11. Bölüm
Sude / Asi Kadın / 10- Geçmiş

10- Geçmiş

Sude
sudem_0000

Elfida

Uyandığımda Emre yanımda uyuyordu. Rüya görmemiştim. Gerçekten de Emre beni öpmüş ve beraber uyumuştuk. Saçlarıma dokunduğunda farkında olmadan ona fazla sert bir tepki göstermiştim. Ailemin beni sevmek için her saçıma dokunduğunda aslında sevmeyip saçlarımı çekiştirdikleri günler aklıma geliyordu. Saçıma dokunduğunda sert tepkimin sebebi buydu. Geçmişim.

Emre'yi uyandırmamak için dikkatli falan olmadım çünkü onu uyandıracaktım! Emre'nin üzerine çıkıp yanaklarını sıkmaya başladım. Uyandığında kaşlarını çatarak bana bakıyordu. Gülümsemeyle karşıladım onun bu tepkisini. "Sana da günaydın!" Uyandırılmaktan nefret ediyordu.

"Günaydın günaydın. Kalk bakalım."

"Öyle kolay değil asi kadın!" Belimden tutarak çevik bir hareketle benim üzerime çıktı. "Çekil de kahvaltı hazırlayayım. Açım!"

Gülerek kenara çekildi ve yataktan kalktığında bende yataktan kalkıp mutfağa doğru yürümeye başladı. Peşimden geliyordu. "Dün bir içki yüzünden beni öldüreceğini düşündüm!" Kafasını dağıtmak için alkole başvurması doğru değildi. Bu yüzden içkilerini saklamıştım fakat bu asi adamın öfkesi yüzünden fazla uzun sürmedi bu durum.

"Seni öldüreceğim fikrini aklından çıkaramaz mısın? Öyle bir şey yapmayacağım!"

"Beni öpmeyeceğini de söylemiştin hatta 'asla' demiştin. Ama o nedir ki dün gelip beni öptün!" Mutfağa doğru giriyordum ki belimden çekip kendisine dönmemi sağladı. "Pişman değilim. Bir daha yapmaktan da çekinmem." Yüzünde vatan gülüşü vardı. Gözleri dudaklarıma kaydı. Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Sana destek olmak için dokunduğumda düşman kesiliyordun ama şimdi öyle değilsin. Kendi cinsel ihtiyaçların için mi kullanıyorsun beni?"

"Eğer öyle bir amacım olsaydı senden önce birçok kadınla beraber olabilirim."

"Ya kimse ile olamadığın için şimdi beni kullanıyorsan?"

"Seni öpmemi isteyen sendin!"

"Öpmek zorunda değildin. Beni kandırmıyorsun değil mi?" Sabrı tükenmiş olmalı ki bir şey söylemeden hemen dudaklarıma kapandı. Uzun ve güzel bir öpüşün ardından geri çekildik. "Oyalama beni, kahvaltı hazılayacağım. Aç kalırsın bak!"

"Cümlelere farklı anlamlar katmasan işimiz daha kolay olabilir."

"Cümle deyip geçme. Bir cümlenin birçok anlamı olabilir."

"Seni tekrar öpmek istiyorum. Bu cümleden ne gibi anlamlar çıkabilirsin asi kadın."

"Cinsel dürtünüz devam ediyor ve eğer bunu yaparsanız devamı başka yerlere taşınabilir- Bir dakika, beni yatağa mı atmayı düşünüyorsun!"

Kaşları şaşkınlıkla havalandı sonra da çatıldı. "Cümleleri fazla düşünüyorsun!"

"Dikkatimi dağıtıyorsun, lütfen üzerine bir şeyler giy!"

"Neden? Cinsel dürtün mü tetikleniyor?" Neyim ben silah mı da tetikleniyorum? Etkilenmediğimi söylemek yalan olur. "Lanet olası kasların dikkatimi dağıtıyor! Üzerine bir şey giy!"

"Ben hiç sana öyle şeyler diyor muyum?" Kendi üzerime baktığımda yarım atletle olduğumu unutmuştum. "En azından benim üzerim çıplak değil!"

"Yani çıplak mı dolaşmak isterdin?" Bu adam benim kozumu bana karşı mı kullanıyordu? "Evimde bir erkek olmasaydı neden olmasın?"

"Evde ki erkekle iki kere öpüştün."

"Kendisi gelip beni öptü!" Yanından geçip odama girecektim fakat kolumdan tuttu. Kolum bir taraflarına girsin Emre! "Parmaklarını teker teker kopartmamak için kendimi zor tutuyorum! Kolumu rahat bırak." Beni kendisine doğru çekip belime sarıldığında bende çıplak sırtına kollarımı doladım.

Biraz uzaklaşacaktım ki bileğimden yavaşça tutup kendisine bastırdı beni. Çenemden hafifçe tutarak ona bakmamı sağladı. Eğilip dudaklarımı öptü. Ellerimi saçlarına daldırıp öpüşüne karşılık verdim.

Dudaklarımız ayrıldığında saçlarında ki ellerimi çekip yüzünü avuçladım. "Geç kalırsak Ömer bizi gebertir. Onun dırdırını çekmek istemiyorum!" Homurdanarak Emre'nin yanından ayrılıp odama geçtim. Üzerimde ki yarım atleti çıkarıp sutyen giydim. Üzerime de bir crop geçirip kapıya döndüm ki Emre kapının yanındaydı. "Kadınları gözletlemek ayıp! Sapık mı oldun başıma?"

"Merak etme hanımefendi sırtından başka bir şey görmedim." Yüzü gerildi. "Sırtında ki izlerin sebebi ne?" Sorarken terettüt etmişti fakat dayanamayıp sormuştu. Babamın kemerinin izleri diyemedim. Hiçbir şey diyemedim. Gözlerine uzunca baktım. "Giderken kendine poğaça, simit alırsın. Bir şey hazırlayamam. Depoaya geçelim." Yanından ayrılıp giderken arkamdan bana seslendi.

"Elfida..." İsmimle ikinci kez seslenişiydi. Omzumun üzerinden ona baktım. "Konuşabiliriz."

"Konuşmak sadece her şeyi daha berbat yapar. Geçmişimi düzeltemem, geleceğime yön vermeliyim. O yüzden geçmiş hakkında konuşulacak bir şey yok." Kapının önüne geçtim. Üstüne bir şeyler giymek için odasına girmişti. Onu bekliyordum. Dışarı tek başıma çıkmak istemiyordum. Kapılara karşı travmam oluştu!

Emre çok bekletmeden geldiğinde kapıyı açtım. Peşimden o da çıkıp kapıyı kilitledi. Arabaya bindiğimizde başımı cama yaslayıp yolu izlemeye koyuldum. Emre yarım saat sonra durunca ona döndüm. "Neden durdun?"

"Poğaça, simit?"

"Dışarıdan yemediğimi biliyorsun."

"Sinir bozucu huyların var!" Gülerek cama döndüğümde kendisi inmiş ne aldıysa iki poşet almıştı. "Neden bu kadar çok?"

"Ekibede aldım. Her ne kadar yemeyecek olsanda sana da aldım."

"Çok düşüncelisin İstanbul Beyefendisi fakat yemeyeceğim. Size şimdiden afiyet olsun."

Emre her ne kadar eğlenmeye çalışıyor olsa da depoda gezen casus herkesin endişesini arttırıyordu. Ömer benim casus olduğumu düşünüyordu ama yanılıyordu. Casus ben değildim, içlerinden birisiydi. Telefonumun çalması ile düşüncelerimden sıyrıldım. Telefonumu çıkarıp arayan kişiyi gördüğümde sinirden güldüm. Harika! "Kenara çeker misin?" Emre dediğini yapıp arabayı sağa çekti. Telefonu açıp kulağıma götürürken Emre'ye sus işareti yapıyordum. "Miran Bey! Hiç aramayacaksınız sandım."

"Güzel yıldızım, seni unutur muyum hiç?" Onun yıldızı değilim! "Bir sorun mu var?"

"Hayır, senden isteyeceklerim var."

"Ne istiyorsunuz?"

"Bıçaklar konusunda iyi olduğunu öğrendim, bana Emre'nin kellesini getireceksin!" Sertçe yutkunup Emre'ye döndüm. Ne konuştuğumuzu bilmediği için çatık kaşlarla bana bakıyordu. "İçeride başka bir casusunuz da mı var, kim?"

"Bu seni ilgilendirmez küçüğüm." İğreniyordum bu adamın laflarından. "Emre'nin kellesini istiyorum!" Orta çağda yaşamıyoruz! Birinin kelllesini kesecek kadar vahşi değilim. "Bıçaklarda iyi olduğum doğru fakat kılıçta usta değilim. Orta çağda da yaşamıyoruz. Bu isteğinizi yerine getiremem."

"Öldürsen bile yeterli küçüğüm." Bu adamın ağzını ortadan ikiye ayıracağım! "Bunu yapamayacağımı biliyorsunuz."

"İki kere ona bıçak çektiğini biliyorum yıldızım."

"Basit bir şey olacağını söylediniz fakat siz benden birisini öldürmemi istiyorsunuz. Ben cesetler ile uğraşırım. Yanlışlıkla bir adamınızı öldürmüş olmam bunu bir daha yapabileceğim anlamına gelmiyor!" Yanlışlıkla olmamıştı. Adamın kafasına bilerek saplamıştım o bıçağı. Bunu onun bilmesine gerek yoktu.

"Karaaslanın yaptığı silahları istiyorum! Bana verdiği silahlar kendi malı değil, herif bana başka mal getirdi. Eğer ki getirmezsen adamlarımı toplayıp bütün depoyu talan ederiz!"

"İçeride ki casusunuz kim söylemeyecek misiniz? Eğer söylerseniz beraber daha güçlü oluruz." Eğer öğrenirsem işler daha kolay olurdu. "Söylediklerimi yap, gerisine karışma!" Telefon kulağımdan çektiğimde bana bakan Emre'ye döndüm. "Senin kelleni istedi. Olmaz dediğimdeyse de Karaaslanın silahlarını istediğini, malların başkasına ait olduğunu söyledi. Yapmazsak depoyu talan edermiş. İçeride ki casusun kim olduğunu söylemedi."

"Ona istediği silahları vereceğiz. Kendi malımızı istiyor, kaliteli olup olmadığı ise bize kalmış. Onu şaşırtacağız ve yaptığımız silahları kalitesiz bir şekilde ona göndereceğiz." Emrelerin yaptığı silahlar onların eline geçerse çok daha tehlikeli olurlardı. "Sinirlenecek ama bizim yaptığımıza dair kanıt olacak silahlar da. Kalitesiz silahlar yaptığımızı başkalarına mallarımızı yaptırıp bizim imzamızı yaptıkları için bizim malımız sandığını söyleyeceğiz." Güzel plandı, eğer işe yararsa. Ne hızlı ne de yavaş bir ölüm istiyordum. O adamı ben öldüreceğim!

Emre arabayı tekrar çalıştırdı. Kendi sığınağımızda kimseye güvenemezdik. İçeride gerçek bir casus vardı. Anlamadığım ise orada ki herkesin beni tanıyor oluşu ama Miran'ın inatla bana 'Aylin' demesi. Depoda ki herkes adımın Elfida olduğunu biliyordu. Casusunda bildiğine eminim. Miran'a söylememiş miydi? İlla söylemiştir. Miran içeriye ne zaman casus göndermişti? Benden önce de var mıydı? Yoksa benden sonra mı geldi?

"Emre yeni gelen bir korumanız var mı?" Sorum ile Emre olumsuz anlamda başını salladı. "Hepsi eski çalışanlar. Sen geldiğinden beri içeriye kimseyi almadık." Benden öncede vardı demekki. O zaman Emre'nin silahlarını kendisinin ürettiğini biliyordu. "Kendi silahını ürettiğinizi depoda ki herkes biliyor mu?"

"Hayır, sadece bizimkiler biliyor. Her türlü tehlikeye karşı diğerlerine dışarıdan satın aldığımızı ve imzamızı onlara attırdığımızı söyledik. Kendimizin birkaç kere yapmaya çalıştığını fakat yapamadığını da belirttik." İçeride ki casus bilmiyordu. Bu sorun ortadan kalkmıştı fakat Miran bana inatla neden Aylin diyordu? İçeride ki casusu bulup kendi ellerimle öldürdükten sonra Miran'ın ellerine verecektim! Daha sonra ise onun kellesini alacaktım.

"Miran'ı orada öldürme şansın vardı. Neden yapmadın?"

"O en güçlülerinden. Kimse onu yıkmaya cesaret edemiyor. Tek başıma onu orada öldürseydim eğer bizde ölürdük. Miran da birçok kişinin koruması ve adamı var. Miran'ı tek başıma öldürmek diğer herkesi karşıma almak olurdu." Tek başına savaşamazdı onlarca kişiyle. Her ne kadar burada ki kural alfayı öldüren alfa olurdu şeklinde olsa da Miran'ın adamları genişti. Diğer kaçakçı ve mafyaların adamları bize saldırırdı. O kadar çok kişiyle başa çıkmamızın imkanı yok.

"Herkesin zayıflığını kullanarak Miran dan kurtulmak için birlik olsak?"

"Buna imkan yok. Eğer ben Miran'ı diğer birliklerle beraber öldürürsem başa ben geçecektim. Asıl alfa o ve ben onu öldürseydim tüm güç elimde olacaktı. Aynı zamanda bütün tehtidlerde." Diğerleri ile birlik olursa kendisi yem olurdu. Herkes savaş haline girer ve liderliği ele almak isterdi.

"Miran'ı bir gün kendi ellerimle öldüreceğim!" Emre alayla güldü. "Herkesi karşına almak istiyorsan dene. O adamı öldürmek çocuk oyuncağı. Diğer kurtları unutuyorsun." Bugün olmasa da o adamı bir gün öldürecektim.

"Diğer birliklerin zayıflıklarını kullanma fikrini düşün derim. Lider olma derdinde değilim. Miran'ın ölüsünü görmek istiyorum. Liderlik senin olabilir ya da bir başkasının umurumda değil. Miran ölecek!"

"Herkesin korkusu Miran. Diğer birliklerin zayıflıklarını bilmiyorum."

"Neden her birliğe adam göndermiyorsun? Yapamıyorsan bile bilgisayarlarını hackleyin. Gizli ailesi olan illa vardır. Miran'ın onların çocuklarına veya eşlerine kafayı taktığı düşüncesini onlara aşılayabilirsek birlikler birleşir."

"Söylediği kader kolay olsa." Emre homurdandığında kaşlarımı çattım. Plan yapıyorum burada. Hem gayette mantıklı! "Hack işini denemeni tavsiye ediyorum sevgilim." dediğimde yüzünde geniş bir gülümseme oluştu. Bana dönemiyordu araba kullandığı için ama gülümsüyordu. "Tavsiyeni memnuniyetle deneyeceğim." Gülümseyerek cama yasladım kafamı. Diğerlerinin bilgilerine bir şekilde ulaşmalıydık. Ya içlerine sızacaktık ya da bilgisayarlarına.

Depoya geldiğimizde arabadan indim. Emre arabayı park etmeye giderken bende içeri geçtim. "Günaydın Elfida Hanım, bugün erkencisiniz." Yan tarafıma döndüğümde koruma Hakan yanımdaydı. Her bulduğu fırsatta bana bir şeyler söylüyordu. Kimdi bu adam? "Bu seni ilgilendirmez."

"Buradan gitmeyi düşünüyor musunuz?" Bu korumanın derdi neydi? Emre bende uzak durmasını söylemişti. "Ne istiyorsun?"

"Bir şey istemiyorum efendim. Sizden ne isteyebilirim ki?"

"Yalan söylediğini ikimizde biliyoruz."

"Silah ile birisini öldürürseniz bunu nasıl yapardınız?" Şüpheyle ona baktım. Ne istiyordu? "Senin üzerinde göstermemi ister misin!"

"Burada ki herkesin atışlarını nasıl yaptığını bilirim efendim. Sizinde nasıl yaptığınızı öğrenmek istedim."

"Kafasına ateş ederdim. Öldürücü darbe. İyileşme imkanı sıfır. Daha sonra cesedin tüm vücuduna mermiyi boşaltırdım." Bir şey söyleyecekti fakat arkamdan öfkeyle gelen Emre korumanın yakasını tuttu. Emre'nin kulağına yaklaşıp fısıldadım, "Bir şey yapmadı. Kargaşa çıkarma." Emre korumayı bırakıp bana döndü. "Bugün fazladan iki saat atış ve eğitim alacaksın!"

"Bunu yapamazsın!"

"Beş saat!"

"Sen!"

"Yedi saat!" Sinirle yanından ayrılıp bahçeye çıktım. Peşimden geliyordu beyefendi. Ne beyefendi ama! Bana ip uzattığında anlamaz bakışlarım onun üzerindeydi. "İp atlayacaksın."

"Kaç kere?"

"Yirmi."

"On olsa?"

"Kırk."

"Çok kötüsün!"

"Seksen!"

"En iyi öğretici sensin!" Kulağına yaklaşıp fısıldadım. "En iyi sevgili de öyle."

"Öğretmenini ayartma fazladan on tane daha atlayacaksın."

Emre'den uzaklaşıp karşısına geçtim. Verdiği ipin bir ucunu sağ diğer ucun sol elimle tutup sayarak atlamaya başladım. Kendisini ayarttığımı kabul ediyor en azından! Gözünün içine baka baka ip atlıyordum. İpi çevirdikçe bileğim acıyordu. Yirmi tur atlamıştım fakat bileğimin acısı yüzünden bırakmak zorunda kaldım. "Sorun ne?" Yere oturup bileğimi gösterdim. Sargıyı iki üç gündür değiştirmemiştik. İkimizde unutmuştuk. "Kanadığını hissediyorum ve çok acıyor. Sargıyı değiştirmeyeli çok oldu. İltihap kapmış olmasın." Emre kısık sesle küfür edip içeri girdi. Yardım setiyle yanıma gelip belimde ki bana verdiği bıçağı alıp sargı bezini dikkatli bir şekilde kesti.

Bileğimde kurumuş kanlar ve akan kanlar vardı. Birde sarı sarı iltihaplar. Uzun süre sargıda kaldığı için iltihaplanmıştı. Emre kanı ve iltihabı temizlerken acıyla inledim. "Kendin yapabilir misin?" Olumsuz anlamda kafamı salladım. İltihap yüzünden çok daha fazla acıyordu. Emre yavaşça temizlemeye çalışıyordu fakat acıyla inlemekten başka bir şey yapamıyordum.

"Sargıyı sarma, bir süre böyle kalsın."

"Kanıyor ve iltihap akıyor. Sarmazsam daha çok mikrop kapar." Tentürdiyotlu pamuk her değdirğinde canım daha çok yanıyordu. Vücudum soğuk soğuk terler dökmeye başladı. Üşüyordum. "Ço-çok üşüyorum Emre." İltihap yüzünden istemsiz olarak Üşüyordum. Ateşim çıkmıştı ve ben tirtir titriyordum. Emre yüzümü avuçladı. "Bileğini sarmama izin ver. Sonra seni yatıracağım." Gözlerimi kapatıp başımı diğer tarafa çevirdim.

Bileğime tekrar tentürdiyot sürdüğünde alt dudağımı dişledim. Emre bileğimi sardığında hâlâ titriyordum. Beni yavaşça kucağına alıp odasına götürdü. Sandalyeye oturduğum da daha iyiydim. Bana su uzattığında alıp yavaşça içmeye başladım. "Gitmek istiyorum." dedim zar zor. Kanama ve iltihap bana işkence çektiriyordu. Yarısını içtiğim şişeyi masanın üzerine bıraktım.

Emre beni oturduğum sandalyeden tekrar kucağına aldı ve arabanın arka koltuktuğuna yatırdığında yavaşça doğrulup ona yanımı işaret ettim. Koltuğa kafamı koymayacağını biliyordu. Hiçbir şey söylemeyip gülümseyerek oturduğunda bende onu dizine yattım. Saçlarımı eline daldırdığında geçmişin karanlık tarafı zihnime doluştu.

"Anne, baba! Lütfen!" İkisi de beni umursamadı. Babam saçlarımı tutup beni ayağa kaldırdı. Küçük bir çocuktum ne gibi bir zararım olabilirdi ki onlara? Ailemin sevme şekli miydi bu?

Babam saçımdan sürüyerek beni odamın öbür köşesine fırlatır gibi attı. Saç diplerim acıyordu. Ellerimi korkuyla saçlarıma geçirdim. Babam belinden kemerini çıkarıp bana vurmaya başladı. Kafamı dizlerime gömmüş sırtımı dönüp bu işkencenin bitmesini bekliyordum. Sırtıma kemerle acımasızca vuran babam ağlamalarımı umursamadan kendi kızına kıyıyordu.

Geçmişin karanlık tarafını kafamdan atmak için doğruldum. Biraz daha iyi hissediyordum. Emre'nin omzuna kafamı koydum. "Birini çağırda gidelim."

"Taksi istasyonu değil burası güzelim. Herkes şu anda meşgul."

"Yanımda kalmanı istiyorum. Arabayı sen sürme."

"Ben sürerim Emre." Ömer beni şaşırtarak depodan çıkıp şoför koltuğuna yerleşmişti. Emre anahtarları ona uzattığında Ömer alıp arabayı çalıştırdı. "Bizi mi dinliyordun? Ne kadar süredir?"

"Kulak misafiri oldum. Arabaya geldiğinizden beri ikinizi duyuyordum."

"Birine bir şey söylemeyeceğini umuyorum Ömer."

"Senin hayatın beni ilgilendirmez fakat daha yeni tanıştığın bir kadınla beraber olman ne kadar doğru?"

"Kendin söyledin, seni ilgilendirmez!" Ömer bir şey demeden arabayı sürmeye devam etti. Eve geldiğimizde Emre beni tekrar kucağına aldı. Eve girmeden önce kapıyı Ömer açtı. Emre beni odama yatırdı. "Biraz dinlen geleceğim yanına." Yavaşça başımı sallayıp sırtımı döndüm. Odamın kapısını örtüp çıktı. Gözlerimi kapatıp uykuya bıraktım kendimi. Bitkin düşmüştüm.

Bölüm : 22.01.2025 11:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...