Nasılsınız papatyalarım. Umarım iyisinizdir burayı çok özlemişim gerçekten. Çok uzatmayacağım. Gelişmelerden haberdar olmak isterseniz Instagramdan beni takip edebilirsiniz.
İyi okumalar;)
İG: Tinyyokur / yetimhaneoficall
.
.
.
Hayatımızı her zaman biz mi yönetiriz? Ya da yönettiğimizi sanırız. Kelimelerimiz en büyük silah mıdır her zaman? Onları merheme dönüştüremez miyiz? Ya da tek bir hatayla insan tamamen kötü olabilir mi?
Hayatımı uzaktan izleme şansım olsaydı kendime çoğu zaman kızardım. Tek amacım kendime kızmayacağım şekilde hareket etmek, mantıklı düşünmek istiyorum. Fakat duygularım o kadar ağır basıyor ki bazen mantığımın tamamen geri planda olduğunu hissediyorum ve çok değil sadece birkaç dakika sonra pişmanlık kaçınılmaz oluyor.
Karşımda ailem olduğunu öğrendiğim insanlar hemen yanımda ise ailem bildiğim iki adam duruyordu. Peki ya şimdi, beni burada bırakıp gitmezlerdi değil mi?
Abim, güven vermek istercesine omzuma dokundu fakat bu iki saniyeden de kısaydı belli ki Sarp beyden gerçekten çekiniyor ya da Sarp Bey’in deyimiyle korkuyordu.
“Bu üçüne bakarak benim hakkımda kötü düşünmeni gerçekten istemem kızım, umarım tanıdıkça beni de abilerini de anneni de sevebilirsin.”
Buna da hiçbir şey demek istemiyordum. Konuşursam ağlamaktan ya da hiç istemeyeceğim şeyler yapmaktan korkuyordum. Hayır, onlara değil kendime çünkü kendime benden fazla kimse zarar veremedi.
Arkadan gelen kadının -büyük ihtimalle evin yemek işleri ile ilgileniyor- hepimize masanın hazır olduğunu söyledi. Sarp bey, herkesi nazikçe yemek odasına davet etti.
Aklım hâlâ Asiye’nin söyleyeceklerine takılı kalmıştı. Abim arabaya tekrar gelmeden önce hiddetle bana dönerek adımı söyledi fakat abimin gelmesi ile birlikte susmak zorunda kaldı.
Hepimiz yemeklerimizi yedikten sonra tekrardan salona geçtik.
Abim nereye giderse peşinden gitmeye ant içmiş gibiydim.
Salonda da her ne kadar ona kızgın olsam da hemen yanına oturmuştum.
Gerici düzeyde sessizliğin hâkim olduğu salondaki sessizliği bıçak gibi kesen içeriye giren duruşundan dahi buranın güvenliği benim dercesine içeri giren adamın “Yavuz Bey ve ailesi geldi efendim.” Sarp bey elini adama doğru sallayarak “ne duruyorsun oğlum misafirlerimizi kapıda bekletmeyelim” dedi.
Adam Sarp Bey’in sözlerinden sonra ceketinin önünü kapatarak hızlı adımlarla odadan çıktı.
Hemen ardından içeri girenler ile birlikte Sarp Bey de dahil olmak üzere herkes ayağa kalkınca ben de saygıda kusur etmemek adına ayağa kalktım.
Orta yaşlı saçlarının sarısının boya olduğu iki metreden anlaşılan ve buram buram ego kokan kadının yanında onun tam tersi saçlarındaki beyazlıkları gizlemeden, gayet mütevazi bir şekilde gelen adam başıyla içeridekileri selamladıktan sonra -özellikle Sarp Bey’e bakarak yapmıştı bunu- içeri girdi. Arkasından odanın kapısından görünen sima ile nefes alamadığımı, bir anlık hayattan koptuğumu hissettim.
Onun burada ne işi vardı? Acaba beni görünce ne düşünmüştü? Ona yalan söylediğim izlenimine kapılmamıştır değil mi?
Yüzünden de bir şey anlaşılmıyor ki...
“Ecem, Erel siz neden ayakta kaldınız oturunsanıza” diyen Sarp Bey ile kendime geldim ve geri yerime oturdum. Aynı şekilde Erel’ de tek boş yer olan babasının yanındaki yerini aldı.
“Çocuklar ve hanımlar burada eğlensinler, benim seninle konuşmam gereken önemli bir konu var aslında”
Adamın sözünü Sarp Bey başını sallayarak onayladı ve eliyle onu bir yere yönlendirerek odadan çıktılar.
Gözlerim sürekli istemsizce Erel’in gözleriyle kesişiyordu. Kendimi tuhaf hissediyordum fakat bu tuhaflık hoşuma gidiyordu. Karnımda sayısız kelebek oradan oraya uçuşuyordu.
Banu Hanım, yanındaki kadına dönerek “Aksel gel biz seninle kış bahçesine geçelim.” dedi. Onlar da birlikte dışarı çıktığında odada sadece ben, Asiye, abim, Koray abi, Poyraz abi, Uzay abi, Asım abi, Erel ve Erel’in abisi kalmıştık.
Poyraz abiye dönerek “abi mutfak neredeydi?” diye sordum. Poyraz abi hemen ayağa kalkarak “gel gülüm göstereyim ben sana” dedi.
Erel’e baktığımda kaşlarını çatarak bize baktığını gördüm. İçindeki soru çatışmalarını o söylemese bile anlayabiliyordum. Keşke ikimiz baş başa kalabilseydik o zaman ona her şeyi anlatabilirdim.
Mutfak kapısının önüne geldiğimizde Poyraz abiye dönüp teşekkür ettim. Açıkça gitmesini istediğimi söyleyemezdim çünkü. Poyraz abi neyse ki gitmişti.
Aslında mutfağa gelmek bahane Erel’i beklemek şahaneydi.
Beni yanıltmayarak Erel’de arkamdan gelmişti.
Ben bu çocuğa âşık olamayayım da ne yapayım söyleyin a dostlar?
Erel’e dönerek “kafanın karıştığını biliyorum. Açıkçası ben de bazı şeyleri idrak edemedim daha. Benim yalan söylediğimi düşünebil-” diyecekken Erel işaret parmağını dudağımın üstüne koyarak cümlemi devam etmemi engelledi.
Çok kısa bir temastı ama kalbimin güm güm atmasına yetmişti. “Öyle bir şey düşünmedim. Düşünmem de Ecem. Mantıklı bir açıklamanın olduğunu düşünüyorum ve ne zaman kendini hazır hissedersen o zaman anlatacağına da eminim. Ayrıca ne için yalan söylediğini düşüneyim ki?” dedi. Kafamı sallamakla yetindim zira dilim lâl olmuştu ama bu elimi alnıma vurma isteğimin önüne geçememişti. Erel olmasaydı muhtemelen bunu da yapardım.
Kapının önünde çok oyalanmadan içeri geçtim.
Umarım abimler herhangi bir soru sormazlardı.
Tekrardan abimin yanına oturduğumda benim hemen ardımdan Erel de içeriye girdi ve boş olan koltuklara rağmen benim yanıma oturdu.
Çocuğum ama bu da bana yapılmaz kalp var bende...
Abim bana dönerek “prensesim sen buraya geçsene” diyerek yerinden kalkarak Erel ve benim aramıza oturmuştu.
Abim yaptığından memnun bir şekilde “böyle daha iyi oldu o tarafta rahat edememiştim” dedi.
Göz devirmemek için kendimi zor tutmuştum. ‘Böyle daha iyi’ymiş
Aklım hâlâ Banu hanımda kalmıştı. Diğerleri o kadar olmasa da Banu hanım aralarında en tanıdık gelen isimdi. Neden oydu bir başkası değildi ya da bunu neden bu kadar çok düşünüyorum.
Söylesene Banu hanım seninle aramızda ne olmuş olabilir? Neden seni bu denli merak ediyorum?
Abimin sesi ile düşüncelerimden sıyrılarak o tarafa doğru döndüm.
“Daldın gittin prensesim. Bir şeyi oldu?” diyen abime kafamı sallayarak “bir şey olmadı öyle gözüm dalmış sadece” dedim.
Abimin konumu gerçekten iyi değildi. Deli gibi Erel’in gözlerine bakmak istiyordum.
Kendimi pataklamama az kaldı. Neler diyorsun kızım sen!
O an Asiye ile göz göze geldim gözüyle telefonumu göstererek bakmamı istiyordu. Kaşlarımı çatarak telefonun elime aldım.
Ablam💕: Dışarı çıkalım, seninle konuşmam gereken bir şey var.
Kafamı telefondan kaldırarak Asiye’ye baktım. “Asiye gelsene biz seninle dışarı çıkalım, hava almış oluruz hem.” Dedim.
Asiye sessizce beni onayladıktan sonra ayağa kalkarak benimle birlikte bahçeye çıktı.
Etrafa bakındıktan sonra “şimdi temelli burada mı kalacaksın?” dedi. Sesi meraktan çok bildiği bir şeyi doğrulamak ister gibi çıkıyordu.
“Sanırım. Yani emin değilim.” Diyerek cevap verdim.
“Her zamanki gibi tehlikeden kurtulan Ecem, tehlikenin göbeğinde kalan yine Asiye oldu. Hayat sana güzel cidden Ecem. Zaten aman Ecem’e bir şey olmasın, aman Ecem hassas, aman Ecem dayanamaz. Asiye ne yapsın? Ama tabi doğru, Asiye kim ki? Asiye insan mı? Canı var mi ki onun?”
Onun böyle düşünmesindeki ana etken olmak canım sıkmıştı açıkçası.
Cidden böyle miydi? Benim için hep Asiye mi arka plana atılmıştı? Kardeşimin, canımın canı benim yüzümden mi bu kadar yanmıştı. O beni ateş çemberinden çıkartmaya çalışırken kendi mi kalmıştı içeride? Tahtalar, alevler onun üzerine mi düşmüştü?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
2.07k Okunma |
120 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |