın- etrafında gezmeye başladık.
Erel bir anda durarak “Ecem, sana bir şey söylemem gerekiyor.” dedi.
Ben de onula birlikte durarak söyleyeceği şeyi bekledim.
“Hayatımın bu denli çıkmaza girdiğinde bana yeni sokakları gösterdiğin, farkında olmasan da sevginle kalbimi iyileştirdiğin için teşekkür ederim. Eğer izin verirsen ben de aynı şekilde ruhunu ve kalbini iyileştirmek istiyorum. Benimle sevgili olur musun?”
Söyledikleriyle günün ikinci şok dalgasını yemiştim.
Erel benden cevap alamayınca yüzü hayal kırıklığı ile asılmıştı.
“Yani, tabi hemen kabul etmeyebilirsin ya da hiç kabul etmeyebilirsin ama ben daha fazla içimde tutmak istemiyorum.” diyen Erel’e gülümseyerek cevap verdim. “Kalbimin doktorunu buluşken reddedebileceğini sanmıyorum.”
Erel bir anda bana baktı. Teklifini kabul etmeyeceğimi o kadar benimsetmiş ki kendine, söylediğim sözlerle apışıp kalmıştı.
Nedensizce bu halleri gözüme fazla sempatik ve tatlı gelmişti.
Kızarmış yanaklarına, gece siyahlığındaki kaşlarına, kahverengi gözlerine, yuvarlak çehresine değdi bakışlarım. Bir insan her anlamda bu kadar kusursuz olamazdı. Bir insan utanırken bile böyle yakışıklı olamazdı.
2 ay sonra
İki aydır buradaydım. Çok kötü geçtiği söylenemezdi hatta alıştım diyebilirim. Bu iki ayda Erel sürekli bahanelerle eve gelip durduğundan bir gün Poyraz abime yakalanarak ormanda güzel bir koşu yapmıştı.
Kurban olduğum, abim onu kovalamaktan vazgeçince soluğu saçı başı dağınık bir şekilde yanımda almış ve bunun üzerine bir tur daha koşmak zorunda kalmıştı.
Sarp Bey, Poyraz abim, Demir Abim ve Uzay abim iki aydır üstüme titremişlerdi. Anneme gelirsek diğerlerinin yanında sevgi sözcüklerini eksik etmezken baş başa kaldığımızda köşe bucak benden kaçıyordu.
Benden küçük bir kardeşimin daha olduğunu öğrendim.
Birsen...
Hastanede kanser tedavisi görüyordu. Benim aksime her şeyden haberi vardı beni görünce o yüzden şaşırmamış hatta mutlu bile olmuştu.
Asiye ise abimlerle kalıyordu. Onu tek başına göndermeye içim elvermemişti. Daha doğrusu Hakan’ın olduğu herhangi bir yere omu kendi ellerimle bırakmak istemiyordum.
Hakan’a gelirsek eskisi kadar sesi çıkmıyordu ya da en azından ben evden çıkmadığım için hiçbir şey bilmiyordum.
Şimdi ise odamda aynanın önünde Erel ile buluşmak için hazırlanıyordum. Son kez aynada kendime baktıktan sonra hazır olduğuma karar verdikten sonra aynanın karşısından kalkarak hızla merdivenleri inmeye başladım.
Kapıyı açtığımda ise önüme dikilen beden ile istemsizce geriye çekildim. Kafamı kaldırıp baktığımda Cenk abimi görmem ile birlikte “abim!” diyerek boynuna sarılmam bir oldu. Cenk abim de aynı şekilde sarılışıma karşılık verdi.
“Çok özlemişim.” dedim. Abim saçlarıma derin bir öpücük bırakırken “ben de çok özledim prensesim.” dedi. Abimden ayrılırken “burada olmana çok sevindim fakat Erel’e sözüm var acilen evden çıkmam lazım, beni bekle geldiğimde sorguya çekeceğim seni.” dedim ve yanağına minik bir buse kondurarak evden çıktım.
Kapıyı kapatmadan önce abimin “koş bakalım küçük prenses koş” dediğini duydum.
...
Erel ile birlikte onunla ilk karşılaştığım parka gittik. Artık kötü anılarımın yerine iyilerinin geçmesi gerekirdi.
Her yağmurdan sonra gökkuşağı çıkmazdı ama eninde sonunda o yağmur durardı. Her gece yıldız olmazdı ama eninde sonunda sabah olurdu. Hayatım da böyleydi. Kötü anıların sonunda daima sevdiklerimin yanında olur, onların yanında soluklanırdım.
Erel'in bugün diğer günlere nazaran daha durgun olduğunu fark ettiğimden beri soru sormamak için kendimim tutuyordum çünkü biliyordum Erel bir şey anlatmaz aksine üzüntüsünü dışa vurduğu, bana belli ettiği için içten içe kendini suçlardı.
Daha fazla dayanamayarak Erel’e “bugün haddinden fazla durgunsun bir şey mi oldu?” dedim. Beni şaşırtarak “Annemle kavga ettik yine.” Dedi.
Evet belki neler olduğunu tam olarak söylememişti ama attığı en ufak adım bile yeterdi. Onu herkesten daha iyi anlıyordum çünkü kendimden biliyordum.
Bazen her şeyi anlatmak istiyordun ama korkuyordun ya da susmak zorunda kalıyordun.
Erel korkuyordu, Erel duygularından korkuyordu, Erel ağlamaktan korkuyordu.
Oturduğum yerden kalkarak önünde eğildim, ellerini ellerimin içine hapsederek “anlatmak istersen, her zaman burada olduğumu bil olur mu?” dedim.
Erel, derin bir nefes alarak burukça gülümsedi, bu sefer o elimden tutarak beni ayağa kaldırdı ve tekrardan banka oturmamı sağladı.
“Birincisi kimse için yere eğilme. İkincisi her daim yanımda olduğunu kelimelere dökmene gerek yok bunu her hâlükârda hissettiriyorsun. Üçüncü ve en önemlisi seni çok seviyorum bükram.”
Kaşlarımı çatarak Erel’e baktım. Hayırdır Bükra falan aslanım?
Erel, aklımdan geçenleri okumuş olacak ki gülerek cevap verdi. “Şafak demek bükra. Bir yerde görmüştüm. Senin de saçların kızıl olunca öyle demek istedim.” Dedi.
Kaşlarımı kaldırarak şaşkınlığımı belli etsem de eve gidince ilk işim bunu araştırmak olacaktı.
Sonuçta Erel de olsa erkek erkektir.
Konuyu değiştirmeye çalıştığını fark ederek hemen geri döndüm.
Bu sefer kaçış yok çekingen çocuk.
“Şimdi bana neler olduğunu anlat, anlat ki yardım edebileyim” dedim.
İçine derin bir nefes çekti. “Annem işte; her zamanki saçma sapan sözleri, imaları, kısıtlamaları. Neymiş efendim giyimime dikkat etmeliymişim, neymiş efendim çok küstah davranıyormuşum, bunları da hep başkasından öğrenmişim ben aslında böyle bir çocuk değilmişim falan fistan işte. Sanki çok ünlüyüm ya. Hele babam, kendi çocuğu olmadığım için beni görmezden gelmeleri....”
Ellerini yüzüne kapatarak öne doğru eğildi.
Annesinin üzerinde kurduğu baskı, babasının onu görmeyişi... bunlar yeni şeyler değildi ve hiç eskiyecek gibi görünmüyordu. Fakat bunları Erel’e söyleyerek daha çok moralini bozmak istemedim.
“Önümüzde uzun bir gelecek var Erel. Belki üniversite için başka bir şehri kazanırsın, kazanırız. Belki bazı şeylerden uzak durmak sana da iyi gelecektir. Hem ben de seninle gelirim. Yani istersen.”
Erel yine aynı şekilde burukça gülümsedi. “Emin ol, annem orada da ipleri elinde tutmak isteyecektir.” Dedi.
Heyecanla şakıdım “ya öyle olmazsa ya nefes alabilirsen? Denemeden bilemeyiz.”
Erel, kafasını sallayarak “bunu düşüneceğim.” Dedi.
Aramızdaki konuşmayı Erel’in telefonunun müziği bozdu. Telefonu eline alırken “bizim çocuklar arıyor bakmazsam beni rahat bırakmazlar.” Diyerek ayağa kalktı ve “hemen gelirim” diyerek bir kaç adım ileride arkadaşlarıyla konuşmaya başladı.
Arkadaşları genelde küfürlü konuştuğu için ve bunu benim yanımda yapmalarını sevmediği için onlarla telefonda konuşurken yanımdan uzaklaşıyordu ya da önceden uyarıyordu.
Bunu biliyorum çünkü bizzat bu uyarıları yanımda yapmıştı.
Parmaklarım bankta ritim tutarken sessizce Erel’in konuşmasını beklemiştim.
Telefonu kapatıp bana döndüğünde yüzündeki mahcup ifadeyi gördüm.
“Kusura bakma. Koç acil antrenmana çağırmış. Maç iki hafta sonra adam bize deli gibi antrenman yaptırıyor.” Dedi.
Sonlara doğru sesi öfkeli çıkmıştı.
Gülerek cevap verdim. “Sorun değil, git ve o maçı kazan.”
Yanağıma derince bir öpücük kondurduktan sonra “seni seviyorum!” Dedi ve koşar adım parktan uzaklaştı.
Erel, parktan çıktıktan sonra ben de kalkmak için ayaklanmıştım ki bankın hemen yanında duran ve ne zamandır orada olduğunu bilmediğim küçük kutu ile göz göze geldik.
Acaba Erel mi unuttu? Diye içimden geçirirken kutuyu elime aldım. Üzerinde ismimin yazılı olduğu kağıdı görünce merakıma yenik düşüp kutuyu açtım.
Gördüğüm flash bellek ile kafam daha çok karışmıştı. Kutunun sağını solunu hatta bankın etrafını inceledim fakat hiçbir şey bulamamıştım. Sonunda kutuyu ve flash belleği alarak eve doğru yürümeye başladım.
_______________________
•Bu bölümü biraz Ecem ve Erel’e ayrmayı düşündüm . İlerleyen bölümler de onların olacak tabi ki.
• Öncelikle bölüm nasıldı sevdiniz mi?
• flash belleğin içinde ne var?
• Erel’in aşk itirafı nasıldı? (Şahsen ben düştüm)
• Cuma günü yeni bölümde buluşalım💗
•İg: tinyyokur / yetimhane_offical
Tiktok: yetimhaneoffical
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.15k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |