21. Bölüm

19.BÖLÜM: Gelecekteki Geçmiş

Sude
sudeliyimm

Defalarca kez aramıştı abisini Ecem fakat hiçbirine geri dönüş alamadı. Abisine bir şey olması düşüncesinde dahi canı yanıyordu.

Az sonra Volkan aradı. Sevinç ve korku arasında kalan Ecem, sonunda dayanamayarak telefonu açtı.

“ sabahtan beri abine ulaşamıyorum yanında mı? Yanında değilse nerede?”

Volkan’ın sesi hızlı ve endişeliydi.

“ bilmiyorum. Ben de ulaşamadım” dedi en sonunda Ecem.

Her yalanın içerisinde bir gerçek, her gerçeğin içerisinde de bir yalan muhakkak vardır. Ecem de bunu yapmıştı. Her zamanki gibi yalanlar ile gerçeği harmanlamıştı.

Volkan “kapatıyorum ben o zaman” der demez telefonu suratına kapatmıştı Ecem’in. aklı hâlâ bir Asiye’de bir abisineydi.

Az sonra Poyraz yanına geldi.

“Cenk’i mi arıyorsun?” diye sordu.

Kafasını onaylar nitelikte sallamakla yetindi Ecem.

Hâlâ Poyraz’dan biraz korkuyor biraz da çekiniyordu.

Uzay elindeki telefonla endişeli bir şekilde içeriye girdi. Poyraz'a bakarak utana sıkıla “ben yanlışlıkla Asım abime Ecem’i söylemiş olabilirim” dedi.

Duydukları karşısında hiddetle ayaklandı Poyraz. Kaşlarını çatarak “bi daha söyle abicim. Ne yaptım dedin sen?” dedi.

Uzay, başını eğerek konuşmaya başladı. “Asım abi-”

Daha lafını bitiremeden Poyraz’ın ensesine vurmasıyla birlikte susmak zorunda kaldı.

“LAN OĞLUM BEN SANA DEMEDİM Mİ BİZDEN KİMSE BİLMEYECEK DİYE?” diye kükreyen Poyraz’a Uzay adeta kedi yavrusu gibi başını sallayarak “haklısın abi” dedi. Bu lafına daha da sinirlenen Poyraz burnundan derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştı.

“peki oğlum madem haklıyım, ne diye o Asım gevşeğine söylüyorsun bunu?”

Dişlerini sıktığı gerilen çenesinden belli oluyordu. Uzay, abisini daha da sinirlendirmemek adına az önceki haline kıyasla daha da uysal davranarak “bir anda ağzımdan kaçtı abi” dedi.

“Benim de elimden bir şeyler kaçsa nasıl olur Uzay’ım?” diyen Poyraza, kapının eşiğine kadar ulaşan Uzay lafını esirgemeden “ben gibi mi abi?” dedi ve kapıdan çıkarak gözden kayboldu.

Uzay'ın peşinden gitmeye niyetlenen Poyraz, minik kardeşinin kıkırtısıyla olduğu yerde kaldı.

Şaşkın gözlerin kendisine döndüğünü gören Ecem, anında kıkırdamayı kesti ve ciddi durmaya çalıştı fakat nafileydi. Poyraz’ın şaşkın yüzüne baktıkça içindeki gülme isteğini bastırmakta zorlanıyordu.

Hızla başını diğer tarafa çevirdi.

Onun bu halini gören Poyraz da kendini tutamayarak gülmeye başladı.

İkisinin kahkahasını şiddetle açılan kapının sesi böldü. Poyraz, refleksle kolunu kardeşine siper etti. Ecem de aynı şekilde kendisini korumak için Poyraz’a sığınmıştı.

‘Abin güveniyorsa sen de güven’ dedi kendi kendine.

Poyraz, Ecem ile birlikte kanepenin arkasına geçti. Hemen köşedeki kitaplığın en alt rafından silahını almaya yeltendiği esnada bulundukları odanın kapısı da açıldı.

İçeriye girenler daha etrafa bakamadan Poyraz silahıyla birinin alnından vurarak indirmişti fakat Poyraz da biliyordu ki bu adamlarla tek başına başa çıkması imkansızdı.

Kendimle birlikte kaç tanesini götürsem kârdır diyerek ateş etmeye devam etti. Kardeşi tamamen aklından çıkmıştı.

“Abi!”

Ecem’in bağırışını duyan Poyraz hızla o tarafa doğru döndü.

“ silahını bırak ve kenara çekil aksi takdirde zor kullanırım. ” diyen adam silahın namlusunu Ecem’in alnına daha çok bastırdı.

Ne yapacağını bilemedi Poyraz. Güç de olsa silahını indirmek için yeltendi fakat daha hareket edemeden kafasının arkasına aldığı darbeyle yere yığıldı.

Ecem’in içindeki korku git gide daha da artmaya başladı.

Poyraz'ın hemen arkasında duran adam elindeki telefonla birkaç tuşa bastı ve telefonu kulağına götürdü.

“ Abi seninki bizde nereye getirelim?” dedikten sonra karşı tarafı dinledi ardından sanki karşısındaymışçasına kafasını salladıktan sonra “ tamamdır abi.” diyerek telefonu kapattı.

Ecem, bunların Hakan’ın adamları olduğunu anlamıştı. Zaten başka kim olabilirdi ki?

Hayatın mutlu olmana izin vermeyeceğini öğreten o değil miydi zaten?

Her zaman hayatın acımasızlığından bahseder peşinden ise dayakları, işkenceleri gelirdi. Sanki senin hayatın sadece bundan ibaret dermişçesine yapardı bunu.

Sonrası Ecem için karanlıktı. O da Poyraz gibi kafasına aldığı darbeyle yere yığılmıştı.

... 

 

“Getirin bakalım minik kızımı.”

Bu sözü duyduktan sonra hepsinin aklından aynı isim geçti.

Ecem 

Cenk, bir yandan blöf olduğunu düşünüyor fakat öte yandan etrafın boş olduğunu gördükçe aklındaki felaket senaryolarına bir yenisi daha ekleniyordu.

Ecem nasıldı? Poyraz neredeydi? Ya Uzay?

Herhangi birinin saçının teline zarar gelmesi düşüncesi dahi sinirlerini altüst ediyordu.

Burnundan derince soluyarak sakinleşmeye çalıştı fakat olmadı. Hızla Hakan’ın üzerine yürüyerek yakasından tuttu, kendine çekti ve sertçe bir kafa attı. Bunun etkisiyle Hakan biraz olsun sendelemişti fakat yüzündeki sırıtışını bir türlü silmiyordu. Buna daha çok sinirlenen Cenk bu sefer yumruklarını art arda Hakan’ın suratına geçirdi.

Onu durduran yine her zamanki gibi Koray oldu.

Koray Cenk’in mantıklı yanıydı. Cenk ne kadar fevri tepki gösterirse Koray da bir o kadar sakindi.

“Abi bir dur Allah aşkına.”

Hakan’ı göğsünden iterek kendinden uzaklaştırdı. Hakan, yakasını silkeleyerek toparlandı.

“Hâlâ ne duruyorsunuz? Ecem’i aldım Asiye’yi size verdim. Gayet makul bir anlaşma bu.”

Bu sefer hiddetle çıkan Cenk değil, Koray olmuştu ama yine de Cenk’e göre daha sakindi.

“Sen ne demeye çalışıyorsun? Ecem nerde? Kendi kafana göre ne anlaşması bu?” diyen Koray’a Asiye şaşkınlıkla bakmaya başladı.

Ne yani Ecem ile takas yapmak istediğini en başından söyleseydi beni ona mı bırakacaklardı? Yine mi Ecem ön plandaydı? yine mi Ecem kıymetlileriydi? Yine mi Ecem’in canı daha önemliydi.

Kafasındaki düşüncelerle birlikte içinde Ecem’e olan sevgisinin azaldığını, nefretinin ise körüklendiğini hissediyordu.

“Ecem’i getirsinler, bir daha anlaşma yaparız. Yeter ki siz isteyin.”

Öne doğru hiddetle atılan Cenk’i Koray elini öne doğru uzatarak durdurdu.

Koray “Eğer onun saçının teline zarar gelirse veya geldiyse Cenk’i ve Poyraz’ı durdurmak için herhangi bir çaba sarfetmeyeceğim.” dedi.

Hakan başını omzuna doğru eğerek “onun sözünü veremem.” dedi. Buna karşılık Koray “ben de senin hayatın için söz veremem o halde.”

Hakan göz kırparak “kim kimin canının güvencesini ne yapıyor onu sonra konuşuruz.” dedi.

Tam o esnada araba kornasıyla herkesin bakışları o tarafa döndü. Arabadan önce takım elbiseli bir adam indi ardından arka tarafın kapısını açarak Ecem’in ve adamlarının inmesini sağladı.

Ecem her ne kadar kurtulmak için çabalasa da hem yanındaki adamlar hem de çelimsiz vücudu buna mâni oluyordu.

Gözleri ilk abisini buldu Ecem’in. Daha sonra hepsine tek tek göz gezdirdi fakat en çok da Asiye’de oyalandı gözleri.

İçi içini kemirdi, kendini suçladı yine. Sonra doğmamayı; insanların, sevdiklerinin canını yakmamayı diledi.

Güç bela ayırdı gözlerini canı bildiğinden.

“Hah, filmimizin ana kahramanı da geldi” diyerek sessizliği Hakan bozdu.

“O filmin final sahnesi çoktan yaklaştı.”

“Tüh, benim filmimde de her zaman kötüler kazanır iyiler tahtalı köye yolculuk ederler.” diye Cenk’e cevap verdi Hakan.

Derken arkadan başka bir araba daha geldi. Bu sefer şaşkınlıkla bakanların arasına Hakan da eklendi çünkü gelenler onun için de sürprizdi.

Arabanın kapısı yavaşça açılırken, inen Sarp Bey ve oğlu Asım’ı görmeyi kimse beklemiyordu.

Sarp Bey arakasındaki Asım ile âdeta filmden fırlamışçasına geliyorlardı.

Onların hemen arkasından beş araba daha geldi ve hepsinden Sarp Bey’in adamları hızlı bir şekilde inerek Sarp Bey ve Asım’ın arkasında yerlerini aldılar.

 

 

 

 

___________________________________________________________________________

 

 

öncelikle gecikme için affola falat finale adım adım yaklaşırken içimden yazmak pek gelmiyor açıkçası fakat yazınca da kalanı bir şekilde geliyor işte.

 

 

Her neyse işin aslı tam net olarak söyleyemesem de 25. bölüm veya 30. bölümde final yapmayı hedefliyorum daha sonra umarım yeni kurgularla, daha aktif şekilde buluşuruz kendinize şimdilik çok iyi bakın, sağlıcakla kalın efendim.

Bölüm : 30.04.2025 22:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...