20. Bölüm

18.Bölüm: Yaralar ve izleri

Sudiş
sudeliyimm

Telefonumdan Asiye’nin numarasını bulduktan sonra uzun uzun çalmasını bekledim.

Nihayetinde telefon açıldıktan sonra bizim umduğumuzun aksine telefonu Asiye değil Hakan açmıştı.

İçimdeki minicik umut hüzmesi de duyduğum ses ile birlikte kaybolmuştu.

“ Ooo Ecem’im çok mu özledin beni?” diyen Hakan’a Cenk abim “kes lan sesini cenabetini siktiğim!” diyerek cevap verdi. Bense her zamanki gibi sessizliğime sığınmıştım.

“E şimdi siz bazı şeyleri az çok biliyorsunuz. Mesela benim Ecem’i ne kadar çok sevdiğim gibi, o yüzden Ecem ile konuşmam gereken küçük konular var. Hasret giderelim biraz”

Abim hırıltılı bir sesle “ne hasretinden bahsediyorsun lan sen?” dedi.

Hakan yine alaycı bir ses tonu ile “hadi ama bence sizin de ilginizi çekebilir, inadınızı bırakın ve gelin yoksa Asiyeciğin durumu daha da kötü olabilir” dedi.

Abime yalvaran bakışlarla bakıyordum. O ruh hastası şerefsiz kim bilir neler yapmıştı Asiye’ye. Fakat abimin sinirden gözü öyle bir dönmüştü ki beni bile görmüyordu.

Bir hışımla telefonu kapatarak ayaklandı. Ben de abimin peşinden dışarı çıktığımda benim hemen arkamdan Koray, Poyraz ve Uzay abi de gelmişti.

Önümüzdeki arabaya doğru ilerleyen abimi Poyraz abi durdurmuştu.

“kardeşim bir dur anlat n’oldu hemen delirme!”

Cenk abim burnundan soluyordu.

“Allah aşkına bırak abicim, o orospu çocuğunun evveliyatını sikeceğim!”

Bu sefer abimin yanına giden ben oldum. Fakat gözü ne beni ne de bir başkasını görüyordu. Defalarca kez seslendim fakat sesimi duyuramadım. En sonuna kollarımı beline dolayarak sıkıca sarıldım.

Sıkıyorsa şimdi görmesin beni.

Tam bir şey söyleyecekti ki beline dolanan bir adet ben ile sustu ya da susmak zorunda kaldı.

Başımın üstüne derin bir öpücük kondurduktan sonra “prensesim,sen Poyraz abinle birlikte burada kal tamam mı? Sana söz Asiye’yi almadan gelmeyeceğim” diyen abime tabiri caize yavru köpek bakışlarımı gönderirken “tek başına gitmeyeceksin umarım” dedim.

Abim, içimi rahatlatmak istercesine bana baktıktan sonra “Koray da benimle birlikte geliyor “ dedi.

Tek kaşımı havaya kaldırırken “sadece Koray abim mi?” dedim. Abim ne var bunda dercesine bana bakıyordu.

“ abi yapma etme, o psikopatın ne kadar ileri gidebileceğini bilmiyor musun?” dedim.

Abim bir şey söyleyecek gibi oldu fakat her ne söyleyecekse vazgeçti. Onun yerine ben konuşmaya devam ettim. “İzin ver ben de sizinle geleyim” dedim.

Abim karşısında cin görmüş gibi gözlerini açarak bana baktı.

“Ne demek ben de geleyim!? Seni değil o adamın yanına götürmek onunla aynı havayı solumana bile izin vermem!”

“bir planın var mı peki? Elini kolunu sallayarak oraya girip Asiye’yi alıp çıkacağını mı sandın?” dememle abim kaşlarını çatarak “elimi kolumu sallayarak oraya gideceğimi kim söyledi? “dedi.

Kollarımı birbirine dolayarak “o mükemmel planını duyabilir miyim peki abicim?” dedim.

Abim, burnuma küçük bir sille vurarak “bayan çok bilmiş siz acaba yine normalde konuştuğunuzdan daha mı çok konuştunuz?” dedi.

Kaşlarımı mümkünatı varmış gibi daha çok çatarak “sorununuz mu vardı beyefendi?” dedim.

Abim beni kendinden uzaklaştırarak “her neyse ben gidiyorum” dedi.

Öne doğru bir adım atmıştım ki abimin keskin bakışlarından dolayı durmak zorunda kaldım.

“Sakın Ecem! Sözümü ikiletme”

Başımı yere eğerek içeri girdim.

Laz inadı vardı adamda!

Yazardan

Soğuk deponun içinde Asiye elleri ve kolları zincirlerle sandalyeye bağlı bir şekilde oturuyordu. Vücuduna aldığı sayısız darbelerden hangisinin daha çok acı verdiğini kestiremiyordu. Tamamen hissizleşmiş miydi yoksa acılar birbirine mi karışmıştı.

Her ikisi de dedi Asiye sessizce. Ruhum hissizleşmiş vücudumdaki yaralar güç savaşı vermekten usandılar, diye devam ettirdi kendini.

İyi ki dedi. İyi ki küçük kardeşim burada değil.

Asiye’ydi işte o. Hep kendinden önce başkalarını düşünen. Aslında biraz da o düşünülmek isterdi içten içe ama bunu kendine dahi itiraf edemezdi.

Sonra Volkan girmişti hayatına. Öyle sessiz sessiz değil, yanardağın patlaması kadar şiddetli bir şekildeydi.

Yavaşça çekilmişti ona, önemsendiğini hissetmişti Volkan’ın yanında. Küçük bir kız oluyordu onun yanında.

Benim için endişelenmiş midir? diye geçirdi içinden.

Sonra güldü kendi kendine çünkü biliyordu Volkan sevdiği için bırakın ateşi, gerekirse yanardağın kendisi olurdu.

Depoya yerleştirdiği kameradan Asiye’yi izleyen Hakan, onun bu durumundan akıl almaz derecede zevk alıyordu.

Bu gün için farklı planları vardı fakat şimdilik rafa kaldırmayı seçmişti. Şeytani zevkleri, bir o kadar şeytani planlarından daha önce geliyordu.

O sırada döndüğünde kafede Asiye’yi bulamayan Volka, defalarca kez aramış fakat telefonun her tele-sekretere bağlanışında ömründen ömür gitmişti.

Asiye, Ecem gibi susmayı değil; olan biteni Volkan’a anlatmayı seçmişti.

Volkan aklına gelen düşünceleri savuşturmak için başını iki yana savurdu fakat sevdiği kızın savunmasız bir şekilde o itin eline düştüğünü her düşündüğünde develeri yanıyordu.

En nihayetinde lakabının hakkını veren Volkan, delirmiş bir vaziyette kafeden çıkmış ve yurdun yolunu tutmuştu.

Her yere bakınmış fakat bulamamıştı sevdiğini.

Aynı dakikalarda Cenk ve Koray, Hakan’ın arttığı konuma doğru ilerliyorlardı.

Ecem sürekli abisine mesajlar atıyor, iyi olup olmadıklarını soruyordu. Sinir harbi ile kardeşini kırmak istenmeyen Cenk, telefonu kapatarak arka koltuğa fırlattı.

Hâlbuki bilmiyordu ki kardeşinin umutsuz , karanlık ruhuna o da karanlık ve umutsuzluk yüklemişti.

Şoför koltuğundaki Koray, yolda bakışlarını ayırmadan “yazan Ecem mi?” dedi.

Cenk eliyle burun kemerini sıkarak “üstüne bastın çek ayağını kardeşim” dedi.

“Kıza cevap versene” diyen Koray’a Cenk, en keskin bakışlarını gönderdi.

“Sanane kardeşim, önüne dönsene sen” diyen Cenk’e Koray sadece sabır çekmekle yetindi ve önüne döndü.

Koray, çalan telefon ile elini cebine attığı sırada Cenk tarafından durduruldu. Bir yola, bir de Cenk’e bakan Koray kaşlarını anlam veremeyerek çattı.

“Ecem’den başkası değildir, bana ulaşamayınca seni arıyor işte”

“velev ki Ecem arıyor, ya bir şey olduysa? Yine açmayacak mısın çocuğun telefonunu”

“Emin ol önemli değil kardeşim”

Koray omuzlarını öyle olsun der gibi indirip kaldırdı.

...

Hakan’ın attığı adrese geldiklerinde etrafta kimseyi göremeyince şaşıran Cenk ve Koray, tedbiri elden bırakmadan depoya doğru adım attılar.

Tam o esnada Hakan kapının önünde belirmişti.

“Vay vay vay, kimler gelmiş? E nerede benim güzel kızım?”

“Senin çenenin yayını sikerim lan!” Diyerek öne atılan Cenk’i Koray durdurdu.

“kardeşimin adını ağzına alma lan şerefsiz!” diyen Cenk’e Hakan, “e zaten adını söylememiştim ama sen bilirsin koçum” diyerek cevap verdi.

Hakan, eliyle içeriyi göstererek “ buyurun gelin ve Asiye’yi alın” dedi.

Cenk ve Koray Hakan’ın sözlerine anlam veremediler fakat bunu yüzlerine yansıtmadılar.

“tabi siz şaşırdınız ‘neden bırakıyor bu adam’ diyorsunuz. İnanın bu gün iyi günümdesiniz, yoksa bırakmazdım.” Dedi ve her zamanki gülüşünü yüzüne yerleştirdi.

Az sonra Asiye, koluna giren bir adam ile dışarı çıktı. Cenk ve Koray’ı görünce yüzündeki gülümsemeye engel olamadı.

Fakat içi içini yiyordu. Cenk ve Koray karşılığında ne yapmıştı da Hakan onu bırakmıştı?

İçindeki mutluluk yerini korkuya bırakmıştı.

Adam, Asiye’ yi fırlatırcasına Cenk’in önüne itti.

Cenk, anında Asiye’yi tutarak arkasına sakladı.

Ecem onun için nasılsa Asiye de öyleydi.

Yüzündeki yaraları görünce onun canı yanmıştı.

Arabaya binmek için arkalarını döndükleri esnada Hakan’ın çalan telefonu ve ardından duyulan kahkaha sesi ile yerlerinde kaldılar.

Hakan gözünü onlardan ayırmadan “ getirin bakalım minik kızımı” dedi ve telefonu kapattı.

Bölüm : 09.03.2025 13:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...